31 Aralık 2014 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1500 İNCİ BEYİT

1500-  Tedbirlere (Önlemlere) giriştim, fayda etmedi, gönül zincirlerini kırdı da çeke-sürüye canı, ta senin otağının (Büyük ve süslü çadırının) önüne kadar getirdi.

Orda ne bir inatçı (Karşı çıkan, karşı düşünce ileri süren) görüyorum, ne bir soğuk kişi;
Orda her an bir hayat var, her an ucuz, bol ihsanlardan bir ihsan (İyilik etme, iyi davranma).

Dağ, hilmine (Kişiliğinde olan yavaşlık, yumuşaklığa) bakmış da utanmış, o hilimden dolayı gönül de küstahlaşmış (Saygısızlaşmış, kabalık etmiş, terbiyesizleşmiş), deli gibi, küstahçasına sayvanına (Yanına gelmek, çatına sığınmak için) sıçramak istiyor.

Sen demirde, dağda, taşta nice kapılar açtın, gönül de karıncaya döndü, senin tasında, kadehinde bir yarık arıyor (Çıkış yeri).

Kıyamete dek yüzünü vasf (Niteliklerini anlatsam) etsem, boyuna söylesem, sayıp döksem gene de anlatamam, acizim;
Senin uçsuz bucaksız denizin bir çanak su almakla biter, tükenir mi?

Uyan, uyan, hadi, gece geçti!
Uyan bez (Bıkıp usan), bez, bez kendinden bile!

Mısır’ımızda bir ahmak, işte şimdicik Yusuf’u satıyordu, bana inanmıyorsan Pazar şuracıkta, git de gör.

Neliksiz niteliksiz Tanrı, seni keyfiyetsiz (Ayırt edici özelliği olmayan, basit, düz hale koyarak kötü gözlerden gizler) bir hale getirir, yüzünü gül gibi kızartır, tabanına batan dikeni çıkarır, ondan sonra yürü gül bahçesine.

Her hileyi, her düzeni işitme, ne diye kanı kanla yıkarsın?
Kadeh gibi baş aşağı gel de ondan sonra tortulu şarap iç.

Çevgenine (Tanrı sopasına) karşı topa benze (İstediği yere yuvarlan git), topa!
Akbabasına meze olmak için leş bile ol, leş bile!
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Allah istediği kişiyi kendine çektiğini, kişinin ne yaparsa yapsın bu çekişten kendini kurtaramayacağını öğrendik.
2.    Allak katında ilgisiz, sevimsiz kişi olmadığını, sevinç ve bolluk içinde insanların olduğunu öğrendik.
3.    Allah’ın kullarını cezalandırmada acele etmediğini, terbiyesiz, saygısız, kaba kişileri kendine yaklaştırmadığını öğrendik.
4.     Allah’ın özelliklerini anlatmak için zamanın yetmeyeceğini öğrendik.
5.    Vücudumuzla uğraşmaktan vazgeçip Allah’a doğru yola çıkmamız, uğraşı vermemiz gerektiğini öğrendik.
6.    Güzel insanları kötüleyen, değersizleştirerek kendini öne ve yukarı çıkartan, kendini yetkili ve önemli gibi gösteren çok din satıcısının olduğunu öğrendik.
7.    Hilelerden, düzenlerden uzak durmamız gerektiğini öğrendik.
                       *
İşte böyle yaren,
Allah’ın eline kendimizi bırakmamız, hükmüne ve verdiklerine razı olmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Allah’ın sevdiği kullarını gizlediğini, dertlerinden arındırdığını, güzellikler içine koyduğunu öğrendik, anladık.
                                 *

RAVLİ

30 Aralık 2014 Salı

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1490 İNCİ BEYİT

1490-  Ne şirin (Sevimli, cana yakın, tatlı, hoş) huylusun (İyi sonuçlar veren, tehlikesiz hastalıksın, iyicilsin) ey aşk!
Ne güzel yüzlüsün (Soyluluk ve ahlaki üstünlük düşüncesi uyandıran) ey aşk!
Ne de işret (Hak ile birlikte olmanın verdiği zevki) seversin ey aşk!
Ey eşine, dostuna neşeler (Mutlu olmaktan doğan ve saklanamayan dışa vurulan sevinci ) veren!

Ne güzel, şakayıktaki (Türlü renklerde olan süs bitkisi) renk, senin rengin;
Bütün gerçekler sana karşı şaşırmış, bönleşmiş (Avanak, ahmak), her zerre lutfunu (İyiliğini), ihsanını (Bir şeyler vermeni, bağışlamanı) umarak sana yönelmiş.

Sen olmadıkça bütün pazarlar bozuk-düzen, kârdan kalmış;
Bağ da senin yağmurunu ister, bahçe de, üzüm de, çiçekler de.

Ağaç senden öğrenir oynamayı, terütaze yaprak, seninle ayak vurur yere, senin abıhayat kaynağından içerler de yapraklar da sarhoşluğa koyulurlar, meyveler de.

Bahçe, senden armağan olarak gözü olmayan bir bahar istiyorsa senin güller saçan rüzgârınla yapraklarını döküp saçmak için istiyor.

Işığı Zühal yıldızına (Uğursuzluk, yapıdaki soğukluk ve kuruluk) vuran, onu bile parlatan yıldızın,  gökyüzündeki duran, dolaşan bütün yıldızları görür de onların sönüklüğünden utanır.

Senin neşe bahçelerinde ne de hoş davetçilerin var, sana konak olan can, ekmek yerine neşe yer.

Sınadım bir zaman ben, sensiz bir lezzet bulamıyorum, sonu gelmez tuzun olmadıkça ömrün nerden tadı tuzu olacak?

Sefere gittim, geri geldim (Miraç ettim).
Sona vardım, oradan gene başa döndüm, yeni baştan başladım işe;
Şu can fili, rüyasında senin Hindistan’ı gördü;

Senin Hindistan’ın sarhoşlarının meydanı;
Senin nağmelerinin lezzeti yüzünden kız-oğlan kızlar (Cinsel ilişkiye girmemiş) bile gebe.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Aşkın çok değerli olduğunu, insanı değiştirdiğini güzellik ve asillik verdiğini, kötü huyları etkisiz haline getirdiğini öğrendik.
2.    Hazreti Mevlana’nın Peygamberimizin yolunu izleyerek Allah’a kavuştuğunu, oradan geri dönerek aşkın olağan üstü güzelliğini ve bize verdiği faydaları kendisine sevgiyle bağlananlara anlatmak ve yardım etmek için geri döndüğünü öğrendik.
                       *
İşte böyle yaren,
Hazreti Mevlana “ Bir hastalığın olsun, o da aşk olsun” diyerek tüm hastalıklardan, fenalıklardan korunmamız ve sevinç içinde ebedi olarak yaşamamız için sırları bize verdiğini öğrendik, anladık.
                                 *

RAVLİ

29 Aralık 2014 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1480 İNCİ BEYİT

1480-  Gönül dedi ki:
Ben onun(Aşkın) neyiyim (İlişkim ne?), onun nefesleriyle (Soluğuyla) feryat etmedeyim.

Bu sözü duyunca ağla öyleyse dedim, feryat et (Yüksek sesle haykır) şimdi, ey canım, sevdasına kul olasıca.

Gerçekten de kapımızı açtık, ayırmayın dostlarımızı;
Hamdolsun seni baştanbaşa kaplayıp kucaklayan aşka!

Hasedinden (Kıskançlığından, çekemezliğinden) İsa’yı kıskanan, onun yüzünden perişan bir hale gelen nadanın (Bilgisiz, cahil, kaba, kötü, sert ve gönül kırıcı olanın) canı çıksın, yüz köpek sakalına pislesin.

Eşek (Kaba, düşüncesiz insan) nasıl olur da ceylanı (İnce, narin kişiyi) avlayabilir, eşek nasıl olur da nâfe (Karnının altındaki deriden misk) kokusunu verebilir;
Kim koklar eşeğin sidiğini ( Çişini) yahut koklamak için arar, kim sorar?

Akarsuya kancık (Dişi) eşek işerise ( Çişini boşaltırsa) suya bir ziyan gelmez amma gene de susuz kalıp içmemek gerek o suyu.

Ey nazı (Şımarıkça davranışı), işvesi (İlgi çekmek, gönül çelmek için takınılan hoş ve aldatıcı tavrı olan) ahlaksızlara (Dürüst davranmayan, kötü huylu, terbiyesizlere), yüz tırmalayışı kahpelere benzeyen (Güzel, nurlu yüze tırnaklarını geçirip yaralayan),

O düzenden, o hileden eşek bile eşekliğiyle utanır, Tanrı’dan “ Onlar hayvanlardan da daha sapık” (A’raf suresi 179) ayetini duy.

Susayım da Tanrı, ebediyen yüzünü kara etsin onun, ben sakiye (Hak ile birlikte olmanın zevkini veren kişiye) el atayım, zaten onun edasından (Anlatış biçiminden), latifelerinden (Güldürecek tuhaf ve güzel söz ve hikâyelerinden, şakalarından) sarhoşum.

Ey aşk, sen mi daha düzgün, daha usûl boylusun (Köklere sahipsin), yoksa bahçem mi, bahçemdeki elmalıkta yetişen elma ağaçları mı daha düzgün, daha usûl boylu?

Ey yeni Ay, bir çark kur (Çevrende dön, yön değiştir), dön ey iştiyak (Özlem) çekenlerine canlar bağışlayan.

Senden gelen acı tatlılaşır, küfür, sapıklık, din kesilir, çer-çöpün (Sonuçta yok olacak varlığın) ağustos gülü olur;
Canına yüzlerce can feda olsun senin.

Ey halkın başını döndüren, göklere merdiven dayarsın, insana kanatlar verirsin, başlara yüzlerce kavga salarsın.

                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Gönlümüzün aşk sevdasıyla dile gelip haykırdığını öğrendik.
2.    Âşık insanı kıskanan kişinin pisliğe bulaşmış kişi olduğunu öğrendik.
3.    Özel kişilerin ince narin güzel kokan güzel söyleyen kişiyi istediğini öğrendik.
4.    Kaba düşüncesiz kişiyi hiç kimsenin sevmediğini, beğenmediğini öğrendik.
5.    Ahlaksızlara değer verip onlardan bir şey bekleyenden eşeğin bile utanacağını, böyle kişilerden uzak durmak gerektiğini öğrendik.
                       *
İşte böyle yaren,
Aşka düşkün olmanın iyi soydan, iyi kökten geldiğini, öğrendik, anladık.

Aşkın insanı yükselteceğini, etken hale getirdiğini, aşktan her ne gelirse tatlılık vereceğini, kötü huyların yok edeceğini, dine imana yöneleceğini, sevinç içinde hem bu dünyada hem de ahrette yaşam sürme imkânı sağlayacağını öğrendik, anladık.
                                 *

RAVLİ

28 Aralık 2014 Pazar

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1470 İNCİ BEYİT

1470-  Sabahları güneş doğmadan sırça gök kubbede gün ışığı parıl-parıl parlar;
Akşamlayın batı kızıllığının kanla dolu kadehi, senin kan yalaşan (Birbirini yalamaktan) temreninden  (Yaranın üstünde olan pul şeklindeki kabuk) meydana gelir.

Yaralarla yarlardan, sellerde sellerden, oynaya-yuvarlana, çağlaya-atıla akan sular, sonucu, senin denizinin kıyısına varır da o denize karışır gider.

O kadar yüceliğiyle, o kadar azmiyle Ay bile senin yüce, usûl boyunu (Soylu geçmişini) görmek için yüzünü yukarıya tuttu, başını kaldırdı da külahı yere düştü.

Her seher çağı bülbüller, senin yemyeşil bahçende, sana ulaşanların havalarından nağmeler düzer, âşıklar gibi feryada koyulur.

Ey güzel, canlar didarını (Yüz, çehre) arar, gönüllerinin hepsi de sevgiyi;
Ey alabildiğine geniş bahçesinde dört ırmağın da coşup aktığı dilber.

Biri, akıp duran ırmağı, biri mal ırmağı, öbürü, seyret de bak, taptaze süt ırmağı, öbürüyse senin kızıl şarap ırmağın.

Ne vakit mühlet vereceksin, ne vakit testi üstüne testi sunarak şaraba kandıracaksın beni?
Nerde o fikir ki şarap kadehinin yaptığı işleri anlatayım.

Zaten ben kim oluyorum ki?
Gök bile büyük sağrağın (Kadehin) dönüşüyle (Elden ele geçmesiyle) mest (Sarhoş);
Bir an bile aşkından aman bulamıyor, bir an bile senden şarap içmekten geri kalmıyor.

Ey gümüş kemerli Ay, eskiden beri aşkla bilişliğin vardır senin;
Ey gökyüzü, âşıklık, yüzünden de bellidir senin.

Gönle eş olan aşk, gönlün söz söyleyişinden pek bezdi;
Sus ey gönül, ne vakte dek sürecek şu çalışıp savaşman, arayıp taraman?
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Dört ırmak:
Muhammed Peygamber, miraç ettiği zaman, sınır ağacının yakınında dört ırmak görmüştür.
Bunların ikisi açıktan, ikisi gizli akıyormuş.
Açıktan akanların Nil ve Fırat, öbür ikisin de cennet ırmaklarından iki ırmak olduğunu Cebrail bildirmiş.

Neler öğrendik:
1.    Akşam olunca eski yaşam kesitimizi hatırlayıp canımızı sıkan, bizi yaralamış olan her ne varsa hatıralarız, aklımıza gelir ve yeniden o yaraları kaşıyarak, hatırlayarak rahatsız oluruz.
2.    Geçmişteki acıları birbirimize hatırlatmamamız gerektiğini, çünkü hiç unutmayacağımızı, güzel sözler söylememiz gerektiğini öğrendik.
3.    Güzellik yücelik arayışında olanların kendisine sıkıntı veren acıları önemsizleştirerek ikinci plana attığını, sevgi arayışına girdiklerinden Tanrı sanatını her görüp tanıdıkça zevkten sarhoş olacaklarını öğrendik.
                       *
İşte böyle yaren,
Yücelere yönelmemiz, kötü gidişimizden kurtulmamız için güzeli, iyiyi görmemiz ve onu yücelterek sık-sık hatırlayıp söz etmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                 *

RAVLİ

27 Aralık 2014 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1460 İNCİ BEYİT

1460-  Ey lale gibi kızıl yüzünden safran gibi sararmış yüzümüz;
Ey derdiyle, saçlarındaki tarak gibi gamlara batmış gönül.

Sen aşka dayan, çünkü aşk baştan beri yüzdür, gözdür, bu yana dönmüştür, seni gözlemektedir;
Zaten aşkın civarında yüzden (Bir yapının görünen şekli), görüşten (Gizli olanı algılayabilme yetisinden) başka bir şey yoktur.

Şekli yoktur, fakat işi gücü şekil yapmaktır.
Ey gönül, sen bir türlü şekilden, suretten geçemiyorsun, çünkü onun cinsinden değilsin.

Temiz bir gönle sahip olan herkes, gönül sesiyle topraktan meydana gelen bedenin sesini fark eder;
Bu ses, onun ceylan şekline girmiş aslanın kükreyişidir.

Tek Tanrı’nın eliyle dokunan, gene de bir dokumacının elinden, bir dokumacının mekiğinden meydana çıkar.

Ey canlar, mekiği olan güzel, ey yüzü bize kıble kesilen, bu yeri döşeyip bezeyen, var edip meydana getiren göktür, şu toprak yeryüzü de onun karısıdır.

Gönlüm, onu kıskanarak yanıp yakılıyor;
İki gözüm ona kırba (Su torbası) kesildi;
Fakat o, nerden ıslanacak?
Deniz bile ancak topuğuna çıkıyor.

Bu aşk, bana konuk oldu, canımı vurdu, yaraladı;
Yüzlerce lütuftur (İyilikler), ihsandır (Bağışlamalar) bu.
Yüzlerce aferin eline koluna!

Elimden, ayağımdan geçtim, araştırmayı bıraktım ay araştırmasıyla bizim araştırmamızı silip süpüren, yok eden dost.

Niceye dek hay (Eyvah, vah!) gönül deyip duracağım?
Vazgeç şu gönül sevdasından (Tutkulu sevgisinden) da sus artık.

Gönül, onun “ Hû”  (O, Allah işaret ediliyor) sesini duyunca benim hayhuyumun (Telaşın, gürültünün) değeri, faydasız kalmaz zaten.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Aştan elde edilenin her şeyin hakikatinin kendini gösterdiği nurla renk almış yüzden ve hakikati olduğu gibi gören görüşten başka bir şey aramamamız gerektiğini öğrendik.
2.    Aşkı şekil olarak anlamanın yanlış düşünce olduğunu, fakat etkili ve birçok şekiller meydana getirdiğini öğrendik.
3.    Gönlümüzü şekillerden, görünüşlerden, biçimlerden temizlememiz yani şekle bürünmüş gördüğümüzü istemekten arındırmamız gerektiğini, tamamen temiz bir gönül olmamız gerektiğini öğrendik.
4.    Gördüğümüz her şeyin bir yapıcısı, imar edeni, meydana getireni olduğunu, ilk bakışla yetinmenin yetersiz olduğunu, onu yapan ustayı aramamız gerektiğini öğrendik.
5.    Dikkatimizi, canımızı gökyüzüne çevirip bakmamız; yeri nasıl yaşanır ve güzelleştiren hale sokmasına bakmamız gerektiğini öğrendik.
                              * 
İşte böyle yaren,
Sevdiğimiz, beğendiğimiz, hakkında araştırma yaptığımız, öğrenmeye ve kendimize mal etmeye çalıştığımız her şey Allah’ın sesini duyana kadar olduğunu, önceki bütün aşkların, sevdaların, isteklerin Allah’ın hitabı gelince ne değerinin kalacağını ne de faydasının bekleneceğini öğrendik, anladık.
                                       *

RAVLİ

26 Aralık 2014 Cuma

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1450 İNCİ BEYİT

1450-  Sevdası, dertli gönlü avucuna alır da koklar durur.
Eline aldığı, kokladığı gönül, nasıl olur da hoş bir hale gelmez?

O (Şems Hazretleri) nice gönülleri yaraladı, nice uykuları kaçırdı.
Onun sihirbaz nergis gözleri, sihirbazların bile ellerini bağladı.

Bütün padişahlar, onun yoksulu.
Bütün güzeller, onun ihsanını toplamada.
Aslanlar bile onun mahallesindeki köpeklere karşı kuyruklarını kısmışlar, teslim olmuşlar.

Gökyüzüne bir bak, melekler kalesini bir seyret.
Onun burcunda, onun kale bedeninde nice ışıklar var, nice meşaleler var.

O davulsuz, dümbeleksiz padişahların kalesinin dizdarı (Bekçisi) Aklı küll (Doğadaki görülen uyumu, uzlaşmayı sağlayan akla sahip).

Kalede, kime yüzünü gösterirse onu yetiştirir, geliştirir.
Ey Ay, onun yüzünü mü gördün, güzelliği ondan mı aldın?
Ey gece, zülfünü mü gördün onun?
Hayır, hayır, hayır.
Olsa-olsa, saçlarının bir telini gördün ancak.

Bu gece, karalar giyinmiş, yaslı olacak her halde;
Kocası ölmüş dul kadın gibi siyah elbiselere bürünmüş.

Fakat inanma, gece yalancılık ediyor, gizlice onunla işrette (Şems Hazretleri ile birlikte olmanın verdiği zevk halinde olmak).
Gözsüz amma gözlerini görüyor da kaşını çattırıyor onun.

Ey gece, bu feryadıma (Haykırışıma), bu figanıma (Yüksek sesle ağlayışım, bağırmam) yardım istemem senden, sen de kader çevgeninin (Topa vurulan ucu eğri sopa) önünde, onun topu gibi yuvarlanıp durmadasın.

Bu çevgene top olan kutluluk topunu elde eder;
Gönül gibi onun çevgeninin önünde top gibi başsız, ayaksız koşar durur. 
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Şems Hazretlerinin sevmekle kendisi ile ilgilendiği, ilgilendiği kimsenin gönlünün hoş bir duruma getirdiğini öğrendik.
2.    Şems Hazretlerinin yüceliğinin ve doğadaki etkenliğinin tartışma olmayacak kadar açıkta, meydanda ve örneklerle dolu olduğunu öğrendik.
3.    Şems Hazretlerinin yüzünü her kişinin göremeyeceğini, nice ulu kişi bile onun hakikatini göremeyeceğini, kendi yüzünü ancak sevda ile yaklaşan kişiye gösterdiğini öğrendik.
4.    Şems hazretlerin kaderi değiştirecek yetkide olduğunu öğrendik.
5.    Kendini Şems Hazretlerinin eline bırakan bakır bile olsa altın haline geleceğini öğrendik.
                              * 
İşte böyle yaren,
Şems Hazretlerine yaklaşmak, yakın olmak için Mevlana Hazretlerinin öğrettiği aşk ile olabileceğini, gizli bir hazine olan bu büyüklerimize sevgi ile bağlanmamız, her sözlerini doğru kabul etmemiz, bizi değişmesini istememiz, sırlarını verecek uygunluğa ulaşmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                       *

RAVLİ

25 Aralık 2014 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1440 İNCİ BEYİT

1440-  (Hazreti Mevlana kendi kendine söyleyişi) Din padişahı her an, evet diyor, bunca hallere girdin, bu hallerin yüzlerce misli çeşit-çeşit hallere düştün, çeşit-çeşit göründün, çünkü ben senin kaydındaydım (Seni tamamlamak, bütünlemek, tam ve olgun hale getirmek için seninle ilgileniyordum), yol açan diyor, seni bu hallere sokup yolluyordum.

Yeşilliğe yağan rahmetler gibi yeryüzüne ben yardım etmedeyim, her tek kişinin çiftiyim, her çiftten de münezzehim (Temiz, uzak), tekim.

Süleyman’dan saltanat alınınca (Allah’ın emanetine yeterli önem göstermeyince) balık satmaya başladı, rahatça otursaydı karıncayı bile incitmezdim ben.

Kışsız yaz olsaydı gülün ayağına hiçbir diken batmazdı;
Mahmurluğu olmayan (Sarhoşluk vermeyen) şarap bulunmasaydı üzümü sıkmazdım ki zaten.
                                      *
Şu büyücü karının düğümlediği düğüm can ayağından çözülseydi her yol kesenin körlüğe rağmen yüzlerce Rüstem (İranlı güçlü halk kahramanı) olurdum, yüzlerce babayiğit er.
                                       *
Gözlerimiz seninle aydın, ömrün ebedi olsun ey güzel!
Ey neşemiz!
Ey cömert yiğit!
Ey bizimle uzlaşan dilber (Alımlı, güzel)!
Benim gibi yüzlerce kişinin canı feda olsun sana.

A âşıklar, onun yüzünü görenin aklı gider, deli divane (Sıra dışı söz söyleyen ve davranan) kesilir.
Huyu değişir, darmadağın (Çok dağınık ve karışık) olur.

Sevgiliyi aramaya koyulur, dükkânı yıkılır;
Deredeki su gibi yüzüstü sürünerek koşar, başını ayak yapar.

Aşk âleminde Mecnun (Sevdadan dolayı kendini kaybetmiş) oldu mu felek (Yıldızlar) gibi dönmeye başlar;

Fakat böyle-böyle bir hastalığa tutulan da sonucu onun ilacını elde eder, derman bulur.

Tanrı’ya toprak olana (Dik başlı olmayana, sıkıntılar karşısında isyan etmeyene, şikâyetçi olmayana, temizleyici ve yetiştirici özelliğe sahip olana, kendini üstün görmeyene) melekler secde eder.
Ona kara bir kul kesilene güzelim gökyüzü köle olur, kul (Sevgiyle bağlanıp hizmet eden) kesilir.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Dünya sevgisinin insanı devamlı değiştirdiğini, yanlış iş yapmalara sebep olduğunu, her yanlışımızda Allah’ın yardım ederek düzelttiğini, böylece bizi hakikate ulaşana kadar ilgilendiğini öğrendik.
2.    Allah’ın yardım etmesini; Allah benimle beraber ve yardımcım diye yanlış anlayanlar büyüklük hastalığına tutularak yanlışa düşüp zarar edeceklerini öğrendik.
3.    Allah’ın bizimle beraber olmasını bizimle aynı olması şeklinde anlamanın yanlış bir anlayış olduğunu, Allah’ın bazen kendi halimize bıraktığını, bazen de cezalandırdığını öğrendik.
4.    Allah’ın tek ve örneklenemeyecek tek varlık olduğunu öğrendik.
5.    Biz doğru davrandıkça veya yanlış yapmaktan çekindikçe Allah’ın verdiklerini geri almayacağını öğrendik.
6.    Başımıza gelen üzücü olaylardan hemen sonra, sakinlikle kendimizi öz eleştiriye alarak Allah’ı kızdıracak ne yaptığımızı bulmamız ve tövbe ederek pişmanlığımızı açıkça ifade etmemiz gerektiğini öğrendik.
7.    Mevlana Hazretlerinin her an bizimle olduğunu, yardım ettiğini fakat ayrı ve benzersiz biri olduğunu unutmamamız gerektiğini öğrendik.
                              * 
İşte böyle yaren,
Aşk yolculuğu sonunda Allah’ın yüzünü görenlerin sıra dışı duyuş, düşünüş ve hareketlere gireceğini, hastalık gibi gözükeceğini fakat böyle bir hastalığın ilacını kendi bulacağını, iyileşeceğini, meleklerin bile secde ettiğini, göklerin, feleğin emrine gireceğini, arzularına zahmetsizce kavuşacağını sevinç içinde kıyamete kadar yaşayacağını öğrendik, anladık.
                                       *

RAVLİ

24 Aralık 2014 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 1430 İNCİ BEYİT

1430-  Cana (Yaşam kaynağına) ulaşmak, gülen devlete kavuşmak istiyorsan, lütuf (İyililik) da görsen gül gibi güledur, kahır (Üzüntü, acı, sıkıntı) da görsen.

Bu hazır yemek coştu, çoğaldıkça çoğaldı, hoş oldu amma üçüncü terci’ (Tekrar) geliyor ey her cesedi canlandıran tertemiz can.

Sakim (İnsan ruhuna Allah sevgisi, Allah nuru saçan kimse) burada olsaydı onun sunduğu şarabı içerdim, büyücü şuh (Neşeli, cana yakın) gözlerinden öğrenirdim de yüzlerce bozulmayacak büyüler yapardım.

Korkak gönlüm, bir hoşça yiğitleşseydi de onun aslanlar avlayan avcısı kesilseydi şu anda erkek aslanları tutar, eğer altına sokardım.

O sümbüle benzeyen kaşlar, o harmanı güzel mi güzel Ay sayesinde şu beden öküzünden kurtulurdum, gökyüzüne ağardım.

Padişahımın meclisinden sarhoş bir halde çıkardım da her şehre buyruğumu yürütürdüm, her derde derman olurdum.

Ne biçerdim, ne ekerdim, mutlak bir hayal kesilirdim;
Ne yaş olurdum, ne kuru, ne sıcak olurdum, ne soğuk.

Ne ekmek havasına düşerdim, ne can belasına;
Ne top gibi yeryüzünde yuvarlanırdım, ne toz gibi havaya uçardım.

Ne başı dönmüş selviye dönerdim, ne oynayıp duran sümbüle;
Ne lâ’l elbiseli lâle kesilirdim ne sapsarı safran.


Bu cihandan da, o cihandan da geçerdim de Tanrı nuruyla beslenirdim, gelişirdim.
                             ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Can alanına ulaşmak için başımıza ne gelirse gelsin bu Hakkın takdiridir diyerek gülümse ile karşılamamız ve ne sonuç verecek diye takip içinde beklememiz gerektiğini öğrendik.
2.    Canımızın Allah sevgisi ve nuru veren kişi ile birlikte olmasını arzulaması gerektiğini öğrendik.
3.    Doğru isteğimizde yiğitçe ve kararlı olduğumuzda aslanları bile at gibi kullanabileceğimizi öğrendik.
4.    Sevgiye yönelmemiz sayesinde benlikten ve ben merkezli davranmaktan, vücudumuza takılıp kalmaktan kurtulabileceğimizi öğrendik.
                              * 
İşte böyle yaren,
Sevgi derdine düşenin yeme, içme, kazanma, kaybetme, sıcak-soğuk, konuşma derdinden uzaklaşacağını, Tanrı nuruyla beslenip gelişmeye başlayacağını öğrendik, anladık.
                                       *

RAVLİ

Popüler Yayınlar