31 Temmuz 2015 Cuma

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 60 İNCİ BEYİT

60. Ekinlere benziyoruz cancağazım (Sevdiğim);
Şu meydanda yetişmiş, yeşermişiz (Boy göstermiş, renk almışız);

Susamışız (Gelişmek, büyümek ve meyve vermek için), yağmur bulutunu (Bolluk verecek kişiyi) arıyoruz, onu beklemedeyiz.

Gök gürlemesi gibi sen de susmuyorsun bir türlü;
Çünkü şu akıl, sana bir perde (Hakikati olduğu gibi görmene engel);

Sabret, yokluğa dal (Allah’a muhtaç olduğunu anlamaya çalış) da şu söyleyip duran dudu kuşunu (Anlamsız söz söyleyen papağanı) öldür gitsin.

Nihayet o Ay (Şems Hazretleri), seher çağlarındaki ahlarımızı duydu da bu gece topluluğumuz başka düzene girdi.

Ay (Karanlıkta hareketsiz kalanlara Güneş ışığını yansıtarak yolu aydınlatan) göğsümde çark-urdu mu  (Dönmeye başladı mı)?
Ey Ay devri (Kutlu yıl geldi) derim, Ay devrimize (Kutluluğumuza) bak bizim.

Nerde Zâloğlu Rüstem ki (Güçlü, kuvvetli, yiğit er) ben ona hileler edeyim, oyunlar göstereyim;
Nerde Yusuf ki (Güzellik örneği) gelsin de bizim alımımızı, bizim güzelliğimizi görsün, parlaklığımızı seyretsin.

Bizim şeker madenimiz lokma olamaz, yutulamaz;
Sen onun şekere benzer tasında tatlı lokma olmaya bak.

Lütfu (İyiliği, bağışları), keremi (Büyüklüğü, ululuğu, asaleti), bizi koçmak (Sarmak), kucaklamak ister;

Bu yüzdendir ki her an, illetimize (Ruhsal hastalığımıza) bir ilaç hazırlar, ihsanlarda (Karşılık beklemeden iyiliklerde) bulunur.

Yanıp kavrulmuş ciğer tuzsuz yenemez;
Bu yüzden olacak ki her an, bizim yanıp kavrulmuş ciğerimize tuz ekmede.

Ayaksız tavafa girelim (Etrafında dönüp dolaşalım, hizmet edelim), başsız secdeye varalım (Üstün varlığını kabul ederek baş eğelim, itaat edelim);
Çünkü o, şu başımızı, başsız, ayaksız bir hale koydu (Elsiz, ayaksız, başsız iş yapar hale getirdi).

O padişahın kapısının çevresini ayaksız tavaf edelim;
Çünkü o Elest (Yaratılışın başlangıcında tüm ruhların bir arada olduğu zamanın) sarhoşu geldi de kapımızı kırdı bizim.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Boş konuşmalardan vazgeçip bizi geliştirecek, değiştirecek, faydalı hale sokacak kişiyi beklememiz, aramamız gerektiğini öğrendik.
2.    İçten dileklerle isteyene Allah’ın o kişiyi aydınlatacak, yön verecek, yol gösterecek, güzellikleri gösterecek, gitmemize yardım edecek, yolumuzu aydınlatacak, bize sevgili olacak dostlarından birini göndereceğini öğrendik.
3.    Bozukluklar, yetersizlikler olduğu zaman Allah’ın düzen verecek dostlarından birini göndereceğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren;
Bizi yaratılışın başlangıcına yani Allah ile beraber olduğumuz zamana götüren Şems Hazretlerine tutkulu bir saygı ve sevgi ile bağlanıp etrafından ayrılmadan hizmet etmemiz gerektiğini öğrendik.

Şems Hazretlerine yaklaşmak için Mevlana Hazretlerinden yaklaşma yolunu öğrenmemiz, arada perde olmayacak kadar zatına yaklaşmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Allah’a çok yalvararak ve ağlayarak büyüklerimize yaklaşma izni versin de Mevlana Hazretleri kapalı gönlümüzden içeri girsin, seni yetiştirsin, hazırlasın da Şems Hazretlerinin kapıları kırıp gelmesini görmek nasip olsun.
(Kapı kırmak: Gücünü göstermesi)
                                  *

RAVLİ

30 Temmuz 2015 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 50 İNCİ BEYİT

50. Ey bizim abıhayatımız (Ölümsüzlük veren aşkımız)!
Gerçi çöl Arap’ına uyuz devenin sütü candır amma sen gene de gizlenme, mahşer günü gibi (Yeniden dirilmiş kalabalığın arasından kendini göster) meydana çık.

 Ey özü (Kişiliği ve manevi varlığı) de güzel, yüzü de güzel sus!
Nefesini tut;
Uykuya dalıp giden her gafile ( Dikkatsize, iyi düşünemeyene, uyanık olmayana, haberi olmayana, ihtiyatsıza, başına geleceği önceden düşünmeyene, Allah’ı unutana, kendi zevk ve eğlencesini düşünene) hayalimizi duyurma.

Suda doğmuş kazı at suya ey saki (İnsan ruhuna Allah sevgisi veren, Allah nuru saçan kişi)!
Tez ol, tez canlı sarhoşlara tezlik daha fazla yaraşır.

Ey baharın da canı, kışın da (Canı).
Ey şaraba (Zevkle kendinden geçmeye), mezeye düşkün (Sevinçli olmaya değişmez bir tutumla bağlanmış) saki!

Rebabı Abû-Bekr’i (Mevlana Hazretlerinin sevdiği, Mevlevi olan rebap ustası) şeker kamışına döndür, doldur şekerle onu.

Ey kargaşalıklar!
Ey fitneler sakisi (Aklımızı alan, ruhumuza Allah sevgisi veren, Allah nuru saçan)!
Hadi, yeni baştan işrete başla, sağrağı (Büyük kadehi), kâseyi şarapla doldur.

Kutlu şarapla (Tanrı şarabıyla) bu yanı da neşeyle, zevk naralarıyla doldur, o yanı da;
Yüzünü nikapla (Örtüsünü) örtüp gizleyen sevgilinin kap yüzünden nikabını.

Ne de güzel sevgili o, ne de hoş, dikensiz gülfidanı o;
Yanıp kavrulmuş gönüllere ne de hoş bir ilaç o;
Varolsun.

Bak da gör, yüzlerce toplum, o görünmeyen şaraptan (Tanrı şarabından) esrimiş (Coşup kendinden geçmiş), deli-divane (Düşkün) olmuş.

Bu şarap, yüzlerce süzülmüş, sızdırılmış şarabı kesata (Alış-veriş durgunluğu) verir.

Yeşillik sarhoşları gizli, çiçekler dallardan dökülüp saçlarımda, şu habbelerle (Damlalarla) dolu selde yüzlerce dağ, saman çöpü gibi dalgalana, yuvarlana, bata-çıka gitmede.

O aydın kadeh can olsa da bedenden gizlense bile sarhoşluğu, haraplığı gizlemeye imkân yok.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Sıradan biri olmaktan çıkmak için ebedi var olmayı hedeflememiz, arayışı içinde olmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Dikkatli, iyi düşünceli, uyanık, olup bitenden haberli, ileriyi düşünerek ölçülü davranan, başına geleceği kötülüklerden önceden kaçınan, Allah’ı unutmayan, kendi zevk ve eğlencesini öncelik vermeyen kişinin Ölümsüzlük arayışında olacaklarını öğrendik.
3.    Her canlının karada, havada, suda yaşayışı olduğunu, insanın hem dünya hem de ilahi âlemde yaşama yeteneğine sahip olduğunu öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren;
Hazreti Mevlana’yı sağ olarak görmesek bile onun güçlü etkilerinin açık ve görünür olduğunu öğrendik, anladık.
                                  *
RAVLİ


29 Temmuz 2015 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 40 İNCİ BEYİT

40. (Şems Hazretlerine Hitap)
Bugün o arı-duru şarabı (Ruhumuza Allah sevgisini ver, Allah nurunu dök) fazlasıyla sun, sundukça sun;
Şu tez dönen çarkı (Dünya döngüsünü) vur, kır, darmadağın et.

Tutalım, gayp kadehi (Hakikat dünyasını gösteren kadeh) göze görünmüyor, fakat sarhoşluğu, haraplığı gizlemeye imkân yok ki.

Ey neşeye, çalgıya düşkün!
Ey sözü de hoş, düşüncesi de hoş aşk!
O yüzünü örten padişahın yüzünden kap (Birden bire yakalayarak çekerek al) örtüyü.

Kap da a kutlu saki (İnsan ruhuna Allah sevgisi veren, Allah nuru saçan), bu yandan da hayıflanıp (Haksızlık, insafsızlık edip) acıklanma (Üzülme, yerinme) kalksın gitsin, o yandan da;
Hele ey gül yüzlü saki, doldur sağrağı, kâseyi (Kimsenin duymadığı Allah sözleriyle gönlümüzü doldur, kendimizden geçir).

Gül bahçesinin cilvelenmesini (Hoşa gitmesini, beğenilmesini) istemiyordun da ne diye gülsuyu satılan dükkânı açtın öyleyse?

Şu ırmağı akıttın da bizi baştan çıkardın;
Suda doğmuş kazı tez suya at gitsin,

Ekinlere benziyoruz cancağazım;
Şu meydanda bitmişiz, dudaklarımız kupkuru, canla gönülle yağmur bulutunu arayıp beklemedeyiz.

Her yanda bir yeni elçi (Uzlaşma sağlayacak, işi bitirecek aracı) bulamazsın, yürü git diyor;
Aldırma, vur o kara kuzgunun başına lâ havle taşını (Hareketsiz, çaresiz duranın kafasına taş vur da aklı başına gelip harekete geçsin).

Ey her ruhun fitnesi (Etkinliğimize kargaşa, karışıklık, arabozuculuk veren)!
Ey her toplumun kesesini kapıp kaçan (Hırsızlık yapan)!
Ey rebabi Abû-Bekr’in de elinden rebabını (Elindeki aleti) çalan.

Bu gün, şu hadis (Söz ve davranışları inceleyen) bilgini canı tamamıyla sarhoş et, şu tefsir (Yorumlama) bilgini aklı tamamıyla bunak bir hale getir, öyle istiyorum bugün.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Ruhumuza Allah’ı sevdirecek, bizi Allah nuruyla dolduracak kişiyi her yerde bulamayacağımızı öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren;
Söylenen sözlere, yapılan yorumlara aklımızı bunlara takmadan, bu alandan çıkıp aşkı tanımamız, aşk eri olmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Aradığımız kişinin Şems Hazretleri olduğunu, onu görmek için de Mevlana Hazretlerini arada perde olmaksızın tanımamız ve yakınlaşmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

28 Temmuz 2015 Salı

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 30 İNCİ BEYİT

30. Aşkın, o çorak toprağı gül bahçesi haline getirir.
Dalgan (Gelmen ve çekilmelerin), şu buluta benzeyen gözü inciler (Yapısı ve değeri değişmeyen söyler) saçar bir hale koyar.

(Ey sevgili) Şarabımızı (Ruhuma Allah sevgisi, Allah nuru saç) çoğalttıkça çoğalt, sundukça sun bize, bağla uykumuzu (Uyku gelmesin).
Uykuya dalan kişinin geceden ne haberi olur ki?

Tanrıya konuk olanlar, meleklerle aynı kâseden (Kaptan) su içerler:
Sevap işleyen (Yararlı, uğurlu, iyi, güzel işler yapan) erlere şarap, gökyüzünden gelir.

Onun gerçek dostunun dudağı, onun taslarına, onun ibriklerine dokunur, onun kaplarından içer.
O arı-duru (Saf, temiz, ilahi) şarabı (Allah’tan) çekinip sakınma küpünde bulursun ancak.

Ayık adam nerden bilsin sarhoşların kendilerinden geçişini?
Abû-Cehil (Bilgisizlik babası olanın), sahabenin (Peygambere sahip çıkanların) hallerini nerden anlayacak?

Sûfinin üstadı (Kalbini dünya gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan ustalaşan kişi), vasıtasız olarak Tanrı’dır;
Sâbiiyle (İbrahim Peygamberin dinine uyan fakat yıldızlara, burçlara bağlananların)  kitap ehlinin üstadıysa kitaptır.

Tanrıya mahrem (Allah’a sevgiyle bağlanıp güvenilir) oldun mu vasıtadan geçtin gitti (Aracılardan kurtulur, Allah ile çok samimi olursun);
Artık yüzleri peçeli güzellerin kap peçelerini, aç yüzlerini.
(Allah’ın herkesten sakladığı güzel ve güzellikleri görürsün)

İnkâr (Bilmeyen, tanımayan, yaptığını ve söylediğini gizleyen, ret) eden, ümitsizliğe düşer de sen bunu (Allah’ı) bulamazsın der;
Zaten onun yolunu bağlayan da o, bulamazsın sözüdür.

O (Allah’ı bulamazsın diyen) ne aksungurdur (Akdoğan), ne güzel sesli bülbül;
O kara kuzguna dünya viranesi daha iyi.

Sus, artık söyleme de kargaşalığı, kötülüğü artırma;
Hitaba lâyık (Söz dinlemeye uygun) canlara zaten gayb âleminden (Herkesin bilmediği yerden) ses (Söz) gelir.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Allah’a âşık olan kişinin şekli değişmeyen manalar söylediğini, Melekler gibi yaşayacağını, vasıtasız Allahtan sözlerin kulağımızla duymuş gibi kalbimizle duyacağımızı, Allah’ın herkesten gizlediği güzellikleri göstereceğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren;
Allah dostunun kendini beğendirmek, öne çıkmak, meşhur olmak isteği ve çabası olmadığını, sıradan bir insan gibi yaşayan görünümde olduğunu, dünyadaki ömrünün bitmesini beklediğini öğrendik, anladık.

RAVLİ MEVLANA VE SARHOŞLUK
RAVLİ İLHAM yazarak Googleden bu konuları okumalısın.
                                  *

RAVLİ

27 Temmuz 2015 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 20 İNCİ BEYİT

20. Görmüyorsun beyim bu can ülkesini, bu devlet bahçesini (Her türlü olanağın olduğu yeri), bu bahtı (Gelecekteki olayları kaçınılmaz bir biçimde belirleyen ilahi iradenin insan ve toplum için çizdiği yaşayış biçimini), bu azameti (Ululuğu, büyüklüğü).

Ey gönlü hoş, eteği temiz kişi (Pisliklere bulaşmamış), deli misin sen, ben miyim (Deli)?
Benimle bir kadeh çek de bırak şu kınamayı.

Ey Ay, dönüp dolaşıyorsun da asla gidilmiyor, zayıflamıyorsun.
Ululuk nurlarının, sapıklıkları yırttı (Yanlışa gidişi durdurdu), giderdi.

Akarsuyu gördün ya, teyemmümü (Sembolik temizlenmeyi) bırak.
Vuslat (Sevgili ile buluşma) bayramı geldi, vazgeç riyazetten (Az ruhsal gıdadan; boş, temelsiz, günahlı, gelip geçici işlerden vazgeç).

Nazlanırsan hamsın (Kuralları bilmeyensin);
Naz çekersen (Yalvararak istiyorsan) ona teslim oldun demektir.
Fakat yük taşırsan, yük altına girersen (Kendini sorumlu tutup hizmet eden olursan) asıl o zaman o güzelliği, o tatlılığı elde edersin.

Sus, susmak, bal şerbeti içmekten iyidir.
Sözü yak (Yok et), vazgeç remizden (Gizli kapalı söylemekten vazgeç), kinayeden (Sözü gerçek anlamının dışında kullanma).

Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, canlar, senin doğundur, bu güneş, ısılığı (Sıcaklığı, ışığı) senin nurundan alır, senin parıltından elde eder.

Saki (İnsan ruhuna Allah sevgisi veren, Allah nuru saçan kimse), kadehi Tanrı şarabıyla doldur;
Yanmış kavrulmuş gönüllere rabbani şarabı (Bütün varlığımızı Allah’a verecek sarhoş edip kendimizden geçirecek nuru)  sun.

Mahmur (Sarhoşluktan meydana gelen sersem olmuş) erlerin meclisinde ekmekten az bahset;
Su adamları sudan başka bir şeyle uzlaşamaz.

Senin suyundan (Çekim kuvvetinden, dağılmadan bir arada tutma kuvvetinden, görülebilen etkilerinden, kılcal hareketlerinden, sıcaklık etkisiyle döngü oluşturmandan, dengede tutmak gücünden), senin hitabından (Söz söyleme tarzından) beden yıkıldı, harap oldu;
Canım efendim, şu defineyle bu harabeyi beze.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Tanrı dostunu bulunca kınamaya girişmeden, hizmet ederek yakınlaşmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Tanrı dostunun yapacağı iyiliğin değeri ölçülemeyecek kadar büyük olduğunu öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren;
Şems Hazretlerinin görünmez bir hazine olduğunu, tutku ile sevmenin ve ona bağlanmanın vazgeçilmez bir istek olması gerektiğini Hazreti Mevlana’dan öğrendik, anladık.
RAVLİ TANRI ŞARABI yazarak Googleden okumalısın.
                                  *

RAVLİ

26 Temmuz 2015 Pazar

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 10 İNCİ BEYİT

10. Yaratılış ağacının üstünde  (Zaman ve mekânın etkisinin olmadığı yaşamda) bizi hoş bir surette pişirip oldurmak (Olgunlaşmak), geliştirip yetiştirmek için Tebrizli Tanrı Şems’i Hamel (Koç) burcuna (Açık söz söylemeye, ruhumuza nurlar saçmaya, söz dinleyenlere sır vermeye) geldi işte.

Arayıp inlemiyorsan bile bize uyarsın, bizimle beraber arar durursun.
Çalıp söylemeyi bilmesen bile bize benzersin, bizimle beraber çalıp bağırmaya başlarsın.

Karun (Çok zengin) bile olsan aşka düştün mü müflis kesilirsin (İflas etmiş gibi olursun);
Padişah bile olsan bizimle beraber sen de kul (Allah’a ve dostlarına sevgiyle bağlanıp hizmet eden) olursun.

Bu meclisin bir mumu (Çevresine ışık veren), yüzlerce muma değer, yüzlerce mum yerine geçer;
İster ölü ol, ister diri;
Dirilirsin bizimle (Yeni bir atılımla güç kazanırsın).

Ayaklarının bağını çözer (Özgürleşir), gül bahçesini gösterirsin de bizimle beraber gül gibi bütün vücudunla gülmeye koyulursun (Mutlu, sevinçli, eğlenceli, hoşça vakit geçiren olursun).

Bir an hırkaya bürün (Mevlevi kimliğine, görüşlerine katıl da) de gönülleri diri erleri gör;
Onları görürsen atlas elbiseleri (Süslü) atarsın da bizimle beraber hırkaya (Sade, basit elbiseye) bürünür gidersin.

Tohum yere düştü mü biter, boy verir, bir ağaç olur;
Bu remzi (Gizli ve kapalı sözü) anlarsan sen de bize uyarsın, bizle beraber yerlere düşer, yerlere döşenirsin.

Tebrizli Tanrı Şems’i gönül goncasına diyor ki:
Gözün açılırsa (Gördüklerinin hakikatini anlayabilme yeteneğini bizden öğrenirsen) bizimle beraber sen de görülecek şeyleri görürsün.

Ey malı-mülkü olan, sen bu kıyamet gününü, bu güzellik Yusuf’unu, bu güzelim boyu –posu görmüyorsun.

Şeyhim, sen bu şeyhlik incisini şu nur parıltısını, şu yüceliği, şu ululuğu görmüyorsun.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Şemsi Tebrizi Hazretlerini tanımamız ve önerdiklerini önemseyerek, kendisine ulaşmaya, söylediklerini anlamaya, yaşamımıza katmaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren;
Hangi yerde ve makamda olursak olalım bizden daha iyi bilen, doğru ve yüksek kişiyi aramamız, bulmamız ve yakın olmamız, ondan yararlanmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

25 Temmuz 2015 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 2 CİLT 0 İNCİ BEYİT

Meyhane dilberi (Ruhumuza Allah sevgisi veren, Allah nuru saçan) bizi eve götürmeye geldi, bizi gençleştirmek, ter-ü taze (Çok körpe, Çok taze) bir hale getirmek için ilkbahar çağını belirtti.

Yolumuzu vurmak (Gittiğimiz yoldan çevirmek) için dağarcığını açtı (Eski bilgilerini aklına getirdi), belini sıktı (Kaslarını gerginleştirdi), okunu koydu, yayını gerdi.

Yüzlerce nükteler (İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı sözler) savurmada, yüzlerce düzenler yapmada, bizi yutmak, alt etmek için yüzlerce şaşılacak oyunlarla satranç oynamada.

 Fidan gibi sonunda bizi kökümüzden söküp çıkaracak amma, aldırma, yürü onun selvi (Uzun) boyuna gölge kesil, önünde, ardında koştur.

Dostum, mermer gibi (Beyaz, parlak, sert, sağlam ve pürüzsüz) bir yüreğin varsa dayan, kaçıp gitme.
Çünkü o, önce bizi öldürür, fakat sonra alır bağrına basar.

Gönlümüzdeki gizli sevgili nazlanır (İsteksiz gibi gözükürse), naza başlarsa biz de artık bütün padişahlara yüzlerce nazlar (Şımarıkça davranarak), edalar ederiz (Buyruklarını yerine getiririz).

Gene geldi, gene geldi, o uzun ömür geldi.
Yüreğimizi dağlamaya (Akan kanı dindirmek, hasta bölümleri ortadan kaldırmaya) o güzellik, o naz, gene geldi.

O cihanın canı geldi, o gizli hazine geldi, perdelerimizi yırtmak için o padişahların bile övündükleri güzel geldi.

Geliyor, o gereken güzel geliyor.
Gelişiyle yüreğimiz ağzımıza gelse yeri (Aşırı sevinç veya korkudan fazlasıyla heyecanlanmak uygun davranıştır).
                          ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Ruhumuza Allah sevgisi verenin, Allah nuru saçanın bir arada olması uygun olmayan benlik ve değersiz istekleri ve bunlara bağlanmış sevgileri söküp atacağını, yeni kimlik ve kişilik vereceğini öğrendik.
                                  *                                                           
İşte böyle yaren;
Güzel, yeni, geçerli, ebedi bir kazanım almak için:
Bizi düzeltecek, bizi değiştirip dönüştürecek Allah dostuna kendimizi teslim etmemiz, her dediğini doğru kabul edip bize şekil vermesine olanak verip yenilenmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

24 Temmuz 2015 Cuma

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 3600 İNCİ BEYİT

3600. (Mevlana Hazretlerine tutkulu bir sevgi ile bağlanıp ilgiyi devam ettirenlere ne yapar?)

Seni gâh incilere (Şekli değişmeyen değerlere) gark ederim (Bol-bol veririm), gâh (Bazen de) zehirlere (Büyük üzüntülere, acılara, kederlere, sıkıntılara sokarım);

Tanı beni, bil beni artık, elimde âdeta bir kilesin (İçine ölçü oluşturan değişik maddeleri koyacağım kapsın) sen.

Bana bir habbe (Tahıl tanesi, su köpüğü) gelse de teslim olsa, onu altınlarla dolu yüzlerce maden haline getiririm;
Yalçın bir tepe olsa onu tutar, uçsuz-bucaksız bir deniz yaparım onu.

Senden yokluk (Bana muhtaç olmak), benden kerem (Sana büyüklüğün, ululuğun, asaletin gereğini yapmak).

Senden razı (Beni benimsemen, isteyen, kabul eden) olmak, benden kısmet (Sana uygun yaşam) vermek.

İpekböceğinin bile önüne yüzlerce atlas (Sık dokunmuş, yüzü parlak ipek kumaş) korum, ona bile yüzlerce ağır kumaşlar ihsan (Karşılık beklemeden yardım) ederim.

Her an ümitsiz (Düzelmesi, iyileşeceği sanılmayan) bir hale düşene öylesine bir harman veririm (Birçok çeşitten birer parça alıp yeni birleşim oluştururum) ki ne ekmiştir, ne biçmiş.

Her an, dervişe öylesine bir yakınlık (Duygusal bağ) ihsan ederim (Bağışlarım) ki bunu elde etmek için ne savaşmıştır, ne çileye (Bir durumun sonuçlanması beklemek işine) girmiş.

Şeker kamışının daracık gönlüne şeker kaynağı akıtırım;
Akla-fikre güzel, güzel hoş düşünceler getiririm.

Din yolunda at süredur, fakat atın sakatlandı mı meraklanma;
Arık (Zayıf, sıska) bir at yerine her yanda bir yılkı (Başıboş bir binek) bulursun.

Sus, böyle değildir deme, Tanrı’nın ihsanından (Bağışlarından, iyiliklerinden) başka bir şey arama;
Razılık helvası, helva kazanından coşup ateşlere dökülüyor.

Tebrizli Tanrı Şems’inin nuruyla her zerreyi yakıyn (Sağlam bilgi) nuru (Işığı ile) gör;
Eğer söylemede bir zevk olsaydı her zerre söze gelirdi, söyler dururdu.

Bütün gün seninleydik, yüzlerce kutlulukla gün, geldi geçti.
Feryat!
Feryat!
Hayırlı akşamlar deyip gidivereceksin, bundan korkuyorum.

Bana gecen hoş olsun diyorsun;
Ateş, hiç hoş olur mu?
Ayrılığın bir ateş, hatta ondan da üstün.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1. Mevlana Hazretlerini tanımamız, sevmemiz ve kendimizi ona teslim ederek teni bir kişilik ve yaşam oluşturmamız gerektiğini öğrendik.
                                  *                                                           
İşte böyle yaren;
Yüksek değerlere sahip olan ve bizlere ücretsiz hizmet veren Mevlana Hazretlerinden büyük ölçüde yararlanmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Sıradan bir kişi olmaktan kurtularak Allah’ın ve dostlarının sevdiği bir kişi niye olmayalım?

Ne ve nasıl olursak olalım bizi kabul eden, özeleştiri ile bize yeni kimlik ve kişilik kazandıran Mevlana Hazretlerinden kendimizi niye mahrum edelim?
                                  *

RAVLİ

23 Temmuz 2015 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 3590 İNCİ BEYİT

3590. Susuzlar gibi havuzun çevresinde dönüyor, su arıyordu, ansızın kuru nane gibi havuzumuza düştü, ıslandı, ekmeğimize katık oldu.

A bilgin, kulak asma bu söze, tıka kulağını, duyma bu afsunu (Büyüleyen bu sözü);
O zaten bizim afsunumuzla efsane haline geldi (Olağan üstü başarılar gösterdi), başına gelenler, dillere destan (Şiirlere konu) oldu.

Kulaklar bu küpeden kurtulamaz;
Çünkü o başlardan akılları, fikirleri aldı, buğday gibi değirmene götürüp, un haline sokmak için bir kaba boşaltıverdi.

Ey can!
Bu işi oyun sanma, bu işi oyun sanma;
Burada canınla oynamaya giriş, benimse bu işi.
Onun siyah, kıvırcık saçları yüzünden nice başlar, baş aşağı dönmüş, bir tarağa benzemiştir.

Aklına mağrur olma (Aklına güvenip kibirlenme, gururlanma, kendini beğenme).
Âleme direk kesilmiş nice sözüne inanılır üstat, hannâne direğinden (Peygamber efendimizin sırtını dayayıp hutbe okuduğu direği bırakıp minbere çıkması ile direğin inlemeye başlaması) daha ziyade (Fazla) inlemeye koyulmuştur.

Ben candan ayrıldım, elbisemi gül gibi yırttım, öyle bir hale geldim ki aklım bile yabancı kesildi bana.

Bu akıl katreleri (Damlaları) onun denizinde mahvoldu gitti;
Şu can zerreleri, sevgilinin yoluna harç edildi, yok olup bitti.

Susayım, nuruna güneşle ayın bile pervane kesildiği (Işığın etrafında dolaştığı kelebek gibi) o mumun karşısında şu mumun ne lüzumu var?
Bunu söndüreyim artık.

Şu aşk, başına bir tabla almış, sokak-sokak geziyor;
Nerde bir ölü varsa hilesiz-düzensiz diriltivereyim onu diye bağırıyordu.

Diyordu ki;
Keremimden (Büyüklüğünden, ululuğundan, soyluluğundan), lütfumdan (İyiliklerinden, bağışlarından) gezip duran, akan, fakat tükenmeyen bir sofra kesildim;
Nerde bir yüzsüz dilenci ki gelsin, soframdan çıkınını doldursun.

                          ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Şems Hazretlerinin su arayan bir susuz gibi Hak dostlarını ararken Mevlana Hazretlerinin birlik yurduna geldiğini, benimsendiğini, sevildiğini, değerli olarak davranıldığını öğrendik.
2.    Şems Hazretlerinin verdiği bilgi, açıkladığı sırlar ile tüm akılların farklı gösterdiği değerlerin parçalayıp bir kaba konduğunu, farklılıkları yok ettiğini, bir hale getirdiğini öğrendik.
3.    Mevlana Hazretlerinin kendi aklını bırakıp Şems Hazretlerinin aklını aldığını öğrendik.
4.    Allah dostlarından ayrı düşen bir ağaç parçası bile olsa ayrılık acısından inlediğini öğrendik.
5.    Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretleri karşısında sustuğunu, kendi bilgilerini ortaya dökmeden dinlediğini öğrendik.
                                *
İşte böyle yaren;
Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerine olan tutkulu sevgisinden dolayı bitmez tükenmez gıdaların olduğu sofraya sahip olduğunu, herkese sofrasının açık olduğunu, herkese verecek gıdalarının olduğunu öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

22 Temmuz 2015 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 3580 İNCİ BEYİT

3580. Derken o kasırga içinde gene de güzelliği, nuru parlar, o kuşluk güneşinin ışığıyla her zerre güler, sevinir.

Zerreler, o güneş yüzlüden öğrenirler de evvelce acizken yüzlerce defa güzelleşirler, gönül alıcı zerreler haline gelirler.

Her gece ihsan (İyilikler, bağışlamalar) ve vefa sofrasının başındayım (Sevgiyi sürdürenlerin, dostluk bağlılığına devam edenlerin çeşitli gıda almaları için üst düzeyde yönetimleriyle görevli ve yetkili kişiyim), her gece padişahın konuğuyum;
Devlet sahibine konuğum ben, devleti ebedi olsun.

Maymunun (Taklitçi) biri, bir gece nasılsa aslanların (Cesur ve yiğit kişilerin) sofrasına oturmuş;
İnatçı değilsen insaf et;
O nerde, aslan nerde?

Padişahın kılıcının korkusundan kahramanın bile yüreğine ığıl-ığıl kan akıp otururken bu ne küstahlıktır?
Vallahi de yanlıştır bu iş, billahi de yanlış.

Bir aslan yavrusu, ansızın anasının yüzüne bir pençe atabilir, fakat sen kendine düşman değilsin ya, sakın ona pençe atmaya kalkışma.

Aslanlardan süt emen, aslan olur, adam değildir o;
Nice insan şeklinde yaratık gördüm ki ejderhanın (İri yılanın) ta kendisi.

Nuh insan şeklindeydi amma insanları silip süpüren bir tufandı;
Bir zerrede ateş varsa o zerrede ışıklar da vardır elbet.

Kılıcım, kanlar dökerim ben.
Hem yumuşağım, hem keskinim, sertim ben.
Şu geçici dünyaya benzerim, görünüşte hoşum da içim beladır, gerçekte yoğum.

A nazlılar, a nazeninler, bir nazlı-nazenin çıldırdı, deli-divane oldu;
Tası damdan düştü, sırrı bilindi, işte bak, hemencecik tımarhaneye gitti.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR1 MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Duygularımızın patlamasıyla, büyük heyecanlar yaşarken, coşkulandığımız zaman Allah’ın güzel etkisini gösterdiğini, en ufak parçamıza kadar nurlanacağımızı, karanlıklardan, şüphelerden, bilinmezliklerden kurtulacağımızı, sevinip güleceğimizi öğrendik.
2.    Allah’ın nuru gelince en çirkin kişinin bile güzelleşeceğini, gönül alıcı kişi olacağını öğrendik.
3.    Mevlana Hazretlerinin Allah’a sevgiyi sürdürenlerin, sevgide ve dostlukta bağlı olanların lideri olduğunu, her gece Allah’tan çeşitli nimetler alarak sofrasında olanlara manevi maddi gıdalarla beslediğini öğrendik.
4.    Mevlana hazretlerinin sofrasının erlerinin mert ve yiğit kişilerden olduğunu, taklitçi kişilerin bu sofraya oturması halinde mahvolacağını öğrendik.
5.    Mert ve cesur kişilerden beslenenlerin mert ve cesur olacağını öğrendik.
6.    Mert ve cesur kişinin gücüne güvenerek bize zarar vermeye kalkışsa bile ona nazik davranmak gerektiğini öğrendik.
7.    Allah’a aşk ateşi olanın ışıklı ve nurlu olduğunu öğrendik.
                         *
İşte böyle yaren;
Mevlana Hazretlerinin hassas, dikkatli, kıvrak bir zekâsı olduğunu, Allah’tan etkili ve yetkili olduğunu, dostlarına yumuşak, düşmanlarına sert kırıcı olduğunu, öğrendik.

Kolayca gönlü olmayanların, kendini ağır satanların, ısrar bekleyenlerin, şımarık nazlı yetişmişlerin bize deli gözüyle baktıklarını öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

Popüler Yayınlar