30 Nisan 2016 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 2760 İNCİ BEYİT

2760. (Mevlana Hazretlerinin Allah’a gideceklere anlatımı)
Ululuk ıssının (Sıcaklığının) güzelliğinde varlığından soyundu (Dünyaya ait tüm güvencelerinden vazgeçti), tamamıyla yok oldu mu mutlak varlık (Hakikatin kendisi) gelir, artık onda ne kibir kalır, ne gösteriş.

Tanrı sıfatı gelince beşer (İnsan) kalmaz;
Çünkü o parlak güneştir, buysa Süha yıldızının ışığı (Her gözün göremeyeceği ışık, ‘Büyükayı yıldız kümesinin en küçük yıldızı’).

Artık onun canı, Tanrı güzelliğinin aynasıdır;
Aşk meclisinde gözü, dünyaları gösteren bir kadehtir.

Bu kadehten kim sırlar şarabını içerse sevgilinin vuslatında (Buluşması ile) mahvolur, yüzüne dalar, kendinden geçer.

Her bakır, ululuk ıssı (Sıcaklığı)Tanrının nuruyla kimyaya döner;
Bu bir görülmemiş, bir acayip sanattır, bir tuhaf kimyadır (Üstün özellikler taşır, uyumludur).

Onun varlığında aşk iksirini (Aşk ilham eden büyülü içki) ara da onun lütfuyla (İyiliğiyle), onun cömertliğiyle tamamıyla o (Sevdiği, güvendiği, emin olduğu, yetki verdiği kişi) ol.

Can gözü Burak’ına (Allaha götürecek vasıtaya) binip de yola düşenler, can gözünü açıp da yolculuğa koyulanlar, bulutsuz, tozsuz o Ay yüzlüyü seyredip dururlar.

Şehvet (Aşırı istek) tohumlarını ateşe verirler, şu aşılması zor, kurtulması güç tuzak yerinden bir koşuda kurtulurlar, bir seğirtmede (Sıçrayarak koşup engelleri) geçer giderler.

Şu sağır tabiatın (Doğanın) gürültüsünden (Söz ve davranışlardan) geçerler, o yana (Yüce yere) giderler de konakları (Allah dostlarının toplandığı) meclis olur, o tarafın gül bahçeleri olur.

Yüzsüz (Utanmaz, sıkılmaz, arsız çekinmez), edepsiz tabiat (Utanılacak işleri sıkılmadan yapan, utanmaz, sıkılmaz, terbiyesiz kimseyi), kullarının (Sevgiyle bağlanmış insanların) ayaklarını bağlarlar, can yüzlü padişahlar, o mahallede baş gösterir, yüz gösterir onlara.
                       ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Allah ve Allah dostlarıyla buluşmak isteyenin önce kendisini bağlayan dünya bağlarından kurtulması, büyüklenme ve başkasına gösteriş yapma hastalığından temizlenmesi gerektiğini öğrendik.
2.    İnanç sahibi benliğinden, yaşadığı toplumun etki ve baskısından, tarihi geçmişinden, şu an ne yapması gerektiğinin endişesinden kurtulduğu an Allah’ın kendisini göstereceğini, buluşmanın olacağını öğrendik.
3.    Allah’ı gören kişinin Tanrı nuruyla kimyasının değişeceğini, sırlara sahip olacağını, görüş yeteneğinin artıp farklılaşacağını, toplumdan farklılaşıp kendinden geçeceklerini, yücelerde yer edineceklerini öğrendik.
                     *
İşte böyle yaren;
Yüzsüz- edepsiz kişilikte ve davranışlarda ısrar edenlerin ayaklarının bağlanacağını, güzellik ve olanaklardan yeterli yararlanamayacaklarını öğrendik, anladık.
                         *

RAVLİ

29 Nisan 2016 Cuma

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 2750 İNCİ BEYİT

2750. (Mevlana Hazretlerinin Allah dostlarını anlatımı)
Ne korkuları vardır, ne ümitleri;
Ne ayrılık bilirler, ne buluşma;
Ne dertleri vardır ne sevinçleri;
Ne gizlidir onlar ne apaçık ortada.

Üçüncü terci’m müselles (Sık tekrarlanan üçlü” Akıl, aşk, can”) gibi neşeye neşe katar, başında ağırlık varsa müsellesle (Akıl, aşk, can) yıka başını (Başında yer edinmiş, rahatsızlık veren duygu ve düşüncelerden temizle), değer bu doğrusu.

Akıl, aşk, can;
Bu üçü, dosdoğru bir müselles (Üçgendir);
Her yaraya sanki merhem, her derde adeta derman.

Benim şu müselles şarabımı biri içer de başı ağırlaşmaz, sarhoş olup kendinden geçmezse zaten o, bu bağışa lâyık değildir, beyninde bir illet vardır onun.

Gerçekler güneşinin kadehiyle her an, granit kayalar lâ’l  (Kırmızı az değerli taş) haline gelir, akıyk (Daha daha kırmızım taş, akik) kesilir;
Toprak, nasibine kavuşur, neşelenir.

Fakat kendisinden haberi bile olmayan (Değerini bilmeyen) lâ’l değil;
Şu bildiğimiz akıyk değil, o akıyk, kehribar (Saman çöpünü mıknatıs gibi çeken) gibi gereçleri çeker.

O Lâ’l, akıl gibi iş eridir, neşelidir;
Bu padişah, gelinle ne eşdir, ne de ondan ayrı.

Tanrının has (İyi nitelikleri kendisinde toplamış, kendisine özgü, katışıksız, iyi niyetli kişidir) kuludur (Allah’a sevgiyle bağlanmış, hizmet etmekten mutlu olan insandır), fakat kul öldü, yok oldu mu artık kalan, ancak Tanrıdır.

Akıl bu yolculuktan bir koku almayı çok istedi, çok çalıştı-çabaladı amma bir koku bile alamadı, bütün çalışması boşa gitti.

O var olan bu yokluktan koku aldı ki tamamıyla yok oldu;
O kişi varlığa ulaştı ki tamamıyla yokluğa daldı gitti.
                       ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Allah dostları âşıkların yaşamlarının kolayca tarif edilemeyecek kişiler olduğunu öğrendik.
2.    Her yarası olanın akıl, aşk, can üçgeninde yaşamaları gerektiğini, dertlerine dermanı bu üçgen ilişkisinde bulabileceklerini öğrendik.
3.    Gerçeklerle tanışanın değerinin artacağını, Allah dostlarıyla dostluk kuranların karanlıkta kalmayacaklarını öğrendik.
4.    Allah dostları değerli olup kendini bilmeyen kişiyi kendine doğru çektiğini, çektiği bu kişiyle güzel işler yaptığını, çok yakın aynı zamanda uzak bir konumu muhafaza ettiğini öğrendik.
5.    Allah dostuyla beraberlik yapan kişi bilmelidir ki o kendisini yok edip Allah ile var olmuş kişi olduğundan; onunla konuşmanın, yaklaşmanın Allah’a yaklaşmak gibi olduğunu öğrendik.
6.    Allah’a yolculukta aklın yeterli olmadığını, yokluk âlemini istese de anlayıp kavramayacağını bir koku bile alamayacağını öğrendik.
                          *
İşte böyle yaren;
Yokluk âleminin dünyada görünen her şeyin görünmeden önce hazırlanmasındaki âlemi olduğunu öğrendik, anladık.

Allah dostlarının hem bu dünyada hem de yokluk âleminde iş gördüklerini öğrendik, anladık.
                         *

RAVLİ

28 Nisan 2016 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 2740 İNCİ BEYİT

2740. (Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerini anlatımı ve övmesi)
Bu yolculukta (Allah’a ulaşmada) bir büyüğe uymak, bir uluyu taklit etmek, adeta ele alınan bir sopadır;
Yolun aydınlığıyla büyüklüğüyle o sopan, elinde bir Zülfekar  (Hz. Muhammed’in Hz. Ali’ye armağan ettiği ucu çatallı kılıç) kesilir.

Musa, sopasını taşa vurdu, güzelim bir su kaynayıp coştu taştan;
O sopa, Zülfekar’dı da onun için su verilmişti ona, onun için parıl-parıl parlıyordu.

Gönül, bugün gökyüzü gibi elsiz-ayaksız, çıkageldi,
La’l renkli (Kırmızı) şaraplarla mahmurluk sökmüştü, sersemliği hiç kalmamıştı.

Dedim ki:
“ A gönül, ne oldu da küstahça gidiyorsun”?
Dedi ki:
“ Sevgili gündüzün şarap sundu bana.

Bugün aslan avcısıyım artık, erkek aslana bile saldırırım;
Çünkü çayırlıktan sarhoş bir halde çıkageldim.

Gökyüzü çayırlığında öküz, aslanla beraber yayılmada;
Bir ateş salayım o çayırlığa da öküz (Görgüsüz, kaba, anlayışsız, yeteneksiz) de yansın, aslan (Gürbüz, cesur, yiğit) da.

Gerçekten de Kâf’la nun (Arapça harfler ‘k’ ile ‘n’ harfi), taşla demir, bir çakmak sanki (Kıvılcım çıkartan);
Varlıkla yokluk birbirine çakılmada, yıldızlar parlayıp çıkmada.

Kutlu yıldızlar, âşıklara doğru sıçrar;
Onların kıvılcımlarından yüzlerce güzel meydana gelir sanki.

Yomsuz (Uğursuz)-kutsuz (Mutsuz, zavallı) yıldızlarsa vuslat (Sevgili ile buluşma) vaadinde bulundular mı güle, cefa (Eziyet) etmeye giriştiler mi dikene benzeyen kutlu yüzlü kutsuz kişilere sıçrar (İyi ve güzel insanlar bu yıldızların uğursuzluğuna uğrarlar).

Bir bölük halk da vardır (Âşıklar), kutluluğundan da geçmiştir, kutsuzluğundan da;
Onlar, yıldızlar gibi sevgilinin güzellik güneşinde mahvolup gitmişlerdir.
                       ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Allah’ı arama, bulma, sevgili olarak bilme yolculuğunda daha önce bu yoldan gidip gelmişi taklit etmenin, bu büyüğe uymanın fayda sağladığını, bu büyüğün yolumuzu aydınlattığını,  bize zarar verecekleri etkisiz hale getirecek silah ve gıda verdiğini öğrendik.
2.    Ele- ayağa ihtiyaç olmadan da bir yerden gelinebileceğini, gidilebileceğini öğrendik.
3.    Yeryüzünün ve gökyüzünde cesur, yiğit, kişiler ile kaba görgüsüz kişilerin bir arada olabileceklerini öğrendik.
4.    Kutluluk ve kutsuzluk arayışlarının yıldızlara kadar uzandığını, bizim bunların daha ötesinde sevinç içinde yaşayan âşıkların topluluğuna ulaşmaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.
                          *
İşte böyle yaren;
Kim ki, sevgilinin güzellik güneşinde kendini yok ettiyse artık o güneş olduğunu, kutlu olmaktan, kutsuzluktan kurtulmak için uğraşmaktan vazgeçtiklerini öğrendik, anladık.
                         *

RAVLİ

27 Nisan 2016 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 2730 İNCİ BEYİT

2730. (Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerini anlatımı ve övmesi)
Şemseddin’in güneşi, ne doğudadır, ne batıda;
Bu bakımdan o güneşe ulaşanların gölgeleri de bambaşka göklerin çevresinde döner-dolaşır.

Erler, gönül gibi her yanı dolaşır dururlar;
Fakat ne konak yerine bağlıdır onlar, ne deve, eyer (Atın üstüne binmek için konan) kaydına düşerler.

Güneşin tesiriyle suyumuz, toprağımız gönül kesilmiştir;
Cüzlerimiz (Bütünün parçaları), gönül gibi gökyüzünün de üstünde uçup gezmededir.

Zaten gökyüzü de nedir ki gönlümüz o yana gitsin;
Şu bedenimiz, şu canımız, gönlümüz, tamamıyla o güzele vurulmuştur, onun yanındadır hep.

Ayrılık derdiyle dudağımız kupkuruydu, gözlerimiz yaş içinde;
Şimdiyse onunla buluştuk, o buluşmanın ışığıyla ne o kuru, ne bu yaş.

Gittiler, geldiler, maksatlarına ulaştılar;
Başkalarıysa bulanık su gibi kendi sularında, kendi topraklarında bus-bulanık kaldılar.

Aşığın, aşkın tabiatı, dört tabiattan (Benlikten, toplumdan, doğadan, zamandan) dışarıdadır, âşıklar, dört unsurdan da (Toprak, hava, su ateş) yüzlerce yıl üstündür, beş duygudan da (koklama, tatma, görme, dokunma, duyma) yedi gökten de.

Beşinci tabiat (Aşkın doğal yapısı, davranış biçimi), canın yularını tutar da çekerse sus, şu cihandan bahsetme, terci’ (Aşkı öven veznini) söylemeye bak.

Gerçekler göğüne yönel, o diyara yürü;
Oraya giden, ne yayadır ne atlı (Kanatsız uçandır).

Aşkın çevresinde dönüp dolaşırken nerden toza-toprağa batacak?
Issı (Sıcaklığını), aydın, güzel bir halde güneş gibi apaydın at süredur.
                       ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Şemsi Tebrizi Hazretlerini sevenin dünya yaşantısından kurtulacağını, gökyüzü yaşamına alışacağını öğrendik.
2.    Şems Hazretlerine ulaşabilenlerin gökyüzünde yer edindiklerini, ulaşmayanların ise yeryüzünde bulanık bir hayat yaşamaya devam ettiklerini öğrendik.
3.    İnsanı; benliğin, toplumun, yaşadığımız yerin ve zamanın esiri edecek şekilde tesir ettiğini, bundan kurtulmak gerektiğini öğrendik.
                          *
İşte böyle yaren;
Şu an yaşadığımız âlemin en altta olan bir âlem olduğunu, bu âlemin tesirinde olduğumuzu ancak bedenimiz bu âlemde yaşarken gönlümüzü Allah’a ve dostlarına verirsek canımızın yüksek âlemde yaşama şansının olduğunu,

Bu yaşayış biçimini Allah dostlarından öğrenebileceğimizi, gerçek olduğunu bizzat yaşayacağımızı, Allah dostlarının öğretilerinde abartma, kandırma, yanıltma olmadığını göreceğimizi, sözlerini doğrulayıp tasdik edeceğimizi öğrendik, anladık.
                         *

RAVLİ

26 Nisan 2016 Salı

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 2720 İNCİ BEYİT

2720. (Mevlana Hazretlerinin Peygamberimizi anlatımı ve övmesi)
Varını-yoğunu peygamberlerin bulunduğu yana çekip götüren, yokluğun yağmalamasından da emindir, ecelin yağmalamasından da.

O güzel göze, hiçbir kötü göz dokunmaz, çünkü o, güzellik mumunu almış, kimseciklerin bulunmadığı, kimseciklerin görmediği yere götürmüştür.

Biz, kazadan, kaderden kaçtık, hacetleri (Tanrıdan yerine getirilmesi beklenen ihtiyaçları) veren, dilekleri yapan Tanrı’nın yanına sığındık, kazadan, kaderden gelip çatana gene kazayı, kaderi takdir eden giderir ancak.

Bunların hepsi de geldi geçti;
Ne mutlu o gönüle ki birdenbire gördü de kendinden geçti gitti.

Sırlara gebe olan, gizli şeylerin anaları bulunan gökyüzü çavuşları bize tutmuşlar, çeke-çeke göklere götürmedeler.

Seyredin de görün, melekler, arştan geldiler, kutluluk güneşinin aydınlığıyla hepsi de parlak.

Biz gölge gibi arkalarından koşalım da gölgeler de güneş kaynadığından nasiplerini alsın.

Çünkü gölgeler, güneşe taparlar;
O nasıl konuk olarak geldiyse bunların da hepsi konuktur.

Akıllarındaki düşünceler, Aklı Evvelden (Olay olmadan önce aklına gelir sonra da) meydana gelir;
Bunların tedbirleri (Hazırlıkları), tasarrufları (Kullanma yetkisi), tedbirlerinden, onun (Allah) tasarrufundan meydana gelir.

Önce tohumu ekmiştir de sonunda ağaç bitmiş, boy atmıştır dersin;
Fakat öyle değil;
Gözünü aç da gör, bunların ne önleri vardır, ne sonları.
                       ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Eminlik istiyorsak tüm varlığımızla Peygamber efendimizi arzulamamız ve onun sevgi ve saygısını kazanmak için çalışmamız gerektiğini, Peygamberimizin bizi kimseciklerin görmediği yere götürdüğünü öğrendik.
2.    Bu yolda hoşlanmadığımız, canımızı yakan her ne başımıza gelirse gelsin bunları veren ile ortadan kaldırıp iyileştirecek olanın aynı kişi olacağını öğrendik.
3.    Peygamber yolunda olanı meleklerin gökyüzüne götürdüklerini Allah’ın nurundan faydalandığımızı öğrendik.
                          *
İşte böyle yaren;
Aklımıza gelen her ne ise bunun evvelce bunun bir kaydı olduğunu, düşünce olarak kendisini gösterdiğini, Peygamber efendimize yaklaşan insanların bu kayıtların farkına varacaklarını, uyarılacaklarını, ne olduğunu, ne olacağını göstererek meraklarının gideceğini öğrendik, anladık.

Toprağa tohum korlar, biz topraktan yaratıldığımız için içimize tohumu korlar, bu tohum her ne ise uygun iklim koşullarında kendini göstereceğinden iyi cins tohuma talip olmamız ve bunu büyütmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

Basitçe yaren;
Allah her şeyi düşünür, tedbir alır kendi isteğine, bizim durumumuza bakarak yapılması gerekeni yapar ve yaptırır.
Mümin kuluna bunu önce veya sonra bildirir.
Mümin kul bu kararın Allah tarafından olduğunu bilir ve sakinler.
Mümin kul başına kötü bir şey gelse bile daha sonra güzel şeylerin başına geleceğini bilir, sabreder, bekler, sevinir.
                         *

RAVLİ

25 Nisan 2016 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 2710 İNCİ BEYİT

2710. (Mevlana Hazretleri Şems hazretlerini anlatıyor)
Şeker vermediyse şeker olarak aşkı (Aşkın verdiği tatlılık) yetmez mi?
Vefa etmediyse (Sözünde durmadıysa, geleceğim dediği halde gelmediyse) ne çıkar?
Güzelliği tamamıyla vefa (Sevgi, dostluk bağlılığına delil) değil mi?

Bir ev olsun göster ki orda ondan bir ışık olmasın;
Bir sofa göster ki yüzü, orayı aydınlatmamış olsun.

Şu gözle (Mevlana Hazretlerinin kendi gözündeki ışıktaki nurla) o ışık iki nur, fakat birleşti mi hiç kimsecik onları ayıramaz artık.

Can seyre dalıp da kendinden geçince dedi ki:
Tanrının yüzünü Tanrıdan başka hiç kimse görmedi.

Bu örneklerin her biri bir anlatış, fakat bir yanıltış;
Tanrı, ancak kıskançlığından yüzünü “ And olsun kuşluk güneşine” (Şems suresi 1) diye andı.

Tebriz’in övündüğü Şemseddin’in yüzünün güneşi, hiçbir faniye (İnsan gözünün algıladığı şiddetli ışığı) vurmadı, hiçbir ölümlüyü ışıtmadı ki onu ebedi (Kalıcı) etmesin, ölümsüz bir hale getirmesin.

Deniz kendisine çekti beni, bildik-tanıdık bir hale getirdi, yüzgeç etti beni.
Beni çekip alan, sizi de birer-birer çeker, alır.

Demir olanı mıhladız (Mıknatıs) çekti, saman çöpü olanı kehribar.

Dünyaya demir atmış Karun’u yer çekti, yuttu;
Ulular ulusu İsa’yı gökyüzü çekti, yüceltti.

Her manevi duyguyu gayb âlemi, kendisine çeker, her kutlular kutlusu bakırı da kimya, tutar, altın haline getirir.
                       ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Allah kendini göstermek istemedikçe hiç kimse Allah’ı göremeyeceğini öğrendik.
2.    Peygamber efendimizin izlediği yolu izleyerek, onun Allah’a bana verdiklerini ümmetime de ver duası bereketiyle Allah’ı görme sansımız olacağını öğrendik.
3.    Allah dostlarının gönlüne bakarak Allah’ı görebilme imkânına kavuşabileceğimizi öğrendik.
                          *
İşte böyle yaren;
Allah görülebilir mi?
Dünya güzüyle Allah’ı görebilir miyiz?
Kim gördüyse gördüğünü ispat et diye ısrar etmek?

Yukarıdaki sorular sorulmakta doğru cevaplar aranmakta, doğru cevaplar bulunsa bile karışıklıkta kendini gösteremez durumda olduğunu öğrendik.
                         *

RAVLİ

24 Nisan 2016 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 2700 İNCİ BEYİT

2700. (Mevlana Hazretlerinin Şems hazretlerini anlatışı)
Tanrı’ya alış, Şu Şeytan resimlerine bırak, çünkü ecel gelince hiçbir murada erişmeden, onların hiç birine sahip olamadan yapayalnız ölüp gidersin.

Bir hoşça yayılıp döşenen şu dünya döşemesine kurulup ayaklarını uzatma;
Çünkü o yaygı iğretidir (Geçici), dürüverirler, kork bundan.

Şu zaman tasına boyuna, boş yere mühre (Yuvarlak taşları göz boyacılık ve el çabukluğu gösteren oyuncular gibi) atma;
Tavla oyununda usta olanla oyuna girişme (İstediğini yapabilenle yarışmaya kalkma).

Beden tozuna (Güzelliğine, kuvvetine) bakma, can atlasını (Gökyüzündeki yıldızları yerde gösteren haritayı) seyret;
O, tozun içindeki atlıya benzer.

Gül gibi yanaklar, mutlaka gül bahçesinde açılıp gelişmiştir (Gördüğümüz her şeyin bir geliş yeri, üretildiği, yapıldığı, çoğaltıldığı bir yer muhakkak vardır);
Gül bahçesi yoksa gül nerden meydana gelir?

Elma gibi çene topağını gördün mü bil ki bir elma ağacı da var;
Bu elma, yenmek için koparılmamış, o elmalardan bir örnek olarak sunulmuş (Kullanıp atmak yok)

Yüce bir himmetle (Çalışmayla, gayretle, emek vermekle) işe giriş, gevşek himmetle işe koyulursan padişahın çavuşu, kovar, sürer seni kapıdan.

Sus, harfi, sözü bırak, harfsiz, sözsüz konuş;
Hani şu gök kubbe üstünde meleklerin konuşması gibi.

O güzel yüzlü güzelin, bana etmediği bir tek lütuf  (İyilik yapmak) bile kalmadı, amma sana etmemiş, benim ne suçum var bunda?

O güzel cefa etti diye kınamadasın;
Fakat dünyada cefa (Eziyet) etmeyen güzeli kim görmüştür.
                       ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Bir şeylere gerçekten sahip olmak için Allah’a alışmamız, hayalle değil hakikatle uğraşmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Dünyaya ait sahibiz diye güvenilecek hiçbir şey olmadığını, verildiği gibi alınacağını, alınmazsa bile ölünce bırakıp gidileceğini öğrendik. 
3.    Hilede, oyunda, usta olmuşla yarışmaya girişmemizin yanlış olduğunu öğrendik.
4.    Tanıdığımız, ele geçirmiş olduğumuzun bir örnek olduğunu, bunun var olduğu ve çok olduğu yerin var olacağını öğrendik.
5.    Cansız, hareketsiz, iradesiz, ilgisiz, sıkı ve gergin olmayan bir istekle yola çıkmayanın yüce yerlere Allah’ın görevlileri tarafından sokulmayacağını, kovulacağını öğrendik.
                          *
İşte böyle yaren;
Allah’a ulaşmak için yola çıkmışlara Allah dostlarının yardım ettiğini, Allah’ın sayısız görünür görülmez nimetler verdiğini, bu nimetleri alamayanların bu yolda olanları suçlamalarının ve cezalandırmaya kalkışmasının yanlış olduğunu öğrendik, anladık.
                            *
RAVLİ

23 Nisan 2016 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 2670 İNCİ BEYİT

2670. (Mevlana Hazretleri Şems Hazretlerini anlatıyor)
Alnına dökülen büklüm-büklüm saçların, nasıl da iple oynar, pervasız (Çekinmeden, korkmadan söyleyen)bir şuh (Neşeli, serbest);
O akıllar çelen, gönüller çalan saçların pervasız şuhluğunu istiyor gönlüm.

Gönlümde gammaz bakışlarından fitneler var;
O fitneler koparan, o hasta bir büyücüye benzeyen gözleri istiyorum, o bakışları özlüyorum ben.

Hainlikleri, kötülükleri pek hoş, cefaları pek güzel;
Hainliği beni yakıp yandırıyor, o yüzden o gaddarı istiyorum, o haini arzuluyorum.

O mekânsızlık âleminde yanıp parlayan eşsiz muma, daima pervane gibi yanıp yakılmak istiyorum.

A güzellik gül bahçesi, yüzünü aç;
Ay bile yüzünü görmüş de utanmış;
O gül bahçesini istiyorum ben.

Dört yıl sonra boyuna, biteviye beraber oturalım, bir yoldan, seninle kavuşmayı diliyorum, dileğim bu, benim.

Aklın o işi yaptı, aşksa bu işi başardı;
O işte fayda yok, onun için bu işi istiyorum ben.

Padişahın yastığını atalım, yılanın açtığı yarayı yaralım, güzelin Mustafa’sıyla beraber o mağarada kalmak istiyorum (Seninle beraber olmak ve Allah’a sığınmak istiyorum).

Ayrılık Tatarı miskler saçtı, amberler yağdırdı;
Tatar ceylanının misklerini istiyorum ben.

Gönlümde öyle bir yük var, öylesine sıkılıyorum ki sabrım-kararım kalmadı;
Padişahım, izin ver, bir kerecik lütfet, ben bunu istiyorum.
                       ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                         ***
Neler öğrendik;
1. Mevlana Hazretlerinin 4 yıldır Şems Hazretlerinden uzak kaldığını, çok özlediğini öğrendik.
                            *
İşte böyle yaren;
Sevileni her ne kadar hayaliyle görsek de, hayalimizde yaşatsak da sevdiğimi kişinin bedenini de görmek, onunla konuşmak, yakın olmak arzusundan vazgeçmediğimizi öğrendik, anladık.
                            *

RAVLİ

22 Nisan 2016 Cuma

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 2660 İNCİ BEYİT

2660. O pencereden (Gönül penceresinden) evin içine bir bak, seyret bakalım, karanlık mı yoksa aydınlık mı ev?

Aydınlıksa aydınlığı sana vuruyorsa bil ki Lâ’l, akıyk (Akik) madenidir (Değerli kaynaktır), definedir (Kendini saklayandır), hazinedir (Bağlılık duyulan, değer verilen kimsedir) adeta.

Otur yanıma; beydir (Küçük bir toplumun başkanıdır) , yiğittir (Gözü pektir, düşüncelerini söylemekten çekinmeyendir) o;
Yoluna güller saç;
Selvidir (Uzun boylu), süsendir (Güzel kokulu çiçektir) o.

Dola kollarını boynuna, kucakla onu;
Boynu pek yücedir, kâm (Zevk, mutluluk, tat) al şu kucaklamadan.

Yürü varını-yoğunu onun yanına taşı, yanı başında ev tut (Yakınlaş);
Çünkü orası meleklerin dinledikleri, konakladıkları yerdir.

Anlatmayı istiyorum, fakat şu gönlüm tir-tir titriyor, çünkü görülmemiş, eşsiz, benlikten uzak bir şeydir o.

Bir yerde o, olmazsa şu canla beden, suyla yağ gibi birbirinden kaçar.

Ağzımda, dudağımda demir bağlar var amma ister titre, ister titreme, sana söyleyeceğim, bu işte.

Aşk Davud’una demirleri yarmak da nedir ki?
Sus ki aşk padişahı, bir acayip Rüstem (Girdiği savaşları kazanan İranlı yiğit gibi)’dir.

Sevgilimin sakilik etmesini (Ruhuma Allah sevgisi, Allah nuru saçmasını), dudaklarının şarabını (Hiç duyulmamış Allah sözlerini) sunmasını istiyorum;
Mahmur nergise benzeyen (Dalgın bakışlı) gözlerinin de sarhoşluk etmesini (Dalgınlık içinde olmasını) diliyorum.
                       ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Bir kişinin yanına vardığımızda biraz kendisini dinlediğimizde: bizde üzüntü, sıkıntı, perişanlık, anlaşılmayan, sonu ne olacağı bilinmeyen düşünceler oluşuyorsa o insanın gönlü karanlık olduğunu, dostluk kurulamayacak kişi olduğunu öğrendik.
2.    Bir kişinin yanına vardığımızda biraz kendisini dinlediğimizde: kolayca anlaşılacak derecede anlatıyorsa, kötülüklerden uzak, temiz, açık durumda bulunan, aydın, anlaşılır biçimde görünen kişinin aydınlık gönüle sahip olduğunu, dostluk kurulması gereken kişi olduğunu öğrendik.
3.    Aydın gönüllü kişiye hizmet ederek, ikram ederek yakınlaşmamız gerektiğini öğrendik.
4.    Aydınlık gönle sahip olmayan kişiden kaçıldığını öğrendik.
                            *
İşte böyle yaren;
Hiç kimsenin duymadı Allah sözlerini söyleyen bir kişiye yakın olmak ve bu sözlerle kendimizden geçmek isteğinde olmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
Tanrı sözlerini söyleyen kişiyi bulmak için arayışımıza devam etmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                            *

RAVLİ

21 Nisan 2016 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 2650 İNCİ BEYİT

2650. Bütün dünyanın heves ettiği, aşkına düştüğü o güzel (Tebrizli Tanrı Şems’i), balçıktan yaratılmıştır (Farklı yaratılmamıştır), fakat Tanrı kudretiyle süslenmiş, bezenmiştir.

Bugün, nerde bir ölü varsa can bulur, dirilir;
Kör bile bir başka göze sahip olur bugün.

Kuru olmayan dal, ateşten emindir;
Oklu kirpiye oktan ne gam (Endişe yoktur).

Sen, yüzünü sevgilinin öpüp durduğu aşığa bak (Mevlana Hazretlerine yapılanlara bak);
Yüzünün zayıflığına, sarığına, gözlerinin durmadan yaş dökmesine (Mevlana Hazretlerinin ne halde olduğuna) bakma.

Nice beden var ki toprak esiri (Toprağa bağlanmış), fakat gönlü, gökyüzünde buyruk yürütmede.
Nice tohum var ki yer altında, fakat ondan biten ağaç yücelmiş, boy atmış.

Gönlü mücevher (Çok kıymetli), inci (Şekli değişmeyen sırlar) definesi kesilen (Değerli şeylerin saklandığı), nasıl olur da toprakta yurt tutar?
Sevgilisi kucağındayken nice olur da aşığın gönlü daralır, sıkılır?

A ölümü yıkayan, çenemi sıkıca bağla benim;
Çünkü canım da, gönlüm de ağızsız-dudaksız, gizlice şekerler tatmada (Tatlı bir yaşam sürmede).

Sus, çeneni oynatma;
Seni yıkayan yok;
Senin durağın ne beş duygudur (Kibir, bencillik, hırs, öfke, şehvet), ne altı cihet (Yön: Yukarı, aşağı, sağ, sol, ön, arka).

Kardeş, gönülden gönüle bir pencere var derler;
Sakın pencereyi delik, yarık bırakma, hatta iğne yordamı kadar bile olsa ört o deliği.(Gönlüne her şeyin girmesine imkan verme)

Kim bu gönül penceresinden gafil (Habersiz) olursa zamanenin (İçinde bulunduğumuz zamanın) en üstün bilgini bile olsa nafile (Yararsız), kördür (Olguları sezme ve kavrama yetisi olmayan), ahmağın (Aklını, bilgisini doğru, yerinde, gereği gibi kullanamayan) biridir.
                       ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Bizi bağlayan tüm bağlardan kurtulmanın yolunun Allah’ın süslediği Allah dostunu arayıp bulmamız, onu kendimize önder etmemiz ve bu önderimize sevgiliye nasıl yaklaşıyorsak, nasıl davranıyorsak öyle davranmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Uygun olmak, olgunluğa adım atmak için bizi bağlayan, gereksiz meşgul eden uğraşılardan kendimizi temizlememiz gerektiğini öğrendik.
                            *
İşte böyle yaren;
Aklımızla, edindiğimiz bilgileri doğru kullanmakla olguları sezmek ve kavrama yetisi kazandığımızı öğrendik, anladık.

Doğrudan hakikate ulaşmak için gönül dediğimiz, altı yönde isteklerimizin toplandığı, beş duyunun fena tesirleriyle hareketsiz kalan gönlü Tanrının süslediği dosttan başkasına sıkıca kapatmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                            *
RAVLİ


Popüler Yayınlar