İlahi, kitaba başladım, kitabın kapısını, senin adınla açtım
Dile fesahate (güzel ve açık
konuşma) doğru yol verdim; ağzı belagatle (düzgün, pürüzsüz) açtım.
Allah’a dayanarak, kusuru
kendime vererek bu son kitabı önüme koydum.
Gönlümü arıtıp bu kitabın
yazmasına verdim; güzel yazdıysam topu kaptım demektir.
Söz hanesinin kapısını açtım;
bu kitaba İLAHİNAME adını verdim.
İlahi, kitabın adı senin
adındır, kitap da senin kitabın; evet, ’Kalem yazdı ve mürekkebi kurudu. ’sözü,
senin kalemin, senin takdirin hakkındadır.
Bu kitaba sen başlattın; sonunu
da lütfet, sen bitirt.
Tabı’ma (çalışmama)sen lütfunu,
inayetini (yardımı) yoldaş et, sen başarı ver; hatırıma düşüncede bocalama
verme.
Lütfet de şu kitabı sana
getireyim; insanları da, canları da huzura kavuşturayım.
Ebedi olarak halka doğru yolu gösteren sensin; gizli, açık, her şeyi bilirsin sen.
Sırrımın başlangıcını sona
eriştir de canım bedenimde oldukça başımı yücelteyim.
İlahi, lütfunu yar et baba; rahmetle
bir nazar et işimize
Lütfet de canımın dilediğini
elde edeyim; bir gönül olsun, kabul etsin bunu
Bir gönül bile bu şiirden hoşnut
olursa canım muradına erer; gönlümün dilediği tezce meydana gelir.
Söz benden hidayet Tanrı’dan;
İlahi, sen beni kendinden Lütfü'nden ayırma
Bu işi Lütfü'ne havale ettim; sen
tembellikten koru beni
Bu sözler, rızana uygun
olsun; beni kabul et, sözlerim makbul olsun; bunlara halkın rağbetini arttır
Önce canımın dileğini ver; lütuflarını esirgeme, kerem et.
Bana, birliğini övüp anlatma
için bir tercüman ver; yetiştirip geliştirmene dair şu şairliğime bir iz
göster, bir nişane belirt.
Ey nişanı olmayan, bir nişane
belirt de gönlümün dileğince dilimi açayım, söze başlayayım.
Bir dudu kuşuna benziyken
canımı güzel nağmelerle öttürmeye başlayayım: anlatmama, şiirimden şekerler
bağışlayayım.
Senin lütfunu anlatmaya
başlasın; denizden, madenden bahsediş ayıbından kurtarayım onu.
Tamamıyla can olayım, teni
bırakayım; ruhu gönülden de kurtarayım, candan da
Baştan ayağa dek nur olayım; misksem
(koku), kâfur (ilaç ham maddesi) haline geleyim
İlahi, dilime doğru sözü
ilham et; kulunun duasını kabul eyle.
Tortuyla dopdolu gönlümü
arıt; Lütfü'nle nazar et; sözlerime karşı şekeri bile abes, beyhude bir hale
getir
Beni kapında muradına erişmiş
bir kul et; eğri büğrü söylemekten koru
Bana başarı ver de sana haddedeyim;
sıfatlarını, zatını dile getireyim.
Senin dergâhından aman
dilemekteyim işte; yarabbi, maksadıma
ulaştır beni.
Söz ona erince birliğinden bahsetmeye
koyulayım; seni öveyim, ululuğunu söyleyeyim.
Baharlardaki bülbül gibi
çileyeyim, şakıyayım; göz bulutlarından yağmur yağdırayım.
Can gönül zincirlerini
oynatıp şakırdatayım; balçığı ruh haline getireyim, can haline sokayım
Münacata (yalvarmaya) koyulup
dua elini açayım; ağlıya inliye, ey hacetleri reva eden, ey dilekleri veren
diyeyim:
Beni, sana hamt etmekte
sahip-kıran (güçlü, üstün) et, şiirim
gibi dilimi de aç, sözümü de akıt.
İçimi muradımca düzelt; dile,
bir tercümanlık beratı ver.
Tanrım, anlatmaktan yoruldum;
neşe yaygısını dürdüm, devşirdim.
Artık zatını övmeye
başlayayım; sıfatlarını anlatmaya koyulalım.
Tanrım, senin vergilerin
umumidir; herkesi, her şeyi kavrayan inayetlerinin ( yardım) daimidir.
Bizi bir avuç topraktan
yarattın; bir balçık parçasıyken bütün varlıklardan bizi seçtin.
Ümmetlerin hayırlısı dedin de
bu söz yüzünden başımız yüceldi; bu lütufla senin itaat libasına (örtüne) büründük.
Bu ihsanla, bu hil’atla
(kaftanla) padişah kesildik; ’Âdemoğullarını yücelttik’’
Ayetiyle uluyuz, murada
ermişiz.
(Sure İsra, 70)
Tanrım bilensin, adalet ve
lütuf sahibisin; zatının sıfatları, ’Tanrı uludur’ ’sözüyle anlatılmıştır.
Kadının, yakının, oğlun
yoktur; münezzehsin (temiz, arı, uzak) bunlardan; sana otak, eşit, benzer
olamaz.
Oğlu olmayan, evveline evvel düşünülemeyen
bir Tanrısın; yakını bulunmayan ve her an tedbir ve tasarrufta olan bir zatsın.
Zenginin sığınağısın; yoksulun övüncüsün.
Bir dumandan göğü yarattın; bir
avuç topraktan bütün insanları halk ettin. (Yarattın)
Göğü direksiz tuttun; toprağı
bir sevap üstüne kurdun.
Bir yelden, Meryem oğlu
İsa’yı yarattın; bir ateşten, Âdem’in düşmanını halk eyledin.
Yolar, beller, senin yüzünden
ayıktır, sarhoştur; ülkeler, senin Lütfü'nle varlığa erişmiştir.
Gerçekten de padişahlık sana
yaraşır, seninle bezenir; bir aydan bir başka ay meydana getirir, Ay'ı balık
burcuna alır, gösterirsin sen.
Görünen, görünmeyen her mahlûka
rızık veren sensin; her bileni, her bilmeyeni yaratan sensin.
‘’Hiçbir mahlûk yoktur
ki’ ’ayeti, padişahlığının fermanı, ’Bilmez misin’ ayeti buyruğunun yürürlüğüne
delildir.
Sen vardın, ne gökler vardı
ne dünya, ne ahret, sen vardın, şu ‘’İki yay arası’’ bile yoktu.
(Sure: Necm, 9)
Kalan sensin, ne varsa
fanidir; senin takdirinle var olanlar da yüce değildir, hepsi de alçalmıştır
sana karşı.
Dirilten sensin, ölenleriz
biz; sensin padişah, bir avuç yoksullarız biz.
Suçluyuz ama muhtacız sana;
Müslüman’ız, o yoldan lütuf ihsan şehrindeyiz.
Dünya, müminlerin zindanıdır
ama müminin malı mülkü, kazancı ordadır.
Lütfun, halime yoldaş olursa
yıkık dökük varım, varlığım, tümden mevki kesilir, mal mülk olur.
Kula lütfeder, inayet
buyurursan yüz yıllık kulluğun bile ne değeri olur.
Tanrım koruyucu sensin, hazır nazır olan sensin; kullarını hallerini görüp gözeten sensin.
Şu hatalarımızı bir çizgi
çekip yapılmamış say; Lütfü'nle suçlarımıza bir kalem çek gitsin.
Bizi bağışlarsan kerem
sahibisin; bağışlayabilirsin; bizi ulularsan lütfedersin; ulular ulususun.
Bizden bir suç meydana
gelirse, bizdendir bu; unutkanlığımız da özürlerimizdendir.
Havva ile Âdem bile yanıldı; yaptıkları
ne oyundu, ne oyuncak
Unuttular, yanıldılar da o
suça düştüler; ey padişahım, onları bağışladın, suçlarından geçtin.
Biz çaresizlerin
suçlarımızdan da geçersen padişahlık etmiş olursun.
Bu kapının toprağına çökmüş
oturmuşuz; ah etmeye, eş olmuşuz, eyvah demeye koyulmuşuz.
Emaneti avucumuza almışız; dilimiz
boyuna seni anmakta.
Tertemiz zatını övmedeyiz; ağzımız,
dilimiz, seni anıp anlatmakla nağmeler terennüm etmekte
Yüzlerce feryat ve figanla, yüzlerce
ağlayıp sızılıya kurtuluş yolunu arayıp durmaktayız.
‘’Bana dua edin. ’emrine
uymuşuz; ’icabet ederim’ ’vaadiyle haberler okumaktayız.
(Sure: Gafir, 60)
Allah’ım, senden başka
kimseyi istemiyoruz; o yüzden san sığınmışız ancak.
Allah’ım, duamızı kabul et; Allah’ım,
Lütfü'nü kılavuz et bize.
ATTAR’ın gönlünü Beytül-Harem
haline getir; nazarınla şereflendir, hürmete mazhar bir hale getir.
Hüzünler kulübümüze kadem
bas; bas da bunu canımıza minnet bilelim.
ATTAR’ın gönlü, derdinle yıkık
dökük bir haldedir; yıkık dökük yerlerden geçmek doğrudur.
Tanrım, canımıza nazar et;
hüzünler kulübümüze Lütfü'nü bir uğrat.
Bizi, kendi aşkına müptela kıl;
aklımızı da, bizden razı olacağın yola sahip et.
***
İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ ATTAR M.E.
B.
ŞARK İSLAM KLASİKLERİ
*
Yaren,
22.02.2010 Pazartesi günü
sabaha doğru rüya yoluyla ATTAR Hazretleri kendini gösterdi,
‘’Beni
anlat’ dedi ve görüntü kayboldu.
Göz göze bakışarak konuştuk,
çünkü o âlemde ses de yoktur, harf de yoktur.
Esmer yüzlü, yüzü dolgun, derviş
hırkası giymiş, fesi devetüyü sarısında, fesin üstü kesik (Düz). 1.70
boylarında dolgun vücutlu, 45-50 yaşlarında görünüşlü.
Olgun yüz ve bakışa sahip.
07 . Mayıs 2010 Cuma günü
ikindi ezanı okunmak üzere iken, Sema’ya doğru çekildim.
ATTAR hazretlerinin huzuruna
vardım.
Göz göze geldik ama ne alış
veriş yaptığımı bilmiyorum.
Beyaz yüzlü, kaşları beyazlamış, sakalı bir tutan uzunlukta beyaz,
Başında beyaz bir sarık vardı.
Sarık gelişigüzel sarılmıştı.
Yaşlı, olgun, nurlu bir
haldeydi.
Siyah hırkası vardı.
Beyaz blok taşların arasında
karşılaştık, görüştük.
Attar büyüğümüzün verdiği
görevi İnşallah layıkıyla yerine getirmişimdir.
RAVLİ: hikâye eden, anlatan
anlamına geliyor ve bu ad öbür âlemdeki adımdır.
Bu satırlara kadar geldiysen aferin sana aferin bana.
Şimdi sana sorsam bu hikâyelerden çok azını anlatabilirsin.
Bu hikâyelerle gönlüne Tuba
ağacının meyvelerinden tattırıldı.
Bu gönlünde olan işlerdir.
Aklın bunun çok azını anlar
fakat çok tesirlidir.
Gönlünde anlayış gözü açıldı
daha sonra kalp gözün ve daha da sonra can gözün açılacak.
Bu gelişmeleri kendin
anlayamayabilirsin ama yakın çevren ifade eder.
Yakın çevrenden insanlara
bakarsan çok şeyleri bildiklerini görürsün, fakat anladıklarını söyleyemezsin.
Hatta kızarsın.
Bunu biliyordu ama gene
hataya düştü diye.
Bunun cevabı biliyor ama
anlamamıştır.
Anlama olmadan, kavrama
olmaz, kavrama olmadan bütün içinde yeri ve değerini doğru belirleyemezsin,
anladığın bir doğruyu diğer yerlerde faydalı olarak kullanamazsın.
Ey yaren bunları
öğrenince heyecanla başka birilerini eğitmeye kalkma.
Sen daha yolun başındasın.
Kendin için öğrendiğinin
farkında lığından dışarı çıkma.
Başkasına öğretmek isteğine,
paylaşmak adına diye asla başlama.
Bu yolculuk içe doğrudur. Dışa değil.
Bu nur yüklenmiş ve gönlüne
hitap eden İLAHİNAME
Seni aydınlatır.
Karanlıklardan kurtarır, kafa
karışıklığını giderir.
Ne yaptığının farkına vardırır.
Doğru kararlar aldırır.
Kuran’ını kerim ve
Peygamberimizin hadisleriyle asla çelişki ve ayrılık yoktur.
Çünkü bu bir gerçeğe giden yolun takibidir.
Kişi görüşleri araya karışsa
da bütünlük içinde değeri kalmaz.
Gönlüne çok faydalı fidanlar
dikildi.
Meyve vermesi, meyvenin olgunlaşması
için zaman gereklidir.
Çocukluk ile ergen olma
arasında okuduğum bu kitabın düşün de ne zaman sonra beni olgunlaştığını anla.
Ey yaren,
Dervişlik için yol gösteren yaşayan birini aradım
bulamadım. Babam da rahmetli olmuştu.
İlahi name kitabını sonra çok
aradım, yana döne aradım.
Ancak sonraları nasip oldu.
Sana ekranına kadar
yaklaştık, sunuş yaptık, çok kıymetli olduğunu bilerek gönlüne indir.
Önem verdiğin, değer verdiğin
için muhakkak faydalanacaksın.
Allah nasip etti de bu yere
ulaştık. Şükürler olsun.
Hazreti Mevlana’nın övdüğü,
kişiyi dünya aleminde yaşarken ilahi aleme hazırlayan bu kitap anlayan ve
bilenler için hazine seviyesindedir.
Temiz yürekle size
çalışmalarıyla faydalı olarak hizmet eden kullara bir Fatiha isteriz.
Kabirlerinde sevinç içinde
yatmaları sizin göndereceğiniz Fatihalarla olacaktır.
Gönül frekansımız aynı olması dileğiyle.
*
RAVLİ