30 Kasım 2014 Pazar

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1210 İNCİ BEYİT

1210-   Kahrında (Ezme, yok etme, perişan, mahvetmesinden) , yüzlerce merhamet (Acımak, korumak, iyilik etmek, çaresizlere yardımdan bulunmak), nekesliğinde (Cimriliğinde) yüzlerce vergi (Doğuştan sahip olunan iyi nitelikler), bilgisizliğinde yüzlerce bilgi var;
Zan (Sanı) gibi sükût (Susmak, konuşmamakla) ederken söz söylüyor.

Senin susarak söylediğin sözleri, sana düşüp aklı başından gidenler duymuş.
Susuyorum, fakat seninle coşmadayım, tıpkı Aden (Yemen ve Somali arasındaki incinin en çok çıktığı deniz) denizine (Okyanusa açılan) benziyorum.

Lutfun (İyiliğin)Tanrılık etmede, dilekleri vermede.
Yarabbi senden ayrı olanı da lütfet (Ver, bağışla), kendinden geçir.

Ey bizim gönül hoşluğumuz, nazımız (Kendimizi beğendirme uğraşımız);
Ey aslımız, başlangıcımız;
Sonucu aklımızla Hasanın (Sıradan bir kişinin) babası ne bilir sırrımızı bizim.

Ey aşkı bizi satın alan, başkasından çekip ayıran (Allah’ım)!
Ey elbisemizi yırtan, el at yırtılan elbisemize.

Ey aklının kanını döken, gönlümden sabrı kaçıran (Acele ettiren)!
Ey canımla kaynaşan, birleşen, her şeklin canını kırıp döken!

Âşığın telef olduğu yere bir kuş uçar gider de umduğu avı ölmüş bulursa kendinden geçer, kefenini yırtmaya koyulur.

Zamanede (Bu zamanda) güzelimin bahtı da asla uyumaz, benim gözlerime de asla uyku girmez;

Ey güzelliği dünyaya mum olan, gözlerim o muma leğen (Çalışkan, becerikli, elinden iyi iş gelen) kesilmiştir.

Göz de, gönül de aşkınla uykudan, yemekten kesildi, sevginle beslendi, gelişti;
İkisi de selvi gibi, ağza ihtiyacı olmadan senin lütuf, kerem (Büyüklük, ululuk, asillik) suyunu emiyor.

Canın işi gücü, asılsız iş güç değil, can rızkının pisliği yok, bu rızıkla geçinen abdest bozmaz.
Can şehrinde, erkeksiz, kadınsız, her an bir suret (Biçim, yol, tarz, yüz), bir şekil doğuyor.

                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Allah’ın yaptıklarında bizim tanımlamamız iyi kötü ne olursa olsun güzellik ve doğruluk sonucu çıktığını öğrendik.
2.    Ben ve ben merkezli baskıdan kurtulup Allah sevgisine yönelenlerin suskunluktan bile duyacakları sözler olduğunu öğrendik.
3.    Meydana gelecek sonuçları sıradan bir insanların bilmesine olanak olmasına imkân olmadığını, bu sırlara ulaşamadıklarını öğrendik.
4.    Tanrı aşkını satın alanların kendilerini zorladıklarını, çok şeylerini kaybettiklerini fakat aşık olunandan gelen iyiliklerden kaybettiklerinden çok daha fazlasını kazandıklarını öğrendik.
                         *
İşte böyle yaren,
Aşkın gönül ve canla olduğunu, bu şekilde beslenen kişinin pislikle işi olmadığını, her an Tanrı sanatının yenilik ve güzellikleri gördüğünü öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

29 Kasım 2014 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1200 İNCİ BEYİT

1200-   Zahit (Dinin yasak ettiklerinden sakınıp buyruklarını yapan) neyi arar?
Merhametini (Suçlarının bağışlanmasını) ister.

Âşık neyi arar?
Yaranı (Dost), cevrini (Eziyetini, üzüntüsüne almayı), cefanı (Sıkıntını gidermeyi üstüne almayı arar).

O (Zahit) elbiseler giyinmiş bir ölüdür, buysa (Âşık) kefene bürünmüş bir diri.

O (Zahit), canını kurtarmaya koşar, bu (Âşık), aşka kurban olur.
O (Zahit), canını elde etmek için baş kor, buysa (Âşık) kendi canına düşmandır.

Ey Hamel burcuna girmiş (21 Mart’ta Koç burcuna girilir, taşa parlaklık verir) güneş gibi canımda parlayan!
(Taş gibi insanı değerli hale getiren)

Ey yüzünün ışığıyla beni Yemen akıykına (Yemen akik taşı) (Olumsuz enerjiden temizleyen, kolay iletişim sağlayabilen biri haline getirdiği anlatılan taş) döndüren.

Aşkla o kadar birleştim, o kadar kaynaştım (Ayrılmayacak biçimde birleştim) ki ben aşk kesildim, aşk da ben oldu;

Böylece aşkla fitneler elinden (Karışıklardan, kargaşadan, bozgunculuklardan) kurtuluyorum, sınamalara yabancı oluyorum.

Evet, tam uzlaşıp birleşme yüzünden insan, yabancı olur adeta;
Bu müşküller (güçlükler, engeller, zorluklar) bir çözülse zamanede (İçinde bulunduğumuz zamanda) düşman kalmaz.

Bir deniz var ki bizden uzak değil, görünmemekte, fakat gizli de değil;
Hem söylemeye izin yok;
Hem de onu söylememek kâfirlik (Acımasızlık, zalimlik), nankörlük (İyilikbilmezlik).

Ondan bahsetmek teşbih (Allah’ı kula benzetmek ve kul sıfatlarını ona yakıştırmak) oldu, susmaksa tatil (Dinlenme).
Bu dermansız bir dert, sen kurtar bizi ey lütuf (İyilik), ey kerem (Büyüklük) sahibi (Allah’ım).

Dünyanın şekli, rengi, kokusu, her an ondan (Allah’tan) yardım istemekte;
Tıpkı ağzını açmış çocuk gibi hem ondan haberi yok, hem de ondan gıda istiyor.

Hem uykudadır gönül, hem uyanık, daima da coşup durmada;
Kapağı kapanmış tencere gibi ateşte yurt tutmuştur gönül.

Ey bize hiçbir söz söylemeden o şaraptan bir kadeh doldurup sunan, her an bir efsane, sükût (Susma, konuşmama) içinde nara (Haykırıp, bağırıp) atıp duruyor.

                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Âşık olmanın zahit olmaktan daha iyi olduğunu, âşıklığın tercih edilmesi gerektiğini öğrendik.
2.    Allah’a yakın olmak, bilmek, huyuyla huylanmak, aynı renge bürünmek için doğru yolun âşıklık yolu olduğunu öğrendik.
3.    Âşıklık yolunun Allah dostlarıyla dostluk kurarak gidilmesi gerektiğini öğrendik.
4.    Aşk yolunun ilk isteğinin Allah’tan yardım istemek olduğunu öğrendik.
5.    Gönlümüzü uykudan kurtarıp coşkun bir hale getirmemiz gerektiğini öğrendik.
6.    Aşığın Hazreti Peygamberin “ Ölmeden önce ölünüz” hadisinin gereğini yapmakla elde edilebileceğini öğrendik.
                         *
İşte böyle yaren,
Aşkın insana çok değerler kattığını, insan olmanın zevkini verdiğini, ulaşılması güç makamlara ulaştırdığını, ağır ve oturaklı bir insan haline getirdiğini öğrendik, anladık.
                                  
RAVLİ ZAHİT VE ÂŞIK
RAVLİ GÖNÜL yazarak konuyu google’den incelemelisin.
                                  *

RAVLİ

28 Kasım 2014 Cuma

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1190 İNCİ BEYİT

1190-  Her ulunun ulusu sensin, her peygamberin delili sen (Allah’ım).

Hem hüküm yürütürsün (İşin başında olarak hızlı ve etkinsin), hem adalet ıssısın (Gücünü koyduğu yasalarla istediği gibi kullanansın), hem benim çaresiz derdime çaresin (İsteğime ulaştırmak için engelleri kaldıran, doğru yolu gösterip aydınlatan)sen.

Güneşin parlaklığıyla toprağım altın definesi kesildi, her yana uçan düşüncem, ışığınla kanatlandı.

Senin lütuf (İyilik) kucağında bir çeng (Kıvrak hareketler yapabilecek) gibi nağmelerle (Uyumla, güzelliklerle) doluyum;
Yavaş vur da tellerim kopmasın.

Can bahçesine rahmetinin ilkbaharı (Bağışının, acımanın, korumanın başlangıcı) vurunca ya diken gülde kayboldu yahut da bütün dikenlerim gül kesildi.

Yüzünün devleti sayesinde şu kanlar içen gönlüm, her gece bol-bol verdiğin yüz tane altın sofra kurmada (Gönlümün, kalbimin, ruhumun beslenmesi için olanak vermedesin).

Sevgilimin hayali her gece gelir, elini atar da başımı kaşır;
Sonunda da başıma el atan o güzelim, tuttu sarığımı götürdü (Aklımı başımdan aldı) benim.

Beni yokluktan getiren (Allah), her lâhza (Her an) söyletmede, sonucu da beni söyleten, bütün söylediğim sözler oldu gitti.

Gül, o güzelliğiyle, yasemin, o lâtif üç yaprağıyla senin yüzünü görse, sana kavuşsa her yaprağı üç batman (3*7,692 Kg.) olur, öylesine gelişir, öylesine güzelleşir.

Ey güzelim!
Hayat, gül bahçendir senin.
Ey dilberim!
Açtığın yara kutluluktur bana.
Kuluna kul (Allah’a sevgiyle bağlanana bağlanmış) olmak bile padişahlıktan büyüktür, sultanlıktan üstündür.

Sana can bağışlarım (Uzun ömür veririm) dedin;
Hayır, hayır, seni öldürürüm de, de mum gibi başı (Fitili) kesilmekle büsbütün dirileyim (Ölmeden önce ölerek tekrar dirileyim), aydınlanayım.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Allah’ın her şeyi yapabilecek kuvvette ve olanaklarda olduğunu öğrendik.
2.    Allah’a sevgiyle bağlananların sözlerinin Allah’ın sözleri olduğunu öğrendik.
3.    Allah’ı sevgili, bir dilber, bir güzel gibi kabul edip başımıza ne gelirse gelsin hoşlukla kabul etmemiz gerektiğini öğrendik.
4.    Allah sevgisiyle ve hizmet yolunda ölümün aslında diriliğe kavuşma olduğunu öğrendik.
                         *
İşte böyle yaren,
Allah’a kul olmuş yani sevgiyle bağlanmış ve o yolda gidenin söylediği sözlerin nefsinden olmadığını, sözlerinin Allah’ın sözleri olduğunu öğrendik, anladık.

Allah’a kul olmuş sevgiyle bağlanmış kişi ister sağ olsun ister ahrette olsun severek bağlanmamız gerektiğini, bu bağlanmanın dünya yaşamında en büyük makama ulaşmışlık olduğunu öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

27 Kasım 2014 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1180 İNCİ BEYİT

1180-  (Allah’ı arayış)
Nice zamandır ki yola düş sesiyle yoldan kalmıştım, ne kadar zamandır ki koş sesine dalmışım da çadır yerini yitirmişim.

Beni bu koş, bu yola düş sesinden ne vakit kurtaracaksın da sana, senin devletine, Ay yüzlü güzelime, harman yerime ulaşacağım.

Ey güneşin nuruna sahip sevgilim, yolculukta, dağda, ovada, derede, belde, sabah akşam senin aşkınla neşeliyim amma!

Nasıl açılacak yolum, nerde o yüz, nerde o padişah, onu söyle bana, bilhassa bana söyle ki o padişahın arzusuyla yandım yakıldım.

Ne vakte dek haberinizi seher yelinden soracağım?
Ne zamane dek kuyu suyunda balıkların hayalini arayacağım?

Bahçe gibi yüz kere yandım, tekrar baharın lütfuyla (İyilikleriyle) parladım, her iki halde de Tanrı’nın sanatına hayranım ben.

Dün, sevgilimin hayali, gönlün çevresinde dolaşıyordu.
İçeri gir de dedim, yüzünün nuruyla içimi, iç âlemimi aydınlat.

Ey padişahlar padişahı!
Ey benim sultanım, sultanlarımın sultanı benim,
Ey aklı başında olan canımı ateşlere atanım.

Ey baharıyla ömrümü yeşerten, benim canım da ettiğim işlere şaşırıp kaldı, herkesin canı da.

Ey gökyüzünde meleklerin canı!
Ey denizlerde balıkların tespihi!
Her güzellikte, her güzel yüzde senden bir tat, bir tuz var.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Allah’ı arayışa devam etmemiz gerektiğini öğrendik.
2.    Allah’ı davet etmemiz gerektiğini öğrendik.
3.    Allah’ın hayalini görebileceğimizi, böylece yakınımızda bizimle olduğunu anlayabileceğimizi öğrendik.
4.    İçimizde açıklayamayacağımız, bir sebebe bağlı olmadan bir tat, bir lezzet duyduğumuz zaman Allah’ın bizimle birlikte olduğunu, içimizde olduğunu bilmemiz gerektiğini öğrendik.
                         *
İşte böyle yaren,
Her güzellikte, her güzel yüzde Allah’ın güzelliğinden bir eser, iz, belirti, sanat olduğunu öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

26 Kasım 2014 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1170 İNCİ BEYİT

1170-  Tanrı, yüzüne imanınızı tazeleyin diye bir yazıdır yazmış;
O güzel yüzden, o güzel yazıdan dolayı her an imanım artıp duruyor.

Kızdığın zaman gözlerin, gözlerime gizlice öyle bir söz söyler ki o söz, benim gizli ateşime aittir.

Der ki:
Gönlünü sağlam tut, o güzelin hışmından, nazından ürkme;
Önce bir kadeh tortulu şarap iç de sonuna bak bu işin sen.

Her gülün bir tikeni vardır, definenin üstünde de yılan olur.
Çektiğin acı, ettiğin sabır (Acı, yoksulluk, haksızlık ve bunlar gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi), sonucu tatlı dileğine ulaştırır seni a benim canım.

Bu sözü duyunca ben de mademki dedim, bana eziyet (Sıkıntı veya güçlük) etmek istiyorsun, o eziyet hazinedir bence;

Tut ki Abû-Hurayra’laştım (Şaşmaz bir hafızaya sahip oldum), gamım (Tasam, kaygım, üzüntüm), mihnetimse (Sıkıntı oluşturduysa) tağarcığım (Eski bilgilerime bilgi katıldı, anlayışım ve kavrayışım güçlenerek hazine) oldu.

Elimi tağarcığıma atar, dilenciyi sultan ederim (Bilgi isteyene verir onu zengin ederim), isteyene altınla, gümüşle dolu bir kese sunarım, çünkü dolunay (Karanlıkları aydınlatan güzel kişi) konuğum oldu benim.

Gönlüm ne isterse hiç şaşmadan onu çıkarırım tağarcıktan (Dağarcık, kap, torba), böylece de benzim kızarır, sofram nimetlerle (Yararlanılan olanaklarla) dolar.

Dedi ki:
Bu söz iyi kaçtı, aklını başına devşir  (Aklımızı başına getir, derle, topla, düzgün duruma getir) de tağarcığı kaybetme;
İyi bir anahtar buldun mu ey güvendiğim kapıcım.

Sabır, darlığın, mihnetin anahtarı, sabır yücelme derecelerinin merdivenidir, sabır sıkıntının panzehiridir ey benim Arapça okuyan Türk’üm, ey benim Arapça bilen güzelim.

Lâ havle (Bir sıkıntı, bir bela karşısında sabrın tükendi) demeyi bırak oğul, yeter artık, çünkü şarap şeytanı büsbütün azıyor;
Lâ havle’yi bıraktım da şeytanın lâ havle demeye başladı şimdi.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Allah’ın varlığına ve birliğine, ahret gününe, kader ve kazaya, yani hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına bir bütünlük içinde inanmamız ve bu inancı kalben kabul edip dilimizle sık-sık söylememiz gerektiğini öğrendik.
2.    Başımıza ne gelirse gelsin Allah’tan olduğu için sağlam durmamız, acılık duysak bile şikâyetçi olmadan sabırla işin sonunu düşünmemiz arkasından gelecek güzelliği beklememiz gerektiğini öğrendik.
3.    Karanlıkları aydınlatan kişi yanımıza geldiği zaman cömertçe bahşişler dağıtılması gerektiğini öğrendik.
4.    İyi bir sonuç almak için işin başında sıkıntılar ve güçlükler olacağını, bunu kabul etmemiz, razı olmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Sıkıntıların, eziyetlerin insana olumlu katkılar sunduğunu, şikâyetçi olup bu fırsatı kaçırmamızın yanlış olacağını öğrendik.
6.    Sıkıntılarda isyan etmeyip Allah’a sevgisi devam edene Allah’ın konuk olduğunu, o kişinin isteklerini kendi isteği gibi kabul ederek gerçekleştirdiğini öğrendik.
7.    Düşünme, anlama, kavrama gücümüzü isyan etmekle, şikâyet etmekle, hayal âlemine kaçmakla, başkalarını suçlamakla aklımızın başımızdan uzaklaşacağını öğrendik.
8.    Yüksek, ulu, büyük bir yere ulaşmak için sabırlı olmamız gerektiğini, bu sayede darlıkları aşabileceğimizi, sıkıntıları geride bırakabileceğimizi öğrendik.
9.    Sabrımızın tükenmesiyle şeytanın etkilerinin başlayacağını öğrendik.
                         *
İşte böyle yaren,
Bela veya sıkıntı başımıza geldiği zaman suçlamalarla, şikâyetlerle aklımızı ve inancımızı dağılmamamız gerektiğini, sabrın sonunda mükâfatın muhakkak geleceğini bilmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

25 Kasım 2014 Salı

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1160 İNCİ BEYİT

1160-  Elsiz ayaksız bir top olursan (Kendini seni yetiştirenin emrine verirsen, teslim edersen) onun çevgeni (Sopası yani yönlendirmesi, yol göstermesi) sana ayak kesilir (Yol aldırır), padişahın tapısına (Allah’a doğru) koşarsın, çünkü bu gidiş, rabbani (Allah’a bağlı olarak gidilen) bir gidiştir.

O su, gene dereye geldi, şimdi testini taşa çal (Değerli sanıp önemsediğin bilgileri yok say);
Secde et (Saygı göster), bir şey söyleme, çünkü bu meclis, padişah meclisi (Büyüğün olduğu yerde susularak can kulağıyla dinleme yeridir).

O yana gitme, bu yana gel ey gülen gülfidanım (Güzel kokulara sahip yol gösterenim) benim!
Ey aklımın aklına akıl, canımın canına can olanım benim.

Bu yana bir bak, bizim tarafımıza bir uğra, şeker kamışında bir coş ey abıhayatım benim.

İsterim ki gece karanlığı bassın da gizlice geleyim sana, gece, gece yol alanlara, senin yüzünle aydınlansın.

Aşkına karşı kim oluyorum ki ben?
Kanlı gözyaşlarına sakiyim ben, şarap sağrağım (Faydası önce gözükmeyen, sonra kendini gösteren gizli yardım eden) gözlerim, şarabı süzen (Bakışıma anlam kazandıran) kirpiklerim.

Gözyaşlarımdan şarap sunmadayım sana, gönlümden de kebap;
Budur yaşım kurum elinde bunlar var ancak.

Gözümün denizi bir an bile inci’den mahrum olmasın, güzel lâl’in (Değerli renkli taş), bir an bile madeninden eksilmesin.

Bütün bunlarla beraber nerde şükrün, nerde ahdin, nerde yeminin;
Vazgeç bu cevirden, bu cefadan ey ahdi, âmânı güzelim benim.

İşte gözlerim yaşarmada, akik renkli (Kırmızı) dudaklarına kavuşmak için işte, yüzüm altın gibi sararmada.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.     Bizi yetiştiren Allah adamına tam teslim olmamız, sevmemiz, saygı duymamız ve hizmetinde bulunmamız gerektiğini, bu sayede ilerleyebileceğimizi öğrendik.
2.     Bizi yetiştiren Allah adamının söylediği her şeyi doğru kabul etmemiz ve can kulağıyla dinlememiz gerektiğini, o an anlamasak bile sonra anlayabileceğimizi öğrendik.
3.     Büyüklerin olduğu yerde yer alanların sözlerinin çok farklı olduğunu, bilgimizin ulaşmayacağı, aklımızın anlayamayacağı şeyler söyleyebileceklerini öğrendik.
4.     Aklımıza akıl, bilgimize bilgi katan, yol gösteren, yolumuzu aydınlatan büyüklerimizi gönlümüzden hep davet etmemiz gerektiğini öğrendik.
                     *
İşte böyle yaren,
Hazreti Mevlana bizi davet ettiğini, kendisine âşık olmamızı istediğini, bu davete katılanlara gizlice yardım ettiğini, hoşça bizi kendimizden geçirdiğini, sayısız değeri kaybolmayan, şekil değiştirmeyen mana incilerinden bağışladığını öğrendik, anladık.

Hazreti Mevlana’nın bizde aradığı özelliklerin Allah’a şükreden, Allah’a “Sen bizim rabbimsin” sözünü unutmayanlara, verdiği sözlerde duran olmamızı istediğini, kendimizi üzüntülere teslim etmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

24 Kasım 2014 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 1CİLT 1150 İNCİ BEYİT

1150-  Şeker kamışı dengini andırıyor, sevgilinin ağzına benziyor bu.
Baştaki sevdayı andırıyor bu.
O gümüş bedenliye benziyor bu, neşe, sevinç bu, kolaylıkla ferahlık bu.

Bu gün sarhoşuz babacığım!
Bugün tövbeyi bozduk babacığım!
Bugün kıtlıktan kurtulduk babacığım!
Bu yılın bolluğu bu.

Ey Davut nefesine sahip (Demir kalpleri yumuşatıp mum haline getiren) çalgıcı, varımı yoğumu ateşe sal, aşağı yukarı perdelere vur, çalıp çağırma zamanı bu zaman.

Senin sarhoşunum, senin perişanın;
Senin buyruğuna bağlıyım.
Sana kurban olanın (Canımı uğruna feda edenim), senin İshak’ınım (Güçlü ve anlayışlı inananlarındayım), kurban bayramı bu.

Korkudan da kurtulduk, ümitten de;
Aşk nerde, utanma, arlanma (Çekinme) nerde?
Toprak başına utanmanın, arlanmanın, şandan şereften geçme çağı bu çağ.

Kırmızı, sarı güllere (Renk ve çeşitliliğe) bak, şu fitneyi (Karışıklığı, arabozuculuğu), kargaşalığı gör, denizin dibindeki tozu (Zıtlıkları) seyret, İmran oğlu Musa’ya ait bir şey bu.

Her cismi can ediyor, canları Tanrıyı bilir bir hale getiriyor, adalet sahibi Süleyman (As.) ediyor onları, belki de divana (Büyüklere) ait bir hüküm bu, devlere hükmediş bu.

Ey aşk, o saçma sapan söz söyleyişin nerde, o neşen, işretin (Kendinden geçişin) o güzelliğin hani?

Kimse sözünü anlamıyor, bir harfinin bile anlamını kavramıyor, sanki süryanca (Kilise dili) bu.

Parlak güneş gelmede, sarhoş bir halde salına-salına gelmede, topla çevgenle (Ucu eğri sopa ile) gelmede, sanki meydanda bir sultan bu.

Nerde bir top varsa çevgenle yuvarlanır gider, sen de top gibi elsiz ayaksız bir hale gel, birlik çağı bu.

                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1. Allah’a yakın kişi ile dost olmakla her düşünüş ve davranışımızın değiştiğini, sıra dışı düşünüş ve davranışları zevkle yapmaya başlayacağımızı, toplumun öğretilerinden ve oluşturduğu sınırlamalardan kurtulup sevinç içinde yaşamaya başlayacağımızı öğrendik.
                     *
İşte böyle yaren,
Arayış içinde olarak, Allah dostunu bularak, ona hizmet ederek, sevgiyle bağlanarak bizi bizden bizi alıp bizi güzelliklerin içine atması için ona boyun eğmemiz, her dediğini doğru kabul ederek yapmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                  *

RAVLİ

23 Kasım 2014 Pazar

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1140 İNCİ BEYİT

1140-  Eyyub’un gözleri açıldı (Tanrı imtihanı bitti, rahmeti geldi, sabır sona erdi), Yakub’un oğlu geldi (Sevenler birbirine kavuştu), Güneş Ay’a eş oldu, işret meclisine (Kendinden geçmiş, Tanrı rahmetine katılmış topluluğa katılarak) otur sen de.

Keseler (Altınları koyacak kap) örmedeydim, altın hırsıyla yanıp yakılıyordum, artık yoksul görünmeden vazgeçeyim.
Çünkü pusuda define gördüm ben.

Ey “ Söyle” emrinin tek binicisi, ey aklının önünde Nefsi küllün, yenini (Elbisesinin kolunu) çiğneyen bir çocuk gibi (Çocuk yanlış yaptığı ve bu yanlışı anladığı zaman kolundaki kumaşı dişlemeye başladığı gibi) çocuklaştığı dilber.

Görüşe sahip olan kişi onu gördü mü görüşü yüzlerce defa fazlalaşır, ellerini başından yukarıya kaldırır da ne de güzel yardımcı diye el çırpar.

Onun bakış Sidre’sinin (Yedi kat gökte olan makam) gölgesinde insan, Cebrailleşir (Şüphelerden arınır, güven duyulan, Tanrı emirlerini bildiren kutsal kişi olur), Cebrail’in huyuyla huylanır (Her yönüyle uygunluk sağlar), semiz (İyi beslenmiş) danaya konuk olmak, başkasının haddi (Hakkı ve yetkisi) değildir zaten.

Tanrı sofrasına yol bulmuştur o, haslarla uzlaşmış (İyi nitelikleri kendinde toplamış kişilerle uyum sağlamış), onlarla birleşmiştir o;
Karagözlü huriler, ona saçmak için ellerine tabaklarla nimetler (Yararlanması gerekenleri) almışlardır.

Şu can sırlarının kitabını ne vakte dek aşağılık kişilere okuyup duracaksın?
Bu kitap, apaşikâr (Açık ve belirgin), ta sağ taraf ehlinin (Sağduyulu hareket ederek Allah'ın kitabına iman edip hayata geçirenlere, birbirlerine, sabrederek mücadeleyi, merhametli davranmayı tavsiye edenlere, güçlü hale gelenlere, hayırlı sonuca kavuşanlara) kadar uçup gidiyor zaten.

Bu kimdir bu, bu kimdir bu?
Bu, ikinci bir Yusuf’tur, olsa-olsa Hızır’dır, İlyas’tır bu yahut da abıhayattır  (Ebedi hayat) bu.

Ruhani bir bahçededir yahut Tanrı meclisidir bu.
Isfahan sürmesidir bu yahut da noksanlardan münezzeh nurudur bu.

Canlara can katandır bu yahut Me’vâ (Varılması gereken yer olan) cennetidir bu, güzel sakimizdir (Kendinden geçişi sunan) bu yahut da can (Hayat ve yaşayışı devam ettiren, güçlendiren) şarabıdır bu.

                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Para ve mal hırsından vazgeçip peygamberlerin, velilerin, evliyaların hayat hikâyelerini okuyarak, önemseyerek, dualarını içselleştirerek onlara sevgi duyup yaklaşmamız ve onların halkasında kendimize yer bulmaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Allah’ın emirlerinin hükmüne giren kimsenin Allah’ın sözlerini taşıyan ve söyleyen kişi olacağını öğrendik.
3.    Tanrı nimetlerinden faydalanmak, Tanrı’ya yaklaşmak için Tanrı’nın verdiklerine ve aldıklarına gönül hoşluğuyla razı olmak gerektiğini öğrendik.
                     *
İşte böyle yaren,
Cisim olmayıp gözle görünmeyen, etkilerinden anladığımız ruha ait varlıkları öğrenmemiz, bilmemiz, yararlanmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Eksikliklerimizden kurtulmak, hakikati olduğu gibi görmek, doğru ve geçerli bir yaşamı tercih etmek için madde dışı varlıklarla ilgilenmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

Tanrı sanatının sonsuz olduğunun bilincinde olarak, yaşamımızı, hayatımızı güçlü kılmak için sadece gördüklerimizle ve bildirilenlerle yetinmeyip daha da güzel ve geçerli olanakları aramamız, keşfetmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

HER İMKÂN BİZE HAZIRLANMIŞ, BİZİ BEKLİYOR.
NE DURUYORUZ Kİ!

GELMESİNİ DURARAK BEKLEMEK DOĞRU DEĞİL,
İlerlerken de, çalışırken de, giderken de bekleyişimiz devam etmelidir.
                                  *

RAVLİ

Popüler Yayınlar