31 Ağustos 2014 Pazar

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 300 İNCİ BEYİT

300-  Her kılım bir aslan kesildi amma ölüm iştiyakından (Özleminden) da bezdim artık;
Ben unum, buğday değilim, nasıl oldu da değirmene geldim?
(Birtakım aşamalardan geçmiş birisiyim)

Değirmene buğday gider, çünkü o, başaktan doğmuştur,
Hâlbuki ben başağın oğlu değilim, Ay’ın (Karanlıklarda kalanlara ışık veren Sultan-ül-Ulemanın) oğluyum, yerim ne diye değirmen olsun?

Hayır, hayır, Ay ışığı da pencereden değirmene vurur;
Vurur amma oradan yine Ay’a gider, ekmekçi dükkânına değil.
(Her şey aslına döner)

Aklımla eş olsaydım, söylenecek neler söylerdim;
Fakat yeter, sus da havada esip giden yel, bu masalı (Olağan üstü olayları) duymasın.

Canla gönülle seviyorum seni (Şems Hazretlerini), bundan başka suçum yok.
Safran gibi sapsarı kesilen yüzümden ne diye yüz çeviriyorsun?

Ya bu kanlar yutan gönlü hoş tut, lütfet (İyilik et) yahut da Tanrı dilediği işler makamında sabretmeye bir kuvvet ver ona.
(Hac suresi 14, İbrahim suresi 4, Fatır suresi 8, Âl-i İmrân suresi 47, Nahl suresi 93, A’lâ suresi 7)

Yürüye, yürüye iki yol ağzına çattık (Ayrımına geldik);
Ya sabretmek yahut nimetlere şükretmek.
Fakat ben, senin yüzünün ışığı olmadıkça, bu iki yolu da göremem ki!

Sen yüz döndürdün mü hiçbir arkta (Suyolunda) su akmaz.
Kuşluk güneşi olmadıkça nasıl olur da zerreler belirir (Görünür, ortaya çıkan, belli olan olur).

Şarabın olmadıkça güzellerin başları ne diye döner, nasıl sarhoş olurlar?
Sen korumazsan şeytan, nasıl olur da “ Lâ havle” yle kaçar?

İlacı kendi elinle bir avuç helîle (Tohumları bağırsakları çalıştırıp dışkının kolaylıkla atılmasını sağlayan olarak kullanılan bitki) atmazsan ne hap, hap olur, ne de pişip yoğrulur.


                            ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik.
1.    Mevlana Hazretlerin halka aydınlık veren bir soydan geldiğini ve aynı yolda gittiğini öğrendik.
2.    Her şeyi söze çevirirsek; görünmeyen fakat etkilerinden anlayabildiklerimizden uzaklaştıracağından susarak gözlem yapmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Yol ayrımında yolu görmek için ışık gerektiğini, Şems Hazretlerinin yolu aydınlatan ışığı olduğunu, bu ışıkla aydınlatılan ve görünen yoldan gidilmesinin doğru olacağını öğrendik.
4.    Hayat yolunda yol ayırımına gelince doğru tercimizin olacak ve gelecekleri telaş göstermeden sabırla beklememiz yahut Allah’a şükrederek ve güvenerek kaderin işleyişine göre yola devam etmemiz gerektiğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Şems Hazretlerinin yanına şeytanın gelemediğini, sevenlerini sarhoşçasına kendinden geçirdiğini, İnanç değirmenine güç verdiğini, ışığıyla en ufak parçaların görünür olduğunu öğrendik, anladık.
                                           *

RAVLİ

30 Ağustos 2014 Cumartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 290 İNCİ BEYİT

290-  Zühre’nin (Venüs yıldızı, bakana sevinç veren yıldız), senin nağmelerinden başka daha hoş, daha makbul nağmesi mi var, onun çaldığı ney (Kamıştan yapılan üflemeli saz) de nedir?
O senden nağme öğrenmek için dudağını, senin dudağına koymada.

Bütün kamışlar, hele şeker kamışı, bu ümide bel bağlamışlar, bu emeğe karşılık ta oynayıp durmadalar;
Yani sen, dilediğini yüceltirsin, onlar da yücelmek istiyorlar.

Çenk sensiz kötü, ney sen olmadıkça hüzünlere gark oluyor.
Onu kucağına al, öbürünü öp.
Tef de vur, vur, yüzüme diyor, yüzüm değerli bir hale gelsin.
(Yüreğinden, aklından, birikiminden bizi ney’e üfler gibi sözler söyle, hakikati yüzümüze vura-vura söyle de yüzümüz değerli hale gelsin)

Bu paramparça gönlü bir güzelce sarhoş et (Kendinden geçir), dağıt gitsin.
Dağıt da dün kaybettiğini bari şimdi bulsun.

Ey yüce Padişah (Şems Hazretleri), bundan böyle ayık olmak yazıktır doğrusu, and olsun Tanrı’ya, artık ayık olarak Tanrım, seni anlatamam, senden bahsetmem ben.

Ya şarap ver (Beni sarhoş ederek kendimden geçir), delil getirme (Söylediklerine delilsiz inanıyorum);

Yahut kalk, sen söyle lütfunla (İyiliklerinle, güzelliklerinle, hoşluklarınla, bağışladıklarınla) seni bulan kişi, sufice (Tanrı’ya kendini adamış olarak) maceralara düşüp gitti.

 (Hazreti Mevlana Şems Hazretlerini bulunca ilginç olaylar serüvenine dalıp gitti.) 

Ecel gelip çatsa da bütün varlığımızı kapsa ne çıkar bundan;
Ona (Şems Hazretlerine) yüzlerce canım olsa veririm de hoş geldin derim, merhaba.

Oynaya-oynaya göğe ağarım (Yükselirim), ondan da neliksiz, niteliksiz tüm varlığa, sonra da sabrımı, kararımı aldın ey ev sahibi derim, daha da tez (Çabuk) gel.

Sen Ay’dan yıldızı kapar, parça-parça alır götürürsün;
Gâh süt emer çocuğu götürür gezdirirsin, gâh dadıyı tutar çekersin.

Dünya gibi gönlüm var, koskoca dağı bile çekip götürmede.
Ben dağ çeken erim, ne diye bir saman çöpünü yükleneyim, kurtar beni bu samanlıktan.

                            ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik.
1.    Şems Hazretlerinin dilediğini yücelteceğini, bu etki ve yetkiye sahip olduğunu öğrendik.
2.    Şems Hazretlerini delilsiz şahitsiz inananların hoş bir sarhoşluk içine girdiklerini, Tanrı’ya kendilerini adayarak maceralı bir hayat yaşadıklarını öğrendik.
3.    Hazreti Mevlana’nın canını ölüm meleğine verme yerine Şems Hazretlerine vermeyi sevinçle tercih ettiğini öğrendik.
4.    Mevlana Hazretlerinin güçlü olduğunu, fakat gücünü kullanmak yerine Şems Hazretlerinin sahsına canını, gönlünü vererek kendini yok edip Şems Hazretleri ile var olmak isteğini tercih ettiğini öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Şems Hazretlerinin büyüklüğünü, yüceliğini, etkisini Mevlana Hazretlerinin dilinden öğrendik, anladık.

Şems Hazretlerine hayran olan, aşkla bağlanan, ondaki ilahi kuvvetleri görüp anlayan Mevlana Hazretlerinin de ululuk sahibi olduğunu, farklı kuvvetlere sahip olduğunu, Allah’ın sonsuz sayısız kuvvetleri olduğunu bildiğini, sırları öğrendikçe yeni bir sırrın kendisini göstereceğini bilen Hazreti Mevlana’mızın dilinden öğrendik, anladık.

(Hazreti Mevlana’nın durumunu anlatmak haddime düşmeyeceğinden, fakat bir parça anlamak ve anlatmaktan başka maksadım olmadığımı açıkça söyleyerek affımı diliyorum.)
                                           *

RAVLİ

29 Ağustos 2014 Cuma

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 280 İNCİ BEYİT

280- Damından başka dam nerde?
Adından başka ad (İsim) hani?
Ey tatlı güzel edalı saki (İnsanı kendinden geçiren nazlı, işveli), ne gezer kadehinden başka kadeh?

Bir uyanık can bulursam eteğine yapışacağım, himmet (Yardım) isteyeceğim.
Ah, keşke uyuyabilseydim de rüyada yüzünü görseydim.

Ey kapısında kulları, köleleri toplanmış ulu er, dışarı çık, salın.
Çünkü o gönüller kapan sarhoş gözler yüzünden sarhoşum, kendimden geçmişim.

Kanlı gözyaşlarını, derdinle yırtılan yüzlerce gömleği gör, feryatları duy, boynuma, yüzüme, önüme, ardıma bulaşan ciğerimin kanlarını seyret.

Yüzünü gören ilden ile gezer, bir mecnun olur.
Ona ne diye ileneyim (Kötü söz söyleyeyim)?
Ne diye belaya çatmasını isteyeyim (Beddua)?
Zaten taşları, topaçları yiyecek (Deli diye taşlanacak).

Ey insanların padişahı, bundan beter belaya da senden haberi olmayan can uğrar.
Aman, beni senin görmez bir hale düşürme, körlük belasına uğratma.

Kanlar, can denizinin kıyısına sel gibi akıp gidiyor;
Denizle bilişmişler, başka bildiklerden kesilmişler.
(Can denizinde tanışıp birbirini bilmişler, başka bildiklerinden uzaklaşmışlar)

Bir sel var, hayran-hayran akıp gidiyor;
Bir sel var, yolunu yitirmiş.
O, hamdolsun Tanrı’ya demede, bu, ah edip “ Lâ havle” okumada (Sabrın tükendiğini bildirmede).

Ey bir güneş gibi doğup yok yoksul kişilere âşık olan, lütfet, bari kullarına bir ihsanda bulun, bir kerem et (Büyüklük göster).

Gül seni ansızın görmüş de canından geçmiş, elbiselerini paralamış.
Çenk (Kanuna benzeyen, dik tutularak çalınan bir çeşit saz), senin çengini duymuş da feryada gelmiş, utanıp başını önüne eğmiş.

                               ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik.
1. Şems Hazretlerinin yüksek seviyeden aşağı inmesinin, kendisini özleyen ve bekleyenlere yüzünü göstermesi için övgü ile karışık yalvarış yapıldığını öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Ulu kişilerin nazlanan sevgili olduklarını, kolayca ilişki kurmadıklarını, güzelliklerini ve parlaklıklarını kolayca ortaya çıkarmadıklarını, kolayca ilgi ve yakınlık kurmadıklarını, bizim seviyemize ancak rica ve yalvarışla büyüklüğünün gereği olarak yüzlerini götereceklerini öğrendik, anladık.
                                           *

RAVLİ

28 Ağustos 2014 Perşembe

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 270 İNCİ BEYİT

270- Çavuşumuz (Şems Hazretleri) o ırmakta çok curalar (Mızrap ile çalınan iki veya üç teki saz) çalar, altı telli çok berbatlar (Çirkin, beğenilmeyen, darmadağın, viran eden) çalar (Sözler söyler), çok padişahlara omuz vurur (Sataşır) çavuşumuz.

Burada, şu hançer vuruşta zamanenin mirrihi bile dişidir.
( Hazreti Şems’in sözünün hedefe en isabetli giden oktan bile daha isabetli ve etkili vuruş yapar)

Başörtüsüyle (Kadın ruhuyla) gelinmez bizim savaşımıza, gelinmez başörtüsüyle (Çekingen davranışta olanlar) savaşa bizimle.

Güneşten ok istiyorsan dolunaydan kalkan edinmelisin;
Kaysersen (İmparatorsan) yürü, geç ışığımızdan, geç ışığımızdan.

(Şems Hazretlerinden bir silah bir güç temin etmek isteyenin önce karanlıkları aydınlatan yüce birini bulup hizmet ederek yetişmesi ile, o büyüğün etkili bakıştan (Nazarından) korunma yollarını öğrenmemiz gerekir)

(Şems Hazretlerinin bakışındaki ışığına alışık olmayanı yakacağını ve mahvedeceğinden arada koruyucu bir kalkana ihtiyaç duyulduğunu, yani herkes onunla hazırlıksız ve korumasız göz göze gelemez.)

Seni kesersek İshak ol (Güçlü ve anlayışlı) bize karşı, dal denizimize (Başka bir şeyle uğraşma, düşünmeden hızlıca gir bizim içimize) de sus, sus da (Tam öğrenip anlayana kadar sabırla bekle, konuşma) gücümüz kuvvetimiz kırıp dağıtmasın gemini (Hedef olup, batıp yok olma), parçalamasın gemini gücümüz kuvvetimiz.

Vefa (Sevgiyi sürdürme ve dostluk bağı) ve mürüvvetin (İyilikseverliğin, metliğin, insanlığın) coşar da belki bir kapı açarsın, kalk, gel dersin ümidiyle kapında oturmuşum.
(Mevlana Hazretlerinin Şems Hazretlerinden yakınlaşma davet bekleyişi)

Ey güzel yüzünde daima yüzlerce lütuf (İyilik, yardım, bağış), yüzlerce merhamet (Çaresizlere yardımda bulunan) nuru parlayan güzel, canım kapında, senden gelen misk kokularına, amber kokularına gark olmuşum.

Sarhoşuz biz, başımız dönmede, başkalarının işleriyle alış-verişimiz yok.
Dünya alt-üst olsa gene umurumuzda değil, tek senin aşkın ebedi olsun.

Aşkın el çırpmada, yüzlerce başka-başka âlemler yaratmada, boşluktan, göklerden dışarı yüzlerce yepyeni asırlar (Zamanın parçalarını) meydana getirmede.

Ey gül gibi gülen aşk, ey akl-ı küll gibi (Doğada görülen genel uyum) güzel bakış;
Ey “ Hel etâ” (Allah’ı işitir ve görür) meydanının eşsiz binicisi, güneşi tut, koy çuvala.

Bu gün konuğuz sana, güler yüzünün sarhoşuyuz.
And olsun Tanrı’ya yüzünü andım mı gönlüm benden gidiyor.

                               ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik.
1.    Şems hazretlerinin hiç kimseden çekinmeden, insanı mahfeden sözler söylediğini öğrendik.
2.    Ham kişilerin Şems Hazretlerine yaklaşamadığını, kendini yetiştirmiş nice şeyhin bile rüyasında göremeyeceğini öğrendik.
3.    Mevlana Hazretlerinin işinin Şems Hazretlerinin aşkı olduğunu, başka hiçbir işle uğraşmadığını öğrendik.
4.    Şems Hazretlerinin yaşamın tüm uyumlarının yüzünde ayna gibi göründüğünü, yüzüne bakınca bütün kainatın göründüğünü öğrendik.
                                  *
İşte böyle yaren,
Ulu kişinin değerini, özelliklerini, gücünü, kuvvetini ancak başka bir ulunun görebileceğini, değerlendirebileceğini öğrendik, anladık.

Hazreti Mevlana’nın Şems Hazretlerine gönlünü aşk dolu olarak verdiğini, uğrunda canını vermek için de hazır olduğunu öğrendik, anladık.
                                           *

RAVLİ

27 Ağustos 2014 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 260 İNCİ BEYİT

260- Nesrinle (Yaban gülü ile) gülün gerdeğinde (Baş başa kalma, ilk kez birlikte olma) davulu boynuma astım.
Bu gece tefle, dümbelek en güzel elbisemiz.

Sus, bu gece Zühre (Bakana sevinç veren yıldız) saki (Sarhoşluk veren içki sunucusu) oldu, kadeh sunuyor.
Bizim pembe beyaz tenli sevgilimiz de kadehi aldı, çekip duruyor.

Tanrı hakkı için bu anda sufiler (Tasavvuf inancını benimseyip kendini Tanrı’ya adamış kimseler), bizim rahmet dilememizden (Günahların affını, bağışlanmalarını Tanrı’dan istememizden) şevke (İstek ve hevese) geldiler de;

Gaybleri (Hislerle ve akılla bilinmeyen, gizli olanları, bilinmeyenleri) bilen Tanrı’nın gayb huzurunda neşelendiler, bellerine gayret kemerlerini kuşandılar (Hararetli ve temiz hislerle), semaa girdiler.

Bir bölük halk deniz gibi köpürüyor, dalgalar gibi secde ediyor.
Bir bölük halk da kılıç gibi savaşıyor, bütün kederlerimizin kanını içiyor.

Sus, bu gece Padişah mutfağa girdi, aydın yüzlü neşeli bir halde aşçılık ediyor.
Görülmemiş bir şey bu, helvamızı o tatlı sevgili pişiriyor.

Ey ecel meleği, savaşımızdan kaç, savaşımızdan kaç.
Çünkü sen bizim rengimize boyanamazsın, bizim rengimize sen.

Savaşımıza girersen, bizimle savaşmaya kalkışırsan onun erlerinin saldırışlarından, onun açacağı ağır yaralardan bir tek damarın bile sağlam kalmaz senin.

Önce öylesine bir şarap çekmelisin, öylesine bir hoş sarhoş olmalısın ki kendinden geçmelisin de sonra katılmalısın ahengimize (Uygunluğa), sonra katılmalısın ahengimize.

Bu şarabı içmek istersen yürü, önce şişe gibi daral (Kendini küçült, dayandığın sebepleri yok et, zayıf ve güçsüz ol, sıkıntıları sev), şişe oldun mu da vur kendini taşımıza (Kendini bizde yok et, bizle var ol), vur taşımıza kendini.

Kim o kızıl şarabı içerse gelişir, muradına erer, daralmış gönlümüzden ferahlıklar (Genişlik, gönül açıklığı) elde eder, daralmış gönlümüzden ferahlıklara kavuşur.
                               ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik.
1.    Şems Hazretleri ve Mevlana Hazretlerinin buluşmasının bir düğün şenliğinde, sarhoşluk veren sevinç içinde olduğunu öğrendik.
2.    İki büyüğümüz bir araya gelmesinden oluşan sevgi ve sevinç dalgasının yaşayan veya ahrete gitmiş bütün sufilere kadar ulaştığını, bu buluşmanın bereketinden suçluların af edildiğini, suçlarının bağışlanarak tertemiz bir hale gelerek Tanrı Huzuruna çıktıklarını öğrendik.
3.    Bu kutlu buluşmanın sevinç dalgasının göklere de tesir ederek bütün âlemleri sarhoş ederek kendinden geçirdiğini öğrendik.
4.    İki büyüğümüzün buluşmasını bizzat Allah’ın istediğini, verdiği sıcaklığıyla bütün insanların yararlanabileceği elverişli hale getirdiğini öğrendik.
5.    Mevlana Hazretlerinin ve dostlarının arasına uygunluğa ulaşmadan, onlarla aynı renkten olmadıkça yani aşk ile kendinden geçmeden katılmanın mümkün olmadığını öğrendik.
6.    Mevlana Hazretlerinin ve dostlarının arasına sahip olduğumuz bilgi ve kuvvetlerle, benliğimizle giremeyeceğimizi, kendi değerlerimizi yok edip onlarla var olma koşullarını yerine getirmemiz gerektiğini öğrendik.
7.    Aşk şarabını içip kendinden geçen kişinin gelişeceğini, isteklerine, dileklerine, amacına ulaşacağını, Mevlana Hazretlerinin ve dostlarının gönlünden ferahlıklar elde edeceğini öğrendik, anladık.
                                *
İşte böyle yaren,
Mevlana Hazretlerinin şahsından, gönlünden yaralanmak için, üzüntü ve sıkıntılardan kurtulmak için, genişlemek için; kişiliğimizden güvencelerimizden, sevgi bağlarından temizlenip o temiz büyüğümüzün aydınlattığı ve gösterdiği yolda olmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Bu istenilenleri yapmak kolay değildir.
Ama gayretli bir çalışma ve yoldan ayrılmadan yapılan uğraşıya büyüklerimizin yardımının geleceğini bilerek ve bekleyerek Hak yolculuğuna kararlı devam etmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

Gel daveti ayrıdır, kal daveti ayrıdır.
Gel davetini kal gibi anlayanlar bu tapıdan uzaklaştırılırlar.

Farklı renklere sahip olanların tek renk olması için hızlı bir dönüş yapması gerektiğini öğrendik, anladık.

Hazreti Mevlana bizim kişiliğimizden, dünyalık değerlerimizden, güven duyduklarımızdan temizlenmemizi, bu bağlardan kurtulduktan sonra beğenilen, sevilen, ebedi bir kimlik ve kişilik kazandırarak Hak huzuruna bizi hazırladığını bilmemiz ve anlamamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                           *

RAVLİ

26 Ağustos 2014 Salı

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 250 İNCİ BEYİT

250- Evet dedim (Şemsi Tebrizi Hazretlerine), gerçekten de dağız, şu ses de (Akseden ses de) bizim sesimiz:
Fakat ey dilediğini yapan dost, dilediğimizi yapmak, bizim elimizde değil ki.

Toyumuz (Ziyafetimiz), düğünümüz kutlu olsun dünyaya.
Tanrı, toyu (Ziyafeti), düğünü bir kumaş gibi tam bizim boyumuza göre ölçtü, biçti.

Zühre  (Venüs yıldızı) Ay’a (Çekici kuvvetine) eşit oldu, dudu kuşu şekere (Papağan şeker yiyince tatlı konuşur).
Güzel yüzlü sevgilimiz her gece bir başka düğün yapıyor.

( Venüs yıldızının etkileri: Yumuşak ve sevimli, incelik ve zarafet, neşeli ve istekli, oynak ve şarkıcı, birleşme ve tebrik etme ve güzel huylu bulunmuştur.
Bu yıldıza bakanın kalbine sevinç geldiğinden ona küçük mutlu adı verilmiştir.)

Sultanımızın devleti sayesinde kalpler ferahladı, insanlar birbirlerine eş oldu, zahmetler sıkıntılar çıktı gitti.

Haydi, bakalım, bu gece yeniden düğüne, toya (Ziyafete) gidiyorsun.
Ey şehrimizi bezeyen güzel, güzellere damat oluyorsun.

Mahallemizde ne güzel yürüyorsun, bize doğru ne de hoş salına-salına geliyorsun.

Ey ırmağımız, ey bizi arayan sevgili, deremizde ne de hoş, ne de güzel çağlaya-çağlaya akıyorsun.

Dileğimizi uyuyor, ne de hoş gidiyorsun, ayağımızın bağını ne de hoş çözüyorsun.

Elimizden tutup ne de tatlı-tatlı yürütüyorsun bizi ey dünyamızın Yusuf’u (Huyu ve bedeni güzel).

Cefa (Eziyet, sıkıntı, naz) edersen yaraşır sana.
Senden vefa ummak (Sevginde, sözünde durmanı beklemek) hatadır bize.
Kanlara bulanmış canımıza dilediğin gibi bas ayağını.

Ey canımın canı, canımızı sevgilimizin (Tanrı) tapısına kadar çek.
Şu kemik parçasını da al, Anka’mıza (Yüceliklerde yaşayan, hiç yere inmeyen kuşa) armağan götür.

Arifler (Çok anlayışlı ve sezgililer), dünya padişahının, o canlara can katan padişahımızın devleti sayesinde raks edin, insaflılar, çark vurun, dönüp oynayın.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik.
1.    Hazreti Mevlana’nın sesinin yükseklerden yankılandığını ama söylenen sözü gerçekleştirecek kuvvet ve kudrete sahip olmadığını, ancak bu sözleri gerçekleştirecek olanın Şemsi Tebrizi Hazretleri olduğunu öğrendik.
2.    Yüce sözleri söyleyen ile bunları gerçekleştiren kişinin bir araya gelmesinin, şenlik, düğün, ziyafet olacağını öğrendik.
3.    Şems Hazretlerinin güzellikleriyle Mevlana Hazretlerinin çekiciliğinin bir araya gelmesini Tanrı’nın istediğini, bu buluşmanın, birleşmenin bütün halka eşit oranda Tanrı’nın bütün kullarına aşk ziyafeti vermesi için olduğunu öğrendik.
4.    Hazreti Mevlana’nın canını verecek kadar Şems Hazretlerini sevdiğini, hayran olduğunu, her hareketini hoş karşıladığını ve beğendiğini öğrendik.
                                *
İşte böyle yaren,
Ayrı özelliklere sahip bu iki büyüğümüzün bir araya gelmesinden meydana gelen ve bizlere bağışladıkları nur dolu sözleri, sırları, hakikati, yaşamanın anlamını, yücelere bizim de çıkabileceğimiz ümidini verdiklerini, Allah’a giden yolu gösterdiklerini, yolu aydınlattıklarını öğrendik, anladık.
                                           *

RAVLİ

25 Ağustos 2014 Pazartesi

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 240 İNCİ BEYİT

240-  Güneş, (Şemsi Tebrizi Hazretlerinin) yüzünü görmüştü de utanmıştı.
Gök, gönül gibi yarılmıştı, parçalanmıştı.
Onun pırıltısı vurmuştu da suyla toprak, ateşten de fazla aydın olmuştu.

Göster dedim merdiveni, göster de göklere ağayım (Çıkayım).
Dedi ki:
Merdiven senin başındır, başını al ayaklar altına.”

Ayağını başının üstüne koydun mu yıldızların üstüne ayak basarsın.
Heva ve hevesini ( Zevk ve fazla istekten, boş ve geçici şeylerden vazgeçip) yendin mi ayağını havaya atarsın;
 Hadi gel!

Göklerde, havalarda yüzlerce yol belirir sana, her seher çağı, dua gibi göklere ağarsın (Yükselirsin).

Ey dostumuz, ey sevgilimiz, ey sırrımızı bilen, ey Yusuf’umuz (Huyu ve bedeni güzel), ey pazarımızın (Alış-veriş) aydınlığı, revacı (Değerlisi, kıymetlisi, geçerlisi, kabul olunan, beğenileni).

İşte geçen yıl, bu yılımızın günlerine, anlarına gönül verdi.
Müflisleriz (İflas etmiş) biz, sen yüzlerce haccımızsın (İhtiyacımızsın), yüzlerce işimiz gücümüz.
Uykuya dalmışız biz, sen yüzlerce uyanık devletimizsin bizim.

Hastalarız biz, sen hastalarımıza yüzlerce şifalar veren merhemsin.
Biz tamamıyla yıkılmış gitmişiz, kereminle sensin mimarımız bizim.

Dün akşam dedim ki:
“ Ey düzenbaz padişahlar padişahımız, baş çekme, inkârdan gelme, sen aldın sarığımızı.”

Bana cevap verdi dedi ki:
“ Hayır, yaptığımız iş senden gelmede; çünkü dağımız, ne söylersen o sesi aksettirir sana”
                          ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik.
1.    Şemsi Tebrizi Hazretlerinin verdiği aydınlığın görüş ve düşüncemizi aydınlattığını, doğru işleri parlattığını ve verimli hale getirerek sonsuza kadar elimizde kalan değerler oluşturduğunu öğrendik.
2.    Gökyüzüne yükselmek isteyen kişinin; içi boş dışı süslü olandan, geçici ve aşırı isteklerden ve zevklerden kendini soyutlamasının gerektiğini öğrendik.
3.    Ayağı bağlayan, mal, mülk, makam, evlat gibi sevgi bağlarından kurtulmak gerektiğini öğrendik. (Sorumluluklardan değil, sevgi bağından)
4.    Dünyalık nesnelere bağlanmanın ve bunları çok istemenin, sevgiyle bağlanmanın; gözümüzde doğruyu olduğu gibi görmemize engel olan bağ, kulağımıza da tıkaç işlemi yaptığını öğrendik.(Ansal körlük ve sağırlık)
5.    Ait olduğumuz toplumun bize doğru ve iyi diye dayattıkları tüm değerlerini değersiz kılarak yeni değerli bilgilere yer açmamız gerektiğini öğrendik.
                                *
İşte böyle yaren,
Doğru diye bize kabul ettirilen yanlışlardan, görüş ve düşüncemizi engelleyen göz ve kulak bağlarından, hareketimizi engelleyen mal ve mülkün sevgi bağının meydana getirdiği tutsaklıktan kurtulmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Dünyaya ait her ne varsa dünyada kalacağından, yanımızda götürmek mümkün olmadığından, istemesek bile terk edip gideceğimizden bunlara sevgi ile bağlanmanın yanlış ve yersiz olduğunu öğrendik, anladık.

Dünya bağlarından ve insanların icatları ile oluşan değerlerin oluşturduğu bağlardan kurtulan kişinin gökyüzüne kurulmuş merdivenin başına geleceğini öğrendik, anladık.

Göklere çıkmak isteyen kişinin ilk önce HAZIR olması, UYGUNLUK oluşturması gerekmektedir.
Uygunluk oluşturduktan sonra Allah’a yalvararak kendisine yaklaşmak isteğini belirtmesi gerekmektedir.

Duası kabul olunana Allah’ın halen yaşayan veya ahretteki kendi OLGUN dostlarından birini sevdirerek onun yol terbiyesini ve dikkat etmesi gerekenleri öğrettiğini öğrendik, anladık.

Hak dostunun istekli kişiyi yapısına göre terbiye edip hazır hale getirdiğini, Allah’ın izniyle görünen ve görünmeyen çok yardımlarda bulunduğunu öğrendik, anladık.

Sevgiyle bağlanmakla ve hizmet etmekle göklerde yüzlerce yolun açılacağını, uyanıklığa kavuşulacağını öğrendik, anladık.

Bize her ne kadar yardım gelirse gelsin bizim içimizden gelen bir istek olmadıkça yol da görünmeyeceğini, yolculuk da yapılamayacağını öğrendik, anladık.


BOŞ KABIN İÇİNE BİR ŞEYLE DOLDURULUR.

24 Ağustos 2014 Pazar

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 230 İNCİ BEYİT

230- Ey mercanla dolu denizim, and olsun Tanrı’ya,  canım ivmede (Değişmede ve hızlanmada), sabrım kalmadı, şu başı dönmüş canın, bu değirmenin dönüşünden başı döndü artık.

Kervanbaşı, hatırım için olsun, Allah için olsun, sürme buradan kervanı, gitme bu konaktan ileriye, hele develeri bir ıhlat  (Çöktür) şurada.

Hayır, hayır, yürü ey deli, delicesine yürü, kanlar içinde bir hoş halde yürü;

Nelikten (Niçin, ne işe yarar, kim diye sorma) nitelikten (Kendini başkalarından ayıran özelliklerinden)  söz açma, neliksiz yürü, cana konak yeri yok çünkü.

Kalıbın toprağa girerse canın göklere ağar (Yükseklere çıkar);
Hırkan yırtılırsa meraklanma, canına yokluk yok senin.

Gönül sırrına bigâne (Yabancı, ilgisiz) değilsin sen, göster yüzünü, bir aynasın çünkü.

Mademki aşka düştün, elbette başına fitneler (Karışıklıklar, kargaşalar) gelecek, sınamalar (İmtihanlar, denetlemeler) gelecek.

Bana diyorsun ki nasıl da gitmedesin, kayıtsızca, koşa-koşa gidiyorsun;
Dikkat et, kanlar içinde yelip yortmadasın (Acele ve telaşla ), hem de nereye dek gideceksin hiç söylemiyorsun.

Söyleyeyim:
Gönül ateşlerinin içinden geçerek, yerlere döşenmiş gönüllerin üstünden aşarak, gönül sevdasıyla yuvarlanıp durarak ta “Tanrı dilediğini işler” (İbrahim suresi 27) denizine dek.

Her an bir elçi gelmede, canın yakasına yapışıp çekmede:
Her an gönülde bir hayal belirmede;
Yani canın aslına gel diyor hepsi de.

Gönül, şu renk, şu koku âleminden (Dünyadan), o asıl nerede diye naralar atıp elbiselerini yırtarak bucak-bucak kaçıyor.

Bu gün gördüm sevgiliyi, gördüm her işe, her yüce aydınlık veren güzeli, Mustafa’nın (Peygamberimizin) ruhu gibi göklere ağıyordu (Çıkıyordu).
                          ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik.
1.    Tanrı sanatını işleyişini seyretmenin, buradaki hızlı değişim ve hareketlerin insanın başını döndüreceğini öğrendik.
2.    Aklımızın anlaması için bir an olsun her şeyin durmasını istediğimizi, fakat işleyişin güzelliği karşısında bu istekten hemen vazgeçtiğimizi öğrendik.
3.    Canımızın bedenimizden kurtulduğu zaman göklere çıktığını, canımızın hiçbir kaybı olmayacağını öğrendik.
4.    Aşka düşen kişinin başına bu aşkında ne kadar samimi, istekli ve kararlı olduğunu test etmek için karışıklıklara, kargaşalara uğratılacağını, seviyenin belirlenmesi için imtihana tabi tutulacağını öğrendik.
5.    İbrahim suresi 27. Ayette belirtilen “ Allah dilediğini yapar” sırrını anlayıp akıl erdirmeye kadar giden süreçte; gönül işlerinin sevgiyle ateşler içinden geçerek bu hakikati görüp anlayana kadar devam edeceğini öğrendik.
6.    Canımıza her an: “Aslına dön, geldiğin yere geri dön” mesajı geldiğini öğrendik.
7.    Gönlümüzün “ Aslına dön” mesajını duyduğunu, dünya âleminde aslını aradığını, bulamayınca da elbiselerini yırttığını öğrendik.
                                *
İşte böyle yaren,
Şems Hazretlerinin ruhunun Hazreti Muhammed Peygamberimiz gibi göklere yükseldiğini gördüğünü, sevgi hayranlıkla seyrettiğini öğrendik, anladık.
                                           *

RAVLİ

Popüler Yayınlar