11 Aralık 2017 Pazartesi

MEVLANA VE KAANİ

Bir gün Mevlana medresede oturmuştu.
Birden bire zamanın Hakani’si (hakana mensup) olan Emir Bahaeddin-i Kanii büyüklerden mürekkep (karışık) bir cemaatle beraber Mevlana’nın ziyaretine geldi.

Birçok sözler konuştuktan sonra, sorular ve cevaplardan sonra Kanii:
“ Ben Senai’yi hiç sevmiyorum, çünkü Müslüman değildi” dedi.

Mevlana:” Müslüman değildi ne demek?” dedi.
Kanii “ Çünkü o Kuran’ı Mecidi’n ayetlerini kendi şiirleri arasına sokmuş ve onlardan kafiyeler düzmüştür” diye cevap verdi.

Mevlana fena halde kızıp Kaanii’yi şiddetle azarladı ve
“ Sus, Müslümanlık ne demek?

Eğer Müslümanlık onun büyüklüğünü görseydi, fesi başından düşerdi.
O Müslüman değil de sen ve senin gibi Müslümanlık iddia edenler mi Müslüman?

Onun Müslümanlığı dünya ve ahiret de kabul olunmuştur.
O, Kuran’ın sırlarını açıklayan sözlerini o tarzda süslemiş ve söylemiştir ki,

(Biz denizden aldık yine denize döktük) sözünü onun hakkında söylemek doğru olur.
Sen bu hikmeti bilmezsin, amma zahirin (görünüş) Kaanii’sin.

Şiir:
“ Abdalların öyle terimleri vardır ki, onlardan sözlerin haberi yoktur.
Bu gerçekler, bu ham insanların onları anlamaktan mahrum olmaları için noksan gözükürler.”

Velilerin sırlarından nasibimiz olmadığından dolayı sizin onların halini inkâr etmeniz ve kendinizi yok olmağa sürüklemeniz gerekmez.

Fakat eğer sen onlar hakkında iyi bir itikat (gönülden bağlanarak inanma) besler ve doğruluk gösterirsen, kıyamet gününde sana bir günah gelmez.
Belki onlar senin dayanağın ve şefkatli bir şefaatçin olurlar” buyurdu.

Bunun üzerine Kaanii kalktı, başını açtı, yaptığı bu terbiyesizlikten ötürü tövbeler etti, istiğfarda bulundu ve halis bir mürit oldu.

                                        ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***

Neler öğrendik:
1.    Hak dostlarının eksik bir tarafını halka göstererek ham insanların mana anlatımlarını hırsızlama alıp, kullanmamaları için onlara yaklaşmadıklarını öğrendik.
2.    İman içte olduğunu ve ancak imanlı kişiler birinin Müslüman olup olmadığına karar verebileceğini öğrendik.
3.    Makam sahibi olanın dinde hüküm vermeye kalkmaması gerektiğine, yetkisinin olmadığını öğrendik.
4.    Tanrı’dan aldıklarımızı gene Tanrı emrine ve yoluna kullanırsak “ Denizden aldık, denize döktük” sözünün anlamı olduğunu öğrendik.
5.    Bilmediğimiz bir konuda hüküm vermenin yanlış olduğunu öğrendik.
6.    Velilere tam bir doğrulukla ve gönülden bağlanarak inanırsak ahiret âleminde onlardan fayda göreceğimizi öğrendik.
7.    Yanlış yaptığımızda pişmanlığımızı bildirerek af edilmemizi istememiz gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,
Tam bilgiye sahip olmadan,
Kişiyi tam bilmeden,
Olayı tam kavramadan,
Söz sarf eder hüküm verirsen hataya düşersin.

En iyisi mi SUS.
Seni Tanrı takdir etsin.
Ne büyük bir adam diye halkın söylemesini fazla önemseme.
                             *

RAVLİ

Popüler Yayınlar