30 Kasım 2015 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1240 İNCİ BEYİT

1240. A köpeğe benzeyen nefis (Bedenin hissi istekleri), niceye bir diş bileyip (Kötülük yapmak, hıncını almak için fırsat bekleyip) duracaksın?

Başkalarının ululanmasından (Büyüklenmesinden, kibirlenmesinden) inciniyorsun (Üzüntü duyuyorsun, güceniyorsun, kırılıyorsun) amma sende yüzlerce kat fazla ululanma var.

Ağlıyorsun, zehirle dopdolusun (Büyük acılarla, acı, keder, sıkıntılarla dolusun), halka bu kahrın (Ezmek, üzmek, perişan etmek) ne?

Pişmiş kebap olmuş kelle gibi sırıtıyorsun (Dişlerini göstererek aptallık, şaşkınlık, kurnazlık veya alay belirtir biçimde gülüyorsun) da gülüyorum diyorsun.

Ben soflar (Bir çeşit sertçe, ince yünlü kumaş) giyinmiş bir sûfiyim (Kendini Tanrı’ya adamış kimseyim), iyilikleri buyuran bir adamım diyorsun;
Zindanda bulunan kişi, nasıl olur da şahnelik (Polislik, bekçilik) eder?

Mazursun (Özürlüsün, bahane buluyorsun), yalnız kendini görüyorsun, kendi kendini sıkıp üzülüyorsun, sonra da hüner sahibi olgun kişiler gibi başkalarını mazur (Özürlü) görmeye kalkışıyor, onların özürlerini dilemeye girişiyorsun.

Kur’an’ı kendi bilgine, kendi haline göre tevil ediyorsun (Söze ayrı mana vermeye kalkışıyorsun) da tutuyorsun, halk içinde örse vurur gibi Kur’ana vuruyorsun (Sözü Kur’ana bağlıyor, ilişkilendiriyorsun).

Yola (Allah dostlarına) toprak kesilirsen (Ölü durumuna gelirsen) abıhayatı bulursun;
Fakat ululanır (Büyüklenmek, kibirlenmek), kendini büyük görürsen bağlarla bağlanır da ateşlere atılırsın.

Şu geçitten geç, Tebrizli Tanrı Şems’inden başkasına, o şekerler gibi tatlı dosttan gayrisine kapıyı kapa.

Birlikte mekânsız (Herkesin girmesinin yasak olduğu yere girmek için uygun) bir hale gel, yokluğun ta (Dünyada görünür olmadan önceki tasarım yerinde) kendisinde yer edin, ikilik fikrini taşıyan her başı kes, as puta tapanın boynuna.

Bu kutsi dudu kuşunu (Güçlü, saygı uyandıran, uyandırıcı sözlerin), kanatları belirmeden (Sende belirmesinden önce), varlık kafesinde (Vücudunda), şükrane olarak (Yapılan iyiliğin farkında olan, bilen kişi olarak) şekerle besle (Kendini tatlı ile ödüllendir).

Ezel sarhoşu (Var oluşun başlangıcına gidip gördüklerinden hayranlığından kendinden geçmiş) oldun mu ebed kılıcını (Sonu olmayan zamana kadar gücü ve yetkiyi) al, bir Hintliye (Çirkin vücuda) benzeyen varlığı Türkçesine (Türk akıncısı gibi) yağmaya koyul (Elde etmeye başla).
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Kişi kendini bilmek ve tanımak yerine kendini görürse, yani ben iyiyim, ben doğruyum, ben bilgiliyim, ben başkalarından üstünüm derse ve böyle davranırsa nefsinin etkisinde olacağını, yanlış yapacağını öğrendik.
2.    Kur’anı kerimi anlayıp yaşantımıza katmak yerine kendi anlayış ve çıkarımıza delil olarak kullanmanın yanlış olduğunu öğrendik.
3.    Doğru kimseden eğitim almayanın, onun yüzüne karşı eleştirilerini almayan ve kabul etmeyen kişinin kendi değer yargılarına göre kendini doğru ve haklı görüp üstünlük taslayacağını, böylece ruh hastalığına yakalanacağını öğrendik.
4.    Tatlı bir kişi olmak için Şems Hazretlerinin öğretisinin yeterli olacağını öğrendik.
5.    Şems Hazretlerinin istediği uygunluğa gelenlere görünmeyen âlemi gösterip öğrettiğini öğrendik.
                             *
İşte böyle yaren;
Mevlana Hazretleri Şems Hazretlerinin öğretisine hiç kaygı ve kuşku duymadan, tereddüt etmeden katılmamız gerektiğini bize öğütlediğini öğrendik, anladık.

Şems Hazretlerinin söylediklerini anlamamız için önce Mevlana Hazretlerinin söylediklerini anlamamız ve bu anlayış için Mevlana Hazretlerinin bizi yetiştirmesi gerektiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

29 Kasım 2015 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1230 İNCİ BEYİT

1230. Aklıyla fikriyle işe-güce koyulan ihtiyar da, gencin canı da her an, bütün dünyadan gizli, hamamcı oluyor (Boy abdesti alması gerekiyor) ey can.

Gizleme ey Rüstem (Kahraman), senin gizlediğin şeyi aradım, aktardım da ahvalini (Davranışlarını) bildim, öğrendim, işve (Aldatıcı davranışlar) satma bana, aldatma beni ey can.

Ekşi bir yüzün varsa (Küskünlük veya hoşnutsuzluk anlatan yüz) bunun bir hile (Aldatmaca, yanıltmaca, oyun) olduğunu, senin bir düzenci (Hile yapan, oyunbaz, entrikacı) bulunduğunu, başa geleceklerden, kötülerin düzeninden korktuğunu biliriz ey can.

Bekâr evinin bir bucağında inci tanesi gibi bir huri yatmış, uyumuş;
Yabancıların dudaklarından uzak, sen kalk da yakalayıver onu ey can.

Yüz çeşit aşk oyununa girişir, yüzlerce naza, işveye (Şımarık davranmaya) kalkışır;
Sana döndü, el uzattı mı hemen bir öpücük alıver ey can.

Denizin üstünde balıkların cümbüşü (Eğlencesi) görülür mü hiç?
Su, zevk edenleri, sevişenleri örtmeye yarar bir perdedir ey can.

Bunca hayvan orada, çobandan gizli koyun çalmış kurt gibi avını çiğner, doğurur durur ey can.

Her zerre şaşılacak işler başaranın işlerine bakıp hiçbir şeyden haberi olmadığı halde usul (Tempo) tutup el çırpar;
Hayvan abıhayatı nerden bilecek ey can.

Her zerrenin gönlünde bir güneş doğmuş, parlamış;
Her katrenin (Damlanın) özünde yüzlerce ırmak akıyor ey can.

Sus, her ağzını yummuş kişi o lokmayı çiğneyebilir mi?
Sus, ağzını yum da lokmayı düşünmeyesin ey can.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Her insanın başkalarından gizlediği, çok zevk aldığı, orgazm olduğu gizli zevkleri olduğunu öğrendik.
2.    Can bilgisi olanın başkasının gizlediklerini bileceğini öğrendik.
3.    Herkesin zevk ve eğlencesini bir şekilde perdeleyip gizlediğini öğrendik.
4.    Hak dostlarından kendimize bir sevgili bulmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Hayvani ruhta kararlı olup kalanın, insanı ruhu önemseyip geliştiremeyenlerin ebedi hayatı bilemeyeceklerini öğrendik.
6.    En küçük zerreden veya damlanın gücünü ve önemini anlamamız gerektiği, bunlardan doğuş başladığı zaman sayısız büyüklükte güzellikler ve güçler oluşturduğunu öğrendik.
                             *
İşte böyle yaren;
Ebedi hayatı ve bunun getirisini her insanın göremeyeceğini, anlayamayacağını, istemeyeceğini, bunun sır olduğunu, uygun olmayanlara bu öğretinin gösterilmediğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

28 Kasım 2015 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1220 İNCİ BEYİT

1220. İster yücelerde ol, ister aşağılarda, varlığı (Önemli, yararlı, değerli olmayı), sarhoşluğu  (Allah’ı ve dostlarını çok sevmekten oluşan mutluluğu) dile (Arzu et, iste);

Bu baht (Gelecekteki olayları kaçınılmaz bir biçimde belirleyen ilahi iradenin insan ve toplum için çizdiği yaşayış biçimi) ne yücelere vakfedilmiştir (Verilmiştir), ne aşağılara.

Sus, bu hisse (Pay), şu kıssaya (Ders alınması gereken anlatıya) sığmaz;
Yürü, gözünü yücelere dik, onun (Allah’ın) Ay gibi yüzünü seyret.

Varlık yurdunu (Önemli, değerli, yararlı yeri) zevkten (Düşünülmesinden, elde edilmesinden oluşan hoş duygudan) başka bir şey bilme ey can;

Bu tatlı nükteyi (Herkesin anlayamayacağı ince manayı) canında sakla ey can.

Çünkü arazı (Var olması için bir şeye muhtaç olan) da, cevheri (Başkasına muhtaç olmadan kendiliğinden var olan) de zevk meydana getirir;
Babayla ananın zevki bu dünyaya konuk etti seni ey can.

Nerde bir zevk varsa orada iki kişi vardır, gelip birleşirler;
O iki bedenin birleşmesinden bir zevktir, meydana gelir ey can.

Her duygu, bir duyulana çifttir, onunla birleşmiştir;
Her akıl, bir akıllıya eştir, onun üstüne titrer durur ey can.

Ey duygu (Kendine özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik meydana getiren kuvvet), seni duygu olarak yaratana eş olur (Allah’ın duygusu ile kendi duygunu eşleştirirsen) da başkalarından kesilirsen sultan olursun ey can.

Halktan gelen zevk (Düşünülmesinden, elde edilmesinden oluşan hoş duygudan), beden varlığını meydana (Vücudumuzu önemli, yararlı, değerli duruma) getirir;
*Hak’tan gelen zevkse gönlü, canı meydana getirir ey can.

Nerde o göz ki görsün;
Her yana perdeler salınmış;
Her zerre, gizlice eşiyle birleşmiş ey can.

Âşık da güzelle birleşip kaynaşmış, zahit de;
Zevkten varlık âlemine de sığmıyor, mekân âlemine de ey can.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Nerede ve ne konumda olursak olalım Allah’ın kullarına yücelere çıkması için yolu açık tuttuğunu öğrendik.
2.    Yücelerde her insanın payı olduğunu, buraya ulaşıp kaderimizi ilahi iradenin değiştirmesi için uğraşı vermemiz gerektiğini öğrendik.
3.    Aşağılarda göreceklerimizin başka, yücelerde göreceklerimizin farklı olduğunu öğrendik.
4.    Varlığımızın geçici olmayan zevke ulaştırmamız, eminlik yurdunda yer edinmemiz gerektiğini öğrendik.
5.    Zevkin tek kişinin kendi kendine oluşmasından olmadığını, iki kişinin birleşmesinden, birlik olmasından, değerlerini ortak oluşturmalarından meydana geldiğini öğrendik.
6.    Zevkin olduğu yerde iki kişi olduğunu, iki kişinin birleşmesinden zevkin meydana geldiğini öğrendik.
7.    Duygumuzun da ikinci tarafı olduğunu, onu bulup birleştirmemiz gerektiğini öğrendik.
8.    Canın canı, kişinin başka bir kişiyi aradığını, aklın başka bir akıllıyı aradığını, en iyi arayışın yaratanı aramak olduğunu öğrendik.
                             *
İşte böyle yaren;
Yanlış seçenekleri tercih etmemizin ve ona bağlanıp sahiplenmemizin, sonra da onun savunucusu olmamızın görüş ve düşüncelerimize perde oluşturduğunu, ansal körlük (Gerçeklerle yüz yüze gelmeye karşı gösterilen direnç) ve sağırlık (Duyduğunu değerlendirmeden yok saymak) oluşturduğunu öğrendik, anladık.

Allah’ı sevmenin oluşturduğu hoş duygunun Allah’ın bize hediyesi olduğunu, oluşan bu zevkin de gönlümüzü ve canımızı meydana getirdiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

27 Kasım 2015 Cuma

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1210 İNCİ BEYİT

1210. Yücelerdeki meleklerin kanatları senin üfürmenle biter, sayende uçarlar.
Şehvetten, iktidardan kalmış feleğin beli, senin doğundan kızışır, döl-döş  (Çocuklar ve torunlar, soy-sop) sahibi olur.

Dünyayı yakan aşkın, ciğerleri delen iştiyakın (Özlemin) yüzünden hiçbir dua eden yokken âlem âmin sesleriyle dolmuş.

Ne bir yarık vardı, ne bir yol;
Ansızın bir seher çağı can hekimi (Doktoru) bir küp dolusu efsintin (Çiçeği papatyaya benzeyen ve ilaçlarda kullanılan acı pelin) getirdi de.

Şu hasta bedenim, şu ağlayıp inleyen gönlüm dirildi, çevikleşti, başını yastıktan kaldırdı;

Ona dedi ki:
Pek alımlısın sen, öyle benziyor ki Mesih’sin (Hastaları iyileştirensin);
Hoş geldin ey padişah, ey her yoksulun çaresi, Safalar getirdin.

Hastaların peygamberisin, onlara yağmurdan daha faydalısın, daha feyizlisin (Bolluk, çokluk getirensin);
Küpünde ne var?

Hekim dedi ki:
Gamlı, dertli gönlün ilacı.

Yakub’un gönlüne dermanım, Eyyub’a şifa veren ırmağın kaynağıyım;
Hem çirkinim ben, hem güzel;
Hem Husrev’im (Sevenim) ben, hem Şirin (Sevilenim).

Böyle bir deniz şu küpceğize nasıl sığar dedim;
Dedi ki:
Sen yolu, bu yordamı nerden bileceksin?

Siccin âlemine (Ruh hapishanesini) İlliyyini (Cennetin ve gökyüzünün en kutsal, en yüksek tabakasına) sığdıran bir üstadın neliksiz, niteliksiz üstatlığını kim bilebilir, nasıl bilinebilir?

Yusuf, kuyunun dibinde yedi kat göğü görür, seyreder;
Yunus balığın karnındayken Ülker yıldızının (Boğa takımyıldızı sınırları içinde bulunan, yedi parlak yıldız ve etrafındaki gaz katmanı ile güzel görünüm veren yıldız kümesinden) da üstündedir.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Allah’ın yaşlı gözlere, hasta bedenlere doktorunu ve ilacını gönderdiğini, onları iyileştirip soyunu devam ettirdiğini öğrendik.
2.    Allah’ın üzüntü içinde kendisini özleyip isteyenlere dostlarından birini gönderip kendisine ulaşma yolunu öğrettirdiğini öğrendik.
3.    Allah’a inanan ve güvenenler nerede ve ne duruma düşerse düşsünler aklımızın anlayamayacağı yoldan Allah’tan yardım aldıklarını öğrendik.
4.    Kimin nerede olduğundan daha kıymetli olanın yücelerde olanları görmek isteğiyle dertlenmesi, üzüntü içinde olması gerektiğini öğrendik.
                             *
İşte böyle yaren;
Vücudumuzun bulunduğu yerin öneminin olmadığını, önemli olanın bakışımızın Gökyüzünün en kutsal yerine bakmak, oradaki güzellikleri görmek olduğunu, bu yüksek yere kavuşmak için uğraşı içinde olmamız gerektiğini öğrendik.
                               *

RAVLİ

26 Kasım 2015 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1200 İNCİ BEYİT

1200. Ey bu kapının (Aşk evinin) halkasını çalan (İçeri girmek için izin isteyen), kapının açılmasına imkân yok;
Çünkü aklın başında, ayıksın, her an baş çekip (Önde gitmek, önayak olmak istiyor) duruyorsun.

Baş çekmek (Önde gitmek, önayak olmak isteği), tamahtan (Açgözlülükten) ileri gelir, böyle kişi altın ister, kan döker;
Gebe kadın gibi kil (Toprak) yemeye âşık olur.

Hâlbuki (Oysa) o tatlı yüzlü âşık, altını da verir, canını da;
Gönül kuşu gibi şu penceresiz kubbeden uçar gider.

Bu gerek, şu gerek sözü, gizli şirkten doğar;
Fakat kul olan (Tutkulu bir sevgiyle bağlanan, hizmet etmeye kendini hazırlayan) süsen (Çiçekleri iri ve mor renkli, güzel görünüşlü, renkli, kokulu, çok yıl kalan süs bitkisi olup 'konuşmayan dil 'seklinde)  gibi bu vesveselerden (Yanlış ve yersiz düşüncelerden) kurtulur.

Ne gerekse o yapar, o meydana getirir, o tamamıyla inciler (Şekli ve değeri zamanla değişmeyen sırlar) yağdırır (Aralıksız ve ısrarlı bir biçimde yapar);
Yarabbi!
O yolu-yordamı tatlı sakinin (İnsan ruhuna Allah’ı sevdiren, Allah nuru saçan kişinin) neleri (Bilemediğimiz, göremediğimiz yönleri) vardır, neleri.

Bir evde iki ev sahibi olursa ev, yıkık yere döner.
Odur ev sahibi, bense kulum (Tutkulu bir sevgiyle bağlanmış, hizmet etmek için kendini hazırlamışım)  ;
Ben su gibi alttayım, o yağ gibi üstte.

Ey Tanrı yardımının sancağı!
Ey Yasin meşalesi (Allah’ın hitap ettiği insan, insanlara yolunu aydınlatan ışık kaynağı)!

Yarabbi,!
Ne de hafif ruhlusun (Hoş sohbetlisin), gel de gözümün, başımın üstünde otur.

Ey hünerlilik tacı (Beceri isteyenlerin baş ustası)!
Ey akıllılık miracı, zaten tarife (Bulunduğu yeri, çevresini ve çevresi ile ilgisini açıklamaya) ne hacet (İhtiyaç) var, sen baştanbaşa nefissin (Pek hoş güzelsin).

Oynayan her zerre, el çırpan her yaprak, dilsiz-ayaksız gel der sana, gel gökyüzünde yurt edin.

Sevgili (Sevilen, âşık olunan kimse), herkesin canısın, a efendimizin devleti, ikbali (İstek ve arzusu), canı fülâneddinin (Falan-filan kişinin) nazından (Şımarık, davranışlarından, isteksiz gözükmesinden), edasından (Anlatış biçiminden) kurtardın gitti.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                            ***
Neler öğrendik;
1.    Tanrının aşk evine girmek için; sahip olduğumuz kimlikten, kişilikten, bilgiden, dünyalık isteklerden kendimizi temizlememiz, önde giden, liderlik eden, saygı gören biri olmak isteğinden tamamen temizlenmemiz gerektiğini öğrendik.
2.    Bu uğurda maddi manevi her şeyimizi bu kutluluğa kavuşmak için harcamamız gerektiğini öğrendik.
3.    Bizim bu işin olması için sevgiyle bağlanmamız ve hizmete hazır olmamız gerektiğini, ne gerekiyorsa bizi yetiştirecek olanın yapacağını öğrendik.
                             *
İşte böyle yaren;
Bizi yetiştirecek kişiye her şeyden kendimizi boşaltmış olarak boyun eğmemiz, bizi istediği gibi yapılandırmasına razı olmamız, yeniden kimlik ve kişilik oluşturmasını sevgiyle beklememiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

25 Kasım 2015 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1190 İNCİ BEYİT

1190.Biliyorsun ki (Allah’ım sana) dua etmedeyim (Yalvarmadayım, yakarmadayım), her yerde seni övmeydim;
Seni bırakıp da kimlere gideyim ben, kimlere derdimi dökeyim?
Hadi, bir şey ver yoksullara.

Ağrın-sızın olmasın;
Âmin (Allah bu dileği kabul etsin).
Kaza uzak olsun senden;
Âmin.
Tanrı yâr-yaver (Sevgili, dost, tanıdık, yardımcı) olsun sana;
Âmin.
Hadi, bir şey ver yoksullara.

Civarın cennettir, huyun merhamet (Acıyarak, esirgeyerek korumak);
Hele şu anda, şu saatte,
Hadi, bir şey ver yoksullara.

Dua ettik, yürüdük, mahallenizden geçip savuştuk;
Hoşça kal, işte biz gittik;
Hadi, bir şey ver yoksullara.

Leylâ (Tutkuyla sevilen) bir yandan, Mecnun (Tutkuyla seven) bir yandan kulağımı çekip duruyor;
O yana o çekmede beni, bu, bu yana.

Bir kulağım bunun elinde, öbür kulağım onun elinde;
Bu yücelere çekiyor beni, öbürü ovaya (Düzlüklere), yazı-ya (Dağa bayıra) sürüklüyor.

Bu çekişin elinden, şu ateşlerle dopdolu gök kubbenin yüzünden ben de gök değirmisi (Yuvarlağı) gibi dönüp durmada, ağlayıp yanmadayım.

Kendimde olmadığım zaman kulağım, bunların elinden kurtulur da padişahlar gibi atlaslara bürünür, ağır libaslar (Elbiseler) giyinir, salınırım.

Kendi hırkamı kendim yırtar, dikerim ya, işte o güne aşığım ben;
Sen de keyfiyete (İyi veya kötü olmasına) sığmayan, dile, söze gelmeyen hırkaya keyfiyetsizlik yamasını yama (İyi-kötü demeden üzerine aşk yamasını yapıştır).
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Derdimizi dökecek, yardım edecek varlığın Allah ve onun dostları olduğunu öğrendik, anladık.
2.    Kendi kendine âşıklık olmadığını, Allah’ın kendine çekmesinden olunacağını öğrendik.
3.    Tutkuyla sevmenin ve sevilmenin insanı yücelere çıkardığı gibi aşağılara da indirdiğini öğrendik.
4.    Tutkuyla sevmenin insanı kendinden geçirdiğini öğrendik.
5.    Âşık olduğumuzda karışık sorunların içine daldığımızı, bu sorunların içinden çıkıp bir sonuca varma becerisini kazandığımızı öğrendik.
                             *
İşte böyle yaren;
Hak âşıklığını üstümüze almamızı Mevlana Hazretlerinin öğüdü olduğunu, iyi-kötü demeden bu işe sarılmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
RAVLİ LEYLA İLE MECNUN
RAVLİ SEVGİ DAVRANIŞLA İSPATLANIR
RAVLİ SEVGİLİDEN GELEN HOŞTUR
RAVLİ ADINI ANMAK ÖZELLİĞİNİ SÖYLEMEK
RAVLİ SEVEN İLE SEVİLENİN BİR ARARYA GELMESİ
RAVLİ ŞEMS-İ TEBRİZİ VE SEVGİ GÖZÜYLE BAKMAK yazarak Gooogleden okumalısın.
                               *

RAVLİ

24 Kasım 2015 Salı

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1180 İNCİ BEYİT

1180. (Allah’a yalvarış)
Ey gül bahçesinin usu boylu selviye (Düzgün, gösterişli vücutlu) benzer gülü, eli boşları gör gözet;
Bir somun (Ekmek) ver, yüz tane al,
Hadi, bir şey ver yoksullara (İhtiyacı olup senden bekleyenlere bir şeyler ver).

Peygamberin sözünü duy, sadakayla (Yardım amacıyla karşılıksız verilen) altın, gümüş azalmaz buyurdu,
Hadi bir şey ver yoksullara.

Bir tohum ekersen yüz başak biçersin;
Peki, ne diye kulağını kaşıyorsun?
Hadi, bir şey ver yoksullara.

Az ver, çok karşılığı seyret.
Gönül yap, övülmeyi gör, müşkülleri (Güçlükleri, zorlukları, engelleri) aç, müşküllerin açılışına (Çözümlenme ile sonuçlananlara dikkat et de) bak;
Hadi bir şey ver yoksullara.

Sadakan Tanrı’ya gitmiş, ulaşmış da o darmadağın gecede sen rahatça uykuya dalmışsın, o seni bekleyip koruyor;
Hadi bir şey ver yoksullara.

Lütfederse (Verirse, bağışlarsa) onun gölgesine sığınırsın, orada hayli rahat edersin, huzura kavuşursun;
Hadi bir şey ver yoksullara.

Hürmet et (Saygı göster), hürmet gör (Saygı gör).
Nimet ver, nimet bul.
Acı, acısınlar;
Hadi bir şey ver yoksullara.

Ey her yoksula lütfeden (İyiliklerde bulunan), kerem buyuran (Büyüklüğünün, ululuğunun, asaletinin gereğini yapan)!
Ey her dertliye, her gamlıya acıyan!
Ey din gününün sahibi (Allah’ım)!
Hadi bir şey ver yoksullara.

Sesim sana vardı, sırrımı duydun, anladın, beni mahrum etme (Yoksun bırakma);
Hadi bir şey ver yoksullara.

Halden hale giriyorum başım döndü bu halden;
Dedi-kodulara dalmışım;
Bomboş zembile (Örme sepete) bak;
Hadi bir şey ver yoksullara.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Kendini Allah’a muhtaç görenlerin, bu mantık ve aşamaya gelenlerin yoksul olduğunun bilincine varıp Mevlana Hazretleri gibi kendine yoksul dediğini öğrendik.
2.    Mevlana Hazretlerinin yukarıda bahsettiği her sözü iyici ezberleyip yaşantımızın her anında bize yol gösteren, yolumuzu aydınlatan değeri ve şekli değişmeyen inci sözler olduğunu öğrendik.
3.    Yoksulluğumuzu anlamadan, kabul etmeden bu yolda bir adım dahi atamayacağımızı öğrendik.
                             *
İşte böyle yaren;
Yoksulluğu öğrenmek için;
RAVLİ YOKSUL KİMDİR
RAVLİ KRAL VE YOKSUL ÇOCUK
RAVLİ AŞK OYUNUNU GÖR SANATINI SEYRET
RAVLİ AŞKIN TUZU
RAVLİ YOLU HÖR SONRA ADIM AT yazılarını Gooğleden dikkatlice okumalısın.
                               *

RAVLİ

23 Kasım 2015 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1170 İNCİ BEYİT

1170. Canım, şu bedenini candan ayırt ederse elinde kılıç var ya, çal o kılıcı canımın ta tepesine (Kılıçla öldür).

Düğümlerle, büklümlerle dopdolu saçları, gönüllerdeki düğümleri (Anlaşılamayanları, çözümlenemeyenleri) çözen güzel, o karmakarışık (Huzursuz, kararsız, düzensiz), o darmadağın (Çok dağınık ve karışık) saçlara bir düğüm daha vur.

A benim cancağazım, nasılsın?
Ne olur a benim canım, bir öpücük ver;
A benim canım, o şeker mi şeker dudaklarından bir yük (Bir hayvanın taşıyabileceği miktarda) şeker istiyorum ben.

A benim gülüp duran cancağazım, huyunu bilirim, şeker huylusun sen, Allah için olsun bir gül a benim canım.

Alıcıyım ben, şeker istiyorum, a benim güzel kokular satan güzelim, kapatma dükkânı a benim canım.

Adını-şanını öğrendim, yerini-yurdunu belledim de dükkânına gittim;
Esenlik sana a yüce, a usul boylu selvi (Düzgün, gösterişli vücutlu), a benim canım dedim.

Hilecisin, yankesicisin, düzencisin amma etme bu mihneti (Sıkıntıyı) bana dedim, hastalanmamı, perişan olmamı reva görme (Bu davranışı uygun görme) a benim canım.

Gönlümüzü yapmak için oyuna gir, oynamaya koyul ey sevgili, nazla (İsteksiz gibi görünerek yalvartmak amacıyla yapma), işveyle (İlgi çekmek, gönül almak için) o saçları şöylece bir kement gibi kullan a benim canım.

Bir kulum ben, yerlere döşenmişim, bir güzelce, bir hoşça yanıp tütüyorum, üzerlik tohumu gibi ateşler içinde kaynayıp duruyorum a benim canım.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Bedenimizin isteklerinin oluşturduğu baskıdan canımızı ayırt edip canımızın öz işlevini gereği gibi yapmasını sağlamamızın gerekli ve önemli olduğunu, bunun oluşmasını kendimizin başaramayacağımızı, Şems Hazretlerinin yardım etmesi gerektiğini öğrendik.
2.    İkiyüzlü, yalanlarla dolu, esas amaçlar gizlenmiş davranış ve çıkar için yönlendirilmiş algılar kafamızı karıştırdığını,  doğru-yanlış ayırımı yapmamızın zor olduğunu, bu durumların bizi sersemleştirdiğini, hangi yola gideceğimizi şaşırdığımızı öğrendik.
3.    Can sırlarını bilmemiz gerektiğini, bu sırları Şems Hazretlerinin bildiğini, ondan öğrenmemiz gerektiğini, kördüğüm olmuş sözleri ve ilişkilere ışık olması için Şems Hazretlerinden yardım almamız gerektiğini öğrendik.
                             *
İşte böyle yaren;
Şems Hazretlerine sevgiyle bağlanıp hizmet etmek için kendimizi uygun duruma getirmemiz, onu sevgili bilip her söz ve davranışını hoş karşılamamız gerektiğini Mevlana Hazretlerinden öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

22 Kasım 2015 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 1160 İNCİ BEYİT

1160. A yüzü Ay gibi apaydın güzel (Tebrizli Tanrı Şems’i), can, bir kerecik ayağını öpse o öpüşün tadı damağında kalır da mahşere dek ağzını yalar durur.

Gönüle, nasılsın dedim, canıma canlar katmada, çünkü and olsun Allah’a, hayaline yer-yurt kesildim dedi.

Gönülde hayali olsun da sonra o gönüle gam-gussa (Üzüntü) gelsin, mümkünü yok.
Abıhayatına dalan ölüm tehlikesinden korksun, böyle bir şey mi olur?
Geldi de bağı, bahçeyi bezedi;

Ne yüzdür bu yüz?
Esti de bizi sarhoş etti;
Ne kokudur bu koku?

Burası cennet evi mi, yoksa meyhane mahallesi mi?
Yarabbi bu ne biçim ev, bu mahalle nasıl mahalle?

Gönülde Kevser (Cennette olan) gibi kızıl şaraptan bir ırmak akıp durmada;
Gönül sevgiyle dolmuş;
Yarabbi, nasıl ırmak bu ırmak?

Ey dost, senin yüzünden her tepenin başında yüzlerce adam ölüp gitmiş de sen gene perdeyi salmışsın, perde ardına girip gizlenmişsin, nu huydur bu?

Zevke dalan canlar, aşka düşmüşler, aşkla iki bölük olmuşlardır;
Bir bölüğü aşkla şarap kesilmiştir, bir bölüğü aşkla testi olmuştur.

Yüzünün ateşiyle ateşle gönlümü, gönlümün ateşinden bir yalım (Alev) al, sal şu nakışlarla bezenmiş gökyüzüne, alevle gönülleri.

Ey bütün kayıtlardan kurtulmuş hoş can!
Ey aslında melekten doğmuş can;
Nereye gidersen hoşça git, soluk aldın mı hoşça al.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik;
1.    Canımıza Tebrizli Tanrı Şems’i gibi Allah dostlarını tanıtmalı, tanıştırmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Canımızın üzüntüden kurtulup zevke dalması gerektiğini öğrendik.
3.    Allah dostunun hayalinin bile canımıza zevk kattığını öğrendik.
                             *
İşte böyle yaren;
Tanrı dostları nerede olursa olsunlar düşünmenin bile canımıza hoş duygu verdiğini, insanı içmeden sarhoş ettiklerini öğrendik, anladık.
                               *

RAVLİ

Popüler Yayınlar