31 Mayıs 2013 Cuma

EN BÜYÜK ENGELİ KENDİMİZ KORUZ

İskender-i Rumi’nin, Akıllı adamın hikâyesi 127

İskender-i Rumi, bir yere ulaştı; orada tanıdık bir kişi arayıp duruyordu.
Kontrole ait bilen birine öğrencilik edeceği bilgin elde etmek istiyordu.

Cihana padişah olsan, gene bilgiye muhtaçsın:
Bilgiyi elde edersen Zül-Karneyn kesilirsin.( Büyük İskender)

İskender-i Rumi’ye dediler ki:
Burada öyle bir er var ki din hususunda herhangi bir bahiste onunla başa çıkacak kimse yoktur.

Bir bölük halk ona deli der, bir bölük halk da onu olgunluk sahibi bir er bilir.

Evi kale kapısının yanındadır, âlemde yalnızlıkla ün almıştır.

İskender, ona birisini yollayıp çağırdıysa da, o oraya gideni kendisini çağırmaya geleni kovdu.

Padişah elçisi, o adama, kalk, oturma, inada kalkışma, padişah çağırıyor seni.

Bu iş sana ağır gelse bile, git, çünkü Zül-Karyn, cihan padişahı deyince,

O eşsiz er, ağzını açtı da dedi ki:
Ben hürüm; zamane padişahının hükmü altında değilim.

Senin padişahının kul (Sevgi ile bağlanarak hizmet eden) olduğu kişiye ben efendiyim.
Artık onu nasıl sevebilirim ben?

Senin padişahın, kulumuzun kullarındandır, benim, onun kapısına giymem doğru değil.

Elçi gelip adamın dediklerini haber verince, o adı şanı güzel, padişah kızdı, sonra da
Ya delinin biri dedi; yahut da bilgisiz, hiç bir şey bilmez bir adam.

Ben hem Tanrı kuluyum, hem de Tanrı dostu; kim, yüce Tanrı onun kuludur der?

Padişah olsun, yoksul olsun, kimse bana kulumun kullarından diyemez.
Adamın yanına gitti, selam verdi; adam, onun şanına layık bir surette selamını aldı.

Padişah dedi ki:
Tecrübe ve görüş sahibi isen (Basiret), ne diye bana kulumuzun kullarından diyorsun?

Adam, padişahım diye cevap verdi, uzun bir yola düştün, bütün dünyayı çiğnedin de,

Abıhayatı (İçenin ölmeyeceği su) elde etmek, bu surette ölmemek, ebedi hayata erişmek istedin.

*Şimdicik buna istek, dilek derler padişahım; 
İstek, seni yoksullar gibi yollara düşürür.

Yedi iklime ( İnsanların yaşadığı yer) sahip olasın diye yüzlerce ordu topladın.

Bilirsin buna hırs derler işte.
Sen ona beli bağlı bir kulsun.

Hırsa, isteğe kul oldun sen; senin efendinse benim kulumdur.
Hırsla, istekle yırtınıp durdukça benim kulumun kulusun sen.

Emel, arzu, dallanıp budaklanınca ebediliği istemeğe kalkıştı da o yüzden senden abıhayat ( ölümsüzlük) dileğine girişti.

Fakat hırsın da senden dünyayı istiyordu; sana bunca ordu toplattı.

Canı, cihanı dileyen kişinin cana da sahip olmaması bu yüzdendir, cihana da sahip olmaması, bu yüzden.

Canın, cihanın üstüne titreyip durdukça canın da bir pula değmez, cihanda da bir pul etmezsin.

Fakat şu cana, şu cihana kapılmazsan, işte o vakit can da ebedi olarak senindir, cihan da.

İskender’in gözlerinden kanlar aktı.
Gönlünden diyordu ki:

İnsan, bu gamla kan kesilebilir.
Divane değil bu adam; dünyada ondan akıllı bir er yok.

Ruhum, onun sözünden tamamıyla huzura erdi; bu seferden bu ganimet yeter bana.

                                             *
İskender, ölüm korkusundan abıhayatı aradı da gençliğinde ölüp gitti.

İskender set’ tinin hikâyesini ne diye sorar duruyorsun?
Senin settin (Engelin), kendi varlığın; varlığından geçmeye bak.

Varlığın, önünde bir engeldir.
Sen daimi olarak o sette, kendi varlığında kalakalmışsın.

(Kendi yaptığın duvar görünmezdir ama geçilmezdir.
O duvara toslar durursun da bana bir şeyler oluyor ama çevremde kimse de yok, sebep yok, neden böyle oluyor diye şaşkınlaşırsın)

Setinde Ye’cüc de sensin, Me’cüc de sen.
Üc gibi boynunu bir set tutmuş.

Önünden şu perdeyi kaldır; Ücoğlu Unuk’un seni sürükleyen, bağlayan boynuna takılan şu halkayı, boyundan çıkarır, kurtulursan bütün bu üzüntülerden kurtulur, hür olursun.

Yoksa yüz binlerce perde görürsün.
Perde ardında bir bakarsın ki canın çıkıp gitmiş.

Ateşten geçmek istersen, ateş yurdu olan dünyayı görmemen gerek.

Kıl kadar hıyanet (İhanet) edersen ateşten bir dağ, perde kesilir sana; perde ardında kalırsın.

Ateş içinden geçmek, yolun ta kendisiyle tutalım Sıyavûş suçsuz olsun, ne sorarsan onu, ne bahsedersin ondan?

Eğer Tanrı sana hoş göstermeseydi, bir an seni istemezdi.

Halkın baş eğmesi, korkup çekinmektendir; korkup çekinmek olmasaydı doğru bile eğri olur giderdi.

Önünde bunca bela varken sen, kendinden ne istersin?
Bir söyle bakalım.

Bütün dünya düşman olmuş, etrafını sarmış.
Ölümden kork; önünde, sonunda öleceksin sen.

                                     ***
İlahiname Ferideddin-i Atar M.E. B. Şark-İslam klasikleri.

                                       *
Yaren,

İmkân sahibi olsan bile bilgiye, bilgiliye muhtaçsın.
Güç sahibinden daha güçlü olan kimdir? 

Hür olandır.

Dilek sahibi olursan bu isteğe dönüşür, istek hırsa dönüşür, hırs seni öyle bir sevgiyle hizmetine bağlar ki, sen köle, isteğin efendin olur.

Dileklerine ulaştıkça yeni ve daha zor dilekler baş gösterir.

                                                  *
İskender, ölüm korkusuna düşünce içenin hiç ölmeyeceği suyu aradı da gençliğinde öldü. 

Suyu bulmak nasip olmadı.
En büyük engelin kendine kendinsin.

Bu gerçeği görebilirsen yolun açılır gider.

Ahlak bozukluğun, fenalığın, kötülüğün, ara bozman, anlaşmaz oluşun; sadece kendi varlığına bağlı, kendi benliğine ve ben merkezli davranışlarına sebep olur ve böylece kendi gelişmene kendin engel olursun.

Masallarda bahsedilen Kafdağı sensin yani insandır.

Ne kadar yetenekli ve imkânlara kavuşmuş olursan ol, bir isteğe bağlanmışsan özgür değilsin.

Özgür olmayışın seni gerçekleri olduğu gibi görmene engel olur.
Dünya isteklerine çok önem vermek insana acı verir.

Verdiğin önem derecesinde de önüne engeller çıkar.
Korkmak çekinmek yanlış yapmaktan ala kor.

Ölümden kork, etrafın seni öldürmek için sarmışken hayatta kalabilmek için sağlam ve doğru işler yap ki ölümden sonra yaşamaya devam et.

Kork dediysek saklan, pısırıklaş, pasif ol anlamında değil.
Bu şartlar içinde hayatta ve ayakta kalabilmenin yollarını öğren ve uygula.

Ruh sağlığı olmayan yasak koyar.
Yaşam enerjisini doğru kullanamayan erken bitirir.


Bilen, daha iyi ve doğru bilenleri bilmemiz ve onları daima bulmaya çalışmalıyız.

Bunları okuyup da sakın korkan, çekinen, iş yapmaktan kaçan biri haline gelme!

Bu öneriler dikkatli ilerlemen içindir!
İlerleyişinde durmamalısın, kendine gereksiz engellere koymamalısın, bu engelleri yok etmelisin, yoldan geri kalmamalısın!
                                     *
RAVLİ
                                                 
                                   




 



30 Mayıs 2013 Perşembe

İLAHİNAME MAKALE 1-11

BİRİNCİ MAKALE  

Dostunu kaybetmiş, gönlü perişan, işi dağınık, cihanı gezmiş dolaşmış birisi,

Haberdar birisinden şöyle hikâye etmiştir; vaktin birinde bir halife vardı, o halifenin de altı oğlu vardı.

Hepsinin de çalışmaları yüceydi.
Kimseye boyun eğmeye huy edinmemişler, bu huylarından da vazgeçmemişlerdi.

Zamanlarında ne kadar bilgi varsa hepsi, her birinde tekti, eşsizdi.

Her biri, âlemdeki bütün bilgilerle sanat ve hünerlere sahip olduğundan, iki âlemde de tek ve eşsiz bulunduğundan.

Babaları, bir gün hepsini birden huzuruna çağırdı.
Dedi ki:

Her bireriniz, âlemdeki bilgilere bilen ve haberdar olansınız.
Halife oğullarısınız, padişahsınız.
Dünyada ne istiyorsunuz?

Dileğiniz ister yüz tane olsun, ister bir tane.
Birer, birer bana söyleyin de

Hepinizin dileğini, inanını bileyim, her birinizin işini muradınızca düzüp koşayım.

Önce bir oğlu söze geldi, dedi ki:
Yücelerden söz edilmiştir;

Peri padişahının bir kız oğlan kızı varmış ki ay bile ona eşit olarak anılmazmış.

Aklının güzelliği, ruhunun hoşluğuyla yeryüzünün de güzeliymiş, gökyüzünün de.

Eğer bu kızı alır, bu dileğime ulaşırsam iş biter.
Kıyamete dek bu muradıma sahip olmak yeter bana.

Birisi, böyle bir güzele sahip olduktan sonra artık bundan öte bir yücelik diler mi?

Güneşe yakın olan, bu yakınlığa erişen, nasıl olur da zerreye yaklaşma ümidini besler?

Muradım budur.
Bu muradıma erişemezsem delilikten, divanelikten başka bir yol yordam kalmaz bana.

                                        *
                         Babanın verdiği cevap.

                                          *
Babası dedi ki:
Ne de şehvete tapıyorsun ya; şehvete tapmadan adeta berbat bir sarhoş olmuşsun!

Kadının cinselliğine gönül veren erin bütün varlığı yanar, yok olur gider.
Fakat ercesine hareket eden kadın, bu şehvete tamamıyla yabancıdır.

Hani o kadın gibi. O da kocasından ayrıldı da Tanrı tapısındaki erlerin başı oldu. ( KOCASI SEFERE GİDEN KADIN)
 
                              İKİNCİ MAKALE

Çocuk dedi ki:
Bu şehvet olmasa karıyla koca birleşmez,
Âlem halkı devam etmez.
Bütün dünyada bir düzen kalmaz.

Bu kontrol, bu düzen olmayınca da saltanatta bir görünen olmaz.
Bir lokmayı doğruca ağzına koyabilmen için bin bir bedeni düzüp koşmak gerek.

Bu yolun buyrukçuları, düzenin balıktan ta göğe kadar bütün varlıkta iş yürütürler, hükmederler.

Yeryüzü köpükten, gökyüzü dumandan doğmuş, parlamıştır.
Eğer bir sebebi olmasaydı var olmazdı bunlar.

Arada şehvet olmasaydı zamanede ne sen olurdun, ne ben olurdum.
Hâlbuki sen, erlerden şehveti yok etmedesin.
Bana bu sırrı aç, söyle!

                                            *

                          Babasının verdiği cevap

Babası dedi ki:
 
Sakın bunu düşünme; şehvet hayalini büsbütün gideriyorum sanma.
*Fakat sen, âlemde yalnız bunu seçtiğinden bunu söyledin, bunu işittin.

*Bu, şuna benzer:
Yüzlerce sır âleminden bir şehvetten başka hiçbir şeyden haberin yok.

Ben sana gizlice bu sözü şunun için söyledim.
Şehvetten bir adımcık olsun kendini geri al, vazgeç bu şehvetten.

İsa ile sır söyleşmek varken şekle eş olmayı kim ister?
İsa ile sohbet etmek mümkünken neden şehvetle eşeğe ortak olmadasın?

Bu şehvetten bir an için zevk alınır.
Mademki böyledir bu, ebedi yalnızlık, elbette ondan iyidir.

Yalnızlıktaki zevk ebedidir mademki, sen de bari bir zamancık şehvetten vazgeçiver.

Şehvette yalnızlık aranmaz.
Bu sırra sahip olmayan da ayıplanır doğrusu.

Fakat şehvet, son hadde vardı mı ondan sonsuz bir aşk doğar.
Aşk de son dereceyi bulunca arada, bu muhabbet kendini gösterir.

Sevgi ve muhabbet son haddine vardı mı varlığın, sevgide yok olur.

*Vazgeç şehvetten.
 O, istenecek bir şey değildir.
Çünkü her şeyin aslı sevgidir, sevgili.

 Onun yolunda ağlayıp inleyerek öldürülmen, şehvete tutulmandan yeğdir.    


                        ÜÇÜNCÜ MAKALE

Oğlu dedi ki:
Kadın, babasına layık ve değerli bir çocuk meydana gelsin diye alınır. Evlenmeden maksat odur.

Birinin eşsiz bir oğlu oldu mu ebediyen hayırla anılır.
Oğlum, hakikatten haberdar olursa yarın kıyamette bana aracı olur.

Babasının yerine kalacak hayırlı bir oğul vücut buldu mu herkes, böyle bir evlada yüzlerce canla talip olur.

Herkese böyle bir evlat lazımdır.
Benim de böyle bir evlada sahip olmam yaraşır.

                                           *

                        Babasının verdiği cevap

Babası dedi ki: İnsan oğul ister, ister ama adam, ayıplı ve kötü huylu olmamalı.

Kötülüklere alışan adam, bir oğla sahip olsa bile
Oğlu, önce yaptığı işten utanır, sonra da namussuzun biri olur, bilgi sırrından haberi bile olmaz.

İbrahim peygamber sırrına sahip olmak istersen oğlunu Allah’ın rızasını kazanmaya sebep olan şeyleri öğrenmelisin.
 (Kurban hikâyesini iyi anlamalısın)

                          DÖRDÜNCÜ MAKALE
Oğlu, gönlüm peri padişahının kızına vurgun; hasretiyle şaşkın bir halde.
O kız, mademki pek yüceymiş, pek dilbermiş.

Bari bana söyle, nasıl bir kız bu?
Onu görmediğim halde ayrılığıyla muma döndüm.
Canım dudağımda özlemle doluyum, dedi.

Babası ona şu hikâyeyi söyledi; sanki sır perdesi ardından bir gelin cilvelendi. (Hikâye 20)

 
                       BEŞİNCİ MAKALE

İkinci çocuk, babasına dedi ki:
Ben büyücülükte inciler deleceğim.

Âlemde gönlüm büyücülüğü öğrenmek istiyor.
Büyücülüğü elde edersem,

Her ülkede gezer, dolaşır, her yanda neşeyle yaşar, ömür sürerim.
Gâh barışta vakit geçiririm, gâh savaşta.

Gezip dolaştığım yer, doğudan batıya kadar bütün dünyadır.
Bir zaman kendimi kuş şekline kor, bir zaman insanlar gibi baş yüceltirim.

Zaman gelir, kaplanlar gibi dağların yolunu tutar, oralarda ömür sürerim.
Zaman gelir, timsahlar gibi, bulunan, dalgalanan denizlere atılır, oralarda yaşarım.

Bütün güzelleri görür, her biriyle perde altına girer otururum.
Neyi dilersem ona yol bulur, onu elde ederim.

Balıktan göğe kadar her şeye hüküm yürütürüm.

Şu dereceyi bir güzelce düşün hele.
Bundan hoş makam kimde olabilir? Söyle!

                                                 *

                                Babasının verdiği cevap

Babası dedi ki Şeytan sana üst olmuş da o yüzden gönlün, büyücülüğü istemede.

Eğer bu, şeytandan olmasaydı gönlünde böyle bir dilek meydana gelmezdi.
Şu şeytandan vazgeçer, ona uymazsan kurtulursun.
Yoksa geriledin, şeytana tapıyorsun demektir.

Tanrıdan haberin bile yok da onun için şeytanın yaptığı işi istemede, başka bir şey dilememedesin.

Tanrı yolunda bir yoksula bir parçacık yufka ekmeği bile vermezsin de hava ve hevesine uygun bir şey için yüzlerce emekler sarf eder, didinir durursun.

İkiyüzlü ve hava yolunda cömert olur, fakat Tanrı yolunda cehennemlik kesilirsin.                            

                           ALTINCI MAKALE

Çocuk dedi ki:
Ne kadar yaratılmış varsa hepsi, kendi havasına gönül vermiş.

Hava ve heveslerinden bir adım bile geri kalmazlar.
İki yüzsüz olmadan bir adım bile atmazlar.

Bugünkü devir, nefis derdi.
Ben, nefsine üst gelmiş bir kişi bile göremiyorum.

Ben de hava hevesime uyanları elde etmek için birazcık büyü öğreneyim de
Sonunda tövbe ederim.

Bundan pek o kadar ziyan etmem ya babacığım.

                                                 *

                                      Babasının cevabı
Babası dedi ki:
Ey aldanmış, hakikat sırlarından uzak kalmış çocuk!
Bu gün ömrünü zayi etme.
Bilirsin ki yarına çıkmayacaksın.

A bunak!
Harut ve Marut’tan büyü öğrenmek için Babil’e gidiyorsun ama
O iki melek, binlerce yıldır susuz bir halde baş aşağı kuyuya asıla kalmışlardır.

Onlarla kuyunun suyu arasında ancak bir arşın mesafe var.
Fakat ne şaşılacak mesafe bu!

Kendilerini kurtarmaya kudretleri yok.
Senin müşkülünü nerden halledecekler?

Usta böyle perişan olursa öğrencisi ne yapabilir, ne halde olurlar?
Seni bugün şeytan olmuş görmedeyim; yarın melek olamazsın sen.

Yoksa seni ölüm mü Babil’e koşturmada; başı dönmüş, gafil bir halde oraya sürmede?

Ölümün Babil’de olmasaydı gönlünde bu dilek olmazdı senin


                                    YEDİNCİ MAKALE

Çocuk, babasına dedi ki:
Bu pek yüce bir iş.

Aşkın yüceliği ne derecedir, kim bilebilir?                           
İnsan kudretine yücelebilir.

Merdiven, basamakları birer-birer aşılarak çıkılır.
Canlar yakan aşk, öyle yücedir ki ona bir gün içinde kim ulaşabilir?

Elimin erişemediği dala yapıştım diye iddiaya girişmek neye yarar?
Büyü hayalini zihnimden çıkaramıyorum.

Bu işi başarmam gerek.
Gönlüm bunu istemekte, ne yapayım?

Bu isteği elde edemezsem gönlümü kanlara bulayacağım.

                                      *                           

                                     Babasının cevabı

Babası dedi ki:
Bir şey yapılmak gerek ki o iş, Tanrı tapısına yarasın, doğru iş olsun.
Yaptığın, Tanrıya layık değilse o şey, sana ancak ziyan ve zarar verir.
 

                               SEKİZİNCİ MAKALE

Çocuk babasına dedi ki:
Büyücülük nedir ki onun özlemi olmaksızın bir an bile yaşayamıyorum, söyle. 

Büyü, bana bu kadar sevgiliyken neden sence ayıp oluyor? 

Beni büyünün sırrına uyanık ette ondan sonra kendine yoldaş edin!

                                             *

                                   Babasının cevabı
Babası, söz hazinesini açtı, oğluna ey sırların hakikatini arayan dedi.
( hikaye 61)

 

                             DOKUZUNCU MAKALE

Üçüncü oğlu, edep ve terbiyeyle gelip babasına durumunu anlattı.

Dedi ki:
Dünyayı gösteren bir kadeh varmış ben onu istiyorum, padişahlığı değil.
Duydum, o kadeh, öyle bir şeymiş ki onda ne arar, ne dilersen görünürmüş.

Bir hayli gizli şeyler bile olsa o kadeh, onların hepsini sana gösterirmiş.
Bilmem nasıl bir ayna ki onda bütün dünyanın nakışları belirmede.

Dünya dolusu sırlar olsa gün gibi hepsini bir an içinde sana haber vermede, hepsini açıp çözmede.

Böyle bir kadeh elime geçerse gök bile o kadar yüceliğiyle beraber bence aşağılıktır, bana aşağı görünür artık.

Âlemdeki bütün sırlar, o kadehle bana açık olur.
Hâlbuki nice şeyler var ki ben onları bilmiyorum.

                                         *

                              Babasının cevabı
Babası dedi ki:
Bilgisizlik sana üst olmuşta o yüzden bu kadehi istiyorsun.
Bütün sırları anlayacaksın da bu dünyada başın yücelecek ha!

Kendini böyle bir makamda, göklerin üstünde görecek, bütün alem halkını da kuyu dibinde seyredeceksin.

Eriştiğin makam yüzünden benlikle dolacak, bu varlıkta, bu benlikte ebedi olarak kalacaksın.

Cemşit’in kadehi önüne koysan da zerre-zerre bütün âlemi güneş gibi görsen,

Zerre zerre bütün sırları o kadehte seyretsen ne çıkacak?
Ölüm, tepene testeresini dayadı mı?

Sende Cem gibi kadehten hiçbir fayda elde edemezsin.
Cem gibi sen de sonunda sızlanarak ölür gidersin.

Bu kadehi elde etmek, adeta kuyuya düşmektir.
Böyle olduktan sonra yoldan geri kalmak haram olsun sana!                      

                               ONUNCU MAKALE

  Çocuk dedi ki:
Sence büyüklerin dileği olan mevki sevgisi ayıpsa;

Mevki ve makamdan göz yummak gerekse peki.
Fakat mevkiden kim kaçabilir?

Makam ve rütbeden kaçan kimi gördün sen?
Görmedin mi?

Yusuf bile kuyudan çıktı da saltanat tahtına oturdu, mevkie ulaştı.
Dünyada mevki ve mal sevgisinden kurtulmuş bir insan bile görmedim.

Birçoklarını çeşit, çeşit sınadım.
Külhan, hiç kimseye gül bahçesi olmuyor.

Bu ikisi de adama aynı olsaydı o adam, ne hayvan sayılırdı, ne insan!
Fakat insanın aklı var.

Bu yüzden eşek değil ya, bir mevkie, bir makama sahip olması gerek.
İsa, mevki itibariyle göklere ağmadı mı?

Böyle olduğu halde melek de bilgisizlik yüzünden kuyunun dibinde kalakaldı.

                                               *

                                    Babanın cevabı

 Babası dedi ki:
Bu harap zindanda insan, ibadetle yücelere katılabilirler.

Yücelik diliyorsan kuyudan çık, yücel.
Yüceliği ibadetle elde edebilirsin, mevkile değil.

Peygamber dedi ki:
Sıdıkların gönüllerinden en son çıkan en iyi huy,

Şüphe yok, mal ve mevki sevgisidir.
Şu halde mevki dilemek günahtır.

Tanrı yolunda katışıksız, en iyi cinsten bile olsan mevki sahibi oldun mu asi kesilirsin.

Mevki, senden öyle bir duman yüceltir ki bundan kurtulmanın imkânı yoktur.

                          ON BİRİNCİ MAKALE

Oğlu, mevki sahibi olursam niçin perişan olayım, neden yol yitireyim?
Aşırı olmamak şartıyla mevki sahibi olursam, ileriye gitmemek şartıyla mevki ve rütbe peşine düşersem beni menetme.

Birazcık mevkie meyledersem mevki gururu sel gibi hemencecik beni kapmaz ya dedi.

                                                *    

                             Babasının verdiği cevap

Babası dedi ki:
Azıcık bir mevkie sahip olursan, o az mevki yüzünden kuyuda pek çok kalırsın.

Hatta bir yol tutar da ibadete kapılırsan o bile sana derhal utanma, sıkılma olmaya başlar.

İbadetten bile utanma, sıkılma altına girersen elbette mevki isteme yüzünden daha fazla utanma, sıkılma, altında kalırsın.

 
                                ON İKİNCİ MAKALE

Çocuk babasına, bana mevki haramsa bari Cem’in kadehi nerde?

Onu söyle.
Cem’in kadehini bulmak mühim bir iş ama

Cemin kadehi nedir, onu da bilmiyorum.
Bari onu bir öğrensem.

                                             *

                                 Babasının cevabı

Babası elmas gibi olan dilini açtı da açıklamaya başladı.
Oğluna dedi ki:

Doğru yol ararsan bu hikâye ömrünce yeter sana. 
(hikâye 114)

        İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E. B. YAY. 392

                                                 *
RAVLİ

 

 

HERŞEYİ GÖSTEREN AKIL

İbrahim Edhem’e ait bir hikâye 125

İbrahim Edhem bir yere gidiyordu.
Yolda iki adam gördü.

Birisi öbüründen bir arpaya (gümüş para) bir şey almak istiyordu. Fakat onun da bir arpayla işi düzelmeyecekti.

Adam, hadi canım dedi, al şu arpayı benden de savul git.
Bunun değeri bu kadar.

Öbürü dedi ki:
Bir arpayı kabul etmem.
Bir arpaya binethem, binethem.(Vermem de vermem)

İbrahim, bu sözü duyunca dehşetinden bir kuş gibi kol kanat çırpmaya başladı.

Gâh kendisinden geçmede, gâh kendine gelmedeydi.
Adamlardan biri yanına gelip

Ey din sultanı, ne oldu ki bu hale geldin? Diye sordu.

İbrahim dedi ki:
Bu adam, binethem der demez kendi kendime İbn-i Edhem mi dedi yoksa dedim.

Bir arpaya binethem demeye koyuldu ya, bana bu ses, bir arpaya İbn-i Edhem diye geldi.

Her zerre, daima coşup köpürse bile onu ancak uyanık gönül duyar.
Tutalım erlerin ahvalini görmedin, onların güzelim sözlerini duydun ya bari.

Erlerin hallerindeki yüceliği diliyorsan onların sözlerinde fani (yok) ol.
Yerime ebedi olarak güneş değirmisi gelsin, diyorsan fani (yok) ol ey zerre!

Varlığa bürünmeseydin yerin burası olmazdı ya.

Çocukken ölen, bu dört unsurdan (Su, toprak, ateş, hava) meydana gelen yolu kolaylıkla aştı, bu dört unsuru kolayca terk etti gitti.

Hâlbuki bunların hepsi, senin önünde de gece gündüz, o yüzden belalara çatmadasın.

Fakat cemin kadehini bilmek istiyorsan diriyken öl, varlığından geç.         

Ey akıllı er!
Duydum ki âlemi iyiden iyiye gösteren Cem kadehi yok mu hani;

Bil ki o kadeh akıldır dostum.
Senin içindir, gönlündür o.

Duygun da onun başına benzer.

İki âlemde de her zerre, senin akıl kadehinde görünmededir.

Binlerce sanat ve hüner, binlerce sırlar ve bilinen şeyler, binlerce emir, nehiy (yasak), hüküm ve teklif,

Hep senin aklınadır, işte bu kadar.
Sana bundan daha aydın kadeh olur mu, ne kadehi ararsın artık. 

                                         ***                                      
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E. B. YAY. 392

                                            *
Yaren,

Akıl sağlığını çevrenin nasıl bozduğunu, kendin bilgisizlikten bataklara sürüklendiğini, yükseklere gidişişine kendinin engel olduğunu bu hikâyeler üstünden anlaman sağlanmaya çalışıldı.

Sen bu hikâyelerden bir şey anlamadım sanırsın ama çok şey anladın.
İç dünyanda iyileşmeler başladı.

Buğdayı bile toprağa koysan bile altı ay sonra başak alırsın.
Yakın çevren sendeki değişiklikleri anlar.
Yola devam, İlahi name okumaya devam.

                                                 *
 RAVLİ

 

MARİFETE NASIL ULAŞILIR

Derviş’in Şibli’den sorusu 124

Birisi, Şibli’den sordu:
Bu yolda Tanrı tapısına ilk önce kim kılavuz oldu sana?

Şibli dedi ki:
Bir gün su kıyısında bir köpek gördüm.
Öyle susuzdu ki bir zerrecik tahammülü kalmamıştı.

Fakat suda kendi görüntüsünü görünce bir başka köpek sandığından
Korkuyor, su içemiyor, su kıyısından kaçıyordu.

Nihayet susuzluktan kararsız bir hale geldi.
Beklemeye sabrı kalmadı.

Birdenbire kendisini suya attı.
Suda görünen köpekte gözünün önünden kalktı.

Zaten o sıkıntı kendisiydi.
Ortadan kalkıverdi.

*Bu bana böyle açıkça görününce iyice anladım ki ben, bana perdeyim.

Kendimden fani (yok) oldum, işim sağlandı.
Yolumda ilk önce bana bir köpek kılavuzluk etti.

Sen de gözünün önünden kalk.
Sana sıkıntı sensin.

Kalk ortadan!
Sende bir kıl kadar varlık kalsa ayağına ağır bir zincir vurulmuş demektir.

A bunak!
Beşikten alıp doğruca seni tabuta götürseler daha iyiydi, daha yerindeydi.

Musa, onun için Haktan bu makamı buldu.
Onu beşikten aldılar, tabuta koydular.

Daima onunla olmayı diliyorsan varlığınla gelme; bu şarap yeter sana artık.
Varlığınla gelme, kendinden geçerek, kendinden uzak bir halde gel.

O varlığı terk ediş, nur üstüne nurdur.
Eğer sırlara ulaştın, adam oldunsa tek, tek her uzvunla berhudar oldun demektir.

Artık sende ne çocukluk kalır, ne şaşılık.
Her şeyi onunla görür, her sözü onunla söylersin.

                                          ***                                      
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E. B. YAY. 392
                                            *

Şibli,

Adı Cafer bin Yunus, künyesi Ebubekir’dir.

Horasanın Esruşne şehrindendir.88 yıl ömür sürmüş miladi 956 yılında zilhicce ayının 27. ci Cuma gecesi dünyadan göçmüştür.

 

Cüneyd-i Bağdadi Hazretlerinin öğrencisi idi.
Maliki mezhebine mensuptu.

Zamanındaki bütün âlimlerden tahsil ettikten sonra Hayrünnessac Hazretlerine hizmet edip aydınlandı.

O da Şibli’ye dedi ki:
Ey Şibli!

Sen Hazret-i Cüneyd’in en yakınlarından ve akrabasındansın, dedi ve Cüneyd hazretlerine gönderdi.

Cüneyd Şibli’ye dedi ki:
Soyunup, temizlenmen lazım, nefsin denizine kendini at ki marifete cevherine ulaş dedi.

Şibli Cüneyd’e sordu ki:
Pekiyi bu hususta ne yapmak lazımdır. Dedi.

Cüneyd:
Git çıra sat!
Diye buyurdu.

Şibli bir sene çıra sattı tekrar huzura çıktı.

Cüneyd Şibli’ye:
Daha düşüncelerinde dünyaya sevgi kokusu var.

Bir sene de Nihavend’de dilencilik yap emrini verdi.
Bir sene de böyle yaptı.
Huzura çıktı.

 
Cüneyd Şibli’ye:
Şimdi dervişlere ve dergâha hizmet etmek şartıyla bizim sohbetimize layık oldun, buyurdu.
Bir sene dervişlere hizmet etmekle geçirdi.

Cüneyd Şibli’ye:
Ey Ebabekir!
Şimdi nefsinin değeri nedir, halin nasıldır?

Şibli:
Şimdi kendimi yaratıkların en aşağısı biliyorum dedi.

Cüneyd:
İşte şimdi kendini kurtardın dedi.

(Ariflerin Menkıbeleri.
Murat Tarık Yüksel Demir Kitapevi. Cilt 1.Alıntı.)

 Yaren,

Senin önünde oluşan, toplumun oluşturduğu kişiyi ortadan kaldırmalısın.
Kendi önündeki yapay kişiliğe tekmeyi vur.

                                          *
RAVLİ

ŞİRK

Beyazid ve onu rüyada gören 123

Uyanık bir adam, bir gece Beyazid’i ölümünden sonra, rüyada gördü. Beyazid, ona görününce,

 
Adam dedi ki:
Ey bu zamanın Şeyhi!
Tanrıya ne dedin?

Beyazid şöyle cevap verdi:
Tanrı tapısından emir geldi, ey yolcu, bize geldiğin yerden ne armağan getirdin, dedi.

Tanrıya dedim ki:
Yarabbi, yol armağanı olarak sana suçlarımı getirdim.
Yalnız şirk koşmadım sana onu getirmedim.

Bunu dedim ama dünyadayken bir kere süt içmiştim de geceleyin karın ağrısı, boğazımı sıkmaya başlamıştı.

O gece karnım öyle ağrıdı ki canımdan bezdim.
Kendi kendime, süt içtim de dedim, bu ağrı ondan oldu.

Tanrı, bana bunu hatırlatıp dedi ki:
Sana şirk getirmedim diyorsun ama

Ey pir, bu kadar az bir zamanda ne çabuk unuttun.
O süt, yüzünden bana şirk koştun sen.

Şirk koştun da sütten karnım ağrıdı dedin, benden bilmedin.
Birlik defterine bir çizgidir çizip defteri karaladın.

Öyle kendine güvenerek birlik davasına kalkışma.
Sen, şirk koşarak süt içtin.

Canım nerden tevhit (birlik) kokusunu duyacak?
Ağzından şirk kokusu gelmede.

Sen böyle süt içmeden vazgeçersen ancak o zaman hakikatte ergin olur, buluğa erersin.

                                          ***                                      
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E.B. YAY. 392
                                            *

Şirk:
Yüce Allah’ın ilahlığında, sıfat ve fiillerinde ve Rab oluşunda ortağı, benzeri ve eşinin olduğunu kabul etmeyi ifade eder.

(Rab:
Efendi, sahip, terbiye eden, yetiştiren, düzene koyan, düzelten, tedbir alan, sorumluluk üslenen, yöneten, nimet veren, ihtiyaçları gideren, kefil olan, seçkin, sözü dinlenen, otorite sahibi reis, melik (hükümdar), efendiliği ve üstünlüğü kabul edilen kişi demektir)

Yapılan ibadetlerde Allah’tan gayrisini gözetme ve riya (özü- sözü bir olmamak) gibi kötü hasletler ( insanın yaradılışındaki huyu, tabiatı, mizacı) için de şirk kelimesi kullanılmıştır.

Allah’a şirk koşmak günahların en büyüğüdür.
( Buharı, Edep, 6; Müslim, iman, 38)

Şirk ve küfrün Allah tarafından bağışlanmayacağı bildirilmektedir. ‘’Şüphesiz ki Allah, kendisine eş koşulmasına asla bağışlamaz, bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa, gerçekten pek büyük bir günah işlenmiş olur’’
(Nisa, 4/48, 116)

Müşrik:
Bir şeyde ortak olmak anlamındaki şirk kökünden türeyen müşrik, sözlükte ortak koşan, ortak yapan demektir.

Müşrik kâfirdir, ancak her kâfir müşrik değildir.
Örneğin, Mecusilikte (ateşe tapan) olduğu gibi iki ilahın varlığını kabul etmek hem şirktir, hem de küfürdür.

Hâlbuki ahret gününe inanmamak sadece küfürdür, şirk değildir. Nitekim Kuran’da da müşriklerle ahl-i kitap, kâfirlerin iki ayrı zümresi olarak açıklanmıştır;

‘’ Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar, ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değiller-di’’
(Beyine, 98/1)

Allah’a şirk koşmak en büyük günahlardandır.
Hatta şirkin Allah tarafından bağışlanmayacağı ve onun en büyük bir zulüm ve haksızlık olduğu bildirilmiştir.
(Nisa, 4/48; Lokman, 31/13)

Şirk beş kısma ayrılır.

Şirk-i istiklal: Birden fazla ilahın varlığını kabul etmek. Mecusilerin ve müşriklerin şirkleri ile senevîye (dualistler) buna örnek gösterilebilir.

Şirk-i Teb’iz: Hıristiyanların teslis inancında olduğu gibi, Allah’ın bir olduğunu söylemekle birlikte, O’nun ilahlardan meydana geldiğine inanmak.

Şirk-i Takrip: Allah’ı yaratıcı olarak kabul etmekle birlikte, O’na yaklaştırır veya şefaatçi olur ümidiyle başka varlıklara tapmak.

Mekke müşriklerinin putlara tapmaları gibi.

Şirk-i Taklit: Başka birini taklit ederek, Allah’tan başkasına, putlara ibadet etmek ve onları ilah olarak tanımak.

Şirk-i Esbap: Eşyanın ve tabiatın hakiki müessir olduğuna inanmak, tabiatı yaratıcı olarak kabul etmek. Ancak meydana gelen şeylerin sebep sonuç ilişkisine bağlı olduğunu söylemekle birlikte, bunları yaratanın Allah olduğunu kabul etmek şirk değildir.

Doç. DR. Fikret KARAMAN Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları dini kavramlar sözlüğü.  Alıntı.

                                         *
Yaren.

La ilahe illallah.(Yoktur, Allah’tan başka ilah)

La faile illallah. ( İşi yapan Allah’tır)

Sebeplere takılı kalma.
Sebeplerdeki kişi ve olaylar kafanı karıştırır, yanlış yola sürükler. Farkında olmadan gizli şirke sokar.

Dikkat etmelisin.

                                         *
 RAVLİ

ÇOCUKLUKTAN GENÇLİĞE NASIL GEÇİLİR

Ay ve ayın güneşe çektiği iştiyak (özlem)   122

Ay dedi ki:
Ben güneşe olan aşkımla âlemi ebediyen nurlara gark edeceğim.

Ona dediler ki:
Sözün doğruysa gece gündüz durmadan koşmalısın da

Nihayet ona ulaşmalısın.
Ona ulaştın mı da onda yok olursan, varlığın görünmez artık.

O zaman onun ışığı ile parlarsın.
Onun yüceliği, varlığını ortadan kaldırır.

İşte o vakit onun nuru ile göründün mü halk, yüzünü görmek için koşuşturur.

Herkes parmağıyla birbirine seni gösterir.
Herkes, gözünü sana diker.

Ne oldu da ay, güneş önünde ışık vermede, görünmededir?
Der.

Bir âşık, pervasızca yok olmuştur da toprağın arda kalan kısmından görünmüştür.

Birisi, kendisini nura atmış, yakıp yandırmıştır da bir müddet ayrılıktan sonra buluşmaya kavuşmuştur.

Ayın on dördü bile o kadar güzelliği ile yine hilal halindeki noksanlıktan yardım görür.

On dördüncü gece kendisini bezemiştir, bu meydanda.
Fakat kimse ona dikkat etmez, kimse onu göstermez, çünkü o, kendisini görmededir.

Fakat hilal haline geldi, yeni ay oldu mu herkes ona göz diker.
Sen de varlığına bağlı oldukça bitmez tükenmez belalara çatarsın.

Fakat gönlün, yokluk diyarında konakladı mı insanların benlik ve varlık pisliğinden temizlenir, arınırsın.

Yaradan yerine insanların oluşturdukları şeyleri sevmeye, değer vermeye alıştın mı?

Çocukluktan çıkıp yetişkin olamazsın, er olamazsın.

                                          ***                                      
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E. B. YAY. 392

                                            *
Yaren,

Yok, olmak sana korkutucu gelebilir.
Bu yok oluşu şöyle anlayıp algılamalısın.

Sen dağ başında buz olduğunu düşün.
Güneş vurdu eridin su oldun.

Su aşağıya doğru akar.
Sen aşağıya doğru gidersin.

Peki, yücelere çıkmak istersen kendini rüzgâra teslim etmen gerekir. Rüzgâr seni buhar yapıp, üzerinde ki başka maddelerden arıtarak alır, yüce dağları sana aştırır, lazım olan yere yağmur olarak yağdırır.

Kar, buz, yağmur, buhar hangisinde olduğunu düşün.
Ey yaren yok olmak dediğimiz kendini susamışlara ulaşmak için, yararlı olmak için,  kendini değişime yönlendirmektir.

                                          *
 RAVLİ

Popüler Yayınlar