31 Mart 2015 Salı

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 2390 İNCİ BEYİT

2390-  Burada kaplan da Yâ Hû (Ey Allah!) diye nara atıyor, ceylan da;
Ey ahın da sığınağı, bizi kim çekmede, kim sürüklemede diyor.

Bir aslan ki varlığımıza kendi sütünden başka bir şey vermiyor;
Bir aslan ki varlığımızı varlıktan kurtarıyor, kendimizden halâs ediyor (Kendimizin kedimizi bağladığımız bağlardan kurtarıyor) bizi.

O aslan, bize ahu (Ceylan) şeklinde gösteriyor kendini, bu düzenle ormana (Çokluğa) dek sürüyor bizi.

Gâh Fatiha (Başlangıç) veriyor bize de feyzler ihsan ediyor (Bolluk, bereket, çokluk), gâh bir saman çöpü veriyor ancak alçaltıyor bizi;
Fakat biz Fatiha olduk mu da nazlanıyor, okumuyor bile bizi o.

Gene devlet güneşi gökyüzünde göründü, tanyerinden doğdu;
Gene canların dileği, can yolundan gelip çattı.

Gene Rıdvân’ın razılığıyla (Hoşça) cennet kapıları açıldı, her ruh, boğazına dek Kevser (Cennet suyu ile dolu) havuzuna daldı.

Gene geldi o padişah ki padişahlara bile kıbledir;
Gene geldi o Ay ki Ay’dan daha üstündür, yücedir.

Sevdadan (Aşırı ve güçlü sevgi) başları dönenlerin hepsi de atlara bindi, çünkü o tek binici, o eşsiz padişah, ordunun tam merkezine, kalbine geldi, kondu.

Kapkara toprağın bütün cüzleri (Parçaları) hayran oldu, gözleri kamaştı;
Mekânsızlık âleminden (Adresi tarif edilemeyen yerden), kalkın, mahşer (Yeniden hayat bulanların) çağı geldi, çattı sesini duydu.

Keyfiyete (Niteliğe) sığmayan o ses, ne içten geliyor, ne dıştan;
Ne soldan geliyor, ne sağdan;
Ne arkadan geliyor ne önden.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Bütün canlıların Allah’a hitap ederek kendine çekmesini isteyip dilediğini öğrendik.
2.    Allah’ın kendine çektiğini, besleyip büyüttüğünü, bazen çok verdiğini bazen de az verdiğini öğrendik.
3.    Allah’ın bizi çokluğa yönlendirerek kendinden uzaklaştırdığını öğrendik.
4.    Allah’ın yeni başlangıçları sevdirerek yönlendirdiğini sonra da kendi halimize bıraktığını öğrendik.
5.    Can yolundan isteyenin, dileyenin isteğine kavuştuğunu öğrendik.
                           *   
İşte böyle yaren,
Padişahlara padişahlık eden Hak dostlarından arayışta olanlara toplantı çağrısının seslenilerek yapıldığını, bu sesi herkesin duyamayacağını, duyacak kadar hassas ve bilgili olanların duyabileceğini öğrendik, anladık.
                                 *  
RAVLİ


30 Mart 2015 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 2380 İNCİ BEYİT

2380-  Ey Tanrı dostlarını, erenleri Tanrı’dan ayrı sayan, erenler hakkında iyi bir zanna, iyi bir düşünceye sahip olsan ne olur?

Tümden ayrılmış bir parçasın, bedenden ayrılmış bir elsin ancak;
Bari bundan böyle bizden ayrılmasan ne olur ki?

O vakit başsız kalırsın, malın-mülkün gider, hırstan, kibirden ayrılırsın;
Fakat işte o zaman ululuk âleminde baş gösterir, görünürsün, ne olur bunu yapsan.

Tanrı zikrinden bir şerbet iç de düşünceden kurtul.
Ey Tanrı rızasına mazhar (İyiliğe erişmiş) olan, savaşa sarılmasan ne olur ki.

Yeter artık, sen bir dağa benzersin, dağda altın madenini ara, bağırmayı bırak.
Bağırıp dağı seslendirmesen ne çıkar ki.

Bu can bir kadeh, fakat kadeh nerden bilecek bunu?
Tertemiz birisi doldurmada, o da, topraktan yaratılan insana ulaştırmada içindekini.

Huzur, karar bırakmayan aşkıyla işine, gücüne koyulmuş; Arştan almada, yeryüzüne saçmada.

Hadi, getirip sunduğu yeri bilmiyor, bari aldığı yeri bilseydi ne olurdu?

Toprak nimetlerini canlara saçıp dökmek için madenler gibi parıl-parıl parlamış dilleri olsaydı toprağın da bir nüktecik söyleyiverseydi bize, fakat nerede?

Dilleri olsaydı da o ormandan, o ebedi ormandan söz açsaydı bize, o ormanın canlarımıza neler hazırladığını bir söyleyiverseydi bize.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Seven sevdiği ile birlikte olacağından Allah’ın dostları ile Allah’ı bir ve birlikte düşünmemiz gerektiğini öğrendik.
2.    Tanrı erlerinden uzaklaşmamak gerektiğini, yol göstericiklerinden mahrum olmamamızın gerektiğini öğrendik.
3.    Tanrı erlerinden biri liderin olursa eğer; hırsın ve büyüklenmenin tuzaklarından ve fena tesirlerinden kurtulacağımızı, kazanımlarımızı kaybetmeyeceğimizi öğrendik.
4.    Tanrı erlerini kendine lider edenin ululuk âlemini tanıma ve orada kalma imkânına kavuşabileceğini öğrendik.
5.    Tanrı rızasına kavuşmak için zikretmek gerektiğini öğrendik.
                           *   
İşte böyle yaren,
Her ne istiyorsak, ne arıyorsak, neye ihtiyaç duyuyorsak bağırmadan, çağırmadan içimizde Tanrının verdiği büyüklükte aramamız gerektiğini öğrendik, anladık. 

Her şeyi sözle anlayamayacağımızı sessizce olan sayısız olanları ve sessizce gidenlerin farkında olmamız, görmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                 *  
RAVLİ


29 Mart 2015 Pazar

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 2370 İNCİ BEYİT

2370-  Erkeklerle kadının aşkı yüzünden kan coştu da meni oldu;
Derken o iki katreden havaya bir çadırdır kuruldu.

Bir müddet sonra gönül, can şehrini andı, özledi, geri döndü;
Ordu da gene varlık âlemine gitti,

Manalar nasıl gelip gitmede dersen uyku çağı gelince bir dikkat et de bak;
O çağ, düğümü çözer, gerçeği gösterir sana.

Bir an olsun düşüncelerden vazgeçersen ne olur?
Balık gibi bizim denizimize dalsan, orada dalgalar yutsan ne çıkar?
Düşüncelerinden uyur, onlardan vazgeçersen Ashab-ı Kehf’ten sayılırsın, düşüncelerden mukaddes, münezzeh bir nur kesilirsin, ne olur bu hale gelsen!

Sen bir saman çöpüsün (Basit, sıradan, hoşa gitmeyen, can sıkan, görgüsüz, bilgisiz birisin), bizse devlet kehribarıyız (Mutluluğa, büyüklüğe, iyi talihe çeken kuvvetteyiz);
Şu samanlıktan sıyrılıp kehribara dönsen (Bizim gibi olsan) ne olur ki!

Artık bu sefer toprak olacağım diye (Ölmeden önce öleceğim diye) yüz kere ahdettin (Söz verdin).
Bir kerecik de ahdinde (Sözünde, yemininde) dursan ne çıkar yani.

Sen gizli bir incisin amma şu samanlıkta toprak rengini almışsın.
A güzel yüzlü, ne olur yüzündeki tozu-toprağı bir yıkasan da arınsan.

Padişah oğlusun sen, Cebrail’in bile secde ettiği varlıksın sen.
Ne çıkar a yoksul, babanın yurdunu bir arasan.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Sıradan bir insanın ben ve ben merkezli olacağını, nefsinin emrinde bir ömür tüketeceğini, basit, sıradan, hoşa gitmeyen, can sıkan, görgüsüz, bilgisiz sıradan biri olacağımızı öğrendik.
2.    Tanrı’nın içimize koyduğu cevher ile meleklerin tümünün secde ettiği Âdemoğlu olmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Peygamber efendimizin önerdiği ölmeden önce ölünüz önerisinin hakikatini anlayanların şu andaki yaşayışından ilk var olduğu yere ve zamana doğru gideceklerini, bu yolda çok hakikatleri olduğu gibi göreceklerini öğrendik.
                                 *   
İşte böyle yaren,
Mevlana Hazretlerinin ikinci doğum, ikinci hayat dediği dirilişi yapmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Toplumun ve çevremizin bize doğru olarak gösterdiği, zorladığı, kabul edip savunduğumuz tüm değerlerden vazgeçerek arınmamız ve Mevlana Hazretlerinin öğretip yardım ederek kazandıracağı yeni kişiliğimizi almamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                 *  

RAVLİ

28 Mart 2015 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 2360 İNCİ BEYİT

2360-  Gül gibi, gül renkli elbiselerle dışarıya çıkalım, deli divane olalım, deli divane;
Ne çıkar uykudan, ne çıkar yiyip içmeden?

Ey padişah Salâhandin (Mevlana Hazretlerinin sohbet arkadaşı, şeyh), şu surete bırakma, gitme bu âlemden de meleklere bir göster, insanda neler var.

Sema’dan sonra dersin, o coşkunluklar ne olur, o taşkınlıklar nereye gider?
Sanki hiçbir şey olmamış yahut da olanlar olmuş, hepsi de yok olup gitmiş.

İnkâr etme, Musa’nın sopasına bak.
Bir an sopaydı, bir an geldi, ejderha oldu.

Beden de ejderhaya benzer, dudaklarını yummuştur.
Hâlbuki o, bir âlemi yutmuştur da sonra gene sopa haline gelmiştir.

Yumurtaya benzer bir inci coştu, eridi, deniz doldu.
Deniz köpürdü, köpüğünden yer oldu, buğusundan gök.

Gerçekten de, gizli bir atlı, padişahlık elbisesine bürünmüştür, her an saldırır, gelir, sonra gene aslına dönüp gider.

Bizden gizlenir amma yok demeyesin diye bir başka âleme gitmiştir de göze görünmez olmuştur.
(Göze görünmez olur ki bizim kendi gönül gözü ile can aynasında aramamız için)
(Yani dışarıda değil, kendi gönlümüzde kendimizde bulmak için görünmez olmuştur.)

Her hal, beden yayındaki oka benzer;
Yaydan çıktı mı hedefe yüz tutar.

Sedef, kıyıda bir katre kapıp yok olur amma işi bilen dalgıç, o katreyi gene denizde arar.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    İnsanda büyük âlemlerin gizli olarak olduğunu, zaman-zaman da âlemleri gösterdiğini öğrendik.
2.    Dünyanın oyalayıcı işlerinden uzaklaşıp sıra dışı bir insan olmamız, Tanrının hak şarabında sarhoş olmamız gerektiğini öğrendik.
                                 *   
İşte böyle yaren,
Allah tarafından sayısız güçlerle donandığımızı, bu donanımdan haberli olmamız, bilmemiz, uygun kullanmak yetkisine sahip olamak için Hazreti Mevlana’nın önerdiği aşk yolunda gitmemiz gerektiğini öğrendik, anladık
                                 *  

RAVLİ

27 Mart 2015 Cuma

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 2350 İNCİ BEYİT

2350-  (Mevlana Hazretlerinin kendisiyle konuşması)
Sus ki bir aziz ömrü fesahatle (Doğru ve düzgün söyleyiş, açık ve güzel ifadelerle) tükettin, bir müddet de susanların bahçesinde yapayalnız dolaşman gerek.

Ey Tanrı güneşi Tebrizli Şems, beni söze sen çektin, sen söylettin beni;
İki günceğiz de sükût âleminde (Ses, kelime, ağız, dil, kulak olmadan duyuş ve söyleyiş yerinde) nefes almak (Yaşamak) lazım.

Zaten lütuftan (İyilikten), tatlılıktan başka ne gelir şekerden;
Ay, göğü ışıtmaktan başka ne yapabilir?

Gül bahçesinde, gönül çeken güzelim renklerden başka ne olabilir;
Taze daldan yapraktan, çiçekten başka ne bitebilir?

Müşteri yıldızından(Jüpiter) kutlu talihten başka ne bulabilirsin;
(Müşteri yıldızı: Dil ve ilim, hilim (Yavaşlık, yumuşaklık) ve hayâ (Terbiyeli Allah korkusu olan), cömertlik ve alçak gönüllülük, akıl ve iffet (Cinsel konularda ahlaka bağlı), güzel ve manalı konuşma hususundaki cehd (Azimli, fedakâr) ve gayreti tespit edilmiştir.)
Altın madeninde apaydın altından başka ne bulunur?

O ışıtan, o parıl-parıl parlayan güneş lale (Kırmızı taşa) ne bağışlar?
Abıhayattan (Ölümsüzlükten) ciğer ne hale gelir?

Güzelliği yaratan güzeli görünce göz ne olur?
Allah için bak da bakışın ne hale gelir, bir anla.

Biz kendimizi coşkunluğa, sarhoşluğa, güzele tapmaya vermişiz;
Artık yaşadıkça ne gelir bizden, başka ne yapabiliriz biz?

Bizden bir apaçık varlık kaldı, ercesine davran saki, sun o kızıl şarabı, bundan daha kısa söz mü olur?

Sarhoşsun, daha da sarhoş ol, ne altın kalsın, ne üstün;
Geç kendinden, hiçbir şeyden haberin olmasın, zaten haberden ne çıkar ki?
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretleri ile olan dostluğundan sonra halka söylemeye başladığını bu sayede de bizlere yol gösterip yolumuzu aydınlattığını, sahip çıkıp koruyup gözettiğini öğrendik.
2.    Her varlığın kendi güzelliğini ve özelliğini sergilediğini öğrendik.
3.    Güzel ve güzelliği görmekle bu kadar etkilenip zevk duyan kişinin elbette ki bu güzel ve güzelliği yaratanı görünce deli divane, sarhoş olmasının, coşmasının ve coşkun davranışlarda bulunmasının doğal bir tepki olduğunu öğrendik.
4.    Sarhoş olmanın, daha da sarhoş olup kendimizden geçmemiz gerektiğini öğrendik.
                                 *   
İşte böyle yaren,
Mevlevilikte ilerleme sağlanınca ağzına, diline, nefesine gerek duymadan düşüncenle kime ne söyleyeceksen sözlersin, sana kim ne söylemek istiyorsa o söylemeden önce, ses olmadan, kulağın devreye girmeden duyar ve anlarsın.

Bu aşamada konuşmak istediğin ister bu dünyada yaşayan olsun, ister ahrete gitmiş olsun bakış ile iletişim sağlar ve öğrenmek istediğini sorarsın veya sana bir şey öğretmek istediklerinde bu yolla algılarsın.

Sır ve sırrın sırrı olan söz ve konuların Hak eri olmadan olmadıkça açıklanmaz ve öğretilmez.

Hazreti Mevlana, Şems Hazretleri sayısız sırları bize öğretmişlerdir fakat sırrın sırrı olan konuları ancak uygun olup olgunluğa ulaşma arasında bize hiç kimsenin ve yaratılan hiçbir varlığın duyamayacağı şekilde açıklandığını öğrendik, anladık.
                                 *  

RAVLİ

26 Mart 2015 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 2340 İNCİ BEYİT

2340-  Tertemiz nurdan doğan, elbette temizleri ister, fakat pislikten doğana da pis şey gerek. (Nur suresi 26)

Yalnız, kalpla (Sahte altınla) ayarı tam altın da birbirine benzer, bunlar ancak Tanrı nurunun ışığıyla seçilir.

Tanrı gönle bir kilit vurmuştur, üstüne de mühür basmıştır; (Bakara suresi 7)
Bu kapıyı açmak için gamlar içinde çırpınmak (Dertlenmek) gerek.

Eşek (Kaba, düşüncesiz kişi) mahallede yatıp uyuduktan sonra kapı kilitliymiş, ne korkusu var?
Fakat dışarı çıkmak için evdekilerin kilidi açmaları gerek.

Bir yılda iki bayram kutlamak, irfansız (Bilme, anlama, gerçeği seziş kuvveti olmayan) kişilerin işidir;

Biz yol sufileriyiz (Tanrı’nın niteliğini, evrenin oluşumunu varlık birliği anlayışında giden), bize her an iki bayram kutlamak gerek

Can dedi ki:
Sana uydum, yeni doğdum ben, yeni doğanlara yeni rızıklar (Yiyecek, içecek) lazım.

Bize o kurtuluş, o murada eriş yerinden taze-taze geçim geliyor;
Genç, taze olmayanlarsa elbette kuru kemik gerekir.

Ey erlerin sema meclisine selviler gibi gelen (Şems Hazretleri), artık ölünün, ölü gibi cansız kalanın şahsından da bir dirinin çıkması, ölülerin bile dirilmesi gerek.(Bakara suresi 28, En-âm suresi 95, Yunus suresi 31, Rûm suresi 19)

Kuru dalsan ateşe atılmaktan başka çaren yok;
Fakat yaş dalsan, yeşermişsen sonucu yapraklanıp, meyve verip eğilmen lazım.

Ana memesine gelip de taşan o zevki elde ettin;
Tuttu da ağzına verdi senin, elbette emmen gerek artık.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Arının gıdasının çiçek olduğunu,  bok böceğinin gıdasının da bok olduğunu öğrendik.
2.    Temiz, güzel beğenilenin taklidi yapıldığını, sahte ile hakikiyi birbirinden ayırmayı herkesin yapamayacağını, bunun için bakan göze sadece ışık yetmeyeceğini, nurlu ışık gerektiğini öğrendik.
3.    Tanrının her gönle kilit vurup kaptığını, kendi izni olmadan da bu kilidin açılamayacağını öğrendik.
4.    Allah’a ve peygamberi Hz. Muhammed’e inanmayanların kalplerinin ve kulaklarının mühürlendiğini, onların gözlerine bir çeşit perde gerildiğini öğrendik.
5.    Gamsız, duygusuz, sevgisiz kişinin yerinin ahır yaşamı olduğunu, dünyanın yükünü çekmek olduğunu öğrendik.
6.    Hak erlerinin daima sevinç içinde olduklarını öğrendik.
7.    Yeni gıdalara sahip olmak için yeniden doğmak gerektiğini, yani yeni bir yaşam anlayışına kavuşmak gerektiğini öğrendik.
8.    Ölmüş ruhumuzu diriltmemiz, yücelerde yer edinmiş erlerin yanında yer almak için çalışıp çaba göstermemiz gerektiğini öğrendik.
                        *   
İşte böyle yaren,
Allah’ın memesine yapışan yani ondan bire bir gıda alanın zevke dalacağını, cansızlıktan kurtulup bedenen ve ruhen canlı bir insan haline geleceğini öğrendik, anladık.
                                 *  

RAVLİ

25 Mart 2015 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 2330 İNCİ BEYİT

2330-  Herkesin kendisine hizmet ettiği Şemseddin (Tebrizi Hazretleri), hem efendidir (Buyruğu yürüyen, sözü geçen kimsedir), hem sahip (Koruyan, arka çıkan, gözeten kişidir);
Tebriz onun yüzünden miske (Güzel kokan yere) dönmüştür, amber kesilmiştir (Güzel koku kaynağı olmuştur).

Dünyadaki tikenler, onun lütuflarını (İyiliklerini) görseydi yumuşaklıkta, letafette (Güzellikte, hoşlukta, incelikte) ipeğe dönerdi (Güzel huya, inceliğe, parlaklığa kavuşurdu).

Şarabiyle (Tanrı’dan söylediği sözler ile canımıza hoşluk veren), güzelliğinin verdiği sarhoşlukla canımın kendinden haberi olursa canım çıksın.

Safra illetine tutulup hasta (Sıkıntı, tedirgin, rahatsız) olan şeker tadı nedir bilmez;
Her taş yürekli (Acıması, başkalarının dertlerine yardım etmeyen, acıyarak koruyarak sevmeyen, çaresizlere yardım etmeyen) kişi, bu yolda yalancı taşla inciyi fark edemez (İnci ile boncuğu aynı sanır).

Ağ örmekle uğraşıp duran örümcek, kendi sanatından aldığı zevkten başka zevk bilmez de, anlamaz da.

Mevkiinden, işinden ayrılan kişi, şaraba düşer, kadehe sarılır, öylesine sarhoş olur ki başıyla ayağını ayırt edemez olur.

Pek hoş bir vakit, şimdi bize mutlaka şarap lazım;
Böyle bir zamanda can vermeli de bir kadeh şarap almalı.

Bizim şarabımız, içkimiz, gayp küpünden (Görünmeyen âlemden)  gelir;
Bizim konakladığımız, meclis kurduğumuz yer yüce arştır.

Nerde bir yoksul görürsen onunla oturman gerek;
Nerde bir falcı, bir cinci görürsen kaçman gerek.

Fakat yemeklere düşkün yoksuldan kaç, varlığından, benliğinden geçip yoksullaşan, Bâyezid’e benzeyen yoksul gerek bize.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Mevlana Hazretleri Şems Hazretlerini güzel ve özel yeteneklerini görüp, bilerek sevdiğini, sevgisinin çokluğundan herhangi birine övgülerde bulunmadığını öğrendik.
2.    Dünyada pek az kişinin Şems Hazretlerinin gerçek özelliklerini ve güzelliklerini görüp anlayabileceğini öğrendik.
3.    Sıradan insanların kendi işinin dışına çıkamadıklarını, zevk ve heyecan almaktan kaçtıklarını öğrendik.
4.    Kendini benlikten, beğenmişlikten kurtaramamış kişinin ruh hastası olduğunu, başkalarını düşünmediğini, böyle olan kişilerin taş yürekli olduklarını öğrendik.
5.    Dünyalık zevklerin kısa süreli olduğunu, bundan ayrılmadıkça mana âleminin kalıcı zevkini alamayacağımızı, bulamayacağımızı öğrendik.
6.    Mevlana Hazretlerinin yerinin yüce arş’ta olduğunu, orada aynı düzeyde olanlarla bir arada olduğunu, Hak şarabı içip sarhoş olduğunu öğrendik.
                        *   
İşte böyle yaren,
Hazreti Mevlana’nın varlığından, benliğinden kaçıp yoksullaşan kişiyi aradığını öğrendik, anladık.

Yemek arayan yoksul kişiden, cinle falla uğraşan kişiden uzak durmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                 *  

RAVLİ

24 Mart 2015 Salı

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 2320 İNCİ BEYİT

2320-  Sarhoşlar testiler kırdılar, küp diplerine oturdular (Kendinden geçip dünyalık işleri unuttular),
Yarabbi!
Ne çeşit şarap içtiler, ne biçim meze yediler?

Denizin balığa hiçbir ihtiyacı yoktur, çünkü denize karşı balık, adi bir yaratıktır.

Uçsuz bucaksız denizde balık bulamazsın a canım benim, fakat Tanrı’nın sonsuz denizinde pek çok balık vardır.

Deniz dadıya benzer, balık da süt emer çocuğa;
Aciz çocuk daima süt için ağlar durur.

Bütün bu hiçbir şeye aldırış etmemesiyle beraber eğer denizin balığa bir meyli, bir sevgisi olursa, bu büyük bir lütuftur (İyilik), büyük bir keremdir (Soyluluğun, büyüklüğün, ululuğun, asaletin bağışıdır).

Bir balık var ki deniz onu istemekte;
Kim o balığı bilir, anlarsa yüceliği yüzünden ayakları esîrin (Bütün kâinatı kaplamış latif madde. Elektrik, ışık ve hararetin yayılmasına vasıta olan madde) de üstüne basar.

Deniz, hiç kimsenin işine aldırış etmez, ancak o balık bir işarette bulunur, bir buyruk verirse onu dinler, onun sözüne uyar.

Büyük bir inayete mazhar olan (İyiliğe kavuşan) o balık sanki padişahtır da o uçsuz, bucaksız deniz veziri.

Birisi cüret eder (Düşüncesizce, saygıyı aşan davranışta bulunursa) de ona balık adını takarsa denizin her katresi (Damla), onu kahretmek için bir ok kesilir.

Ne vaktedek remizlerle (Gizli ve kapalı söyleme, işaret etme ile anlatımla) konuşacaksın, remizlerin şaşırtıyor insanı, daha aydın anlat, daha açık söyle de gönül gözü görsün, gördüğünü de anlasın.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Tanrı şarabının sıra dışı davranışlar yaptırdığını öğrendik.
2.    Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını, yarattıklarının ona ihtiyacı olduğunu öğrendik.
3.    Hayat verenin ve hayatın devamını sağlayanın bakıcılığı üslendiğini, bundan yararlananın ise ağlayışla ihtiyacını karşıladığını öğrendik.
4.    Hayat verenin hayat verdiğine sevgisi olmasının büyüklüğünden yaptığı iyilik olduğunu öğrendik, anladık.
5.    Kim Allah’ın sevdiği ve istediği insanı bilip anlarsa yücelere çıkmak için olanak bulacağını öğrendik.
6.    Genelde Allah kimsenin işine karışmadığını, fakat sevdiği ve istediği kişilerin isteklerini kendi isteği olarak kabul edip yerine getirdiğini öğrendik.
7.    Allah’ın sevdiği ve istediği kişileri küçültmeye çalışanları var olan her zerrenin onu ezip perişan edeceğini öğrendik.
                        *   
İşte böyle yaren,
Hazreti Mevlana kavramsal anlayışa hitap ettiğinden anlatımları zorunlu olarak kişi, olay ve varlıkların özelliklerine işaret ederek daha anlaşılır kıldığını öğrendik, anladık.
RAVLİ TANRI ŞARABI
RAVLİ KAVRAMLARLA ÖĞRETİ yazarak Googleden veya bu blogdan ara yerinden okumalısın.
                                 *  

RAVLİ

23 Mart 2015 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 2310 İNCİ BEYİT

2310-  Görünmeyen padişahlar (Allah dostları) halini gördüler de sevgilerinden lütfettiler (İyilikte bulundular), hepsi de dua etti sana.

Gönülde yurt edinenlerle otur;
Çünkü kin (Gizli düşmanlık) güdenler (Öcünü alıncaya kadar kininden vazgeçmezler), mektebe (Okula) yeni başlayan çocuğa döndürürler seni, ne elin kaldı ne ayağın.

Onlar (Görünmeyen padişahlar) gizlenmişlerdir, bunlarsa (Hak dostları) sır ehlidir, bir düzen kurdular da seni çenk (Arp’ı andıran telli bir çalgı) gibi birden, iki büklüm ediverdiler.

Kork onlardan, düşüncelerini bilirler senin;
Bunlardansa pek vefa umma (Halkın verdiği sözü yerine getireceğinden emin olma), (Yaşantında) gördün ya, sana vefa etmediler.

Bir ev dolusu sarhoş, gene de yeni sarhoşlar geldi, bağlı deliler, zincirden boşandı.

Duymasınlar diye çok ihtiyatlı davrandık amma sanki kaza ve kader, bir davuldur, dövdü, sanki onlar da bu davulun sesini duydular.

Bütün sarhoşların canlarıyla âşıkların gönülleri, ansızın kafesi kırdılar, kuşlar gibi uçup gittiler.

Dün yoldan geldim, böyle bir topluluğa rastladım işte.
Kendimi onlardan çektim amma onlar beni tutup kendilerine çektiler.

Canı, seçip gökyüzünü konak edinen kişiyi, istidadı olan, görüş sahibi bulunan gözlerden başka gözler göremez.

Bir saki meydana çıktı, gökyüzüne fitneler saldı, her tarafı birbirine kattı.
İşte şarap o zamandan itibaren coştu, kekremsileşti (Genzi yakan, buruk), içinde bulunduğu tulumu da o yüzden yırttılar.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Allah dostlarının dualarının bereketi ile aşk yolunun açıldığını, Allah’a doğru gidiş sağlandığını öğrendik.
2.    Allah dostlarının gönül adamları olduğunu, bizim böyle insanlara hizmet ederek yakınlaşmamız, onlarla birlikte olmaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Allah dostlarının vücutları bu dünyada olmasa bile, Allah’ın izni ile yardım etme, yön verme, yönlendirme, koruma yetki ve güçlerinin olduğunu, açık veya gizli esirgediklerini öğrendik.
4.    Gizli düşmanlıkta bulunanlar daima korkularımızı uyandırırlar, suçlu durumda olmamızı sağlarlar, yalnız kalma endişesine yönlendirirler ve bizi sorunlu biri haline getirerek alay edecekleri bir durumda bırakmayı seçeceklerini öğrendik.
5.    Kardeşin bile olsa kıskançlığından dolayı kin beslediğini, ancak gönül adamı olmadıkça kinden temizlenemeyeceğini, kinlerinin ölünceye kadar deva edeceğini unutmamamız gerektiğini öğrendik.
6.    Gizli düşmanlık edenlerin sevgiyi sürdüremediklerini, verdikleri sözde durmadıklarını, sevgi ve dostluk bağlılığında kalamadıklarını, din ve aklın gerektiği işlerden kaçındıklarını öğrendik.
7.    Allah dostlarının kendilerini gizlediklerini fakat bizim düşüncelerimizi bildikleri için korku ve saygı içinde olmamız gerektiğini öğrendik.
8.    Allah dostları kendilerini gizleseler bile bir şekilde görüp anlayabileceğimizi öğrendik.
                        *   
İşte böyle yaren,
Canını yeryüzünden vazgeçip gökyüzüne taşıyan kişiyi ancak yetenek sahibi, görüş sahibi olanların görebileceğini, 100.000 kişide bir kişi olacağını, sıradan insanların görseler bile anlayamayacaklarını öğrendik, anladık.
                                 *  

RAVLİ

Popüler Yayınlar