Eski dostlar ve her biri
Şekik-i Belh’i’si (Belh şehrinin şüpheden, zandan,
tereddütten temizlenmiş) olan şevketli kardeşler (Tanrı onlara rahmet etsin) şöyle rivayet ettiler:
Bacu’nun (Moğol) askeri Konya’nın etrafını iç içe çevirip muhasara
ile meşgul olunca bütün halk kendi canından vaz geçip birbiri ile helâlaştılar.
Ve Mevlana Hazretlerine gelip
feryat ederek medet (imdat) dilediler.
Mevlana Hazretleri kalenin
“Halka Beguş” kapısından dışarı çıktı.
Konya meydanının arkasında
bulunan bir tepeye çıkıp kuşluk namazı ile meşgul oldu.
Bacu’nun çadırının o tepenin
altında olduğunu söylerler.
Bacu’nun noyanlarından (Moğol komutanı) bazıları, halk korkudan birbirine
girdiği halde, yüzü örtülü ve duman renkli sarıklı bir şahsın o tepenin üzerine
çıkmış tam bir ferağatla (kendinden geçmiş bir hal)
namaz kıldığını gördüler.
O zaman Moğol askerinin İslam
nurundan ve imanın eman’ından (korkusuzluk, eminlik)
haberleri yoktu.
Hatta kaç tane İslam şehrinin
medreselerini, mescitlerini ve minarelerini yıkmışlardı.
Hep birlikte Mevlana
Hazretlerini ok yağmuruna niyet ettiler.
Fakat hepsinin elleri
bağlandı, ne kadar çalıştılarsa da yayı çekmek mümkün olmadı.
Atlara binip tepenin üzerine
atıldılar, atları mahmuzladılar.
Fakat atlardan hiçbiri bir
adım ileri atmadı.
Şehir halkı bu kudreti burcun
tepesinden seyrediyor, tekbir ve feryatları ayyuka (semanın
en yüksek yeri) ulaştırıyorlardı.
Bacu’ya bu haberi arz
ettikleri vakit, bizzat kalktı ve çadırın kapısından dışarı çıktı.
Oku ve yayı isteyerek Mevlana’nın
bulunduğu tarafa bir ok attı.
Ok üç defa da geri dönerek
askerin ortasına düştü.
Bunun üzerine ata bindi ve
ileri sürdü.
Fakat atın hiç ilerlemediğini
gördü.
Kin ve gazabının çokluğundan
attan inip yürüdü ise de (Kun feyekun= Ol de, olur)
a kadir olanın kudretiyle her iki ayağı da bağlanıp hareket edemedi.
Bunun üzerine “ O adam
hakikaten Tanrısal bir adamdır.
Onun gazabından sakınmak
lazımdır.
Her şehir ve vilayette öyle
bir adam olsaydı, buraların halkı bize asla mağlup olmazdı” dedi.
Mevlana hazretleri de adı
geçen (kumandan) hakkında defalarca “ Bacu veli
idi, fakat o beni bilmezdi” dedi.
Bacu o azamet ve kerameti
görünce “ Bu günden sonra savaşıp dövüşmesinler” diye emir verdi.
Moğol askeri şehrin suru
etrafından kalkıp Flubat sahrasına kondu.
Şehrin bütün büyükleri ve
ileri gelenleri İslam sultanının huzuruna gelip birlikte Mevlana Hazretlerine
gittiler, özürler dileyerek şükürler ettiler.
Paradan, davardan ve
hediyelerden sayısız mal topladılar, Bacu’ya piş keş (peşkeş)
çektiler ve hediye ettiler.
Bacu razı olup şehri
bağışladı ve şehrin büyüklerinden “ O ne büyüktür ve nerededir” diye Mevlana
Hazretlerini sordu.
Ona Belh’ten çıkışını baştan
sonuna kadar anlattılar.
Bacu “ Benim namusum ve
hatırım için şehrin burçlarını yıkınız, çünkü ben And içmiştim” dedi.
Şehrin büyükleri şehir
kalesinin şerefelerini yıkmağa başladıkları zaman şehirlilerin içinden
çığlıklar yükseldi.
Dostlar bu meseleyi
Mevlana’ya bildirdiler.
Mevlana “ Yıksınlar da
Konyalılar Konya şehrinin hafif bir zelzele ile yıkılan taştan yapılmış burçtan
ve bedenden başka bir bedenle ve burçla muhafaza edilmiş olduğunu ve dikkatle
saklandığını gerçek olarak bilsinler.
Eğer Tanrı erlerinin himmeti
olmasaydı Ad ve Semud kavimlerinin şehirleri gibi (Altlarını
üstlerine getirdik) (Hud, 82) alt üst
olurdu ve insanlar onun harabeleri üzerine ağlarlardı.
Şiir:
“ O Tanrı aslanları,
mazlumların feryatları kulaklarına erişince yardıma koşarlar.
Bunlar şefkatli ve merhametli
insanlardır.
Rüşvet almadan yardım edicilerdir.
Bela yerinde, elem ve cefa
günlerinde halka bunlar yardımcıdırlar.
Ey belaya tutulmuş olan
kimse!
Git bu kavmi ara.
Başına bela gelmeden evvel
bunların sohbetini ganimet bil.
Tanrı’nın kulları merhametli
ve yumuşak huyludurlar.
İşleri düzeltmekte Tanrı’nın
huyunu tutarlar”
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B.
YAYINLARI 489
***
Ne sağlığına, ne geçliğine,
ne güzelliğine, ne pazılarının gücüne, ne parana, ne sahip olduğun silaha, ne
etrafındaki koruyuculara, ne de korunaklı kalene güven.
Seni emin kılacak Tanrı’dır.
Tanrı eri yakınında isen o
seni Tanrı’nın izniyle emin kılar.
Güveneceğin inanacağın Tanrı
eridir.
Diğer güvencelerin alt üst olmaya
çok müsaittir.
Azıcık düşünürsen bu
söylenenin doğru olduğuna inanır kalben kabul edersin.
Ahirette veya yaşıyor olması
fark etmez.
*
RAVLİ