31 Ocak 2016 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1860 İNCİ BEYİT

1860. (Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerini anlatımı)
Sevgili, gönül, nurunla öyle bir bilgin kesildi ki.
Buyur ey bilgin, mademki sende de bizim şarabımız (Bizi kendimizden geçirecek kimya sende) var, buyur.

Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, sen aparısın (Alıp götürensin), şekerler saçmada, ballar dökmedesin arı-duru (Tertemiz, saf) bir denizin (Geniş alan, çokluk, yoğunluk) var, tortulanmazsın (Bayağılaşmazsın, işe yaramaz durama gelmezsin), bulanmazsın (Doğruluğu, parlaklığı, açıklığı yitirmezsin) sen.

A bizim canımız, cihanımız, bir an iyilik etsen de yüzünü bize döndürsen (Baksan) ne ziyan edersin ki?

A yüzü ateşe benzeyen, a gül gibi kokan;
Yarabbi, nasıl bir yüzün var, nasıl da bir kokun?

İki gözümün önünde daima hayalin dönüp dolaşmada;
Uyanıkken ne de güzel bir rüya görüyorum.

Hayalin gönlü okşayıp duruyor, yoksul gönül de bu gönül alıştaki tattan derisine sığamıyor.

Dolunaya benzeyen yüzünden mi bahsedeyim, görüşündeki nurdan mı?
Bağışladığın o bambaşka candan mı söz edeyim, derde derman oluşundan mı?

Seni görmüş, utanmış da gül dalı, başını yere eğmiş.
Benim feryadımı duymuş da bülbül, şakıyıp çilemeden kalmış.

Her şeyden vazgeç, çünkü orada hem sen olasın, hem o;
Buna imkân yok.

Oraya sen sığamazsın, orada ondan başka dost, ondan başka yardımcı yok.

Yunus, balık karnında kiminle dertleşti (Rahatlamak ve çözüm bulmak amacıyla pek üzgün olarak Allah’a arz etti)?

(“Lâ ilâhe illâ ente. Sübhaneke. İnnî küntü minezzâlimin” (Senden başka İlah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben nefsime zulmedenlerden oldum) (Enbiya suresi 87)

Kapkaranlık gece yarısında ondan başka kimdir munis (Cana yakın, uysal, sevimli, uygun, yabancı olmayan)?
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Mevlana Hazretleri Şems Hazretlerini davet ederek Allah’ın birlik âlemini benimle yaşayabilirsin diye davet ettiğini öğrendik.
2.    Mevlana Hazretlerinin gönül gözünün Şems Hazretlerinin güzelliklerini ve gücünü gördüğünü, nasıl elde ettiğinin sırlarını öğrenmek istediğini öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Allah dostlarının başka Allah dostunu aradığını, birbirlerine Aşık olduklarını, seven-sevilen diye ayrılsalar da aslında sevenin sevilen, sevilenin seven olarak bir olduklarını öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ         

30 Ocak 2016 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1850 İNCİ BEYİT

1850. (Mevlana Hazretlerinin kendini anlatımı)
Ne mutludur o şehir ki padişahı aşktır (Allah’a tutkulu sevgisi olan başkanın idare ettiği şehir);
O şehrin her mahallesinde bir meclis kurulur, her evinde bir düğün-dernek olur.

Bir manastırın önünden geçtim, karşıma bir keşiş çıktı, birlik kapısında senin aşkınla nefir  (Boynuzdan yapılan bir tür boru) çalmadaydı.

Nerde bir iblis (Kötü, düzenci kimse) varsa ondan ders aldı da İdris (İlim irfan sahibi) kesildi;

O kâfirle sohbet etti gece bile kâfur (Sert, güzel kokulu, katı ve yağlı madde) gibi ağardı, bembeyaz oldu.

Dedim ki: Bu kudreti kimden aldın?
Bir padişahtan ki dedi, hem sevendir, hem sevilen, hem yardım edendir, hem yardım gören.

Şekerler saçan bir padişah o, Tebrizli Tanrı Şems’i o, her yakın olanın canına can veren, onu yetiştirip geliştiren o, her uzak kalana fitneler  (Karışıklık, kargaşa) salan, şerler  (Fenalıklar) veren o.

Ölümsüz bir canın var, ne diye korkarsın ölümden?
Tanrı nuruna sahipsin, nasıl sığacaksın mezara?

Hoş tut gönlünü, âlem, o incinin yüzünden baştanbaşa altın kesildi, onun gibi, ona benzer bir güzel nerde var, göster.

Beden aşka düştü, boğazına dek işrete daldı, sen hocam, ne diye bana bakıp yüzünü ekşitiyorsun?

Renksizlik âleminde (Renk farklılıklarının etkilemediği ortamda) sarhoşluk vardır, şuhluk  (Neşe ve serbestlik) vardır;

A şeyh, senin neden gönlün daralıyor, neden bu gussaya (Acılara, üzüntülere, dertlere, ıstıraplara, sıkıntılara) dalmışsın?

Bu kadar gam yeme(Acılara, üzüntülere, dertlere, ıstıraplara, sıkıntılara kendini teslim etme), niceye (Ne zamana kadar) bir yaslara batacaksın (Üzüntü içinde kalacaksın)?

Bağışımıza nail olmuşsan (Yardımımız sana ulaşmışsa) aynı renge boyan bizimle (Aynı niteliklere bürün).
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Allah’a sevgiyle bağlanmış, Allah dostu olan idarecinin bulunduğu çevreye sevinç verdiğini, inanan veya inanmayanların hoş yaşadıkları yer oluşturduğunu öğrendik.
2.    Âşık olan kişinin seven ve sevilen olduğunu, Allah’tan yardım aldığını, destek gördüğünü öğrendik.
3.    Şems Hazretlerini tanıyıp candan sevenin canına can kattığını, düşmanlık yapanları mahvettiğini öğrendik.
4.    Dini tam öğrenmeden din adamlığı yapan kişinin dini öğretinin yasakları ve cezalarının tesirinde olarak acılara, üzüntülere, dertlere, ıstıraplara, sıkıntılara kendini teslim edeceğini öğrendik.
5.    Canımızın ölümsüz olduğunu, Allah nuruna sahip olduğumuzu, toprağa vücudumuzun gömülmesiyle canımızın ve Allah nurunun gömülmeyeceğini bilmemiz ve anlamamız gerektiğini öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Şems ve Mevlana Hazretlerine yakınlaşmakla korkularımızdan kurtularak sevinç içinde bir sarhoşluğa kavuşacağımızı, güzel bir insan olacağımızı, büyüklerimizin bağışlarıyla hoşça yaşayacağımızı öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ         

29 Ocak 2016 Cuma

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1840 İNCİ BEYİT

1840. (Mevlana Hazretlerinin kendini anlatımı)
Elimde böylesine bir ışık, evi öyle bir döndüm-dolaştım ki nurunun parıltısından elimdeki ışık karardı-gitti sonucu (Sonuç olarak).

Bu zindanda ey can dedim, seni nasıl da buldum;
Tatsız-tuzsuz bir halde tuzluya (Ağız tadına) doğru nasıl da yol aldım.

A benden kaçan şuh, a inatçı, kavgacı padişah, a iki âleme de can bağışlayan güzel, şimdicek nasıl da buldum seni.

Hemencecik gizlendi, manalar gibi gizli bir hale geldi, madendeki mücevhere döndü, kıskançlığı onu örttü-gitti.

Ben ellerimle başıma vurmaya başladım, kapının, dışındaki halkaya döndüm, oysa güzelim bir alış-veriş bulmuş da beni kınamaya koyulmuştu.

Âlemin kul-köle kesildiği Tebrizli Tanrı Şems’inin nurunu görmüş de güneşindeki ışıktan utanıp kararmış Ay’a dönmüştüm âdeta.

A güzelim, her taşın başında lâ’l dudaklarından bir nur var, parıl-parıl parlıyor.
Saçlarının karışıklığı, her yanda bir kargaşalık yaratmış.

Cennete benzeyen güzellik bağında, ağaçlarının altında, her yanda bir saki (İnsan ruhuna Allah sevgisi, Allah nuru saçan kimse), her yanda bir huri (Çok güzel).

Her yanda, bir yanda değil, her tarafta, senin aşk şarabından doldurulmuş bir küp var, üzüm şırası gibi tatlı mı tatlı, bal mı bal.

Her sabah şu akıl, aşkınla deli-divane olmada, beynimin damına çıkıp tambur (Çalgı) çalmada.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Şems Hazretlerinin ışığının Mevlana Hazretlerinden fazla olduğunu öğrendik.
2.    Mevlana Hazretlerinin canının ağız Tadını Şems Hazretlerine tutkulu bir sevgiyle bağlanmada bulduğunu öğrendik.
3.    Şems Hazretleri kendisini göstermese de nurunun görünür ve etkili olduğunu öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Aklımızın Şems Hazretlerine âşık olmasıyla güzel olanı, güzellikleri, Allah sevgisini, Allah nurunun etkisinin güzellikleriyle kendinden geçeceğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ         

28 Ocak 2016 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1830 İNCİ BEYİT

1830. (Mevlana Hazretlerinin kendini anlatımı)
Ey aklın, fikrin düşmanı!(Toplumsal aklın ve fikrin yaşamasını ve barınmasını engel olan)
Ey âşık (Kendisine tutkulu bir sevgiyle bağlananı) öldüren âşık, alt-üst olmak (Altta iken üst olmak) mı istiyorsun, işte şuracıkta alt-üst (Sana yardım edecek kişi).

Ey seyri-seyranı (Yürüyüş-gezinti ile) arayan can, tecelliyi (Allah’ın yüzünü göstermesini ) dileyen Musa, göz, kulak istiyorsan işte buracıkta (Allah’ı gören) göz, buracıkta (Allah’tan gelen sözü duyan) kulak.

Ey gönlü kinle dopdolu Şeytan!
Ey eski düşman, fitne (Karışıklık, kargaşa) mi istiyorsun, şer (Fenalık) mi!
İşte buracıkta fitne, buracıkta şer.

Sus, bu kadar söyleme, kalk, yola düş;
Yol arkadaşı istiyorsan işte buracıkta yol arkadaşı.

Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, gönüller alan güzelliğine karşı bir ciğerimden vurulmuş mu istiyorsun, işte buracıkta ciğerinden vurulmuş âşık.

O Ay yüzlü, yankesici gibi evden fırladı gitti dedim, vefa (Sevgiye sürdürme sevgi ve dostluk bağlılığına devam) edeceğine dair verdiği ahdi (Sözü) kınamaya başlamıştım.

Derken gammaz derdin (Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkalarına bildirerek çıkar sağlayan hastalığın) dedi ki:
Bir eli uzun gibi gönüller çalan o kıvırcık saçlı dilberi, o saçları önüne dökülmüş güzeli evde ara, evde.

Yanmış-yakılmış ciğerinde çak çakmağı, iki gözünün yağ tabakasında suyu alevle.

Böylesine bir mum yak da evin içinde dön dolaş;
Bir duvar ardında gizlenmiş olabilir.

Bir duvar ardında, güneşinin gölgeliğinde şu ayrılık gecesinin tam yarısında başıma bir iş açtı ki.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Kendini iyiliğe ve yüceliğe doğru yenilemek ve değiştirmek isteyenlere Mevlana Hazretlerinin nuruyla, gözüyle, kulağıyla, aklıyla, fikriyle bir arkadaş olacağını öğrendik.
2.    Mevlana Hazretlerinin Şeytanı bile kendine davet ettiğini öğrendik.
3.    Şems Hazretlerinin güzelliklerini görmek ve hakikatini anlamak isteyenleri Mevlana Hazretlerinin kendisine davet ettiğini öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Şems Hazretlerinin bize çok yakın olduğunu fakat kendini göstermeden yardım ettiğini öğrendik, anladık.

(Bir insanın kendini düşünüp istese de kendisini değiştirmesinin mümkün olmadığını, Tanrı dostlarına yakınlaşıp yardım alması gerektiğini öğrendik, anladık)
                                  *

RAVLİ         

27 Ocak 2016 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1820 İNCİ BEYİT

1820. (Hazreti Mevlana’nın Şems Hazretlerine seslenişi)
İsterim o gizli sağrağı (Tanrı şarabıyla dolu büyük kadehi) al da doldur, sun birer-birer herkese;
Sarhoş bir halde çık ortaya, bırak kibri (Kendini beğenmeyi, başkalarından üstün tutmayı, büyüklenmeyi) , gururu (Övünmeyi),

Vazgeç; benlikten (Kişiliğini üstün görmekten), vurup (Manevi olarak yaralamaktan), kırıcılıktan (Gelişmeyi oluşmayı engellemekten).

O sağrakla(Büyük kadehle) o testi yok mu?
Orucumu bile bozmaz benim onlar;
Fakat başta da ne akıl kor, ne ayıklık.

Fakat sen hem akılsın, hem can;
Hem busun, hem o;
Hem su senden ibaret, hem ekmek;
Hem dostsun, hem dostla buluşulan mağara.

Ey görünmeyen sağrak (Büyük kadeh) kadeh misin sen, can mısın?
Abıhayat mısın?
Hastaya gelen sağrak mı yoksa?

Ya abıhayatsın, ya kurtuluş fermanı;
Ya şekerler şekerisin, ya şekerler yağdıran bulut.

Söz uzadı, sürüp gitti de bitti diye değil, gönül uçup gitmesin diye sustum artık, sustum.

Ay istiyorsan, Güneş istiyorsan işte buracıkta Ay, buracıkta Güneş.
Yok, sabah olmasını, seher çağının gelmesini diliyorsan işte buracıkta seher çağı.

Ey Ken’an Yusuf’u (Güzel insan), ey Süleyman’ın canı, taç, kemer (Mevki, makam, güç) istiyorsan işte buracıkta taç, buracıkta kemer.

Ey savaşların Hamza’sı (Korkusuz savaşçısı), cenklerin Rüstem’i (Savaşların galibi), kılıç, kalkan istiyorsan işte buracıkta kılıç, buracıkta kalkan.

Ey güzel kokular koklayan bülbül!
Ey tatlı sözler söyleyen dudu, bal mı istiyorsun, şeker mi istiyorsun!
İşte buracıkta bal, buracıkta şeker.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerinin kendini beğenen özelliklerinden sıyrılarak yanına gelmesini istediğini, davet ettiğini öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Mevlana hazretlerinin aradığı, istediği her ne varsa Şems Hazretlerinde olduğunu;
Şems Hazretlerinin aradığın da Hazreti Mevlana’da olduğunu öğrendik, anladık.

RAVLİ TANRI ŞARABI yazarak bloğumuzdan veya Googleden okumalısın.
                                  *

RAVLİ         

26 Ocak 2016 Salı

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1810 İNCİ BEYİT

1810. (Hazreti Mevlana’nın kendini anlatışı)
Her günüm cumadır benim (Her gün müminlerin bayramını yaşarım), şu hutbemse daimî (Halka öğütlerim değişmez).

Şu minberim (Hitap ettiğim yer) yücelerden yücedir, maksurem (Kısa bir anlatımla) erlik, insanlık.

Bu minberin (Hitap edilen yerin) basamağı, bir gün gelir de, insanlardan boşalırsa canlar (Mevleviler), melekler tutarlar da gayb âleminden armağan olarak birini bulurlar, getirirler, oraya korlar;
Boş bırakmazlar o minberi (Öğüt alanlara, arayışta olanlara bu yol aydınlatılır ve gösterilir, bu süreç bitmez).

Kuvvetli bir arkan var, dayancın, güvencin büyük;
Fakat gene de tutar, yüz çevirirsen güneşe benzeyen o yüzün, yüz çeşit yardım eder sana.

Ay’a benzer yüzün (Karanlıkta kalana yolunu aydınlatıp gösteren) olmadıkça tutar da Ay’a yüz döndürür (İlgiyi keserse), bakarsam sen olmadıkça Ay, yüzlerce fersah uzaklaşır benden, yüzlerce kere bezer (Usanır), bıkar benden.

Can, sensiz kaldı mı yetime (Babası ölmüş kişiye) döner;
Ay, sensiz oldu mu ikiye bölünür (Bütünlükten ayrılır);
Cefa (Sıkıntı) tohumunu ekersen gül bahçesi bile cefalar (Sıkıntı) bitirir.

Serkeşliğe (Baş kaldırmaya) girişir de cefa atına biner (Yasalara ve vicdana aykırı yol almaya karar verirsen), koşturursan baldırlarını sıktın mı (Bu düşünceye sıkıca sarılırsan) kimin eli erer (Ulaşır) sana, kimin gücü yeter?

Canım efendim, konuğum senin, ey her konuğa zevk olan, neşe kesilen;
Lütfedip (İyiliklerde bulunup), kerem (Asilliğin, yüceliğin, büyüklüğün gereği olanı) buyurup şu an, başımı kaşısan yeri (beni araştırsan, incelesen uygundur).

A çaresiz gönül, kefen giyin (Ölüme hazır ol), boynuna kılıç takın da huzuruna öyle git;
Kötü işli, düzenbaz kişi, nerden tapısına (Bulunduğu yere) varabilecek onun?

A canım benim, ağacım bahçende bitip yeşermedi mi?
Gelişip de işretle (Tanrı şarabından içmekle), sarhoşlukla (Kendimizden geçmekle) uzlaşmadı (Anlaşmadı) mı, huy (Alışkanlık) edinmedi mi bunları?

A canım benim, varlığımın bütün cüzleri (Bir bütünün parçaları) senin sarhoşun;
Şu sarhoşlarımı (Sana ulaşma yolunu seçmişleri) ağlatıp inleterek bırakma (Allahım).
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Mevlana Hazretlerinin yücelerden öğüt verdiğini, öğütlerinin değişmediğini,  er (İşini iyi bilen, yetenekli, yiğit kişi) ve insan (Alışkanlıklar ve davranış yönünden üstün nitelikli kimse) olmayı öğrettiğini öğrendik.
2.    Mevlevi kültürü içinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen Hazreti Mevlana’ya tutkulu bir sevgiyle bağlı olan er kişinin Mevlana Hazretlerinin sözlerini devam ettireceğini öğrendik.
3.    Mevlana Hazretlerine bağlananın sonra ayrılanın bile yüzlerce yardım göreceğini öğrendik.
4.    Allahın konuk olduğu her gönlün sevinç ve neşe içinde olacağını öğrendik.
5.    Ölümü göze alıp Allah’a ulaşma yolunda hazırlık yaparak yola çıkmamız ve hızlı ilerlememiz gerektiğini öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Mevlana Hazretlerinin Allah’a ulaşma yolunda yola çıkacaklara dua ettiğini, görünür ve görünmez yardım ettiğini, yolu gösterip aydınlattığını öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ         

25 Ocak 2016 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1800 İNCİ BEYİT

1800. (Hazreti Mevlana’nın Allah’ı anlatışı)
Zaten ben yerleri göklerden nasıl ayırt edebilirim ki?
Sen kulları, yolları-yordamları da kırıp döktün, derdi derman haline getirdin.

Zümrüt renkli dokuz göğü tuttun, havada hapsettin, dilekleri, isteklere düşürdün de böylece topraktan düzüp koştuğun insanı meydana getirdin, oynatıp duruyorsun.

A su, ne yıkayıp duruyorsun;
A yel (Rüzgâr), ne arar gezersin;
A gök, neden gürlersin;
A kâinat, ne diye dönersin?

A aşk, ne gülersin;
A akıl, ne bağlarsın;
A sabır, neden rahatsın;
A yüz, niçin sarar-solarsın?

Vefa etme (Sevgiyi sürdürme, dostluk bağlılığına devam etmek) yolunda başın da sözü mü olur;
Cömertlikte canın ne değeri vardır?

Olgun, o kişiye derler ki yokluğa av kesilir, can verir;
Çünkü birlik-teklik dairesine bir kıl bile giremez.

Gâh gama (Üzüntüye) düşmek, gâh neşeye kavuşmak, hürlükten (Özgür olmaktan), kayıtsızlıktan (İlgisizlikten) uzaktır;
Issı (Sıcaklığa kavuşamamış) da, soğukta kalan kişi, ne de soğuktur ya.
(Allah’a ve dostlarına ihtiyaç duymayan kişi duygudan, sevgiden yoksun olur, yakın ve içten olamaz, ilgisiz kişi olur, özgür davranamaz)

Benim Ay yüzlü güzelimi gördüysen nerde alnında o parıl-parıl parlayan nur?
Can şarabını içtiysen hani sarhoşluk yalımın (Ateşin)

Ne bu keseden (Para konulan torbadan) tasalandın (Üzüldün), ne o kâseden (Kap-tan);
Kör bir eşek değilsin ya, neyin çevresinde dönüp dolaşıyorsun?

Gönlünü yıkayıp arıtmamışsın (Dünyalık isteklerin çokluğundan temizlememişsin), yüz yumaktan (Görünür yerini temizlemenin) ne fayda var sana?

Hırstan (Sonu gelmeyen isteklerden), tamahtan (Doymazlıktan) süpürgeye dönmüşsün (Pisliklerin içinde dolaşıyorsun), daima toz-toprak içindesin.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Allah’ı ve Allah dostlarını tanımayan, öğütlere ve önerilere önem vermeyenlerin, önerilenleri yapmayanların sevinç içinde yaşamayı bilemeyeceklerini, beceremeyeceklerini öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Sonu gelmez isteklerin peşinde koşanların, isteklerini ihtiyaç olarak önemseyip peşinden koşanların sevinç içinde, mutlu, sakin, emin bir yaşantıya kavuşamayacaklarını öğrendik, anladık. 
                                  *

RAVLİ         

24 Ocak 2016 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1790 İNCİ BEYİT

1790. (Hazreti Mevlana’nın Allah’ı anlatışı)
Lütfunla (Önem verilen, saygı duyulan birinden gelen iyilik, yardımınla), ihsanınla (Bağışlarınla) her aciz, güç-kuvvet buldu, dilediğini elde etti;

Senin geliştirip beslediğin, zaten hiç mi hiç arıklaşmaz (Zayıflamaz, kurumaz, cılızlaşmaz), zebun (Güçsüz, zayıf, aciz) düşmez.

Bugün can hekimine, belki binlerce defa dedim ki:
“ Ayağına sağlık, mademki zahmet ettin, geldin, bizim de doğruluğa ayak basmamız (Doğruluğa, dürüstlüğe, adalete bağlanmamız), doğru yolda ayak dirememiz (Bu düşünce ve davranışı sonuna kadar sürdürmemiz, tutumumuzdan şaşmamamız) gerek.

Birisine sen devlet verir, birisini sen ikbale eriştirirsen hiçbir kimse, hiçbir şey ondan o devleti (İstediğim, arzuladığını), o ikbali (Mutluluk ve refah içinde olmanı elinden) alamaz;

Bir gönülden tuttun, sen gamı (Tasayı, kaygıyı, üzüntüyü), kederi (Acıyı, üzüntüyü, derdi, sıkıntıyı, ıstırabı) giderdiysen o gönüle artık gam, keder gelemez.

Artık sus, nefesini kes, çünkü tecrübe ettik;
O devlet (İstediğim, arzuladığın), o debdebe (Ululuk, büyüklük, gösteriş) yalnızlıktan, teklikten meydana gelmiştir.

Ey perde üstüne salınmış perde, ey gizliden gizli güzel;
Bir bak da gör, neler ettin, neler;
Gönlü de aldın, götürdün, canı da;
Burada ne bıraktın ki zaten?

Tutalım, cefa ettin (Yasa ve vicdana aykırı olarak uğrattın, kötü duruma getirdin) , amma dünyanın güneşisin sen, padişahların padişahısın sen, canları kendinden geçirensin sen.

Sonunda da ey padişahım, hepsini de aldın, götürdün, konuk ettin;
Lütuflarda (İyiliklerde) bulundun, bağışlarda bulundun, dileklerini yerine getirdin.

Eline aldığın her taşı Lâ’l haline, mücevher haline getirdin, besleyip yetiştirdiğin sineğe yüzlerce Zümrüdüanka gücü-kuvveti verdin.

Bir topluma a benim canım, yanlış yola gidiş buyruğunu sundun, amma tuttun, bir topluma da tertemiz arkadaşlar topluluğu yaptın, doğru yola sevk ettin.

Göklerin tesiriyle yeryüzünü meydana getirdin, derken yeryüzü cüzlerine (Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri) letafet (Güzellik, hoşluk, incelik) verdin, gök haline getirdin onları.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Allah’ın yardım ettiği kişinin doğruluktan, doğru olanı yapmaktan vazgeçmemesi gerektiğini öğrendik.
2.    Allah’ın verdiğini ancak Allah’ın alacağını öğrendik.
3.    Allah’ın kendini bize karşı gizlediğini öğrendik.
4.    Görmediği halde Allah’a inanan ve tutkulu bir sevgiyle bağlananın gücünün kuvvetinin artacağını, değerli hale geleceğini öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Yalnız ve tek olmaktan korkmamamız, kaçmamamız gerektiğini, Allah’ın böyle kişilere yardım edip desteklediğini, hiçbir zaman kaybetmeyeceği arzularına kavuşacağını öğrendik, anladık.

Sevgiye, tutkulu bir sevgiye lâyık olan kişiyi sevmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ         

23 Ocak 2016 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1780 İNCİ BEYİT

1780. (Hazreti Mevlana’nın Allah’ı anlatışı)
 O yanıp yakılan mum neden ağlıyor?
Dur, söyleyeyim:
“Onu balından kahırla ayırdın da ondan”

O çenk (Arpı andıran, telli bir çalgı) neden ağlayıp inliyor?
Dur, anlatayım:
Ayrılıktan boyunu, bu kulunun (Tutkulu sevgiyle bağlanmışın) boyu gibi iki büklüm ettin de ondan”

Bunca cefalar edersin amma yüzünü gösterdin mi, zehirim şeker kesilir, derdimi deva (Çare) haline getirirsin.

Her yaprak azıksızlıktan (Gerekli ihtiyacını karşılayamamaktan) duaya koyuldu, el açtı sana;
Önce keremler (Asilliğinin, yüceliğinin, büyüklüğünün gereği bağışlarlar) ettin, lütuflarda (Alçak gönüllülük göstererek iyiliklerde) bulundun da dileklerini yerine getirdin.

Can hekimi (Doktoru), bir tabla (Tahtadan yapılmış tepsi ile) yol hediyesi getirdi;
Öylesine hediye bunlar ki yedin mi kocamış, bunamış bile olsan güzelleşirsin, gençleşirsin.

Bedene can verir, cana sarhoşluk;
Gönülden alçalışı siler-süpürür, benizden sarılığı alır-götürür.

O İsa’ya gelen tablaydı, hekimlere (Doktorlara) miras kaldı;
Ecel zehirini bile yemiş olsan panzehiri orada bulursun.

A o tablayı dileyen, şu kıbleye (Sıkıntılı durumda yardım umularak başvurulan yere) yüz çevir;
Oraya yüz çevirdin mi dünyanın Ay yüzlü dilberi kesilirsin.

O tablada bir hap gizlidir ki dişe dokunmaz;
Ne yaştandır, ne kurudan, ne sıcaktır, ne soğuk.

O hapın bir habbeden (Tahıl tanesinden) az bir parçasını yesen gök kubbeye ağarsın;
O habbe, ufacık olmakla beraber seni İsa’nın yurduna yüceltir.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Sevdiğinden ayrılanın ağlayıp inlediğini öğrendik.
2.    İhtiyaç içinde olanın ihtiyacını karşılamak için dua ettiğini, duaya büyüklük, ululuk, asillik sahibi olan Allah’tan yardımın geldiğini öğrendik.
3.    Ululuk, büyüklük, asillik sahibi olanın gökyüzünden gönderdiği hediyelerle yardım ettiğini, ihtiyacımızın karşılandığını, bedenimize can, canımıza sarhoşluk, kocamış olanlara gençlik, bunamışlara güzellik geldiğini öğrendik.
4.    Ululuk, büyüklük, asillik sahibi olanın gökyüzünden getirdiği hediyenin görünürlüğünün küçük fakat etkisinin çok büyük olduğunu, insanı yücelere çıkarttığını öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Duamızı unutmamamız gerektiğini, duanın muhakkak karşılığının olacağını, acele etmeden farkında lığımızı kaybetmeden bekleyişte olmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ         

22 Ocak 2016 Cuma

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1770 İNCİ BEYİT

1770. (Hazreti Mevlana’nın Allah’ı anlatışı)
A güzellik, iyilik gül bahçesi, bugün ne de güzel kokuyorsun;
Kimin dalında güldün, açıldın, kimin bahçesinde yeşerip geliştin?

Bu gün acayip bir şeyler olmuşsun;
Düşünüyorsun, kalkıyorsun;
Kimin bahçesinde açılıp saçıldın, kimin elinden şarap içtin?

O altınlar saçan tabiatın, o padişahlara lâyık himmetin (Yardımın, kayırman), cömertliği (Bir şeyi vermekten ve yapmaktan çekinmeyen), ihsanı (İyilik etmeyi) ihtiyarlara da öğretti, gençlere de.

Cömertlikten de geç, o da ikilikten (Ben-sen) meydana gelir;
Aynı derde tutulanlara katıl, onların birlik âlemine gir de çek bir kadeh tortulu şarap.

Sen hem yoldaşsın, hem dert ortağı;
Hem topluluksun, hem tek;
Hem âşıksın (Tutkuyla seven), hem mâşuk (Tutkuyla sevilen) ;
Hem kırmızısın, hem sarı.

Bütün bunlarla beraber gene de mecliste otur, gelme benimle;
Korkuyorum, yol ortasından kaçarsın, birdenbire dönüp gidiverirsin.

Sonra geldin mi gönlü seninle beraber götürme;
Çünkü gönülden, iki gönüllülük meydana gelir, gâh ısınır sıcaklaşır, gâh soğur-buz kesilir.

Ey perdeler üstüne salınmış perde, ey gizliden gizli güzel;
Bir bak da gör, neler ettin, neler;
Gönlü de aldın, götürdün, canı da;
Burada ne bıraktın ki zaten?

Ey dilekleri alıp giden, kafesleri kırıp döken, gönül kuşumuzu yaraladın, sonra da uçup gitmeye kalkıştın.

Uçup gitmeye de kalksan, cevretmeyi (Eziyet etmeyi), cefa (Zulüm) etmeyi de kursan (Düşünsen) haddim (Tavır koydun, görüş belirttim ) mi ki dostum, neden ettin bunu diyeyim.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Sevgide en ufak veya gizli ben-sen düşüncesinin olmaması gerektiğini öğrendik.
2.    Gönlü severek birine bağladıktan sonra onun ayrılışıyla gönül bağının kopacağını, seveni acı ve ıstırap içinde bırakacağını öğrendik.
3.    Özlem çekmenin acı ve ıstırap verdiğini, bunu doğru davranışla yönetenin olgunlaşmasına çok katkı sağlayacağını öğrendik.
                                 *
İşte böyle yaren;
Kalbimizi, gönlümüzü bağlamak yerine tamamen sevdiğimize vermemiz, kendimizi yok saymamız gerektiğini, eğer seven sevdiğinde var olmayı tamamlayamazsa çok özlem çekeceğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ         

Popüler Yayınlar