Bir gün büyük bir bilgin
Mevlana’yı görmeye gelmişti.
İmtihan yoluyla Mevlana’ya
birkaç sual sordu:
Yüce Tanrı’ya nefis denilir
mi yahut denilmez mi?
Ona nefis denilebildiği
takdirde (Her nefis ölümü tadıcıdır) (Al-i İmran
suresi 185) manası ne olur?
O alameti olmayan Tanrı’nın
şanına nefis ıtlağı (salıverme) caiz (uygun) değilse o halde İsa (Tanrı’nın
selamı onun üzerine olsun) niçin (Sen benim
nefsimde olanı ‘İçimde’ bilirsin, ben senin
nefsinde olanı ‘içinde’ bilmem) (Maide
suresi 116)
Bu iki mana birbirine neden
zıt görünüyor.
Yine Tanrı’ya şey demek uygun
o halde Tanrı, niçin (her şey mahvolur yalnız onun yüzü
mahvolmaz) (Kasas suresi 88) buyurdu.
Bunun üzerine Mevlana
“ Senin nefsinde olanı
bilmiyorum?” un manası,
“ Yani senin ilminde ve gaybında
(görünmeyeninde) olanı bilmem demektir.
Keşif ehli yanında ise, yani
senin sırrındakini bilmiyorum demektir.
Yani sen benim sırrımda ve
sırrımın sırrında olanı bilirsin, ben senin sırrının sırrında olanı bilmem “
demektir.
Akıl erbabı, onun manasının
“ Sen dünyada benden olan
şeyi bilirsin, ben ahirette senden olan şeyin sırlarını bilmem “ olduğunu
söylerler.
Fakat Yüce Tanrı’ya bir şey
ıtlak (salıverme) etmek caizdir.
Nitekim Tanrı ( De ki, en büyük şahit ne şeydir?) (En’am suresi 19)
buyurdu, yani şahadet etmekte Tanrı en büyüktür ve De ki: Benimle sizin
aranızda Tanrı şahittir kıyamet gününde.
Tanrı’nı (her şey mahvolur) sözünün manası da “” Yüce yaratandan
başka yaratılan her şey mahvolucudur)
Yani, yalının O daim ve
bakidir.
Bu bapta istisna edilen “
Hüve= O’ dur.” Buyurdu.
Bunu üzerine bu bilgin hemen
muhlis bir kul ve hakikati arayan bir mürit olup ferece giydi.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI
489
***
Al-i İmran suresi
185:
(Her canlı ölümü tadacaktır.
Ve ancak kıyamet günü
yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir.
Kim cehennemden
uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir.
Bu dünya hayatı ise aldatma
metaından (eşya) başka bir şey değildir.
*
Maide suresi 116:
(Allah: Ey Meryem oğlu İsa!
İnsanlara “ Beni ve anamı,
Allah’tan başka iki Tanrı bilin” diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, “Hâşâ!
Seni tenzih ederim; hakkım
olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz.
Hem ben söyleseydim sen onu
şüphesiz bilirsin, hâlbuki ben senin zatında olanı bilmem.
Gizlilikleri eksiz bilen
yalnızca sensin.)
*
Kasas suresi 88:
(Allah ile birlikte başka bir
tanrı’ya tapıp yalvarma!
O’ dan başka Tanrı yoktur.
O’ nun zatından başka her şey
yok olacaktır.
Hüküm onundur ve siz ancak
O’na döndürüleceksiniz)
*
En’am 19:
(De ki: Hangi şey şahadetçe
en büyüktür?
De ki: benimle sizin aranızda
Allah şahittir.
(Hak peygamber olduğuna dair)
*
Yaren,
Akıl yolundan anlamaya
çalışanların Kuran’ı kerimdeki sureleri anlamaları ve tanımlamaları ile keşif
sahiplerinin farklı gözüktüğüdür.
Ancak çelişki ve zıtlık
yoktur.
Tanrı bizim her şeyimizi
bilir, sırrımızı bilir, sırrımızın da sırrını bilir hatta unuttuğumuz
sırlarımızı da bilir.
Tanrı’yı bilmek yolunda
olanlar akıl sahipleri bir müddet sonra sırlara sahip oldukça keşiflerinin
neticesinde anlayış ve kavrayışlarını ilerletirler.
Basit bir misal vereyim ki
kolay anlaşılsın:
Gökyüzüne doğru dikilmiş bir
merdiven düşün.
Alt basamaklarda çimenleri
ağaçları görürsün.
Biraz yukarı çıkınca
mahalleni görürsün.
Biraz daha çıkınca şehri
görürsün, Biraz daha çıkınca bölgeyi görürsün.
Biraz daha çıkınca ülkeyi
görürsün.
Biraz daha çıkınca kıtayı
görürsün.
Biraz daha çıkınca dünyayı
görürsün.
Hangi basamakta isen oradan
bakışını yansıtırsın.
Bu senin tanımındır gerçek
değişmemiştir.
Değişmeyen gerçek Tanrı’nın
tek olduğu, yarattığının her şeyi bilir olmasıdır.
Bizim hakikati arayanlar
olarak çıktığımız her basamakta görüşümüzün daha netleştiği, inancımızın daha
kuvvetlenmesidir.
*
RAVLİ