31 Aralık 2016 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 3 CİLT 1690 İNCİ BEYİT

(Mevlana Hazretleri Her an uyarı geldiğini, dikkate almamız gerektiğini anlatıyor)

1690. (Yıkılan evin sözlerine devam)
Nerde ağız açtıysam sen ağzımı kapattın;
Bırakmadın ki söyleyeyim, ne diyeyim sana a mimarbaşı?

Bil ki ev, bedenindir, ağrılar, sızılar da yarıklar, çöküntüler;
Ağrısızı deliklerini ilaçla sıvamadasın a hasta.

O ilaç, o macun, samanlı balçığa benzer;
Hadi bakalım, boyuna yarıkları, delikleri samanlı balçıkla sıvayadur.

Beden, ağız açar da gittim der sana, fakat hâkim gelir de ağzını kapatır, söyletmez bedeni.

Mahmurluğu, sersemliği ölüm şarabından bil;
Bırak menekşe şarabını, vazgeç nar şarabından.

Adeta uyar da ona ihsanda bulunursun bu, bir göz bağlayıcılıktan gizlemekten başka bir şey değildir;
Fakat sırları bilenden gizlemeye kalkışma da nedir?

Pişman oluş, Tanrıya yöneliş şarabını iç, Tanrıdan çekinme ekmeğini ye, tövbeyi macun (Tatlı ilaç) yap, suçlarını bağışlatma gıdasıyla gıda alan ol.

Gönlünün, dininin nabzını tut da bak bakalım nasılsın?
Bir kerecik de ibadet şişesine bak, idrar şişesine değil.

Tanrıya kaç abıhayat ondadır;
Her nefeste ondan aman dile, ondan (Allah’tan).

Biri çıkar da isteğin hiçbir faydası yok derse ona cevap ver de, deki:
“ İstek de ondan meydana geldi, nasıl olur da bir işe yaramaz?”
                         ***   
DİVAN-I KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Problemle karşılaştığımız zaman geçici basit önlemlerle görmezlikten gelirsek daha sonra problemin zararlarının sadece bize değil yakın çevremize de olacağını öğrendik.
2.    Problemleri bize söyleyenleri susturmak yerine problemin derinliğini-büyüklüğünü anlamaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Hastalıkların dünya yaşamının sonlanacağının ön habercileri olduğunu öğrendik.
4.    Kendi kendimizi büyülemek dediğimiz umursamazlıktan, sersemce davranmaktan, tembellik etmekten kurtulmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Biz kendimizin eksikliklerini, yetersizliklerini, çirkinliklerini ne kadar saklasak, örtsek, boyasak, dikkati başka yöne çeksek de sırları bilen kişiden saklayamayacağımızı öğrendik.
6.    Öğüt almaz ve gereğini yapmazsak mahvolacağımızı, bunun da sorumlusunun kendimiz olacağını öğrendik.
                              *                                 
İşte böyle yaren;
Böyle durumdaysak Mevlana Hazretleri ne yapmamızı istiyor:
1.    Sırları bilen Allah dostu bularak gizlemeden problemlerimizi açıkça söyleyip önerilerini yargılamadan istediği gibi yapmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Geçmişte yapılan yanlıştan pişman olmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Tanrı’ya zevkle, istekle, hevesle yönelerek mutluluk sarhoşluğunu ara, tövbeden kurtuluş bulanların gıdasıyla, gıda almak için böyle kişilerin sofrasına otur.
4.    İbadet etmenin zevkine vararak gönlümüzün alanını genişlet ve kalbinin Allah emirlerine göre hızlanmasını sağlamamız gerektiğini öğrendik.
5.    Kaçacağımız en emin yerin Tanrı olduğunu, ölümsüzlüğü ancak Tanrı ile yaşamak olduğunu, onun rengine bürünmekle olabileceğini öğrendik.
6.    Her nefesimizle Tanrı’dan yardım istememizin en işe yarar dilek olduğunu Mevlana Hazretlerinden öğrendik, anladık.
                               *                                                          

RAVLİ

DİVAN-I KEBİR 3 CİLT 1680 İNCİ BEYİT

(Mevlana Hazretleri Dünya malına güvenilmeyeceğini, bağlanılmayacağını anlatıyor)

1680. Neden şu kervandakilerden (Ömür yolculuğu yapanlardan) bir kişi bile uyanmıyor (Gerçekleri anlayıp kavrayamıyor);
Hâlbuki tertemiz ömrün varını-yoğunu alıp götürüyor hırsız.

Neden uykuya (Etkenlere karşı bilincini bütünüyle veya bir bölümüyle yitiriyorsun, tepki gücünü zayıflatıp azaltma durumunda kalıyorsun),

Hırsıza incinmiyorsun da sana bunları haber verene (Uyarıcıya) kırılıyor (Güceniyorsun), inciniyorsun (Üzüntü duyuyorsun)?

Seni kıran, inciten şeyhindir (Sana önderlik, kılavuzluk eden, yol gösteren, yolunu aydınlatan, tehlikeleri bildirenindir),

Öğütçündür (Yanlışı ve doğruyu anlayabileceğin şekilde, uzatmadan, kısaltmadan, kıvırmadan, bükmeden hakikati sana açıkça söyleyerek dikkatini çekendir, özeleştiri yapmana yardım edendir):

Dünyanın lütfu (Bize yaptığı iyiliği), esirgemesi (Bizi koruyup, gözetmesi) suya yapılan resme benzer, kararı yoktur hiç (Kalıcı iş yapmaz)

Biri boyuna gizlice “A yapı” diyordu eve, “Sakın yıkılma;
Yıkılacaksan da bana haber ver”.

Bir gece ev, ansızın çöküverdi.
Adam ne dedi biliyor musun?
Dedi ki:
“Bunca zamandır sana söyledim;
Ne oldu sözlerim, hiç mi tesir etmedi sana?

Yıkılmadan, çökmeden önce bana haber ver;
Haber ver de çoluğumla (Eş, anne, baba)-çocuğumla kaçmaya bir çare bulayım demedim mi sana?

A ev, bir habercik bile vermedin, nerde bunca yıllık sohbet hukuku?
Çöktün, yıkıldın da beni ağlar-inler bir halde bırakıverdin”

Açık bir dille ev, ona cevap verdi de dedi ki:
“Gece-gündüz, kaç kere ama kaç kere sana haber verdim.

O yanda, bu yanda çöküntüler, yıkıntılar oldu, ağız açtım da gücüm kuvvetim kalmadı, aklını başına devşir, vakit geldi, çökeceğim dedim.

Sense öfkeyle boyuna ağzıma balçık tıkamadaydın;
Duvarlarım baştanbaşa delikle doldu”
                         ***   
DİVAN-I KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Zamanın kendi kuralınca bir sona devam ettiğini, kişilerin hangi zaman dilinde bu yolculuğa katıldılarsa bir zaman sonra bu yolculuklarının sonlanacağını öğrendik.
2.    Gelişen ve değişen durumlara katkı sağlamamız, gelecek yakın ve uzak tehlikelere karşı donanımlı olmamız için uyanık olmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Problemleri çözmek yerine kaçmayı, umursamazlığın, beni ilgilendirmez diye görmezden geldiğimizin tercihin tembelliğini ortadan kaldırmaya çalışan yakınlarımızın uyarılarını dikkate almamız gerektiğini öğrendik.
4.    Herkesin yaşadığı zamanda kendine düşen görevleri olduğunu, bu görevi yapmayanların uyarıldığını, bu uyarıların zarar görmeden gelmesinden dolayı uyaran kişiye saygı duymamız gerektiğini öğrendik.
5.    Herkes özeleştiri yapması gerektiğini; kişinin kendi hatasını, yetersizliğini, eksikliğini göremeyeceğini, kendi ham bile olsa olgun insanlardan daha üstün olarak kendini göreceğini, ona kendisini görmesi için ayna tutulması gerektiğini öğrendik.
6.    Dünya yaşayışının kendi programında güçlü olarak devam ettiğini, sözle değişmeyeceğini, doğasında ne varsa bunun fayda ve zararını gösterip şekil değiştirdiğini öğrendik.
7.    Yenilenme, değişme zamanı gelince tamirle zaman kaybetmemek gerektiğini, öğrendik.
                              *                                 
İşte böyle yaren;
Mevlana Hazretlerinin” Yarabbi benim yüzüme hakikati olduğu gibi söyleyen dostlardan yoksun bırakma” mealinde dua ettiğini hatırlamamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Düşmanımızdan da gelse, dostumuzdan da gelse eleştiriyi bunun önce doğru mu, değimli değerlendirmesini yapıp faydaya çevirecek davranışlarda bulunmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                               *                                                          

RAVLİ

30 Aralık 2016 Cuma

DİVAN-I KEBİR 3 CİLT 1670 İNCİ BEYİT

(Mevlana Hazretleri Tanrı şarabının tesirini anlatıyor)

1670. Aşk şarabını içelim, esrik (Sarhoş) deve gibi katara katılalım, aşk yükünü çekelim.

Fakat sana akıl-fikir isteği veren sarhoşluğa dalmayalım, canı, aklı uyandıran sarhoşluğa dalalım.

Dalalım Tanrı’dan başka ne varsa hepsini kusturan sarhoşluğa;
Çünkü zaten Tanrı’dan başka ne varsa baş ağrısından ibarettir, sersemlikten ibaret.

Nerde tertemiz şarap, nerde üzümden yapılan şarap?
Tertemiz şarap yaşayıştır, öbürüsüyse pislik.

Üzüm şarabı, bir an domuzlaştırmaz (Ham, aksi, ters, inatçı, hınzır kimse), bir an maymunlaştırmaz (Taklitçi, çirkin, gülünç yapmaz) mı seni?
O kızıl suyla işin sonunda yüzün kızarır gider.

***Gönüldür Tanrı şarabının küpü, aç o küpün ağzını;
İşi-gücü kötü tabiat, balçıkla örtmüştür o küpün ağzını.

Küpün (Kapalı tuttuğun gönlünün) ağzındaki balçığı bir müddetçik söküp atsan küpten binlerce eserlerin kokusu yayılmaya başlar.

O eserleri şöylece bir saymaya kalkışsam soru-cevap gününe (Kabir’e konana kadar) dek sayarım da gene tüketemem.

Sayıya sığmaz, aciziz (Güçsüz veya beceriksiziz) mademki, susalım;
Susma zamanı geldi mademki, can kadehini sun bize.

Tebrizli Şems’e âşık olanların meclisine (Topluluğuna) gir;
Çünkü güneş bile o Şems’ten ışıklanmada, nurlanmada.
                         ***   
DİVAN-I KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Hak şarabını içerek bu aşkın getirdiği zorlukları kolayca taşımamız, Allah’tan başka içimizde, düşüncemizde, isteğimizde her ne varsa vücudumuzdan atmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Tanrı şarabı ile üzüm şarabının aynı olmadığını, üzüm şarabının pis işler yaptırdığını öğrendik.
3.    Gönlümüzü kötü kişiliğimizin kapattığını, kötü kişilikten vazgeçmeye başladığımız zaman Allah ve Allah dostlarının güzelliklerini bize tanıtmaya başladıklarını, isteklilere nerede toplandıklarını gül kokusuyla gül bahçesinin yolunu gösterdiklerini öğrendik.
                              *                                 
İşte böyle yaren;
Tebrizli Tanrı Şems’ini iyi tanımamız ve onu sevenler, saygı gösterenler topluluğuna nurlanmak, aydınlanmak için girmemiz, sevmemiz, yakın olmamız gerektiğini Hazreti Mevlana’dan öğrendik, anladık.
                               *                                                          

RAVLİ

DİVAN-I KEBİR 3 CİLT 1660 İNCİ BEYİT

(Mevlana Hazretleri Tanrı şarabının tesirini anlatıyor)

1660. Kılıçlara çırçıplak atılan (Silahsız olarak öleceğini düşünmeden önemsemeden inancı gereği silahlara doğru gitmesi) Sahâbe (Sahip çıkanlar), Muhammed-i Muhtar’ın sunduğu şarapla sarhoştu, yıkılıp geçmişti kendinden.

Hayır, yanlış söz bu:
Muhammed saki (İnsan ruhuna Allah’ı sevdiren, Allah nuru saçan kimse) değildi, bir kadehti (İnsanı kendinden geçiren Allah sözlerinin toplandığı kişiydi);
Şarapla dopdolu bir kadeh, iyi kişilere sakilik edense Tanrı’ydı.

Edhem oğlu (İbrahim), hangi şarabı içmişti de sarhoşçasına saltanattan da bezmişti, ülkeden de (Padişahlığı bırakıp dervişliğe başlamış kişi).

Ne sarhoşluktu o sarhoşluk ki biri kendimi tenzih (Bütün kusurlardan uzak olduğumu açık) ederim noksan sıfatlardan diye bağırdı, öbürü, ben Hakk’ım (Enel-Hakk) dedi darağacına çıktı.

O şarabın kokusuyla su, apaydın, tertemiz bir hale geldi, sarhoşlar gibi secdeler ederek denizlere (Yerlere Allah’a şükrederek kapanarak ululuğa, asilliğe, büyüklüğe) doğru gidiyor.

Bu şarabın aşkıyla toprak, renkten renge boyanmada;
Bu şarabın verdiği ısılıkla (Sıcaklıkla) ateşin yanakları yalım-yalım parlamada.

İş böyle değilse yel, neden yeşilliğin yaşayış arkadaşı kesildi, bağın-bahçenin sır defterini gammazlamaya (Sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkasına bildirmeye) koyuldu.

Bu dört unsur (Toprak, su, ateş, rüzgâr), birbiriyle karışıp birleşmeden ne de zevk alıyor;
Bitkiler, insanlar, canlılar, hep bu dördünün sonucu.

Şu Zenci (Karanlık) gecenin, ne de aklı-fikri alan bir şarabı var ki halkı, bir kadehiyle işten-güçten alıkoymada.

Sanatkârın lütuflarından (Ustalıkla yapılan iyiliklerin) hangisini söyleyeyim
Onun kudret denizinin (Allah’ın öncesiz gücünün)  kıyısı-bucağı görünmez ki!
                         ***   
DİVAN-I KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
                         ***
Neler öğrendik;
1.    İyi kişilere Allah’ın sevgisini verdiğini, kendini sevdirdiğini, kendisini sevenlere nurlar saçtığını bu işleri bizzat Allah’ın yaptığını öğrendik.
2.    Peygamber efendimizin dünyada olduğu zaman ona sahip çıkanlara öyle bir sarhoşluk verdiğini, hiçbir korku insanda kalmayacak şekilde cesaret verdiğini öğrendik.
3.    Veli ve evliyalarının Tanrı şarabından içtiklerini, ölüme en ufak korku duymadan gittiklerini, ebedi olarak Allah ile yaşayacaklarını öğrendik.
                              *                                 
İşte böyle yaren;
Dünyada var olanların toprak, su, hava ve ateşin karışımıyla meydana geldiğini öğrendik, anladık.
                               *                                                          

RAVLİ

29 Aralık 2016 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 3 CİLT 1650 İNCİ BEYİT

(Mevlana Hazretleri Tebrizli Tanrı Şems’ine âşık olmayı anlatıyor)

1650. Gel-gel, gönlümde gizli sırlar var;
Lâ’l renkli şarabı döndür, sun herkese, bir perde (Korku, utanma, gizlilik oluşturan hiçbir şey) bile bırakma arada.

Beni sarhoş ettin mi seyret artık, av alanında aslan avlayan, nasıl olurmuş (Cesurluğumu gör).

Kutlu olsun, Tanrı kem gözden (Baktığı kimseye zarar veren gözden) saklasın, meclis, kadehin kokusuyla, sevgilinin yüzünün nuruyla doldu mu (Dolduğu zaman).

Binlerce sarhoş, canlarını tabaklara koymuşlar da, şunu al, şarabı sun diye o mumun (Işık, nur saçanın) çevresinde pervaneler gibi dönüp dolaşıyor.

Güzel sesli çalgıcıların nağmelerinden, seslerinden, sarhoşların naralarından şarap ile sarhoşun damarlarında yolunu yitirir, akışını şaşırır gider.

Mağara gençlerini gör, şarap içtiler de mağarada tam üç yüz dokuz yıl harap bir halde (Mağarada) yata-kaldılar hani (Kehf suresi 25).

Ne şaraptı o şarap ki Musa, büyücülere saçtı da sarhoş oldular, kendilerinden geçtiler, ellerini, ayaklarını verdiler (Tâ hâ suresi 56-76).

Mısır’daki kadınlar, Yusuf’un yüzünü gördüler de kınalı parmaklarını şerha-şerha doğradılar (Yusuf suresi 30-31).

Kutluluk sakisi (İnsan ruhuna Allah sevgisi, Allah nuru saçan, kutluluk veren), Circis’in (Kavmi tarafından defalarca öldürmüş yine defalarca dirilmiş peygamber) başına o şarabı döktü de o, kâfirlerin ateşinden ne korktu, ne gam yedi.

Bin kere öldürdüler onu, hatta daha da fazla;
Oysa sarhoşum diyordu, ne birden haberim var ne binden.
                         ***   
DİVAN-I KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
                         ***
Neler öğrendik;
1. Tanrı şarabından içenin korkusunun kalmayacağını, onun yok olmak diye bir derdi olmadığını, düşmanının üstüne hiç korku duymadan gideceğini, çünkü ölümsüzlük şerbetini-şarabını içmiş olduğunu Hazreti Mevlana’dan öğrendik.
                              *                                 
İşte böyle yaren;
Allah dostu olanların Allah’a âşık olup Allah’ta kendilerini yok edip Allah’la var olmayı sevdiklerini ve böyle yaşamak istedikleri için davranışlarının kendilerinin tercihi olmadığını öğrendik, anladık.
                               *                                                          

RAVLİ

DİVAN-I KEBİR 3 CİLT 1640 İNCİ BEYİT

(Mevlana Hazretleri Tebrizli Tanrı Şems’ine âşık olmanın faydalarını anlatıyor)

1640. Kendisine iki efendi gereken kör kölenin yeri, köpekler gibi hep mahalle sokaklarıdır.

Dikene, şu silahın da ne diye sordum;
Gül bahçesinin dedi, yüzlerce düşmanı var da ondan silahlıyım.

Nedir bu diye Tebriz’in övündüğü Şems’e sor, fakat cevap vermez, seni savarsa da seslenme;
Sebebi vardır, o bilir elbet.

Saki (İnsan ruhuna Allah’ı sevdiren, Allah nuru saçan), sun şarabı, sana başım feda olsun, sarığım da;
Can kadehi nerden gelirse gelsin, almaya bak, sun bize.

Sarhoş bir halde salına-salına gir içeriye;
Senin gibi bir sakimiz olduktan sonra ayık kalmamızı reva (Uygun) görme bizim.

Sun kadehi (Allah’ın sırlarından söyle bize);
İstekten canım ağzıma geldi, sabrın-kararın yeri mi artık?

Tıpkı senin tabiatın gibi hasta gönüle eş-dost olan, sırlara mahrem kesilen (Sırları bilmek ve saklamak isteyene), o cana canlar katan kadehi sun bize.

Sun o şarabı ki bir katresi (Damlası) yere dökülse kara topraktan güller biter, her taraf güllük-gülistanlık olur.

Sun o lâ’l (Kırmızının tonunda olan) renkli şarabı ki gece yarısı, coşup köpürse gökle yerin arası nurlarıyla dolar, parıl-parıl parlar.

Ne şarap, ne sağrak, ne saki bu;
Canlar, ruhlar feda olsun, feda olsun canlar, ruhlar ona.
                         ***   
DİVAN-I KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Bağlı olduğumuz, kişinin bir olmasının, izlediğimiz yolun bir olması gerektiğini öğrendik.
2.    Birden fazla her ne varsa sorumluluğu birbirine atarak kişileri arada muhtaç durumda bırakacaklarını öğrendik.
3.    Bir yerde güzellik olduğu zaman yüzlerce düşmanlığın kendiliğinden oluşacağını öğrendik.
4.    Şems Hazretlerinin sevgi ve düşmanlık hakkında herkese fazla açık konuşmadığını, özel yakınlarına sırları söylediğini öğrendik.
5.    Şems Hazretlerinin Allah sevgisi ve nurunu uygun kişilere gösterip faydalandırdığını, bu kişileri olgunlaştırdığını öğrendik.
                              *                                 
İşte böyle yaren;
Tebrizli Tanrı Şems’in sözleriyle yeryüzünün Allah’ın sevgisiyle ve nurlarıyla doldurduğunu, Allah’ı seven her topluluğun onu istediğini ve özlediğini öğrendik, anladık.
                               *                                                          

RAVLİ

28 Aralık 2016 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 3 CİLT 1630 İNCİ BEYİT

(Mevlana Hazretleri Tebrizli Tanrı Şems’ine aşık olmayı anlatıyor)

1630. Ne tuhaf ki ağaçlar gebe kaldı, fakat tıpkı Meryem gibi hani, ne sevgilileri var, ne kocaları.

Binlerce defa yeşilliği yaktı-yıktı (Yok etti) sonra gene bezedi (Süsledi);
Bizimle ne aşkı var, ne arayıp-tarar ki?

Bizim varlığımız da onunla diri, yeşilliğinin varlığı da;
Onun ne de latif (Yumuşak, hoş, ince bir güzelliği olan), ne de zarif (Görünüş ve biçim yönünden çekiciliği olan) bir vücudu var.

Neden diken silahtar olmuş, neden bulut suratını ekşitmiş?
Kızıl gülün yüzlerce düşmanı var da o yüzden.

Ayna önünde (Kendini görüyorsun), terazi elinde (İstediği kadar veriyorsun);
İster sus, ister söyle;
Ancak sevgili, dedi-koducu (İnsanları çekiştiren, kınayan) bir huyu var, çok söylüyor diye benden (Mevlana Hazretlerinden) kaçmada.

Bahçede kızıl gülün bir hay-huyu var;
Ağzımı koklayın diyor, ne kokuyor?

Bana bir kadeh sundu da şarap içer misin dedi gül;
İçerim elbette, ne diye içmeyecekmişim?
Benim de ağzım var, boğazım var.

Zaten ”Rableri suvarır (Tertemiz bir içki içirir)” (İnsan suresi 21) lezzetindeki gayb şarabını içmek için boğaza ne hacet?
Ağızsız-boğazsız içegör (İçmeye devam et) o şarabı.

Ululuğunun güneşine (Büyüklüğünden meydana gelen ışık ve sıcaklığına) and olsun ki zerre-zerre her şey, aşk yüzünden kafdağının altında bir sağrak (Büyük bir kadeh), bir kabak (Kabaktan yapılmış, şarap servis etmeye yarayan kepçe) saklamada.

Güle sordum, kime gülüyorsun dedim;
Cevap verdi, dedi ki:
“İki kocalı (Madde ve mana) çirkine”
                         ***   
DİVAN-I KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Her an bir güzelliğin yok olduğunu, başka bir güzelliğin meydana geldiğini, bu gidiş ve gelişlerin sebebe bağlı olmadan olabileceğini öğrendik.
2.    Güzellerin ve güzelliğin düşmanının her zaman olabileceğini öğrendik.
3.    Tebrizli Tanrı Şems’inin kıyamete kadar yetkili ve etkili olduğunu öğrendik.
4.    Özünde kişinin ne varsa kokusunun da, sözünün de, görünüşünün de özünde olanı göstereceğini öğrendik.
                              *                                 
İşte böyle yaren;
Hem madde ile hem mana ile göze ve kulağa hoş gelmeyen beraberlik içinde olan kişinin gülünecek duruma düşeceğini öğrendik, anladık.
                               *                                                          

RAVLİ

DİVAN-I KEBİR 3 CİLT 1620 İNCİ BEYİT

(Mevlana Hazretleri Tebrizli Tanrı Şems’ine aşık olmayı anlatıyor)
1620. Bir doğan kuşusun ki gözünü o kapatmıştır senin, gene onun eli açar ancak, fakat seni, keklik gibi her yana da koşturur durur.

Yardım eşiğinden bir döşeğe sahip olanın uykusuna kul-köle (Sevgi ve dostlukla bağlanıp hizmet edeyim);
Çünkü o, hiç de uykuya dalmaz, uyuyup kalmaz.

Bir ceylanda aslan yüreği oldu mu binlerce ceylanı aslandan kurtarır.
Avcının içi, bir kuş sevdi de benimsedi mi binlerce tuzağa düşmüş kuş, tuzağından kurtulur, uçar gider.

Tebriz’de olan, Şemseddin’e tutulan gönül, gökyüzünün padişahı Ay kesilir de gökte at sürer.

Bahçede kızıl gülün bir hay-huyu var;
Ağzımı koklayın diyor, ne kokuyor?

Bahçedekilerin hepsi de sarhoş, fakat gül kadar değil;
Çünkü her biri kadehle içmiş, onunsa testisi var.

Mademki yıl, zevk yılı, neşe yılı;
Gün, çalgı-çağanak günü, ne mutlu bana da, benim gibi zevki-işreti huy edineni de.

Ay yüzlü ebedi bir sakisi olan (İnsan ruhuna Allah’ı sevdiren, Allah nuru saçan) ne diye bizim gibi gelip de gül meclisinde (Mevlevi tekkesine gelip de) oturmaz, orayı yurt edinmez?

Bahçedekilerin hepsi de Tanrı şarabını içiyor, fakat aralarında boğazı olan hiç kimsecikler yok.
                         ***   
DİVAN-I KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Taze av yapacak özelliklere sahip olduğumuzu öğrendik.
2.    Uykuda olmadığımızı, gözümüzün kapatıldığını, başımızdaki örtü çıkarılınca taze av yapacağımızı öğrendik.
3.    Cesur yürekli birinin binlerce masumu koruyabileceğini öğrendik.
4.    Şems Hazretlerine aşkla tutulan gönlün yücelere çıkıp oraların yöneticisi olabileceğini örendik.
5.    Gül ağzının gül koktuğu gibi bizim ağzımızdan çıkan sözlerden ne olduğumuzun anlaşılacağını öğrendik.
6.    Mevlevi topluluğunun da Tanrı şarabı içmiş kimselerin topluluğu olduğunu öğrendik.
                              *                                 
İşte böyle yaren;
Şems Hazretlerini Mevlana Hazretleri Mevlevi topluluğuna davet ettiğini ve burada oturmasını istediğini, fakat Şems Hazretlerinin ziyaret ederek bu hasreti dindirmeye çalıştığını öğrendik, anladık.
                               *                                                          
RAVLİ


Popüler Yayınlar