25 Eylül 2013 Çarşamba

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 109

Ayne-i dil çun ki şud şâfi vu pâk
Nakşha bini burun ez âb u hâk
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 2.inci cilt 72 inci beyit açıklaması)

“ Gönül aynası temiz ve berrak oldu mu su ve topraktan dışarı nakışlar görürsün.”

Gönül aynasını cilalandır, riyazetle (Oruçla) üzerindeki pası sil ki nişansız olan Cemal tecelli ederek ona aksetsin de onu açıkça göresin.

Fakat Allah’ın tevfiki (Uygun görmedikçe) olmadıkça kimse böyle bir heves ve arzuya düşmez.

Dünya ehlinin böyle bir muradı (İsteği) yoktur.
Çünkü o, bu fani olan dünya ile sevinçtedir.

Onun daima duası şudur:
“ Allah’ım!
Bana bu dünyada rütbe ve mansıp (Hizmet etme makamı) ver”

                                 ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Gönlümüzü gereksiz işgal eden gelip geçici, ömrü az olan isteklerden temizlememiz ve Allah sevgisi ile doldurmamız gerektiğini öğrendik.

2.   Allah’a hizmet etmek için görev istememiz gerektiğini öğrendik.

                                       *
İşte böyle yaren,

Gönlümüzü isteklerden boşaltmadan, çer-çöpten temizlemedikçe sevgilinin gelmesi için alan açmadan ve hazırlamadan bir kazanım sağlayamayız.

                                         *
Gönül, içimizde olan çok büyük ve kuvvetli bir alandır.
Daha geniş bilgi için RAVLİ GÖNÜL yazarak incelemelisin.

                                          *
RAVLİ

24 Eylül 2013 Salı

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 108

Ger bididi hiss i hayvan şah ra
Pes bididi kâv-u har Allah ra
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 2.inci cilt 65 inci beyit açıklaması)

“ Hayvani his şahı görseydi, öküz de eşek de Allah’ı görürdü.”

Öküzün, eşeğin hissi bizim hissimizden daha keskin, daha kuvvetlidir.

Onlar karanlık gecede tez görürler, fakat bizde bir gönül gözü nuru var ki, Tanrı bunu, öküze ve eşeğe vermemiştir.

Kendinde o nur olmayan kimseyi adam sayma, her ne kadar adam suretinde ise de onu öküz ve eşek bil.

Âdemoğulları o gönül gözünü açsalar, melekler bile onların bu yüce hallerinden utanır.

İnsan gönül gözüyle Allah’ın cemalini (Yüzünü) görür.
Bu hali övmek, beyan dili için (Açıkça anlatmak) muhaldir (İmkânsız, olması mümkün olmayan, içi boş söz).

                                  ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Hayvanlarda olmayan yalnız insanlarda olan göz olan ve çok güçlü olan gönül (Kalp) gözünün aktif hale getirilmesi gerektiğini öğrendik.

                                       *
İşte böyle yaren,

Allah kendinde olanlardan birçok özelliği bize ödünç olarak vermiş.
Bunlardan birinin de kendisini görme yeteneğidir.

Eğer farkında isen, bu konuda kendini geliştirirsen bu verilen yeteneği aktif hale getirmek bizim isteğimize ve çalışmamıza bağladır.

Daha geniş bilgi için RAVLİ GÖNÜL KALP GÖZÜ yazarak Googleden okumalısın.

                                         *
RAVLİ

23 Eylül 2013 Pazartesi

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 107

Ez tu ey bi nakş bâ çendin suver
Hem müşebbih hem müvahhid hıreser
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 2.inci cilt 57inci beyit açıklaması)

“ Ey bu kadar suretlerle beraber zatında nakışsız (İşlemeli, süslü elbisesi olmayan) olan!

Seni eşyaya benzetenler (Sıradan biri) de, birleyenler de (Allah’a kavuşma yolunda olanlar) sana hayrandır.”

Hayret içinde hayret verici bir hayranlıktır ki, suretten pak (Temiz, saf, katıksız hep, tamam, mübarek, kutsi.) olan, surette görünür.

Niteliksiz zatı (Başkalarından ayrı olmayan), kâinattan dışarı iken vahdet (Gönlü Allah’ta olma) yüzünden kâinat, zatın aynıdır.

Bütün varlıkların zuhuru (Ortaya çıkışı) ondandır.
Bütün varlıkların özü odur, mevcudat kabuktur.

Niteliksiz zatı bizim idrakimizden beridir (Kurtulmuş, temiz).
Bütün varlıklar ondan bir zerre bile değildir.

Onun zatı, nakışlardan, suretlerden beridir (Kurtulmuş, temizlenmiş) .
Hayvani his ve göz ise yalnız surete (Dışta görünene) bakar.

                                  ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Tanrı erlerinin basit görünümlü aramızda yaşayan ama canı Allah ile beraber olan olduğunu öğrendik.

2.   Temiz ahlaka sahip olana hayranlık duyulduğunu, Allah adamlarının bu huyda olana gıpta ile baktıklarını, sıradan insanların herhangi bir eşya gibi görerek değer vermediklerini öğrendik.

                                       *
İşte böyle yaren,

Görünüşe bakıp değerlendirme yaptığımız zaman çok değerli bir kimsenin çok yakınımızda olsa bile fark edemeyeceğimizi, ondan yararlanamayacağımızı öğrendik.

Değerli ile değersizi, işe yarayanla yaramayanı, geçici olanla sonsuza kadar kalıcı olanı ayırt edemiyorsak tesadüfü bir ömür geçiriyoruz demektir.

Din büyüklerimiz daima öğütleriyle ve yaşam hikâyeleriyle uyanmamızı, dikkatli olmamızı, ayırımlar yapmamızı, doğru tercihlerde bulunmamızı, ebedi olanı tercih etmemizi önerirler.

İstekli olan için çok açık uyarılar ve açıklanmış yollar vardır.
Kendini yenilemek, değişmek, daha iyi bir konuma getirmek için ölçüler ve yollar açıktır.

Anlamayana, anlamak istemeyene ne yapsan kar etmez de uyarıdan bıkar kaçarlar.

Hâlbuki bu uyarılar bizim faydamızadır.

                                         *
RAVLİ

22 Eylül 2013 Pazar

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 106

Afitâb-ı marifet ra nâkl nist
Meşrık-ı o cüz ki can-u akl nist
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 2.inci cilt 43 inci beyit açıklaması)

“ Marifet güneşine bir yerden bir yere gitmek, batmak yoktur.
Onun tam yeri yalnız candan, akıldan başka bir şey değildir.”

Sûri (Gözle görünen) olan her şey batar.
Manevi (Madde olmayan) olan her şey ebediyen bakiy (Sonsuza kadar) kalır.

Her ne kadar suret de manadan belirdi, suretin varlığı da manadan geldiyse de.

Evet, mana suretten görünür ama mana suretten de geçer.

Manalar suretten göründü mü, münezzehtir (Pak, kusur ve noksanlıklardan uzak, hiç bir şeye muhtaç olmayan, kötülükten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden uzak).

Nakışsız olanı ikiliksiz tek nakışta ara.

                                 ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Gördüğümüz her şeyin önce görünmeyen mana âleminde şekillendiğini sonra görünür hale geldiğini öğrendik.

2.   Görünen her şeyin yok olacağını, aslına döneceğini öğrendik.

3.   Kalıcılığın manada olduğunu öğrendik.
                                       *
İşte böyle yaren,

Gelip geçici, oyalayıcı şeyler çoktur ve hem insanın dikkatini dağıtır hem de doğru düşünmene zaman ve imkân vermez.

Dünyada gördüğün her şey bu kapsamdadır.

Sonsuza kadar kalmak ve yaşamak isteyenler mananın önemini ve etkilerini anlamışlar, görmüşler ve yaşamışlardır.

Daha geniş bilgi için:
RAVLİ MANA yaz Googleden okumalısın.

                                         *
RAVLİ

21 Eylül 2013 Cumartesi

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 105

Hâb bidarist çun bâ dânişest
Vây bidari banadan nişest
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 2.inci cilt 39 inci beyit açıklaması)

“ İlim ile olan uyku, uyanıklıktır.
Bilgisiz kimseyle oturan uyanığa ne yazık.”

Arif bir kimse bu cihandan uyursa, canı lâmekânda (Adresi olmayan yer) uyanık olur.

Surete (Görünene), his gözünü (Duygu ve hayal ile oluşan bakışa) kaparsa manen (İç varlık bakımından), batın (Sır) gözünü açar.

Onun gözü uyur ama canı uyanıktır.
Can bülbülü o hakikat gül-zarındadır (Gül bahçesi).

Gözü buluttur, canı güneş.
Bulut, güneşin önünden gidince daha ziyade parlar.

Gökteki güneş zeval bulur ama irfan güneşi için zeval yoktur.

                                  ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Vücudun uykusu olduğunu öğrendik.

2.   Canın uykusu olmadığını öğrendik.

3.   İlim sahibi vücudunu dinlendirirken canı ile işler yapmakta olduğunu öğrendik.

4.   Canın uyumadığını bilmeyenlerin âlimlerin uyuduklarını sandığını öğrendik.

                                       *
İşte böyle yaren,

Taşıdığımız canın uykuya ihtiyacı olmadığını, candan haberi olmayanların canı etkili kullanamadığı için uyur sandıklarını öğrendik, anladık.

RAVLİ UYKU VE İLİM
RAVLİ CAN yazarak Googleden okumalısın.

                                         *
RAVLİ

20 Eylül 2013 Cuma

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 104

Halvet ez agyar bayed ni ziyâr
Postin behr-i di âmed ni behâr
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 2.inci cilt 25 inci beyit açıklaması)

“ Yabancılardan halvet (Gizlenmek, tenhaya çekilmek) gerektir, yoksa dosttan değil.

Kürk kışın giyinmek içindir, bahar için değil.”
Âşık olmayanı yabancı bil.

Âşık gördüğünü dost bil.
Âşık bir adama rastladın mı, onu dost edin.

Âşık olmayandan bizar (Rahatsız, bıkmış, usanmış, küskün) ol.
Âşık olmayan ölüdür.

Soğuklukta buz gibi donuktur.
Öyle bir kimseye (Bilinçli olmayana) yâr oldun mu, sen de onun gibi donuk (Soğuk ve hareketsiz) olursun.

Uyuklayan kimse, arkadaşına uyku getirir.
Uyuyan âlim, cahille hem dem (Sıkı-fıkı arkadaş) olan uyanıktan iyidir.

                                  ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Ölü gibi davranan, uykulu gezen, öğüt almayan, kendini yenilemeyen, değiştirmeyen, ilahi âlemle ilgisi olmayan kişilerden uzaklaşmamız gerektiğini, yanlış kişilerle olmaktansa yalnızlığı tercih etmemiz gerektiğini öğrendik.

2.   Âşık olan, aşk sanatını bilen birisini bulursak dost olmamız gerektiğini öğrendik.

3.   Bulunduğumuz ortam ve kişilerin üzerimizde etkilerinin çok olacağından doğru tercihler yapmamız gerektiğini öğrendik.

                                       *
İşte böyle yaren,

Daha geniş bilgi için RAVLİ HALVET yazarak Googleden okumalısın.

                                         *
RAVLİ

19 Eylül 2013 Perşembe

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 103

Çün zi tenhayi tu nevmidi şevi
Zir-i zıll-ı yar hurşidi şevi
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 2.inci cilt 22 inci beyit açıklaması)

“ Sen yalnızlıktan mademki ümitsizliğe düşüyorsun, dosta sığın.
Dostun gölgesi altında bir güneş olursun.”

Yalnızlıkla bir iş yapılamaz.
Görmüyor musun?

Baharın yardımıyla toprak nasıl yeşilleniyor.
Kadın, kocasının sohbet yardımına kavuştu mu, onun yardımıyla gebe kalır.

Şakirt (Öğrenci, çırak) üstatla dost olunca, ondan iş yapmak, kazanmak yolunu öğrenir.

Sen iyi insan olmaya bak da, cahil kimselerden kaç.
Zira o gibi kimseler yaprakları ağaçtan döken sonbahar rüzgârı gibidirler.

Yabancılardan nefret et, halveti (Dostla baş başa yalnız kamlıyı) seç.
Dostla hem-nişin (Yakın arkadaş) ol, sohbet et.

                                  ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Dünyalık heveslerden, toplumun savurmasından, zorlayıcı isteklerden kurtulan kişinin kendinin yalnız ve ümitsiz bir halde olduğunu düşündüğünü öğrendik.

2.   Yalnız ve ümitsiz kişinin yönünü ümide çevirmesi gerektiğini, Allah dostunu bulmaya doğru koşmasını, lazım geldiğini öğrendik.

3.   Allah dostuyla dostluk kuranın, bu tadı alanın başka insan aramayacağını öğrendik.

                                 *
İşte böyle yaren,

Hazreti Mevlana özlemli bir yar aradı, Şems hazretleri de kendine özlemli bir yar aradı, sonra bu iki güneş bir oldular.

Toplumun oyalayıcı, işe yaramayan gürültüsünden, sözünde durmayan her an değişen insanlarla beraberliğin bir fayda sağlamadığı gibi beklentilerine de hiçbir zaman karşılık alamazsın.

Yalnız kalıp hayal dünyasının çıkmazlarında kalmanın sana bir getirisi olmadığı gibi kıymetli ömrünü de boşa geçirirsin.

O Halde Allah dostlarını ara, onlara hizmet et, sevgiyle bağlan, sözlerinin doğruluğuna inan da yaşamın manasını anla.

Allah dostları seni hemen kabul etmez, seni sınamadan yakınına almazlar.
Bu bakımdan doğru sözle ve açıkça kendi amacını ve beklentilerini söyle.

Senin geçmişini silip süpürmesine, temizlemesine izin ver ki gönlün pisliklerden arınsın.

Dost senin hamurunu yeniden karsın ki Allah’ın da beğendiği, kulun da beğendiği bir kişi olasın.

Bir insan kendisinin yaptığı her şeyi doğru kabul edeceğinden ve sahipleneceğinden başlangıçta bu temizlenme sancılı olursa da sonu çok tatlı olur.  

Allah’a yalvar da seni güzelliğe taşıyacak, elinden tutacak bir dost ile karşılaştırsın.

Allah dostları basit görünümlü olduklarında dışa bakarak sakın aldanmayasın hatta o büyükler toplumun rahatsızlığından kurtulmak için, deli, divane, dinsiz gibi kendilerini gösterirler.

Allah izin vermedikçe, senin perdeni kaldırmadıkça karşı karşıya komşu olsan bile yıllarca fark edemezsin.

                                            *
RAVLİ

17 Eylül 2013 Salı

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 102

Âfet-i in der hava vu şehvetest
Verne anca şerbet ender şerbetest
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 2.inci cilt 10 inci beyit açıklaması)

Afet bu heva İstek nefsin isteği, düşkünlük, gelip geçici olan heves, nefsin zararlı ve günah olan arzuları.) ve heveste (Gelip geçici istek, nefsin hoşuna gitmek, gezmek, akıl ile olmayıp nefis ile olan istek.), şehvettedir (Doymayan aşırı istekler).

Yoksa hakiki insanlık âleminde şerbet üstüne şerbet vardır.”

Heva ve hevesten, şehvetten kurtuldun mu, Hak katında makbul (Kabul edilen, beğenilen), has (İyi nitelikleri üzerinde toplayan) bir kul (Sevgiyle bağlanan) olursun.

Bu şehvetten ten kesilir, kurtulursa can vahdet şarabı küpünden şaraplar içer (Sevinçten kendini kaybeder).

Fakat sen bu saadette dostun (Yol gösteren, kayıran Pir) yardımı olmadan eremezsin.

Sana, o hakikat diyarından bir dost gerektir.
O dost senin elini tutup hakikat diyarına çeksin de canın, cananın visaline ersin (Buluşma imkânı hazırlığına yardım etsin).

Bu kapıyı yalnız başına açamazsın.
Dostu bulunca her muradına erersin.

                                  ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Bizi oyalayan, yanlış işler yapmamıza sebep olan isteklerden kurtularak akıllı davranmak için kendimizi hazırlamamız gerektiğini öğrendik.

2.   Allah’ı kendimize adeta bir sevgili gibi görmemiz ve ona ulaşmak, ona yakınlaşmak, onunla buluşmak, baş başa kalmak için kendimizin ne yapmamız gerektiğini bu yolda usta kişilerin yardımıyla yapabileceğimizi öğrendik.

3.   İlahi âlemin hakikat âlemi olduğunu, yüzleşme ve arınmanın bir usta büyüğün gözetimi altında olması gerektiğini öğrendik.

4.   İnsan ne kadar temizlense de hakikat âleminin kapısını bulup giremeyeceğini, bu yolda önce gitmiş, o yerde kalan büyüklerden birinden yardım alması gerektiğini öğrendik.

                                          *
İşte böyle yaren,

Büyük işler tek başına olmaz.
Hele ben yaptım oldu demekle hiç olmaz.

Yalvarış ahlakına sahip olmayanlar bu yolda bir adım bile atamazlar,
İlahi âlemin giriş kapısını bulamazlar ancak reklam levhalarındaki çekici yazıları ezberlerler sanki oraya mensup birisi gibi konuşurlar.

Kapıyı bulamayan, bu yolda gidemeyen, yardım almayan kişi hayvani ruhun etkisiyle yaşar ve içindeki insanı ruhu da garip kalarak bedenden ayrılmak, geldiği yere gitmek ister.

Kendimizi bilmeden başka âlemleri nasıl bilebiliriz ki?
Kendi iç yolculuğumu yapmadan ne görebiliriz ki?

                                               *
RAVLİ

16 Eylül 2013 Pazartesi

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 101

Ta nezayed baht-ı tu ferzed i nev
Hun nekerded şir-i şirin hoş şinev
(Hazreti Mevlana, Mesnevi 2. cilt 2 inci beyti’nin açıklanması)

“Güzelce dinle.
Bahtın yeni bir evlat doğurmadıkça kan tatlı süte çevrilmez.”

Ten hapsinde kalan ruh, hayvanidir.
Bedenden kurtulunca insanı ruh olur.

Hayvani ruh, Haktan lezzet almamıştır.
Onun arzusu heva (İstek nefsin isteği, düşkünlük, gelip geçici olan heves, nefsin zararlı ve günah olan arzuları.) ve hevestir. (Gelip geçici istek, nefsin hoşuna gitmek, gezmek, akıl ile olmayıp nefis ile olan istek.), şehvettir (Doymayan aşırı istekler).

Can şehvani lezzetlerden kesilince Hakkın kadehinden vahdet şarabını içer (Allah ile bir olmanın sarhoşluğuna ulaşır).

Nefis şehvetten kurtulmadıkça canın âb-ı hayat (Ölümsüz) içmesine manidir.

Bu ten duvarı “ Ölmeden önce ölünüz” Hadis’i Şerifinin manasına göre harap olmadıkça cana, canandan yana kapı açılır mı?

                                  ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   İnsanda iki ruh olduğunu, birincisinin hayvani ruh, ikincisini de insani ruh olduğunu öğrendik.

2.   Hayvani ruhu etkisiz hale getirdikten sonra insani ruh kendini gösterdiğini öğrendik.

3.   Vücudumuza bağlanmış ve çok etkili olan hayvani ruhu kontrol altına almak, etkisiz hale getirmek için vücudumuzun isteklerini azaltmamız gerektiğini öğrendik.

4.    Hayvani ruh etkisiz hale gelmedikçe insani ruhun devreye giremeyeceğini, istenilen amaca ulaşılamayacağını öğrendik.

5.   Allah ile var olmak zevkini, heyecanını duymak, ebedi hayata kavuşmak için bu önerinin önemsenmesi gerektiğini öğrendik.

                                       *
İşte böyle yaren,

Kan içilmesi haramdır ama süt içilmesi helaldir.
Haram olanı helale çevirmek için kendimizde değişikler yapmamız gerekir.

Nasıl ki kadın çocuk doğurunca kanı memeleri vasıtasıyla süte dönüşüp yavrusuna en kıymetli rızık olur ve o çocuğu besleyip geliştiriyorsa bizim de ikinci doğum dediğimiz kendimizi yeni baştan değiştirmemiz ve düzenlememiz gerekmektedir.

Hazreti Mevlana bunun önemini Peygamberimizin “ Ölmeden önce ölünüz “ Hadisi şerifinin işaretini anlayarak uygulamış ve bize önermiştir.

Toplumun üstümüze giydirdiği kişilikten kurtulup önerilen yoldan giderek ve önerilenleri yaparak sonsuza kadar bize yaşam verecek konuma gelmemiz gerekmektedir.

                                              *
RAVLİ

15 Eylül 2013 Pazar

SABIR

Acıya ve zorluğa katlanmak.

Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryat etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması.

Sabırsız adam ihtiyatlı ve akıllıca davranamadığı için sıralı gelişmeleri ve etkileri algılayamaz, gerekli olan zamanı bekleyemez.

İhtiyatlı ve akıllıca davranmak için bir işte acele etmeyip bir düşünce dairesinde hareket etmek gerekir.

Bir işte acele etmeyip bir düşünce dairesinde hareket etmek gerekir.
Tanrı sanatının sonuçlanmasını sabırlı insanlar görebilir.

 Çünkü sabır üçtür:
Biri:
Asilikten, itaatsizlikten, isyandan, günahtan kendini çekip sabretmektir, bu sabır takvadır...

İkincisi:
Afetlere, belâlara, felâketlere, hastalıklara, dertlere karşı sabırdır ki, sebepler ile ilişki kurduktan ve aklın gerektiği şeyleri yaptıktan sonra sonucunun Allah’ın takdirinde olduğunu bilerek sonuca razı olmak.

Kişinin kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra iyi sonucu Allah'tan istemektir.
Allah’ın hükmettiği kadere razı olmak, Hakka güvenmek ve teslimdir...

Üçüncü sabır:
Sabır ile ibadete devam etmek, bu sabır onu sevgili makamına kadar çıkarır.
Sevgiliden hoşa gitmeyen her ne gelirse gelsin hoşlukla karşılamak.

En büyük makam olan sevgiyle bağlılık makamıdır ki Allah’tan gelen her şeyi aşkla kabul eder en ufak bir memnuniyetsiz olmamaktır.

                                         *
RAVLİ

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 100

Sabır aret arzu ra ni şitâb
Sabr kün vallah ü âlem bissevab.
( Hazreti Mevlana, Mesnevi 1.inci cilt 4003 inci beyit açıklaması)

“ Sabretmek, arzu ve muradı (İstenerek, ümit ederek beklenen, arzu edilen şey, gaye, maksat, emel.)hâsıl (Meydana çıkar, görünür) eder.
Yoksa acele etmek değil.

Sabret (Acıya ve zorluğa katlan.
Bir musibet ve belâya uğradığın zaman telâş ve feryat etme, sonunu bekle tahammül ile katlan.) bekle.
Allah ü Teâlâ doğruyu en iyi bilendir.”

Aşağılık dünyanın lezzetlerinden sabret ki her şeyi güzelce yaratan ve nizam ( Düzen, dizilmiş ve sıralanmış, icaba göre yapılan kanun.) veren Allah’ın visaline eresin (Kavuşma).

Ten, anne gibidir, can onda cenin gibidir, bir müddet için tende hapsolmuştur.

Cenin doğmadığı müddetçe vücuduna kan göbeğinden gelir.
Doğunca göbeğinden gelen annesinin kanı, ona süt olur.

Cenin olduğu müddetçe tende hapistir.
Doğmasıyla ten kaydından kurtulur.

Tenin alâyişinden (Bulaşıklık, bulaşma, debdebe, tantana, gösteriş) geçince temiz olur ve doğar.

Doğması sebebiyle de gıdası süt olur, kandan vazgeçer.

                                 ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Gördüğümüz, karşılaştığımız hoşa gitmeyen bir durum karşısında ümitsizliğe düşmenin yanlış olduğunu, o olayın sonuçlanmasına kadar beklememiz gerektiğini öğrendik.

2.   Allah’ın her an bir şeyleri yok ettiğini, yeniden yeniye yarattığını öğrendik.

3.   Özgür insan olan ariflerin yok olanları ve var olanları seyrettiğini, Allah’ın sanatını anlamaya çalıştıklarını öğrendik.

4.   Sabretmenin sevgi ile kolaylaştığını ve kolayca kabul edebilindiğini öğrendik.

                                          *
İşte böyle yaren,

Sabretmek ancak insanın başına gelince olur.
Allah’tan sabır isteyene önce başına bela gelir sonra da sabır gelir.

Sabır etmek senin işin ve görevin olmalıdır.
Allahtan geleni hoşça kabul etmek ve razı olmak gerekir.

                                           *
RAVLİ SABIR yazarak Googleden okumalısın.

                                            *
RAVLİ

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 99

Raht-ı ma hem raht-ı mara rahzen
Cism-i ma hem can-ı mara camekan
( Hazreti Mevlana, Mesnevi 1.inci cilt 3903 inci beyit açıklaması)

“ Bizim yol eşyamız, bizim yol eşyamızın vurucusudur.
Bizim cismimiz bizim canımızın esvabını (Dıştaki giysi) soyandır.”

Canımızda lâmekân (Adresi olmayan yer) arzusu vardır.
Cismimizin arzusu ise bu toprak âlemidir.

Canın aslı niteliksiz (Aslı ve özelliği bilinmeyen) âlemdendir.
Bedenin aslı ise bu aşağı topraktandır.

Cisim ve can birbirinin zıddıdır.
Can için cismi alt-üst etmeye bak.

Tenperverlik (Rahatına düşkün. Tembel. Vücudunu beslemek telaşında olan.) lezzetine kapılma, sabret.

Çalış ki canı, canana ulaştırasın.

Can mademki dostun visalini (Buluşma, kavuşma) arzu ediyor, bekle.
Bedenin lezzetlerine doğru koşma.

                                  ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Sahip olduğumuz her eşyanın Allah yolunda ilerlemeye engel olduğunu öğrendik.

2.   Vücudumuzun canımızın elbisesi olduğunu, canın gerçek durumunu gizlediğini, vücuduna önem vermeyenlerin canın gerçekliğini görebileceğini öğrendik.

3.   Vücudumuzdaki canın aslını ve özelliklerini tam bilmediğimizi, vücudun topraktan olduğunu tereddütsüz bildiğimizi öğrendik.

4.   Canın cismimize bağlandığını, canın bu bağdan kurtulup canın bildiği, bizim bilmediğimiz yere gitmek için uğraştığını öğrendik.

5.   Canımızı vücudumuzdan daha çok önemsememiz gerektiğini öğrendik.

6.    Bedenin lezzetlerinden uzaklaşanın ayrıldığı sevgiliye kavuşma imkânı bulabileceğini öğrendik.

                                                 *
İşte böyle yaren,

Can hakkında çok az bilgi verilmesine rağmen önemini ve etkilerini yakından görmekteyiz.

Vücudumuzdan daha fazla önemi hak eden can konusunda aklımızın anlama kapasitesi yeterli olmamasına rağmen, sevgi ve ilgiyle can konusunda büyüklerimizin verdiği bilgilerden yararlanmamız gerekmektedir.

RAVLİ CAN yazarak Googleden okumalısın.

                                          *
RAVLİ

14 Eylül 2013 Cumartesi

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 98

Rev bıters u ta’ne kemzen her bed’an
Piş-i dam-ı hüküm acz-ı hod bidân
( Hazreti Mevlana, Mesnevi 1.inci cilt 3892 inci beyit açıklaması)

“ Haydi!
Her kötü kimseyi kınama, sen de onun gibi olmandan kork.
Allah’ın hüküm tuzağının huzurunda kendi aczini bil.”

İblis, kendi aczinden gafildi (Habersiz).
Kendini Âdemden yüce ve ileri görüyordu.

Bu sebepten melun (Huzurdan kovulmuş) ve merdud (Kabul edilmemiş, ret edilmiş) oldu.

Tanrı’nın makbulü iken kovuldu.
Kendini görmek hoş bir hal değildir.

Kendini varlıkla gören lanete layıktır.
Kendini varlıkla gören nefis, kendini beğenen, kendini kibirli gösterendir.

Başımıza gelen her bela bizdendir.

Allah’ım!
Bizi bizden kurtar.
Çünkü çektiğimiz her zahmet, her meşakkat (Sıkıntı, güçlük, zorluk) bizdendir.

                                  ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Her kötü kimseye yaptığı işin kötü olduğunu söylemenin doğru olmadığını, Allah’ın verdiği görevi yaptığını öğrendik.

2.   Kınadığımız bir işten söz etmemizle Allah’ın o kınadığımızı başımıza getirebileceğimizi hep hatırda tutmamız gerektiğini öğrendik.

3.   Kendinde büyüklenme ruh hastalığı olanların; kendisini kusursuz gördüklerinden dolayı başkalarının kusurlarından söz ettiklerini öğrendik.

4.   Başkalarının kusurlarıyla uğraşanların, söz edenlerin kendi kusurlarını görmekten uzaklaştıklarını öğrendik.

5.   Kendini beğenme, kendini görme, büyüklenme, böbürlenme, ben diye kendini beğenme; insanın kendi kendine oluşturduğu kötü bir ruh hastalığı olduğunu, bu konuda çok dikkatli olmamız gerektiğini öğrendik.

6.   Başkalarının kusurlarından söz edeni Allah huzuruna kabul etmediğini, kovduğunu, uzaklaştırdığını öğrendik.

                                              *
İşte böyle yaren,

İnsan kendi kusurunu göremez ve bilemez olduğundan doğru sözlü, bilgin ve yaşlı bir dostun yüzüne ayna tutması, gerçekleri olduğu gibi göstermesi gereklidir.

Gerçek dost uyarmak, kusurun düzeltilmesini sağlamak amacıyla ayıbı yüze karşı söylemesi büyüklenme değildir.

Zengin ve olanakları çok olanların kusurlarını örterler ve böylece ondan gelecek çıkarlarını yok olmasına engel olurlar, bu konumuz dışındadır.

Herkes kusurunu kendisi bilir ve örtmeye, unutturmaya, konu olmaması için çalışır.

Kusursuz eş veya iş olmayacağı için böyle özellikte insan arayan eşsiz veya işsiz kalacağından ve Allah’ın beğenmediği işi yapacağından yanlışa düşülmemesi gerekir.

Kınama ki başına gelmesin.
Gece gibi kusurları, hataları, günahları ört.

Allah isterse biz söylemeden o kişinin günahını, kusurunu açık eder, biz kendimizi Allah ile kul arasına sokmamalıyız ve dilimizin hatasından kötü duruma düşmememiz gerektiğini öğrendik, anladık.

                                         *
RAVLİ

13 Eylül 2013 Cuma

DERVİŞ YOLU GÜLŞEN-İ TEVHİD 97

Bad-ı hışm-ü had-ı şehvet bad-ı âz
Bürd ora ki nebud ehl-i namâz
( Hazreti Mevlana, Mesnevi 1.inci cilt 3796 inci beyit açıklaması)

“ Hışım (Öfke, kızgınlık) rüzgârı, şehvet (Bir şeyde güçlü istek) rüzgârı, hırs (Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku) rüzgârı namaz ehli (Namaza alışmamış) olmayan kimseyi esip savurur.”

(Rüzgâr: Düşünmeden, araştırma yapmadan, çalışma ve hazırlık yapmadan, planlama yapmadan, beklemedik bir zamanda herkesin zarar görmesine yol açacak, sert tepkilerle karşılaşılan, sonunda büyük zarara uğranılacak durum)

Tarif ettiğim vasıfta bir mana sultanı buldun mu, hemen bir an olsun onunla otur ki, şehvet, hırs, heva (İstek nefsin isteği, düşkünlük, gelip geçici olan heves, nefsin zararlı ve günah olan arzuları.) ve heves (Gelip geçici istek, nefsin hoşuna gitmek, gezmek, akıl ile olmayıp nefis ile olan istek.) belasından kurtulasın.

Tanrı’nın o has kulunun sağlam sığınağında emin kalasın.
Allah’ın o has adamının himmetiyle (Allah indinde makbul ve mübarek bir kimsenin manevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi.) bu gibi belalardan kurtulunca Allah’a şükret, kendini görme.

O gibi hallere müptela olanlara acı.
Ben temizim, onlar pistirler deme.

Çünkü iblis, Âdem’den kendini yüce ve varlıkta gördüğü için iblis oldu.

                                 ***
Gülşen-i tevhid İbrahim Şahidi
Çeviren Midhat bahari Beytur
İnkılap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.


                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Namaz kılmayı seven, önemseyen, benimseyen, Tanrı huzuruna varmayı ve yüksek makamlara göre kendini uygun hale getirmek için çalışan kişinin; namaz kılmakla kendini ani gelişen tehlikelerden koruyacak korunaklı bir yerde güvende olacaklarını öğrendik.

2.   Allah katından gelen bir desteğe sahip ulu kişinin bizi uyandırdığını, tehlike ve tehditlere karşı bizi Allah’ın izni ile koruduğunu öğrendik.

3.   Başımıza gelen bir beladan, sıkıntıdan kurtulduğumuz zaman kendimizin başardığını düşünmemizin yanlış bir yorum olacağını öğrendik.

4.   Tanrı erinin dua bereketiyle başımızdan giden bela karşısında Allah’a şükretmemiz ve bu dua sahibine hizmet ederek teşekkür etmemiz gerektiğini öğrendik.

5.   Kötü duruma düşenleri kınamak, ayıplamak, aşağılamak yerine ben bu halde değilim diyerek Allah’a şükretmemiz gerektiğini öğrendik.          

                                               *
İşte böyle yaren,

Ben diyen, ben merkezli davranan, her şeyi kendi yetenek ve becerileriyle kazandığını zannedenler ilahi âlemi tanımadıklarından ve bu işlerin nasıl olduğunu bilmediklerinden korunaksız bir yerde kendilerini güvende sanırlar.

Kendini gören, kendini büyük sana esen bir rüzgâr karşısında ne kadar çaresiz olduğunu zarar gördüğü zaman anlar.

Deneme yanılma ile anlayanların başına her şey gelir.

Akıllı kimseler sağlam kişiye yaklaşırlar, sağlam görüşlü olanlardan bilgi alır yararlanırlar ve sağlam işler yaparlar.

Sağlam iş yapan kişi başına gelebilecek olayı önce düşüncesinde yaşar ve zarar görmeyecek, fayda görecek şekilde seçenek ve davranışlar geliştirir.

Namaz sağlam iş, görüş, düşünce ve eylemler için en büyük imkândır.
Namaz esnasında doğru seçenekler Allah tarafından huzurda gönlüne konur ve gönlün de aklına öğretir.

Eğer ilahi bilgi ile ve aklınla davranıyorsan, gönlüne sorar ve gönlünden aklına gelen öneriler ile çalışıyorsan doğru yolu bulmuşsun demektir.

Eğer namazı kıldıktan sonra gönlüne gelen, aklına düşen önerileri değerlendirmiyor da nefsinle davranıyorsan o namazdan elde edilen dersi almıyorsun demektir.

Namazın nimetleri çoktur, burada yalnız belalardan korunmak için Allah’a sığınmanın önemi arz edildi.

                                            *
RAVLİ

Popüler Yayınlar