11 Aralık 2017 Pazartesi

MEVLANA VE İMTİHAN



Bir gün büyük bir bilgin Mevlana’yı görmeye gelmişti.
İmtihan yoluyla Mevlana’ya birkaç sual sordu:

Yüce Tanrı’ya nefis denilir mi yahut denilmez mi?
Ona nefis denilebildiği takdirde (Her nefis ölümü tadıcıdır) (Al-i İmran suresi 185) manası ne olur?

O alameti olmayan Tanrı’nın şanına nefis ıtlağı (salıverme) caiz (uygun) değilse o halde İsa (Tanrı’nın selamı onun üzerine olsun) niçin (Sen benim nefsimde olanı ‘İçimde’ bilirsin, ben senin nefsinde olanı ‘içinde’ bilmem) (Maide suresi 116)

Bu iki mana birbirine neden zıt görünüyor.

Yine Tanrı’ya şey demek uygun o halde Tanrı, niçin (her şey mahvolur yalnız onun yüzü mahvolmaz) (Kasas suresi 88) buyurdu.

Bunun üzerine Mevlana
“ Senin nefsinde olanı bilmiyorum?” un manası,

“ Yani senin ilminde ve gaybında (görünmeyeninde) olanı bilmem demektir.
Keşif ehli yanında ise, yani senin sırrındakini bilmiyorum demektir.
Yani sen benim sırrımda ve sırrımın sırrında olanı bilirsin, ben senin sırrının sırrında olanı bilmem “ demektir.

Akıl erbabı, onun manasının
“ Sen dünyada benden olan şeyi bilirsin, ben ahirette senden olan şeyin sırlarını bilmem “ olduğunu söylerler.

Fakat Yüce Tanrı’ya bir şey ıtlak (salıverme) etmek caizdir.
Nitekim Tanrı ( De ki, en büyük şahit ne şeydir?) (En’am suresi 19) buyurdu, yani şahadet etmekte Tanrı en büyüktür ve De ki: Benimle sizin aranızda Tanrı şahittir kıyamet gününde.

Tanrı’nı (her şey mahvolur) sözünün manası da “” Yüce yaratandan başka yaratılan her şey mahvolucudur)
Yani, yalının O daim ve bakidir.
Bu bapta istisna edilen “ Hüve= O’ dur.” Buyurdu.

Bunu üzerine bu bilgin hemen muhlis bir kul ve hakikati arayan bir mürit olup ferece giydi.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
                                           
Al-i İmran suresi 185:
(Her canlı ölümü tadacaktır.
Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir.
Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir.
Bu dünya hayatı ise aldatma metaından (eşya) başka bir şey değildir.
                                        *
Maide suresi 116:
(Allah: Ey Meryem oğlu İsa!
İnsanlara “ Beni ve anamı, Allah’tan başka iki Tanrı bilin” diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, “Hâşâ!
Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz.
Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirsin, hâlbuki ben senin zatında olanı bilmem.
Gizlilikleri eksiz bilen yalnızca sensin.)
                                     *
Kasas suresi 88:
(Allah ile birlikte başka bir tanrı’ya tapıp yalvarma!
O’ dan başka Tanrı yoktur.
O’ nun zatından başka her şey yok olacaktır.
Hüküm onundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz)
                                      *
En’am 19:
(De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür?
De ki: benimle sizin aranızda Allah şahittir.
(Hak peygamber olduğuna dair)
                                       *
Yaren,
Akıl yolundan anlamaya çalışanların Kuran’ı kerimdeki sureleri anlamaları ve tanımlamaları ile keşif sahiplerinin farklı gözüktüğüdür.
Ancak çelişki ve zıtlık yoktur.

Tanrı bizim her şeyimizi bilir, sırrımızı bilir, sırrımızın da sırrını bilir hatta unuttuğumuz sırlarımızı da bilir.

Tanrı’yı bilmek yolunda olanlar akıl sahipleri bir müddet sonra sırlara sahip oldukça keşiflerinin neticesinde anlayış ve kavrayışlarını ilerletirler.

Basit bir misal vereyim ki kolay anlaşılsın:
Gökyüzüne doğru dikilmiş bir merdiven düşün.

Alt basamaklarda çimenleri ağaçları görürsün.
Biraz yukarı çıkınca mahalleni görürsün.

Biraz daha çıkınca şehri görürsün, Biraz daha çıkınca bölgeyi görürsün.
Biraz daha çıkınca ülkeyi görürsün.

Biraz daha çıkınca kıtayı görürsün.
Biraz daha çıkınca dünyayı görürsün.

Hangi basamakta isen oradan bakışını yansıtırsın.
Bu senin tanımındır gerçek değişmemiştir.

Değişmeyen gerçek Tanrı’nın tek olduğu, yarattığının her şeyi bilir olmasıdır.

Bizim hakikati arayanlar olarak çıktığımız her basamakta görüşümüzün daha netleştiği, inancımızın daha kuvvetlenmesidir.
                                *

RAVLİ

Popüler Yayınlar