31 Mayıs 2014 Cumartesi

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 575

Rah-i lezzet ez derun dân ne ez burûn
Eblehi dân custen-i kasr-u husûn
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3420 inci beyit açıklaması)

“ Lezzet içeriden gelir, dışarıdan değil, bunu böyle bil,
Köşkleri, kaleleri aramayı ahmaklık say.”

İçerden gönül gözü açılırsa, su ve toprak cihanından feragat (Kendi isteğinden vazgeçmek) edersin.

O güneş, içinden doğar da perdesiz olarak cemalini (Güzel yüzünü, hakikatini) gösterir.

Eğer gönül gözün körse, bu görüşe eremezsin.
İnsanın cismi yumurta gibidir.

Hakikat sırrı, onu kanadı altında besler.
O yumurtadan kudsi (Kutsal) bir yavru kuş doğar.

Kanatlarını açar da, ta lâmekâna (Mekânsızlık âlemine) kadar uçar.

                                        *
Neler öğrendik:
1.    Birinin mescit içinde sevinçli, sevimli, neşeli yaşam sürebileceğini, başka bir diğerinin bağ bahçe içinde dertli yaşayacağını öğrendik.
2.    Mal mülk içinde herkesin zevkle yaşadığını sanmamamız yanlış görüş olduğunu, virane içinde sevinçle ve zevkle yaşayanların çok olacağını öğrendik.
3.    Mal, mülk, paranın verdiği güven ve sevgi duymanın Allah’a kavuşma yoluna perde olacağını öğrendik.
4.    Bir insanın yaptığını sever, sahiplenip bağlanırsa bu kazanımını korumak için kendini bekçi yapacağını, bu davranışın Hak yürüyüşüne engel olacağını öğrendik.                           
                                           *
İşte böyle yaren;
Ağız tadının dışarıdan topladığımız mal, mülk, para, makam gibi insanların icat ettiği ve kısa süreli kullandıklarıyla elde edilemeyeceğini öğrendik.

RAVLİ AĞIZ TADI NEDİR yazarak Googleden okumamız gerektiğini öğrendik.
                                             *

RAVLİ

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 574

Mecma-u pây-i alem me’vel kürân
Hest Hak “ Kullun ledeyna muhdarûn.”(Yasin 32)
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3331 inci beyit açıklaması)

“ Bütün devirlerde gelip-geçenlerin toplandıkları, sığındıkları yer, sancağın dibidir.
Tanrı:
Her şey yanımızda toplanır” der.
Tanrı ne güzel topluluk yeridir!”

Ambardaki (Hazinesindeki) tohumu, Âdem sahrasına ekti ve sonra mahsulü yine ambara koydu.

Her zaman böyle ekti.
Topladı, yine ambara koydu.

Bu âlem (Dünya), ekin yeridir.
Biz de taneleriz.

Sonra o ambarda toplanırız.
Eğer arif (Çok anlayışlı ve sezgili) bir kişi isen, bu (Dünya) âleme gönül verme (Sevgiyle bağlanma).

Rahatın ambarda olduğunu bil.
Sen, hakikatte zevk ve sefayı (Gönül rahatlığı, rahatlık, kaygısız ve sakin olmayı), lezzeti (Zevki ve haz-ı) ancak içinde (Allah hazinesinde) bulursun, dışarıda değil.
                                        *
Neler öğrendik:
1.    Bizi şekillendirenin Allah olduğunu, kendiliğimizden şekil değiştiremeyeceğimizi öğrendik.
2.    Dua ederek, yalvararak Allah’ın bizi iyi ve beğendiği kullar arasına almasını istememiz gerektiğini öğrendik.
3.    Gözümüzde görme engelinin gittiği zaman sanatı, sanatkârdan göreceğimizi; yani sanat eserinden sanatkâra yöneleceğimizi öğrendik.
4.    Zevk ve eğlenceye düşkün kişinin hayata ve gerçeklere bakışını değil, kendi gözümüzle bakmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Mademki kulağımız ver, kendi kulağımızla doğru sözleri dinlememiz gerekli olduğunu,  aklını doğru kullanamayanların sözlerini kulağımıza sokmamamız gerektiğini öğrendik.
6.    Kendi aklımızın olduğunu, değerli olduğunu, taklit ederek düşünmenin yanlış olduğunu öğrendik.
7.    Fatiha suresinin, bir şeyin olmasında veya giderilmesinde uyarıcı etkisinin yüksek olduğunu öğrendik.
8.    Gizli bir çekim kuvvetinin olduğunu, bunun başka bir âlemden geldiğini, aklımızın ve canımızın bu çekimi (Cazibeyi) göremediğini öğrendik.
9.    Dünyanın bir hapishane olduğunu, insanı geçici şeylere bağladığını, dünyanın dertleriyle dertlenenin huyunu, ağız tadını bozduğunu, Allah aşkıyla uğraşının sıkıntıları geri plana ittiğini öğrendik.
                                            *
İşte böyle yaren;
Mademki Allah hazinesinden geldik ve yine o hazineye döneceğiz dünya yaşamında niye üzüntü içinde geçirelim, niye dertlenelim.

Mademki Allah’ın kendine doğru aşk ile gizli bir çekişi var, niye dünyaya sıkı sıkıya bağlanıp kendimizi perişan edelim?
                                             *

RAVLİ

30 Mayıs 2014 Cuma

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 573

Ger du çem-i Hak şinas âmed turâ
Dost purbin arsa-i her duserâ
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3234 inci beyit açıklaması)

“ Sende Hakkı tanıyan iki göz hâsıl olursa (Kalp gözü-gönül gözü-can gözü dediğimiz) iki âlemi de dostla dolu görürsün”

Allah’tan hak tanır (Yanlışları-doğruları olduğu gibi gören, doğru düşünen, doğru söyleyen, doğru davranan, yakışır ve yaraşır karşılığını veren, adaletli, tarafsız bakan) göz iste ki, bu hisler perdesinde (Hakikati olduğu gibi görmeyi engel olan bakışta) kalmayasın.

Hak, böyle bir göz ihsan etti mi, histen gizli olan gaybi ( Hislerle anlaşılamayan Tanrı âleminin) güzelliği görürsün.

Zaten iki âlemde de ondan başka hiçbir şey yoktur.
Bütün varlıklar, manada Bir’den ibarettir.

Hepsi de O’ndan (Allah’tan) geldi, yine O’na gider.
Gönül gözün açılırsa bunun böyle olduğu sana apaydın görünür.

O, tohumu ekti, sonra ambara doldurdu sonra da, bütün mahsulleri hazırladı.
                                        *
Neler öğrendik:
1.    Taraflı, yanlı, adaletsiz görüş ve açıklamalar getirenlerin, yanlış kararlar verenlerin, hakikati olduğu gibi göremeyen kişiler olduğunu öğrendik.
2.    Her şeyin gördüğümüz ve aklımızın anladığı olmadığını, Hakkın sayısız âleminin olduğunu öğrendik.
3.    Tenimizin gönlün gölgesinin, gölgesinin gölgesi olduğunu, bundan dolayıdır ki bedenimizin gönül seviyesine ulaşmasının mümkün olmadığını öğrendik.
4.    Uyuyan kimsenin ruhunun gökteki güneş gibi olduğunu, bedeninin ise yatağa esir olduğunu öğrendik.
5.    Ruhun Rabbimizin emrinde olduğunu, bu yüzden gizli olduğunu öğrendik.
                                            *
İşte böyle yaren;
Dertli zamanlarda ümit bağladığımız yerde, hastalandığımız zaman sıhhat ümidinin isyan ettiği yerde, her kötülüğü gidermek için yalvardığımız, kalbimizin işaret ederek dilimizin söylediği “ Ya Hû- Ey O (Hak)” dediğimiz an, yer ve tarafta Allah’ı bulabileceğimizi öğrendik, anladık.

Aklımızın nerede olursak olalım doğuyu da batıyı da göreceğini, ruhlarımızı şimşek gibi aydınlattığını öğrendik, anladık.

RAVLİ GÖNÜL GÖZÜ yazarak Googleden bu konuları okumalısın.
                                             *
RAVLİ


DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 572

Çun mübeddel geşteend ebdâl-i Hak
Nistend ez halk ber gerdân sabak
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3192 inci beyit açıklaması)

“ Tanrı ebdâli (Dünya ile ilgisini kesip, Tanrı’ya bağlanmış derviş), fani varlıklarını değiştirdiler mi artık halktan değildirler.
Çevir bu dersin yaprağını.”

Suret ehli (Dünyaya sevgiyle bağlanmış) olanlar, İlahi ebdâlların (Dünya ile ilgisini kesip, Tanrı’ya bağlanmış dervişlerin) makamını ve hallerini nereden bilecekler?

O, yaratık değil, Yaratanın mahvıdır (Allah’ta kendini yok etmiş).
O, taş değil, Tanrı’nın parlak incisidir.

Beşeri vasıflarda (İnsan özelliklerinde) kalanlar, bu işaretleri, bu remizleri (Gizli, kapaklı anlatılanları) nereden anlayacaklar?

Beşeri vasıflardan (İnsan özelliklerinden) dışarı sıçrarsan varlık tuzağından (Sahip olduğumuz her şeyin bizi bağlar ve hareketsiz bırakmasından) kurtulur uçarsın (Yürümekten kurtulur, gideceğin yere hızlı gidersin).

O zaman senin gözün, dostun (Allah’ın) yüzünden başka bir şey görmez de anlarsın ki Allah’tan başka bir şey yoktur, hepsi ondan ibarettir.
                                        *
Neler öğrendik:
1.    Dünya işlerine sevgiyle bağlanmış kişilerin dervişlerin durumunu anlayamayacaklarını, kınama içinde olacaklarını öğrendik.
2.    Dervişin verilene kanmadığını, bağlanmadığını, Allah’ın görünmez hazinelerinin çok olduğunu öğrendik.
3.    Dervişin yaratana, veren Allah’a sevgiyle bağlandıklarını, kendilerini Allah’ta yok ettiklerini öğrendik.
4.    Peygambere, veliye, dervişe, ermişe hizmet etmenin Allah’a hizmet olduğunu öğrendik.
5.    Hak erenleri ile Allah arasında gizli bir yol olduğunu öğrendik.
                                            *
İşte böyle yaren;
Allah yolunda olanların adları, şanları, yaşama zamanları ne olursa olsun hepsinin bir olduklarını öğrendik, anladık.
                                             *

RAVLİ

29 Mayıs 2014 Perşembe

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 571

Cümle tasvirât aks-i âb-ı côst
Çun bimali çeşm-i hod hod cümle ôst
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3183 inci beyit açıklaması)

“ Bütün tasvirler (Resimle, figürle, yazıyla anlatma ile tasarlama, göz önünde canlandırma), ırmak suyundaki akislerdir.
Gözünü ovuşturdun mu görürsün ki hepsi de O’dur! (Allah)”

Gözünü ovmaktan maksat can gözünü açmak ve suretlerde tasvir edeni apaçık görmektir.

His perdesinden(İç beş duyu ve dış beş duyunun birliktelik sağladığı zaman oluşan zannetmekten) dışarı çıkmak, iç hallerine vakıf (Bilen, farkında olan) olmaktır.

Kendini kimya içine atıp varlık bakırını altın yapmaktır.

Allah’ın aşkında fani (Yok) olmak ve Rabbani (Allah’a ait) nurların da ışığı olmaktır.

Beşeri (İnsana ait) sıfatlardan (Nitelikleri, nicelikleri) değişmek, Hakkın tevhit şarabı küpündeki (Zıt gözükenlerin aslında birbiri ile bir olduğunu, bunu anlayanlara hoşluk verdiğini) vahdet şarabıyla (Hayret ederek Allah’a yaklaşmakla, kavuşmakla) hallolmaktır (Sonuca ulaşmaktır).
                                        *
Neler öğrendik:
1.    Gördüklerimizin hepsinin Allah’ın tasvir ettiklerinin yansıması olduğunu öğrendik.
2.    Bütün gördüklerimizi bir arada düşündüğümüz zaman bunların hepsinin Allah’ın yansıması olduğunu öğrendik.
3.    Allah’ı ve hakikatini görmek için can gözümüzü gören hale getirmek gerektiğini öğrendik.
4.    Kendimizi geliştirmezsek hakikatten uzak, hayaller, zanlar, vehimler içinde kendimizi yaşamaya mahkûm edeceğimizi öğrendik.
5.    Mevlana Hazretlerinin kılavuzluğunda ve yardımıyla kendimizi bakırlıktan çıkarıp altın haline getirmemiz gerektiğini öğrendik.
                                            *
İşte böyle yaren;
Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim” kutsi hadisinden anlıyoruz ki bütün âlemleri yarattığını, bunu da Âdemoğullarına göstermek istediğini öğrendik, anladık.

Allah’ın kendini sevdiğini, kendisini sevenleri de seveceğinden dolayı aşkı yarattığını, aşkı öğrenenlerin ve yaşayanların Allah’a kavuşup görebileceğini, konuşabileceğini öğrendik, anladık. 

Allah’ın sevdiği kullarından sevgiyi ve aşkı öğrenmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                             *
RAVLİ


DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 570

Hob rûyân ayine-i hubi-i O
Aşk-i işân aks-i matlubi-i O
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3181 inci beyit açıklaması)

“ Güzeller, onun güzelliğinin aynası, onlara aşk ise onun istenmesini aksidir (Yansıması)”

Güzellerin güzelliği, nişansız (Belirli bir işareti, alameti olmayan) olan Hakkın güzelliğinin aksidir (Yansıması).

Asıl olan nişansızdır.
Akis, O’dan nişanedir (Eserdir, izdir, belirtidir).

Nişanenin (Eserin, izin, belirtinin), nişansızdan (Belirli bir işareti, alameti olmayandan) görünmesine şaşılmaz.

Çünkü sebep müsebbibden (Sebep olandan, icat edenden) görünür.
Muhakkak ki bütün eşya (Taşınabilir insanın yaptığı), görünme yeridir.

Hakkın lütfu (Verdikleri) da, kahrı (Yok ettikleri) da eşyadan görünür.
Görüşü keskin olan, akiste, aksin aslını görür, suretlerde manalar bulur.

Zaten manalar, suretlerden görünür.
Velilerin ve âşıkların gözleri manadan başkasını görmezler.

                                        *
Neler öğrendik:
1.    Gördüğümüz tüm güzelliklerin Allah’ın güzelliklerinin yansımasından meydana geldiğini öğrendik.
2.    Güzelliği istemenin aşk ile meydana geldiğini öğrendik.
3.    Hak erlerini can olarak bilmemiz gerektiğini, diğer insanlara karıştırmamak gerektiğini öğrendik.
4.    Hak erlerini iblis gibi kıskançlık gözüyle bakıp herhangi biri davranmanın yanlış olduğunu öğrendik.
5.    Hak erlerine Hakkın ilahi kudretinin görüldüğü kimseler olduğunu öğrendik.
6.    Bize çirkin görünenin, bizim manamıza, yapımıza uygun olmayan olduğundan öğrendik.
                                            *
İşte böyle yaren;
Hak erlerinde alışılmışın dışında bir takım belirtiler ve işlemlerle kendini gösteren gizemsel, dinsel, büyüsel güç olduğunu, bunun da Allah’ın o kişide kendinin özelliklerini göstermesi olduğunu öğrendik, anladık.
                                             *
RAVLİ


28 Mayıs 2014 Çarşamba

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 569

Hlkra çun âb dân safi zulâl
Enderân tâbân sıfat-ı Zülcelâl
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3172 inci beyit açıklaması)

“ Bu halkı (Aşk cemaatini), su gibi berrak ve duru bil.
O suda parıldayan, ululuk sahibi Tanrı’nın sıfatlarıdır.”

Tanrı’nın ilmi alimlerin (Allah’ı en iyi ve en çok bilenlerin ) canından gelir.
Lütfu (güzellik, hoşluk, iyi davranış), rahmeti (Merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek) kerim (Her şeyin en iyisi, faydalısı, şerefli, muhterem, cömert, hoş gören, görmezlikten gelen) olanlardan zuhur eder (Ansızın kendini gösterir).

Hükmü, adli, heybeti hakimlerden, vergisi, ihsanı, ihsan eden kimselerden görünür.

Kutsiyetinin (Temizliğin ve parlaklığın) ve nurunun aynası (Tanrı ışığının şekil olarak göründüğü), müttekilerdir (Bütün günahlardan kendini koruyan, dinin yasak ettiğinden, şüpheli olanlardan uzak duranlardır).

Hidayeti (Doğruluk, İslamlık, Hakkı hak bilip, temelsiz olanı, iç boş olanı bilip, doğru yolda yürümek, azgınlıktan ve inkar etmekten kaçınmak ), mürşitten (Tasavvufu öğreten, sırları ve gerçekleri gösteren kılavuzdan, şeyhten) zuhur (Meydana çıkar) eder.

Re’feti (Acımayı, esirgemeyi, merhamet etmeyi), şefkati (Sevecenliği), babadan ve anadan, Hilmi (Huy yumuşaklığını, şiddete tahammül etmeyi, nefsani heyecanlardan korunmayı), sabrı (Acıya ve zorluğa katlanmayı) da dervişlerden görünür.

Allah zâhirdir (Görünen, açık, belli, meydanda), mazharlardan (Görünenlerden) görünür.

Allah bâtındır (Gizlidir, sırdır, içtedir), fikirlerden (Düşünceden elde edilenlerden) , vehimlerden (Belirsiz fikir ve düşüncelerden) uzak ve ötedir.
                                        *
Neler öğrendik:
1.    Allah’a aşkla inanan bilginlerin topluluğunu temiz, güvenilir, inanılır ve faydalı kişiler olarak bilmemiz gerektiğini öğrendik.
2.    Manaların zamana bağlı olarak değişmediğini, fakat toprağa, suya, ateşe, havaya bağlı olanların değişimler gösterdiğini öğrendik.
3.    Gökyüzünde dolaşan yıldızlar gibi güzel yüzlü mana insanlarının aşklarının Allah’a olan aşk olduğunu öğrendik.
4.    Her şey aslına döneceğini öğrendik.
                                            *
İşte böyle yaren;
Allah’ı isteyenin, bulup görüşmek isteyenlerin Hak âşıklarını bulup konuşması gerektiğini, çünkü onların güzelliğinin Allah’ın sıfatlarının o kişilerde göründüğünü, bilindiğini öğrendik.
                                             *

RAVLİ

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 568

Ger nemaned iştihay-ı nân-u âb
Mi dehed in du kût-i müstetâb
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3167 inci beyit açıklaması)

“ Sende ekmek ve suya iştah yoksa bu ikisi de olmadan gene sana tertemiz bir rızık verir.”

Hayvani gıdalardan kesilirsen ve yemek nasibinden perhiz edersen Hakkın fermanına uyar, din sofrasında Hakkın misafiri olursun.

Allah’ın bu davet sofrasındaki gıdası irfan (Anlama, bilme, sezme) nurudur, ağızsız, boğazsız yenir.

İşte o zaman senin zatında, niteliksiz zat ve nişansız (Niteliği sorulamayan, işin niteliğinden sorumsuz olan) sıfatlar da görünür.

İhsan, Hakkın ezeli (Başlangıcı belli olmayan zamandan) vasıflarının (Niteliklerin) aynasıdır (Görüldüğü yerdir).

O aynadan o cömert Allah’ın vasıfları (Nitelikleri, nicelikleri, yüzü, görünüşü, özellikleri) görünür.
                                        *
Neler öğrendik:
1.    Gıdanın sadece yiyecek ve içecek olmadığını, meleklerin kokudan gıda aldıklarını öğrendik.
2.    Aşk ile her an diri olan canın aşkın yanında etkisinin ve yetkisinin az olacağını öğrendik.
3.    İnsana dirilik verenin aşk olduğunu öğrendik.
4.    Allah’tan aşk gıdasını, aşk hayatını istememiz, canın önemini bırakmamız, gerektiğini öğrendik.
5.    Aşk hayatı yaşayanların Hakkın sıfatlarını bir berrak su gibi yansıttıklarını öğrendik.
6.    Marifet sahiplerinin Hak ilminin aynası olduğunu öğrendik.
                                            *
İşte böyle yaren;
Canımızı, iştahımızı Güzel yüzlü Allah’a yönlendirdiğimiz zaman Allah’ın başka bir gıda olan aşk gıdasıyla ihtiyacımız olanı verdiğini öğrendik, anladık.
                                             *

RAVLİ

27 Mayıs 2014 Salı

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 567

Âdem usturlab-ı evsaf-ı ulûst
Vasf-ı âdem mazhar-ı âyât-ı ôst
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3138 inci beyit açıklaması)

“ İnsan, yücelik vasıflarının (Niteliklerinin) usturlabıdır (Gök cisimlerinin yükseltisini ölçmekte kullanılan araçtır).

İnsanın sıfatı (Görev, ödev, toplumsal ve hukuk bakımından niteleyen ve belirten özelliği) onun ayetlerinin (Belirtilerinin, nişanlarının, işaretlerinin) görünüş yeridir.”

Eğer hakikat yönünden sen adamsan muhakkak ki bu sırlara mahremsin.

Eğer adam değilsen öküzsün, eşeksin, bu nüktelerden kulağın sağırdır.
Hakkın:
Ben gizli bir hazineyim” beyanındaki hazine, insanın vücudundadır.

İnsan, pek büyük bir padişahtır.
Onun cisminin gıdası hayvani gıdalardır.

Ruhunun gıdası ise Allah’ın nurlarıdır.
Sana eğer Haktan o nur gıdaları gelirse artık bu hayvani gıdalara iştahın kalmaz.
                                        *
Neler öğrendik:
1.    Dünya âlemine baktıkça ve kaldıkça kendimizi gördüğümüzü oysa başımızı yukarı kaldırdığımız zaman sayısız âlemlerin olduğunu görebileceğimizi öğrendik.
2.    Dünyada her ne gördüysek Tanrı’nın sanatının aynada yansıyıp görünmesi olduğunu öğrendik.
3.    Temiz gıdaların indiği yerin Allah’ın hazinesinden olduğunu öğrendik.
4.    Aşağılık kişilerin bu dünyada kaldıklarını, yalvarış ahlakı olanların yükseldiklerini öğrendik.
                                            *
İşte böyle yaren;
Allah’ın kendine ait özelliklerini insan vücudunda var ettiğini, bütün kâinatı insanın emrine verdiğini öğrendik, anladık.

Allah’ın bağışıyla yetkilendirdiği kişinin can gibi tesirli olduğunu, sanki kişi Allah, Allah sanki insan olacağını öğrendik, anladık.
                                             *

RAVLİ

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 566

Zan şeved ateş rehin-i sûhte
Kost ba âteş zibiş rehin-i sûhte
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3082 inci beyit açıklaması)

“ Kav, önce yakılır alıştırılır da ondan sonra ateş alır.”

Aşığın canı, Elest meclisinin  (Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Diye ruhlara Allah’ın ilk hitap ettiği an ve zaman) aşk ateşiyle yanmış ve yanmaya kabiliyet kazanmıştır.

Ezelde (Başlangıcı olmayan zamanda olan) aşk ile aşina (Bildik, tanıdık) oldu da ondan ötürü o nuru kabul etti.

Aşk, mademki Allah’ın güzel vasıflarındandır (Övülen özelliklerindendir) ve insanın da o sıfatlardan nasip ve hissesi vardır.

O halde Âdemoğulları, Hakkın vasıflarının mazharlarıdırlar (Niteliklerinin ortaya çıkıp görünür olmasındandır).
Onun için Hakkın o temiz ve güzel vasıflarını (Övülen özelliklerini), kendinden iste.

Zat, zaten sıfatlardan (Görünüş, yüz, çehre, nişan, alamet bakımından benzer olmadan) dışarı değildir.
Zât-ı Kibriya (Hürmete lâyık büyük, ulu olan) nurlarının ışıklarını da yine kendinden iste.
                                        *
Neler öğrendik:
1.    Allah’a aşk ateşinin ilk meydana geldiği an ve zamanın Allah’ın insanların ruhunu ilk hitabıyla olduğunu öğrendik.
2.    Elest meclisinde Allah’ın zatı görüp hayran olanların bunu unutmadıklarını, aşklarının kuvvetlenip güçlendiğini öğrendik.
3.    Doğru yolun, Hak yolunun nuruna yol gösterenin aşk olduğunu öğrendik.
4.    Kalp gözünün açılması için baş gözümüzün gördüklerini önemsiz kılmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Âşıklığın bir pencere olduğunu, gönlümüzün sevgilinin güzel yüzünün aydınlığıyla aydınlandığını öğrendik.
6.    Her an Allah’ın güzel yüzüne bakmaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.
7.    Güzel gönüllere yol bulmaya çalışmamız gerektiğini, başkalarını düşünmekten uzak durmamız gerektiğini öğrendik.
8.    Düşmanlarımızı bile sahip olduğumuz aşk sanatıyla dost haline getirebileceğimizi öğrendik.
9.    Biz güzel olunca güzele de güzelliğe de ulaşabileceğimizi, ruhumuzu kimsesizlikten kurtarabileceğimizi öğrendik.
10.                      Aşkın hafif ıslaklığının ruhlar bahçesini beslediğini, nefesinin ölmüş olan ruhu dirilteceğini öğrendik.
11.                      Aşkın hem dünyalık hem de görünmeyen yüz binlerce güzellikler sanatını ve saltanatlarını bağışladığını öğrendik.
                                            *
İşte böyle yaren;
Mumun ucunu yakmadıkça ışık vermeyeceğini, aşk ateşini yakmayınca yüz binlerce güzelliğe kavuşamayacağımızı öğrendik, anladık.
                                             *

RAVLİ

26 Mayıs 2014 Pazartesi

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 565

Çeşm-i men çun did ruy-i ân Kubâd
Kesret-i âdâd ez çeşmem fütâd
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 3040 inci beyit açıklaması)

“ Gözüm o büyük Padişahı görünce sayı çokluğu gözümden düştü.”

Böyle bir arkadaş benimle hem-sohbet (Birbiriyle konuşan arkadaş) olsaydı, benim sırdaşım ve mahremim (Sırlarımı bilen) olurdu.

Yoksa ben, nefsinin havasına, hırsına bulanmış bir kimseye tevhit (Birlik) nüktesini (İnce, anlamlı, düşündürücü ve şakalı sözler) nasıl söyleyeyim?

Ben söylesem de zaten o anlamaz.
Meğerki onu takva (Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getirmek) suyuyla yıkayayım.

Allah aşkı ateşiyle gönlünü yıkayayım, o da iyice yansın ve Hakta mahiv (Alçak gönüllü) ve fani (Yok) olsun.

İşte o arkadaş ancak o zamandır ki benim aşk ateşiyle yanık gönlümden haberdar olur.

                                        *
Neler öğrendik:
1.    Nur yüzlü birini bulunca diğer insanların önemsiz olduğunu göreceğimizi öğrendik.
2.    Güneşin bir tane olduğunu, yıldızların çok olduğunu, güneşin huzurunda yıldızların kaybolduğunu öğrendik.
3.    Binlerce fare olsa bile kedinin bunlardan korku duymayacağını öğrendik.
4.    Görünüşte insana benzeyen kalabalığın faydasız olduğunu, Hakta manaya ulaşmış topluluğun faydalı olduğunu ve bu topluluğu istememiz gerektiğini öğrendik.
5.     Koyunun çokluğundan kasabın korkmadığını öğrendik.
6.    Boynuzlu ve cesur olan geyik topluluğuna aslan saldırınca bütün hayvanların kaçıştığını öğrendik.
                                    *
İşte böyle yaren;
Allah’tan nur almış bir kişinin güçlü ve etkin olduğunu, sayısız insandan daha faydalı olduğunu, yaşarken böyle birini bulup dost olma yollarını bulmamız, sevgiyle bağlanıp ona terbiyeli bir biçimde hizmet etmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
                                             *

RAVLİ

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 564

Ey fıgân ez yâr-ı nacins ey fıgân
Hem nişin-i nik cuyid ey mihân
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 2950 inci beyit açıklaması)

“ Feryat (Tehlikeden, sıkıntıdan, zarardan kurtulmak için yüksek sesle yardım iste), adamın kendi cinsinden olmayan dostundan feryat.(Kendi cinsinden olmayanla kurulan dostluğun sonunda zarar, ziyan, sıkıntı ve tehlike ile karşılaşacağın muhakkak olacağından yüksek sesle yardım iste)

Ey ulular!
Sizinle düşüp kalkacak iyi bir dost arayın”

Hani?
Dostun şarabıyla (Pirin sözleriyle olumlu etkilenmiş) sarhoş olmuş, kendinden kurtulmuş, dosta bağlanmış bir arkadaş nerede?

Öyle bir arkadaş ki, o, Tanrı’nın has bir kulu (Sevgiyle bağlanıp hizmet eden) olmuş,
Gösterişten,
Taklitten ve
Riyadan (İkiyüzlü davranmaktan) temizlenmiş,
Vahdet (Birlik) şarabını içmiş,
Çokluktan geçip Hakla vuslat (Sevgiliye kavuşmuş) etmiş,
Arif (Çok anlayışlı ve sezgili),
Halis (Karışık olmayan, saf, katışıksız, içten, samimi) ve
Muhlis (Dostluğunda ve inancında içten olan) gönüllü bir zat (Kişi) olsun.

İstediğim o arkadaş, Hakkı tevhitte öyle ilerlemiş olsun ki, bir mücrimi (Suçluyu) görünce şöyle desin:

Gizli, açık ne varsa hepsi onun görünüşüdür.”

                                        *
Neler öğrendik:
1.    Her aşağılık ve dengi olmayan kimseyle arkadaşlık eden kimsenin başına belalar geleceğini öğrendik.
2.    Uygun yaradılışta olanlarla arkadaşlık etmemiz gerektiğini öğrendik.
3.    Görünüş bakımından değil, mana yoluyla aynı cinsten olanla arkadaşlık kurmamız gerektiğini öğrendik.
4.    Nefsinin etkisinden kurtulamamış kişiyle uzun süreli dostluk olamayacağını öğrendik.
5.    Giden veya gelen bir şey olduğunda onu getirenin veya götürenin olacağını görmemiz gerektiğini öğrendik.
6.    Aklı emreden, iş gösteren olan, sonuçları gören ve her şeyi bilen gözün mutluluk kaynağı olduğunu öğrendik.
7.    Güzel ve çirkini aklın fark ettiğini, gözün ancak gözün gördüğünün siyahla beyaz olduğunu öğrendik.
8.    Gözümüzün çöplükte yetişen yeşilliğe aldandığını, temiz veya pis olanı aklımızın ayırt etme yeteneğiyle gerçeği anladığını öğrendik.
9.    Arzuları gören gözün tuzağa düşeceğini, tuzağı gören akıls ise kişinin sığınağı olduğunu öğrendik. 
                                    *
İşte böyle yaren,
Cinsimiz olmayanı aklımızın anladığını, cinsimiz olmayana dikkatsizlik edip aldanmamız, dost bilip yönelmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

Görünüş bakımından herkes insan suretinde olduğunu, kiminin cinsinin hayvan kiminin de melek cinsinden olduğunu öğrendik, anladık.

                                             *

RAVLİ

25 Mayıs 2014 Pazar

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 563

Her ki baş ed kût-ı nûr-i Celâl
Çon nezâyed ezlebeş sihr-i helâl
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 2925 inci beyit açıklaması)

“ Gıdası, ululuk nuru olan kimsenin dudağından nasıl olur da sihr-i helâl (İyilik için dua) doğmaz.”

Bu nazm-ı şerif, âb-ı hayattır.(Bu şiir ebedi hayatı sağlayan sudur)
Sözlerimi anlamaya lâyık keşki bir arkadaşım bulunsaydı.

Allahım!
Senden bir hemdem (Yakınlık duyacağım arkadaş) istiyorum.

Öyle bir hemdem ki, sırlarıma mahrem (Gizli sırlarımı öğrensin) olsun.

Körlere ben nasıl ışık tutayım?
Kargalara ben nasıl şeker saçayım?

Şeker hastalığı olan safravi mizaçlılara (Tatlılıktan rahatsız olana) taze helva vermek, sağır kulaklara güzel ses dinletmek beyhudedir, ziyandır.

Ah, aşk derdiyle dertlenmiş bir sohbet arkadaşı nerede?
Soğuk canlı hamlar (Terbiye görmek, işlenmek istemeyen kişiler), meclisimden uzak kalsınlar.

                                        *
Neler öğrendik:
1.    Her kimin gıdası Allah’ın güzel yüzünden aldığı nur olursa artık dudaklarından güzel sözler döküleceğini öğrendik.
2.    Arı nasıl ki Hak emri ile uğraşısıyla bal yapıyorsa, kişinin Hak emriyle uğraşısı ile tat, lezzet, hastalıklara ilaç olacak sözler söyleyeceğini öğrendik.
                                    *
İşte böyle yaren,
Hak nurundan olan sözler ile beslenip büyümüş kimsenin ağzından çıkan sözlerin insanda gittikçe artan ve kuvvetlenen iyiliğe yönelten etkisi kuvvetli sözler olduğunu öğrendik, anladık.

Köre ne gösterirsek gösterelim göremeyeceği, sağıra ne kadar güzel sözler söylesek duymayacağı için kendisini kör ve sağıra döndürmüş, kendini geliştirmekten uzak tutan kişiye bizlerin tesir edemeyeceğini, onların perdeli olduklarını, bu hükmün de Allah’tan olduğunu öğrendik, anladık.
                                             *

RAVLİ

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 562

Her ki o yekbâr hod bednâm şud
Hod neyâbed nâmcüst-ü hâm şud
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 2920 inci beyit açıklaması)

“ Adı bir kere kötüye çıkanın artık hamlıkta bulunmağa, iyi bir ad aramağa kalkışmasına ihtiyacı yoktur.”

O manevi padişahlar hiç kötü ad alırlar mı?
Ahmaklar, perdelenmiş olduklarından onların iyiliklerini görmezler.

O büyük zatlar, hodbin (Bencil) olanlara göre itibarsız olsalar da, onların kadirleri (Değeri, kıymeti, itibarı) yücedir.

Arif kişiler, Tanrı’nın kurallarını (Sevgiyle bağlanmış) pek seven zatına mazhardırlar (İyiliğine erişmiş).

Fakat bu hakikati, pek hasetçi olan düşmanın gözü nerden görecek?
Arifler Hakkın sevgi baharının taze gülleridir ama aşağılık kimselerin gözleri onları diken görür.

Şahidi’nin (Hakikati olduğu gibi görenin) can gıdası, Hakkın zat nurlarındandır.

Onun için dudaklarından böyle âb-ı hayat (Ölümsüzlüğe sebep olan su) akıyor.
                                        *
Neler öğrendik:
1.    İlahi nurla bakanın temiz bir dili, keskin bir gözü olduğunu, gizli ve açık her şeyin ona belli ve bilinen olduğunu öğrendik.
2.    Allahın bizi taraf olmadan gizli olanı görmemizi istediğini öğrendik.
3.    Taraf olduğumuz zaman gözümüzün perdelendiğini, açık ve gizli hakikati göremediğimizi öğrendik.
4.    Sevdiğimiz şeylerin bizi kör ve sağır ettiğini öğrendik.
5.    Sebeplere bağlı düşüncenin göze bağ olduğunu, hakikati olduğu görmemize engel olduğunu öğrendik.
                                    *
İşte böyle yaren,
Adı kötüye çıkanlardan utanmamak gerektiğini, onların sırlarını anlamaya çalışmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Ham olan kimsenin iyi bir şöhret sahibi olmak istediğini, bu isteğin kaynağının da kötü bir nefse sahip olmasından meydana geldiğini öğrendik, anladık.

Şöhretin felaket olduğunu, vahşi bir hayvandan kaçar gibi şöhretten kaçmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                                             *

RAVLİ

24 Mayıs 2014 Cumartesi

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 561

Şud safir-i bâz-ı der mere-i din
Nârehay-ı “ Lâ uhibbül âfilin’”
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 2882 inci beyit açıklaması)

“ İki âlemde de Tanrının baktığı yer gönüldür.
Padişah daima dilber (Gönlü alıp götüren güzel) mesabesinde olan gönüle bakar.”

Su ve toprak (Vücut) içinde mahpus olanlar, can ve gönül sırlarını ne bileceklere.

Ten ehlinin (Vücudunu aşırı sevenlerin) can ve gönülden haberleri yoktur.
Onların canı, insani cana nispetle hakir olan hayvani candır.

Can ve gönül, Hakkın âşıklara bir ihsanıdır.
Onlar, bu can ve gönülle Haktan vahdet (Bir olmak, birlik içinde aynı duyuş ve düşünüş içinde eylem yakmak) dersini okurlar.

Rütbe ve mansıptan (Makam), addan (İsminin halk tarafından bilinmesinden) ve şandan (Gösterişten), ardan (Yaptığından toplumun kınaması önemsememiştir) geçmişlerdir.

Var, yok cihanına (Dünyalık maddelerin olup olmamasından), renk âlemine niyazları (Yalvarışla istekleri) yoktur.

Âşıklar, iyi ad alma kaydında değillerdir.
Varlıktan gönülleri büsbütün sıyrılmıştır.

                                        *
Neler öğrendik:
1.    Allah’ın insanda önem verdiği yerin kendi sevgisi ile dolmuş gönlümüz olduğunu öğrendik.
2.    Vücuduna önem verenlerin gönülden habersiz olduklarını yalnız isteklerinin peşinde yaşayıp öldüklerini öğrendik.
                                    *
İşte böyle yaren,
Hak âşıklarının dünya istek ve işlerinden zevk almadıklarını, can ve gönüllerini Allah’a yönlendirdiklerini öğrendik, anladık.

Âşıklar Allah tarafından terbiye edilip beğenilen duruma geldikten sonra yine Allah tarafından güçlendirilerek dünya işlerine görev verildiğini, Allah yolunda olanlara yardım ve destek sağladıklarını öğrendik, anladık.

RAVLİ GÖNÜL yazarak Googleden bu konuda din büyüklerimizin öğretilerini okumalısın.
                                             *

RAVLİ

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 560

Şud safir-i bâz-ı der mere-i din
Nârehay-ı “ Lâ uhibbül âfilin’”
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 6.inci cilt 2811 inci beyit açıklaması)

“ Can doğanının (Avcı ruhtaki canın), din çayırında ıslığı:
“ Ben batan şeyleri sevmem” naraları oldu”

Can ve gönül beka (Ölümsüzlük) âlemindedirler.
Ten ise bu fani (Yok olacak olan) evin cinsindendir.

Can ve gönül, lâmekân (Mekânsızlık) bağının kuşlarıdır.
Ten kafesinde ikisi de hapistedir.

Can, Hakkın:
Ben Âdeme kendi ruhumdan üfürdüm” dediği gibi rahmani ruhun feyizli bir nefesidir (Gittikçe artan, çoğalan, verimli, olgunluk ve ilerleme sağlayan etkisidir).

Niteliksiz Tanrı denizinden bir damladır.
Canın sırları nasıl beyan edilebilir?

Can, Kur’anda ancak Allah’ın bir emridir, diye beyan buyurmuştur.
Gönül, dostun cemaline (Allah’ın güzel yüzüne) bir aynadır, aşk definesine bir hazinedir.
                                        *
Neler öğrendik:
1.    Din alanında olan kişinin ebedi var olanın peşinde olması, ebedi olanı avlamasının gerektiğini öğrendik.
2.    Bize verilen canın avcı karakterde olduğunu yani ele geçirmek istediğini büyük bir istekle izleyen ve bulup ortaya çıkaran, tanıtan, donanımlara sahip olduğumuzu öğrendik.
                                      *                                                              
İşte böyle yaren,
Allah’ın güzel yüzünü ve hakikatini gönül ile görebileceğimizi öğrendik, anladık.

Aşk hazinesinin gönülde olduğunu, gönül sahiplerinin bu hazineye sahip olduklarını öğrendik, anladık.

Allah’a ait can taşıdığımızı, avcı bir ruha sahip olduğumuzu, dünyanın imtihan dünyası olduğunu, sonuçta yine verdiği canı geri alacağını öğrendik, anladık.

                                             *

RAVLİ

Popüler Yayınlar