Acıktığı zaman ne kadar zorlasalar hiç kimseden bir lokma yiyecek almıyordu.
O hale böylece katlanıyordu.
Bir gönül sahibi sebebini
sordu.
O inkâr ediyordu.
Yüzünü ona çevirdi. Evet, dedi.
Gel, denedin, mustarip (Acı çektiğimi) olduğumu anla.
Ayda onun yüzünden bir eser kaldı
O melek huyludan ayda bir iz kaldı
Hayır, hayır
nereden nereye, ay kim oluyor?
Can onun kulu oldu
ve yalnız o kaldı.
Ay dün gece
yastığının üstüne düşmüştü
Kıskançlığımdan
elimi, ayağımı yere vurarak çırpınmaya başladım.
Ay kimdir ki,
seninle bir yerde otursun?
Sen cihanı
dolanmış, parmakla gösterilen bir güzelsin!
Biri ağlıyordu:
Kardeşimi Tatarlar öldürdü,
ne bilgin adam idi o!
Ona şöyle söyledim:
Eğer sende de bilgiden eser
varsa onu Tatarlar kılıç darbesi ile ebediyen diriltmişlerdir.
Vaizler o hayatı ne
bilsinler?
Kürsüye otururlar, bağırmaya
başlarlar.
Dünya müminin zindanıdır
derler.
Biri zindan kaçmışsa ona
ağlamak gerektir.
Yazık niçin buradan kaçtı
diye acınır ona.
Zindana Tatarlar delik
açtılar.
Eğer o başka sebepten kaçtı
ise, bir yerden başka bir yere göçmüştür. Hâlbuki sen o kazmayı o zindanın
duvarına niçin vurdular, diye ağlıyorsun!
O taşa niçin vurdular
diyorsun!
Onlara acınmaz.
O güzel mermer belki onun
ayağına takılmış bir tomruk idi.
O da dışarı fırladı.
Hâlbuki sen feryat ediyorsun,
başını yüzünü yumrukluyor, ne yazık ki o tomruğu kestiler! Diyorsun.
Yahut içine düştüğün kafesi
kırsalar eyvah niçin bu kafesi parçalasınlar ki, bu kuş kendini kurtarsın, diye
sızlanıyorsun.
Yahut da, bir çıbanı
deşiyorlar, içindeki cerahatler, pislikler dışarı çıksın diye.
Sen hemen feryadı
bastırıyorsun:
O çıbanı niçin deşsinler?
İçinde birikmiş olan cerahat
niçin dışarı aksın?
Hak erenlerin ziyaretini
ihmal etmeyin, demek arif ve kâmilin hizmetinde bulunun anlamına da gelir.
Aman köylüye de ikram edin,
diye buyrulmuştur.
Yani bilgisiz ve aklı eksik
olanların sohbeti kast edilmemiştir.
Derler ki:
Hazreti Hamza ile Abdurrahman
birlikte uzun bir yolculuğa çıkmışlardı.
Yeryüzündeki acayip şeyleri
görmek ve gezmek arzu ediyorlardı. (M.
274) Fakat gittikleri yerde birtakım karıncalar peyda oldu.
Her biri, Allah korusun, bir
kaç fil kadar korkunç idi.
Bunların âdeti de savaş zamanında herkese karşıdan saldırmamaktı, ancak bir kişiye hücum ederlerdi, önce Hamza fırladı, karıncalara bir ok attı.
Sonra başka bir aslan geldi,
ona da attı.
Böylece on tanesini vurdu.
Sonra gerisin geriye kaçarak
gemiye sığındı.
Daha sonra da Abdurrahman'ın
hayatını kurtarmaya uğraştı.
Okunu yaya yerleştirdi iki
karınca onun tarafına saldırdı, ama oku bir işe yaramadı.
Hamza bağırdı, geri kaç dedi.
Bu senin işin değil.
Abdurrahman da kaçarak gemiye
sığındı.
Karada bir acayip şef er
oldu, ama bu yolculuğun önemli tarafı onların deniz yolculuğu idi.
Mısra:
Uzun külahım var, geceleri
uzun konuşuyorum.
Dervişin biri bir dükkân
sahibinden sadaka istedi.
Dükkâncı onu savmak için
hazır bir şey yok dedi.
Ben de dükkâncıya bu derviş
azizdir, çünkü ona bir şey vermedin, dedim.
Allah kısmet etmemiş cevabını
verdi.
Tekrar dükkâncıya Allah
kısmet etmiş idi, ama sen engel oldun dedim. Gözümle gördüğüm bir şeyi nasıl
gerçekleyeyim.
Eğer sen elini bu dağarcığa
soksaydın dağarcığın başı elini sıkıştırmış ve yaralamış olsaydı, ben de
gözümle görünce, evet derdim; Allah istemedi.
Ey görünmeyen lütuflar
sahibi.
Görünmeyen lütuf
odur ki, günah işlerken verilir, yoksa
gizli ibadette lütuf olmaz.
İki kişi bir gemi
yakalıyorlar yahut savaş ediyorlar; bunlardan hangisi yenilgiye
uğrarsa Hak onun tarafındadır.
Galip gelenin tarafında
değildir.
Çünkü ulu Allah kutsal
hadiste, "Ben kalbi kırıkların yanındayım
" buyurmuştur.
Bir zümre vardır ki, onların
yanında bütün sövmeler, hakaretler pek kolaydır; kuvvetli küfürler, hakaretler
onlara göre bütün işlerini yarına bırakmış olduğun içindir.
Yani bu güne ne oldu ki, sen
bunu günlerden saymadın!
Bu günün ne günahı vardı ki,
hesap dışı kaldı? Derler.
Şiir:
Nerde o yeminler,
nerde o verilen sözler? Aşkta ağır davrandın, ama çabuk kaçtın!
Aşkınla beni
tutsaklar gibi bağlamıştın,
Anladım ki ancak ben
sana âşığım, sen sevgiyi bana bırakırsın!
(M. 275)
Şimdi yol üstünde
oturup mazlum kılığına bürüneceğim,
Senden davacı
olacağım, bana zulmettin!
Ola ki, bu
ayrılıktan kurtulup sana ulaştığım zaman bana acırsın.
Yahut beni nasıl
belâya soktuğunu açıkça anlarsın!
Zaman-zaman arzuladığın şey
bu gün eline geçti.
Yemin nerede kaldı?
Yani konuştuğumuz sözlerin
sonucu ne oldu?
Sözlerimiz böylece geçti
gitti.
Sen büyük
adamsın, Kur'an tefsiri okuyorsun.
Tam âlim
olan her insan da büyük adamdır.
Ama Allah’tan tamamıyla
boşanmış ve kendi benliği ile dolmuştur.
Diyelim ki:
Bu saatte bir Rum Müslüman
oldu, Allah kokusunu aldı, gönlünü o koku ile doldurdu.
Yüz bin peygamber onun
gönlünü boşaltamaz.
Birçok ağlayışlar vardır ki,
Allah'a perde olur, kulu Allah’tan uzaklaştırır.
Şimdi açıkça söyle,
konuştuğumuz mesele hakkında ne yaptın, dedi.
Ona dedim ki:
Sözlerin nişanı nedir ki,
söylüyorsun? Onlar nasıl cevap veriyorlar?
Kulağım ağır işitir, gel
kulağıma söyle!
Şiir:
Dost söze
başlayınca kulağımı sağır ettim, Onun sözlerinin tatlılığından, aslanlar ava çıkar,
Benim için bunda
bir zorluk yoktur ama
Onun sözlerini
hatırlamak istiyorum.
Şöyle buyurmuşlardır:
Melekler Allah'a yalvardılar,
falan mümin kulun sana bu kadar yalvarır, ağlayarak yardım diler.
Sen yabancıların bile duasını
kabul edersin!
Onun dileğini de kabul etsen
ne olur?
Ulu Allah buyurdu:
Beni kulumla baş
başa bırakın! Siz benden daha merhametli değilsiniz.
Ben onu seviyorum
ve onun sesinden hoşlanıyorum.
Bazı kulların
dileklerinin en geç kabul edilmesi, muhabbet ve sevgi yönündendir.
Bir zaman olur ki, övmek ve
beğenmek kula zahmet ve hicap (Utanma, sıkılma) olur.
Söz tekrar geri sıçrar.
Bir vakit olur ki, eğer
beğenmezse ister ki onu parça-parça etsin, sonra yine bir an olur ki, ağlamak
ona hoş gelir.
Hâlbuki başka bir saatte
ağlamaktan da incinir, gülmekten de.
Hocentli Şemseddin ailesi
için ağlıyordu.
Biz de ona ağlıyorduk.
Ailesi için ne ağlıyor!
Biri Allahsına kavuştu diye
ona ağlıyor, ama o, kendisine ağlamıyor. O kendi halini bilseydi, kendisi için
ağlardı.
Belki bütün ailesi fertlerini
çağırır, akraba ve hısımlarını toplar için-için ağlardı.
Hak’ta değişme
yoktur, ama değişme sendedir.
Nasıl ki ekmeği bazen sever
ve ararsın, bazen da ondan bıkar, yüz çevirirsin, bir dost ile bazen muhabbeti
kızıştırırsın, sana çok^sevimli görünür.
Sanırsın ki, biricik sevgilin
odur, bir saat sonra duyguların başkadır, o dosta düşmanlık gösterirsin. (M.
276)
Eğer sen evvelki o dürüst hal üzerinde kalsaydın daima istenilen ve sevilen adam
olurdun.
O hale erginlik derler.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Allah adamlarının yanlışından dolayı özür
dilediklerini, kendisine yakışmayan bu durumu meydana getirdiklerinden dolayı
üzüldüklerini öğrendik.
2. Ahrete gidenler için üzülmememiz gerektiğini öğrendik.
3. Arif ve kâmil olanların hizmetinde bulunmamız
gerektiğini öğrendik.
4. Aklı az bilgisiz olanla sohbet edilmeyeceğini ancak
onları ikram edilmesi gerektiğini öğrendik.
5. Halkın toprağa karışmış bir maden gibi olduğunu, bizim
ona karışmış altını meydana çıkarmamız gerektiğini öğrendik.
6. Tehlike karşısında geriye çekilmemiz ve kendimizi korumamız
gerektiğini öğrendik.
7. Bizde olup da aziz kişiye ikram etmezsek Allah’ın
görünmez nimetlerden alamayacağımızı, ne kadar ibadet etsek de Allah’tan bir
bağış alamayacağımızı öğrendik.
8. Allah’ın gönlü kırıkların yanında olduğunu öğrendik.
9. Âlim, büyük adam, okuyan biri olabileceğimizi ancak
Allah sevgisinden uzaklaştıracak benliğimize kuvvetlendirmemiz gerektiğini ve
buna çok dikkat etmemiz gerektiğini öğrendik.
10.
Allah korkusundan
uzaklaşmanın yanlışlığa götüreceğini öğrendik.
11.
Şikâyet etmemizin
bizi Allah’tan uzaklaştırdığını öğrendik.
12.
Allah’ın sevdiği
kulunun dilekleri yerine getirmeyi geciktirdiğini, onun yalvarışını sevdiğini
öğrendik.
13.
Allah’ın kulunu
sevmesinden dolayı üzüntü ve sıkıntı verdiğini, kendisine yalvarmasından
hoşlandığını öğrendik.
14.
Bazı yalvarışlardan
Allah’ın hoşlanmadığını öğrendik.
15.
Allah’a kavuşana
yani ölene ağlamamak gerektiğini kendimizin Allah’ın huzuruna gideceğimiz zaman
halimizin ne olacağına ağlamamız gerektiğini öğrendik.
16.
Dürüst
davranırsak sevilen ve aranılan biri olacağımızı öğrendik.
İşte böyle yaren,
En güzel beğenilen davranışın
Allah’ın bizimle beraber olduğunu, sevgi içinde razı olarak davranmamız
gerektiğini öğrendik.
*
RAVLİ