Bir gün Mevlana medresede
oturmuştu.
Birden bire zamanın Hakani’si
(hakana mensup) olan Emir Bahaeddin-i Kanii
büyüklerden mürekkep (karışık) bir cemaatle
beraber Mevlana’nın ziyaretine geldi.
Birçok sözler konuştuktan
sonra, sorular ve cevaplardan sonra Kanii:
“ Ben Senai’yi hiç
sevmiyorum, çünkü Müslüman değildi” dedi.
Mevlana:” Müslüman değildi ne
demek?” dedi.
Kanii “ Çünkü o Kuran’ı
Mecidi’n ayetlerini kendi şiirleri arasına sokmuş ve onlardan kafiyeler
düzmüştür” diye cevap verdi.
Mevlana fena halde kızıp
Kaanii’yi şiddetle azarladı ve
“ Sus, Müslümanlık ne demek?
Eğer Müslümanlık onun
büyüklüğünü görseydi, fesi başından düşerdi.
O Müslüman değil de sen ve
senin gibi Müslümanlık iddia edenler mi Müslüman?
Onun Müslümanlığı dünya ve
ahiret de kabul olunmuştur.
O, Kuran’ın sırlarını
açıklayan sözlerini o tarzda süslemiş ve söylemiştir ki,
(Biz
denizden aldık yine denize döktük) sözünü onun hakkında söylemek doğru
olur.
Sen bu hikmeti bilmezsin,
amma zahirin (görünüş) Kaanii’sin.
Şiir:
“ Abdalların öyle terimleri
vardır ki, onlardan sözlerin haberi yoktur.
Bu gerçekler, bu ham
insanların onları anlamaktan mahrum olmaları için noksan gözükürler.”
Velilerin sırlarından
nasibimiz olmadığından dolayı sizin onların halini inkâr etmeniz ve kendinizi
yok olmağa sürüklemeniz gerekmez.
Fakat eğer sen onlar hakkında
iyi bir itikat (gönülden bağlanarak inanma) besler
ve doğruluk gösterirsen, kıyamet gününde sana bir günah gelmez.
Belki onlar senin dayanağın
ve şefkatli bir şefaatçin olurlar” buyurdu.
Bunun üzerine Kaanii kalktı,
başını açtı, yaptığı bu terbiyesizlikten ötürü tövbeler etti, istiğfarda
bulundu ve halis bir mürit oldu.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B.
YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
1.
Hak dostlarının
eksik bir tarafını halka göstererek ham insanların mana anlatımlarını
hırsızlama alıp, kullanmamaları için onlara yaklaşmadıklarını öğrendik.
2.
İman içte
olduğunu ve ancak imanlı kişiler birinin Müslüman olup olmadığına karar
verebileceğini öğrendik.
3.
Makam sahibi
olanın dinde hüküm vermeye kalkmaması gerektiğine, yetkisinin olmadığını
öğrendik.
4.
Tanrı’dan
aldıklarımızı gene Tanrı emrine ve yoluna kullanırsak “ Denizden aldık, denize
döktük” sözünün anlamı olduğunu öğrendik.
5.
Bilmediğimiz bir
konuda hüküm vermenin yanlış olduğunu öğrendik.
6.
Velilere tam bir
doğrulukla ve gönülden bağlanarak inanırsak ahiret âleminde onlardan fayda
göreceğimizi öğrendik.
7.
Yanlış
yaptığımızda pişmanlığımızı bildirerek af edilmemizi istememiz gerektiğini
öğrendik.
İşte böyle yaren,
Tam bilgiye sahip olmadan,
Kişiyi tam bilmeden,
Olayı tam kavramadan,
Söz sarf eder hüküm verirsen hataya
düşersin.
En iyisi mi SUS.
Seni Tanrı takdir etsin.
Ne büyük bir adam diye halkın
söylemesini fazla önemseme.
*
RAVLİ