(Mevlana Hazretleri Tebrizli Tanrı Şems
Hazretlerini anlatıyor)
2930.
O şarabın (Tanrı şarabının) bir yudumcuğu
toprağa dökmeseydin yıldızlara, ne diye yeryüzünün çevresinde dönüp dururlardı?
Ezeli
güneş, bir ısılık (Sıcaklık, samimiyet) bağışlamasaydı
temmuz da donar, buz kesilirdi, temmuzda biten bitkiler de.
Hem
her şeyden münezzeh (Temiz) olmak, hem her şeyle
karılmak, katışmak, şaşılacak bir sıfat;
Fakat
yazıklar olsun ki sırların perdesini bir türlü kaldırıp devşirmedin (Derleyip, toplayıp, düzenleyip, bir araya getirmedin).
Amma
perde de olmasaydı o yola gizlice gidenler, öylesine çoğalırdı ki adım atmamıza
yer kalmazdı.
Eğer
o perdelerin ardından Ruh-ül Kudüs’ü (Cebrail)
bir gösterseydin insanların akıllarıyla canlarını beden sayarlardı.
Tutsaydın
da tıknefeslik (Kesik-kesik nefes alarak) düşüncesine
dalsaydın, halkı bir sıkmak, halka nefes aldırmamak isteseydin bütün güzeller,
bütün lale yüzlüler, feryada düşerlerdi, sararıp solardı.
Düşüncene
doğan güzellik, yalnız orda kalsaydı güzelim arı-duru şaraplar, dertlerinden
tortulaşır kalırlardı.
Bu
sırrı söz kapatıyor, yoksa susabilseydim Hintli de olsa, Türk de olsa herkes
aşk sırrını anlardı.
O
Türk güzelim gül gibi yüzüyle çıkageldi;
Ona
dedim ki:
Ne oldu o ahit (Anlaşmamız)?
Ne oldu o ahit (Anlaşmamız)?
O
çoktan geldi geçti, eridi-gitti dedi.
Ona
dedim ki:
Seher
yelinin eline bir mektup vermiştim, acaba getirdi mi?
Dedi
ki:
Evet,
gösterdi.
***
DİVAN-I
KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR
BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
Neler
öğrendik;
1.
Tanrı şarabı
dünyaya döküldüğü için bütün yıldızların bu sevgiyle yüzlerini yeryüzüne
döndüğünü öğrendik.
2.
Toplum içinde
olup her şeye katışmamak, karılmamak şaşkınlık veren bir özellik olduğunu
öğrendik.
3.
Bir sır perdelerinin
olduğunu, bu perdelerin diğer yanına geçebilenlerin çok az olduğunu öğrendik.
4.
Halkı
bunaltmamak, nefes aldırmak için serbest bırakıldığını öğrendik.
5.
Düşüncemizde oluşacak
güzelliğin tüm vücudumuzu sarıp güzelleştireceğini öğrendik.
*
İşte
böyle yaren;
Dünya
ve ahret yaşamının esen bir rüzgâr gibi gelip geçeceğini, aşktan başka elimizde
bir şey kalmayacağını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ