29 Eylül 2015 Salı

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 660 İNCİ BEYİT

660. Ben baştan başa göz kesilirim de sen bana hırsızlamaca bakarsın ancak;
Senin bu nazından, edandan yüzlerce fitneler, yüzlerce kargaşalıklar meydana gelir.

Sen, bütün bunlar senin elinden diye elini dişlersin;
Bense topraklara döşenip yerleri öpüyor, özürler diliyorum.

Ne vakit o zaman gelecek ki yeri değil lâ’l  (Kırmızı ve taş gibi) dudaklarını öpeceğim;
Öpeceğim de sen, safran gibi sararmış yanaklarımı tırmalayacaksın.

Ey kâfir saçları, zenci kulların padişahı dilber;
Feryat-feryat;
İman bile başının sevdasına düştü de kâfir kesildi.

Alnındaki saçları döktün mü misk, ayaklarına kapanır.
Kıvrım-kıvrım saçlarını ardına attın mı yanaklarındaki ayva tüyleri, sana amberler verir.

Maşallah, ne de güzel bir suret ki aksırığından can, canlanır, meydana gelir;
A benim güzelim, huzurunda yüzlerce Mâni, yüzlerce Âzer ölür, can verir.

Ansızın güzelliğinden bir şimşek çakmış da şu ev de mahvolmuş;
Dam da, kapı da yok olup gitmiş.

Yokluğun ta içinde, ey bütün padişahların padişahı dedim, bütün suretler, bu ateşle eridi, gitti dedim.

Senin bana söz söyleyişin de bu şimşeğin bir eseri, şimşek ordayken kızıl gül görünmez dedi.

Ey Ay dedim, yüzünün parıltısına güneş bile aşağılık bir kulcağızın gibi secde eder;
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
(Mâni Manihaizm denen dinin kurucusudur.
240 da doğmuş, incili incelemiş, Zerdüşt diniyle Hıristiyanlığı birleştirerek yeni bir din kurmuştur.

Dini, bir müddet İran’da, sonraları Hindistan ve Çin ülkelerinde yayılmıştır.

274te derisi yüzülmek suretiyle öldürülmüştür.
Bu dine ait yazma kitaplar pek güzel minyatürlerle bezenmiş olduğundan Doğu klasik edebiyatında Mâni’e ressam anlamına gelen “Nakkaş” lakabı verilmiş ve kendisinin ressam olduğu sanılmıştır.

Azer, İbrahim Peygamberin amcasının ve bir rivayette babasının adıdır.
Bu zat put yapardı)
                              *
Neler öğrendik;
1.    Şems Hazretlerine yapılan her övgünün yetersiz olduğunu öğrendik.
                              *
İşte böyle yaren;
İnsan ruhuna Allah sevgisi, Allah nuru saçan kişinin tüm güzelliklerle donatıldığını, fakat bu güzellikleri her insanın göremeyeceğini ancak Mevlana Hazretlerine bağlanmış kişilerin görebileceğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

28 Eylül 2015 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 650 İNCİ BEYİT

650. Bulut gibi hem kapkarasın, hem de yağmurun yok;
Karartma günümü a bulut, bir katrecik yağmur yağdır biri.

Bütün şu buyruklar, kader için gelmiştir;
A gafil (İlerisini iyi düşünmeyen) cebri (Zor kullanarak yaptırılan), sense sonucu, işin tadından, tuzundan gaflettesin (Habersizsin).

Köre, şu ipliği iğneye geçir diyen olur mu?
Ayağı bağlanmış kişiye hadi, ava çık diyen bulunur mu?

İki günlük çocuğa kim oturur da güzelden, şaraptan söz açar?
Yahut hayvana mahmur (Sarhoşluğun sebep olduğu sersemlik içinde olan) gözlerden kim bahseder?

Mademki bir şeye gücün-kuvvetin yetmiyor, git, karıların yanında otur (Dedi kodu yap), canıyla oynamayanların halkasını (Canını bu uğurda feda etmeye hazır olan topluluğu) bırak, bir kenara çekil bari.

Her varın, her varlığın kendisine tapı (Değerli bulduğu kişi, yer) kıldığı Tebrizli Tanrı Şemsi’nin kudretiyle denize dalar da dalgalar yutarsan Tanrı’yı apaçık, gözünle görürsün sonunda.

Ey beni kapıda görüp de başını içeriye çeken, sonra gene de gizlice o nergis yüzünü gösteren dilber.

Bir an buradayım demek ister gibi kendini gösterirsin, bazı-bazı da benim şaşkınlığıma şekerler gibi gülersin sen.

Dön, git diye yüzüme kapıyı örtersin, sonra da dama çıkar, bir başka şekilde ardımdan bakarsın.

Başını sallar, git-git, engel geldi demek istersin, bense secdeye kapanır, vazgeç şundan demek isterim.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Yeteneğimizi ortaya çıkarıp kullanmamız, göstermemiz gerektiğini öğrendik.
2.    Tanrı emirlerini bilmemizin, yasakladıklarından uzak durmamızın, kaderimizi etkilediğini, Allah’ı bize öğretenlerin hoşa giden, lezzet almayı sağlayan, bizde kalıcı tatlılığı anlatması ve göstermesinin gerektiğini öğrendik.
3.    Gücü, yeteneği, becerisi olandan istek ve beklenti olduğunu, aciz den bir şey istenip beklenilmediğini öğrendik.
4.    Yiğit kişiysek yiğitçe işler yapmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Aradığımız Tanrı’yı Şems Hazretlerinin sayesinde baş gözüyle göstereceğimizi öğrendik.
                               *
İşte böyle yaren;
Allah’ı görmek isteğinden, bunun yolunu yöntemini gösteren, yolu aydınlatan, inceliklerini gösteren, gizli ve açık yardım eden Tanrı erleri ile sevgiyle bağlanmamız, hiç ayrılmamamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

27 Eylül 2015 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 640 İNCİ BEYİT

640. Güneş önce hasta bir haldedir amma sonradan kendi kendine, her an daha da hoş, daha da güzel bir hale gelir.

Ey dertlerle dolu göz, onun gölgesinde otur, fakat sakın bu halle onun yüzüne bakma.

Zerreleri bile oyuna sokan o aydın gönüllü vaiz, şu minberin üstünde (Camilerde hutbe okunan merdivenli yerden) nice nurlar saçar.

Alkış o nura;
Öylesine bir nurdur ki her körün körlüğünün inadına baş çeker (Önderlik eder), görünür, yüzünü hiç örtmez (Hakikatini saklamaz).

Ey Tebrizli Tanrı şems’i, tertemiz aynanda Tanrı’dan başkasını görürsem kâfirden de beter olayım.

Ey canıma eş-dost olan, can dediğin elinde, avucunda;
Tez (Çabuk, süratli) olsun bana.
Ben de tez canlı (Aceleci) oldum, o ağır sağrağı daha da tez sun.

Kadehsiz şarapla her arık (Zayıf) kişiyi semirten (Güçlü hale getiren) saki (İnsan ruhuna Allah sevgisi, Allah nuru saçan), ey dost, tez ellisin (Acelecisin) amma daha da tez (Çabuk) ol.

Ey kadehindeki lezzet yüzünden canlar, kapısına, damına, sabah şarabı içmeye üşüşen dost, ben hepsinden de daha erken, daha tez (Çabuk) geldim.

İnsanı kusturmayan şarap, senin sevdanı (Güçlü sevgini) getiriyor;
Sevdan,  gönülden göze, apaydın nurdan da tez geliyor.

Ne zamana dek beni inkârınla (Kabul etmemekle, tanımamakla) yaralayacaksın?
Nihayet sana, a eski ölmüş, kokmuş adam demiyorum ki ben.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Şems Hazretlerinin Tanrı nuru saçtığını öğrendik.
2.    Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerinden nur almak için acele ettiğini öğrendik.
3.    Şems Hazretleriyle ilk tanışanın hasta olarak gördüğünü fakat daha yakın tanıyınca onun hoş ve güzel yanlarını tanıyıp seveceklerini, sevgiyle bağlanacaklarını öğrendik.
                               *
İşte böyle yaren;
Ulu insanların başka insanları kendinden uzak tutmaya çaslıştığını öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

26 Eylül 2015 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 630 İNCİ BEYİT

630. Kopuz (Ozanların çaldığı telli Türk çalgısı) huy edinmiştir, mızrap yemedikçe duramaz, dayanamaz;
Çalgıcının ayaklarına yüz sürer, başvurur.

Devletimiz geçim (Anlaşma, uyum) devleti, kahvemiz arştan (İkram göğün en yüksek katından) gelmede, meclise badem helvası dökülüp saçılmış.

“Sana buğz eden  (Gizli düşmanlık eden, nefret eden) yok mu, asıl odur nesli kesilen (Tamamen yok olan, ortadan kalkan)” (Kevser suresi 3.) ayetini okumadan önce işte sana hemencecik tam elli gazel, beşi de caba (Fazlasıyla).

Rab (Sahibimiz, efendimiz olan) saki (İnsan ruhuna Allah nurunu sevgisi veren, saçan) ikbal açıklığı (Gelecekteki olayları kaçınılmaz bir biçimde belirleyen ilahi iradenin insan ve toplum için çizdiği yaşayış biçimini sağlayan, yüksek makama eriştiren) daima onunla, okuyup üfüren, kutluluk;
A korkan, çekinme, ürkme artık.

Ruh, büyük kâseyle içtiği kahvemizden esridi (Coştu, kendinden geçti);
Dünya yemyeşil, kıpkızıl çiçeklerle bezendi.

Sus, mahrem (Bizlere yakın biri) olda rabbani (Rab ile ilgili) mecliste her an, boğazsız, dudaksız, sağraksız (Kapsız,) can şarabını içedur.

Türkistan’ın yağma beyi, zenciler diyarına ordu saldı, saldırdı, aklını başına devşir de hemencecik kendinden geçiş kalesine kaç.

Ne vaktedek Zenci gece, canımızı sıkacak, aklımızı dağıtacak?
Padişahlar padişahı sabah, geldi de kafasına hançer sapladı onun.

Kara gece (Kötülük, uğursuzluk, sıkıntı veren) öküzünü (Bönlüğü, görgüsüzlüğü, kabalığı, anlayışsızlığı, yeteneksizliği), sehere kurban (Aydınlığa tercih) ettiler, müezzin onun için Allahu ekber (Tanrı uluların ulusudur) demede.

Gökyüzü, leğenin altından öylesine bir mum çıkardı (Topraktan yaratılmış insanda aydınlık verecek yeteneği, özelliği gösterdi), getirdi ki utancından gökte bir tek yıldız bile kalmadı (Aydınlığından gökteki yıldızların görünmez hale geldi).
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    İnsan olarak bizim bir çalgı gibi olduğumuzu, bizi akort edecek, usul ve ritimle vuruşlar yaparak bizden hoş ses çıkartacak, işi bilen Allah dostu kişinin yetiştirmesini istememiz ve beklememiz, ona boyun eğmemiz gerektiğini öğrendik.
2.    Hazreti Mevlana’nın gıdasının en yüksek gökten geldiğini, topluluğunda bulunanlara ikram ettiğini öğrendik.
3.    Şems Hazretlerinin kutluluk, uğurluluk verdiğini, heybetinden, ululuğundan korkmamak ürkmemek gerektiğini öğrendik.
4.    Allah dostları kendine yakın olanların canlarını sarhoş olup kendinden geçen bir kutlu hale getirdiğini öğrendik, anladık.
                               *
İşte böyle yaren;
Sıradan bir insan olmaktan kurtulmak istiyorsan Allah dostlarını sevmemiz ve o topluluğa katılmak için çalışmamız, uğraşı vermemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

25 Eylül 2015 Cuma

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 620 İNCİ BEYİT

620. Devlerle periler, kılıçlarla kalkanlarla korusalar gene de Tanrı emri gelince bu tedbir (Önlem), alt-üst olur gider.
(Mu’min suresi 78 ayet: Allah'ın emri gelince gerçek olarak hükmedilir ve işte buracıkta, boş şeylere uyanlar ziyan eder gider)

Her umduğunu elde edebilir misin?
Eline geçen bazı kere sopa olur, bazı kere iki başlı yılan kesilir.

Dün, bunun bir çaresini bulmaya çalışmadım, diye dertlenir durursun amma çare sandığın da seni aldatır.

Tut ki o çareye başvurdun (Bir sonuca varmak, ortadaki engelleri kaldırmak için tutulması gereken yolu, çıkar yol, çözüm yolu olarak gördün), ne hâsıl (Olan, ortaya çıkan, görünen) oldu o sevdadan (Aşırı ve güçlü tutkundan, isteğinden ne elde ettin)?

Onun gibi yüzlercesinin peşinde yüz tane daha tuzak (Güç ve tehlikeli duruma düşürmek için kurulan düzenden, komplodan) belirir.

O çareye sarıldım durdum da gene mat edemedim (Karşındakini kötü duruma düşüremedin, bozamadım) dersin;
Görüyorsun ya, o topal (Yetkisiz ve yeteneksiz önemli bir iş yapmaya kalkıştığın zaman) çarenin ne faydası oldu?

Kaybedişi gıda (Besin) edin, ona yakut kesil (Kendini kaybedişle süsle) de o ol;
İşte sığınak budur, kaçılacak yer burası.

Peygamber’in sözünden doğru haberi duy;
İnanan hakkında demiştir ki:
İnanan kişi, kopuza  (Ozanların çaldığı telli Türk çalgısına) benzer.

O padişahlar padişahı (Peygamber Efendimiz) geldi, ne de hoş, ne de güzel.

Dünya misk (Asya’nın yüksek dağlarında yaşayan bir tür erkek ceylanın kalın derisi altındaki bir bezden çıkarılan güzel kokulu maddenin) kokusuyla, amber (Amber balığından çıkarılan güzel kokulu, kül renginde olanın) kokusuyla doldu.

Mademki inanan (Allah’a inanan, Allah’ın doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimser) , feryat (Haykırışlar) edip ağlamada kopuzdur;
Kopuz, kendisine birisi mızrap vurmadıkça nerden feryat edecek?

Büyükler büyüğü ferah (İç sıkıntısı olmayan, aydın, iç açıcı), (Tanrı dostu Şem’si Tebrizi) geldi çattı, ulular ulusu ferah (Kalbimize, gönlümüze bolluk, genişlik) geldi erişti;
En devamlı kerem (Büyüklük, ululuk, asillik) geldi, Ay’ların Ayı (Karanlıklara aydınlık verelerin kaynağı) geldi.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Allah’a inanan olarak her şeyin Allah’tan geldiğine inanmamız ve gücümüzün yaptığımız işe yetmez olduğunu kabul ederek yalvarış ve ağlayışla Allah’tan yardım istememiz gerektiğini öğrendik.
2.    Ne söylememiz ne yapmamız Allah’tan gönlümüze gelen mesajlarla olduğunu öğrendik.
3.    Düşmanımız ne tedbirler alırsa alsın, biz ne kadar yapacağımızı ince düşünsek bile Allah’tan emir nasıl geldiyse öyle olacağını öğrendik.
                               *
İşte böyle yaren;
Şems Hazretlerinin, Mevlana Hazretlerinin karanlıkta kalıp göremeyenlere ışık tuttuğunu, hakikati görmemize yardım ettiğini, ben ve ben merkezli düşünceden ve davranışlardan kendimizi temizleyerek büyüğümüze kendimizi teslim etmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

Yaren, yücelere giden yolun uzun ve zorluklarda dolu olduğundan tek başımıza başaramayız, bize yol gösteren, yolumuzu aydınlatan, görünür ve görünmez yardımlarda bulunan öndere, Allah dostuna ihtiyaç olduğunu öğrendik, anladık.

Allah kulunun kendisine yaklaşmasını istediği zaman o kişiye kendi dostlarından birini sevdirerek yolu ve yolun terbiyesini onun vasıtasıyla öğrettiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

24 Eylül 2015 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 610 İNCİ BEYİT

610. Aslı kuzgun (Karakarga) olan, doğan şekline bürünebilir mi?
Sarımsak yiyenin ağzından soğan kokusu gelebilir mi?

Aslan, puşt-un (Güvenilmez, kalleş), kahpenin (Dönek kişinin) saldırışından yerlere serilir mi?
Eşeğin osuruğundan ezan sesi çıkar, duyulur mu?

A küçük!
Pabucunun darlığından ayağın da küçülmüş, çıkar pabuçlarını da bir ferahla, genişle.

Ümide kapıl da ebedilik gözünü aç, aç da yüce Arş’tan güneşinin parıltısı vursun, her taraf ışıl-ışıl ışısın, parıl-parıl parlasın.

Ey çenk (Arp’ı andıran telli çalgı)!
Düşünceyi at, halkaya (Mevlevi topluluğuna) gir, kendini daha da boş bir hale getir de nağmelerle dol, neşeler ver meclise.

Bugün, yüzünü görmek kutlu olsun göze.
Yepyeni bir heves geldi, halkalandı başımıza;
Kutlu olsun.

Güller bellerini bağladılar (İşe başladılar) da gül bahçesine geldiler mi bütün dünyaya gülmeye başlarlar;
A güle de, gül gibi yüzlercesine de gülen, neşeler saçan dost, kutlu olsun neşen.

Güzeller yüzünü gördüler mi sürçtüler (Yürürken yanlış adım atıp dengesini yitirdiler), düştüler, yerlere serildiler;
Gönül de bu evin kapısında sürçmüş, kutlu olsun sürçmesi.

Nevruza (Baharın ilk gününe) benzeyen yüzünü gördüm de yağmur gibi gözyaşları döktüm;
Nevruzda bu çeşit yağmur kutlu olsun dünyaya.

Dilin söylemeden, harfle bir şey konuşmadan özünden gelen kutlu olsun sesini kulağın duydu.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Yaşadığımız alanın dar bir alan olduğunu, bunalımların, üzüntülerin çok olduğu, güvenilmez kalleş kişilerin davranışlarından rahatsız olduğumuz bu yaşam alandan çıkıp göklere yükselmemiz, ebedi yaşama kavuşmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Önce kendimizi dünyalık isteklerden boşaltmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Sevgi saygı duyduğumuzu görmek ve görmek peşine düşmemiz gerektiğini öğrendik.
4.    Ebedi yaşamı elde etmek, hakikati olduğu gibi görmek için Mevlevi topluluğunun katılmamız gerektiğini öğrendik.
                               *
İşte böyle yaren;
Dilin söylemediği, harfe söze bağlı kalmadan özden dinlemek, özden anlamak ve konuşmak için Allah dostları olan Şems Hazretlerine, Mevlana Hazretlerine katılmak için kendimize düşen işleri yapmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

23 Eylül 2015 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 600 İNCİ BEYİT

600. Bir bayrağa benzeyen (Renk ve biçimle özelleştirilmiş) şu âlem oynar durur;
Senin gözün ancak bayrağı (Simgeyi, sembolü) görür, canın, onu hava oynatır sanır.

Fakat havanın da çaresiz bir varlık olduğunu bilen, Tanrı’dan başka her şeyi yok bilir.

Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, Tanrı’nın öylesine düzenleri (Oyunları, hileleri) var ki senin zarın (Kader ile oynayacak, geleceği için uygulayacak planın)  olmadıkça canım, nerden tutacak da bu düzenle tavla oyununa girişecek (Kazanma amacıyla, zararı uğrama tehlikesini göze alacak)?

Âşık, âşığın bulunduğu yana giderken zincirlerden boşanır (Kendisini bağlayan bağlardan kurtarır).
Deli (Dengesiz), boyuna döner durur (Karar değiştirir), tedbirleri yırtar (Alınan önlemleri tesirsiz eder), bozar.

Âşığın o pervasız (Çekinmez, sakınmaz, korkusuz), o hızlı yürüyüşüne kusur (Bilerek veya bilmeyerek bir işi gereği gibi yapmama) mu sığar?
Aşkındaki ateş kusuru (Eksikliği, noksanlığı) da yakar yandırır, hatayı da.

O sebepsiz (Bir şeyin olmasına yol açan sebep olmaksızın) ateş, genci sardı mı ne hale gelir?
Genç bir tarafta dursun, ihtiyarı (Seçme gücünü) bile yaksa (Yok etse) ihtiyar (Güçsüz bir halde olsa bile), takva hırkasını yırtar (Allah’tan korkmaktan kurtulur) gider.

Bir gözde (Hakikati görmeyi engelleyen) kat-kat yüz perde olsa yaya benzeyen kaşları ok gibi o perdeleri deler geçer.

Her âşığın gönül kuşu, yumurtasını kırıp dışarı çıktı mı acele ediş pençesiyle geri bırakışı yırtar gider (Gelişmesiyle kabuğu dar gelen kuş, kabuğunu parçalar ve kabuğunu bırakarak uçmaya çalışır).

Şu âlem (Dünya) katrana (Kuvvetli yapışkana) benzer, herkesin ayağı bu katrana saplanmış kalmıştır, fakat aşk ateşi geldi mi bu katranı eritiverir.

Tebrizli Tanrı Şems’i, hem padişahlar padişahıdır, hem bey;
Öylesine bir bey ki her sabırlının (Acı, yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumda olanların) gömleğini çeker, yırtar o (Üstünden alır).
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Gördüğümüz, duyduğumuz, tanık olduğumuz, farklılıklar gördüğümüz her şeyin Allah’ın oyunu olduğunu öğrendik.
2.    Allah’ın oyununu anlamak ve oynamak için Âşık olmak gerektiğini öğrendik.
3.    Şems Hazretlerine tutkulu bir sevgiyle bağlananların üzerindeki sıkıntılardan kurtularak, Allah’ın hayat oyununu anlayabileceklerini öğrendik.
                               *
İşte böyle yaren;
Âşık kişinin LA İLAHE İLLALLAH (İlah yoktur yalnız Allah vardır) sözünün anlayış durakları:
1.    LA FAİLE İLLALLAH (İşi yapan Allah’tır).
2.    LA MEVSUFE İLLALLAH (Bütün nitelikler, vasıflar, özellikler, keyfiyetler, sıfatlar Allahın’dır).
3.    LA MEVCUDE İLLALLAH (Allah’tan başka var olan yoktur).
                               *

RAVLİ

22 Eylül 2015 Salı

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 590 İNCİ BEYİT

590. Ten sedefindeki can incisine (Vücut içindeki değerli cana) bak da gör;
Ağırcanlılıktan (Hareketlerin yavaş oluşundan, tembelce davranış biçiminden) bezmiş (Yaşamak ve iş görme isteğini yitirmiş), usanmış (Tekrarlanması veya işin uzun sürmesi yüzünden hoşlanmaz veya sıkılır duruma gelmiş) da parmağını geveleyip (Ağzı içinde evirip çevirip) duruyor.

Can uçup gitti mi bu hapse atılmış inci, zerre (Çok küçük parçacık) gibi aslına ulaşır, çağırsan bile artık sana gelmez.

Bu zindanda (Vücuduna bağlanır) bağı ne kadar kuvvetli olursa o derece kanlara batar, yanar yakılır;
Bütün ömrü kanlar içinde geçer de gene kürkü bulaşmaz, pislenmez.

Babil kuyusuna (Helal büyüyü öğrenme yerine) varıncaya dek hiçbir yerde konaklamaz;
Can, büyücü olmadıkça hiçbir yerde dinlenip esenleşemez.

Ey Tebriz, Şemseddin senin burcundan doğarsa hem Ay gibi bulut altına girer (Dünyadan görülmesi perdelenir), hem Ay’ın aydınlığına aydınlık katar.

Nasılsın, nicesin, nitelik de kim oluyor ki senin kadrini (Kıymetini) bilsin, anlasın.

Nelikten (Birçok şeyden), nitelikten (Başkalarından ayrılan özellikten) münezzeh (Temiz, uzak) olan padişahtan başka kim senin kadrini bilebilir?

A güzelim, âlem seninle aydınlanmıştır, senin ışığınla dolmuştur, fakat senin hakkını yeryüzü bilsin yahut gökyüzü seni anlasın, bu pek uzak bir şey.

Şu mavi perdeyi (Gökyüzünün aslını görmeye engel olan bir engeli) oynatan bir yel (Rüzgâr) var, fakat esip duran hava değil bu, bir yel ki onu ancak Tanrı bilir.

Bilir misin, kim diker gam (Üzüntü) hırkasıyla neşe hırkasını (Mutlu olmaktan doğan ve dışa vurulan sevinç giysisini)?
Bu hırka, kendisini dikenden (İnşa edenden) ne diye ayrı sanır kendisini?

Aynanın gönlünde parlayan ne, bilir misin?
O ne hayaldir (Zihinde tasarlanan, canlandıran ve gerçeklenmesi özlenen şey), ancak gönlü tertemiz kişi (Dünyalık isteklerden vazgeçmiş kişi) bilir onu.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Vücudumuzda değeri ve şekli değişmeyecek olan canımızı tanımamız ve özelliklerini bilmemiz gerektiğini öğrendik.
2.    Canımızın yüce âlemden vücudumuza geldiğini, ölümle de geldiği yere gittiğini öğrendik.
3.    Canını vücuduna bağlamaya çalışanların çok zorluk çekeceklerini, canın bu davranışlardan kirlenmeyeceğini öğrendik.
4.    Helal sihir olan iyi davranış ve tatlı dili öğreninceye kadar canımızın ruhsal ve bedensel sağlıklı ve sıhhatli olamayacağını öğrendik.
5.    Şems Hazretlerinin büyüklüğünü, yüceliğini sıradan bir insanın görüp anlayamayacağını öğrendik.
                               *
İşte böyle yaren;
Bize kime yakınsak, bağlıysak, sevip beğeniyorsak üzüntü veya neşeyi o kişiden aldığımızı öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

21 Eylül 2015 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 580 İNCİ BEYİT

580. Sakiye (İnsan ruhuna Allah’ı sevdiren, Allah nuru saçan), o içip kalanların, sızmayanların neşesine (Mutlu olmaktan doğan ve dışa vurulan sevinç), zevkine (Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haza) emret de yel gibi esip gitmesin, şarap sunsun bize.

O saki, mahrem (Yakın) olandan da, mahrem (Yakın) olmayandan da bir anda yüzlerce fikri, yüzlerce endişeyi giderir;
İnsan artık ne matemlere düşüp gam yer (Üzülür), ne bir şeye el sunar.

Saçlarını ardına atar da yüzünü bezerse yoksul pervaneyi (Işığa gelen kelebeği) mum gibi yakar yandırır.

Pervanede can kalmadı mı emreder, o koca sağrakla (Kadehle) o ateşe benzeyen candan bir ödünç can bağışlar ona.

Ebedi şaraptan sunulan bir sağrak şarap, arılığından (Temizliğinden, katıksız saf olduğundan), duruluğundan (Bulanıklığı olmadığından) sana öyle bir hal verir ki düşüncende beliren her suret, gönlünde yüz gösterir sana.

Ey Tanrı aşkı!
Ey Tebrizli Tanrı Şems’i!
Sen ne kadar fazla sunarsan bu şarap o kadar artar, fazlalaşır.

Güneşinin parıltısıyla öylesine oynayayım, öylesine parıl-parıl parlayayım ki zerre bile oynamaya başladı mı beni hatırlasın.

Yüzünün nuruyla her zerre gebe kaldı (Yapılan iyiliğe karşı kendini borçlu saydı), o lezzetle (Duyulan zevkten) her zerre (En küçük parça), yüzlerce zerre doğurmada (Üretmede).

Beden havanındaki cana bak, öylesine bir sevdaya (Güçlü ve aşırı tutkuya, isteğe) tutulmuş, öylesine tez canlı (Aceleci) ki durmadan, dinlenmeden kendisini bir zerre (Çok küçük parça) haline getirmek için dövüyor, eziyor.

İstersen inci ol (Değişmeyen değerlere sahip ol), istersen mercan (İnciyi yapan);
Burada kendini döv, ufala;
Çünkü bu tapıya zerreden (En ufak parça olandan) başkası lâyık değil.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Allah nuru alan kişinin başına gelen her şeye rağmen neşe ve zevk içinde yaşadığını, üzüntülerden, sıkıntı veren düşüncelerden temizlendiğini öğrendik.
2.    Allah nuru saçan kişiye canımızı versek bile onun bize yeniden can bağışlayacağını öğrendik.
3.    Şems Hazretlerinin yüzündeki nura bakan çok küçük birisi bile olsa nur saçan birisi olacağını öğrendik.
                               *
İşte böyle yaren;
Şems ve Mevlana Hazretleri karşısında kendimizi en ufak parça gibi görmekle bu yapıda yer alabileceğimizi öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

20 Eylül 2015 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 570 İNCİ BEYİT

570. A padişahım (Şems Hazretleri), senin küfrüne karşı iman (Sana inanan ve inanmayanlar) dediğin de kim oluyor?
Gökleri aşan Zümrüdü Anka kuşu bile sana karşı bir sinektir ancak.

Abıhayata benzeyen iman (Güçlü inançta) da, kara toprağa benzeyen küfür (Ret ediş) de, her, ikisi de senin ateşine karşı çer-çöptür sanki.

İman (Dinin bütün hakikatlerini kabul etmek), canın (Yaşamı sağlayan) bir sıfatıdır (Özelliğidir);
Bu can da soluk alıp vermekle candır;
Fakat gönül (Kalpte oluşan sevgi, istek, düşünüş, anış) ummana gark oldu (Denize dalınca), soluk almanın yeri mi artık.

Gece küfürdür (Karanlıktır), imansa mum (Işık kaynağı);
Fakat güneş doğdu mu iman, küfre der ki;
Yeter artık, bizim işimiz kalmadı, geçtik gittik.

İman, dinin atıdır, yüce nefsin bineğidir (Din, imanın ve isteklerin vasıtasıdır);
Fakat o yolu-yordamı yepyeni padişahın ata ihtiyacı mı var?

İman, sana, beri (Daha yakına) gel der, küfürse git diye emreder;
Fakat beden mumun (Işık vermeye hazır) can (Yaşam şeklin) oldu mu ne beri kalır, ne öte, ne ön kalır, ne art.

Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, yolunda ayağımı diremişim (Düşüncenden tutumundan, davranışından vazgeçmemeye), dayanıp duruyorum;
Benden başkasının eli değmesin diye senin de kadrin (Kıymetin) o derece yücelmiş ki.

Bizim şarabımızı içenlere bizim sakimizin (Bize sunuş yapanımız) sakilik etmesi (İnsan ruhuna Allah’ı sevdirmesi, Allah nuru saçması) gerek;
Sakimiz, o kadar tatlılığıyla tutar, yüzünü ekşileştirse de yerindedir.

O Ay yüzlü güzel o kadar güzelliğiyle arada-sırada naza kalkışırsa (İsteksiz gibi gözükse de) and olsun Tanrı’ya, padişahın bile külahını kapıp kaçar.

A beyim, dolu bir kadeh sun bana;
Ben bunak değilim ki (Yaşadıklarımı, öğrendiklerimi, bunların geçmişle ilişkilerini bilinçli bir biçimde saklama gücümü kaybetmedim) şu felek ne doğuracak diye oturup bekleye-bekleye öleyim.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerinin yolunu doğru kabul edip bu yolda kendini adadığını, ayrılık olarak hiçbir şey bırakmadığını öğrendik.
2.    Seven kişinin sevdiğinin bütün davranışlarını hoş gördüğünü, ayrılmak veya uzaklaşmak için sebep teşkil etmediğini öğrendik.
3.    Şems Hazretlerinin ruhumuza Allah sevgisi, Allah nuru saçtığını öğrendik.
4.    Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerine şartlar ne olursa olsun, zaman olayları zorlasa bile tutkulu bir sevmekten, onu büyük görmekten vazgeçmediğini öğrendik, anladık.
                               *
İşte böyle yaren;
Din hakikatlerinin ve uygulamalarının insanı imana, yüce isteklere götürdüğünü, yüce insanlarla tanıştırdığını, yüceliklerde olanları görmeyi sağladığını öğrendik, anladık.

İmanımız yoksa; dinimizin ve nefsimizin bizi ortalıkta gevezelik eden faydasız biri olarak dünya yaşamına mahkûm edeceğini, ömrümüzü faydasız tamamlayacağımızı öğrendik, anladık.
                               *
RAVLİ


Popüler Yayınlar