Hayvanlarla konuşabilen
peygamber Süleyman bir gün giderken binlerce karınca saygılarını sunmak için Süleyman
peygamberin huzuruna çıktılar.
Bir karınca huzura gelmedi.
Yuvasının önünde toprak
tepesi vardı.
O karınca, o tepeyi düzeltmek
için yel gibi toprak zerrelerini birer, birer taşımaktaydı.
Süleyman, bu karıncayı gördü
ve yanına çağırıp dedi ki;
Ey karınca, görüyorum ki
güçsüz kuvvetsizsin.
Nuh’ ömrüyle (bin sene) Eyüb’ün sabrına sahip olsan yine bu tepeyi
kaldırmaya kudret bulamazsın, yine işin başa çıkmaz.
Karınca, dile geldi de
padişahım dedi, bu yolda ancak gayretle, emekle, çalışmayla, çabalamayla yürünebilir.
Sen benim yaradılışıma filan
bakma.
Gayretimdeki, emeğimdeki,
çalışmamdaki, çabalamamdaki yüceliğe bak.
Benim içimde başka bir
karınca var ki o beni aşk tuzağına çekti.
Bana şu toprak tepeyi buradan
atar, bu tepeyi dümdüz yol yaparsan, o zaman seninle düşer kalkarım dedi.
Bunu yaparsam sevdiğim ile buluşacağım.
Bu hususta çalışıp çabalarken
ölürsem hiç olmazsa yalan yere davaya girişmiş sayılmam ya.
AZAZİM, AŞKI KARINCADAN
ÖĞREN.
BÖYLE BİR GÖZ SAHİBİ OLUŞU,
KÖRDEN BELLE.
Karıncaya bile hor bakma
sakın.
Onun da gönlünde bir aslan
yatmada.
***
İLAHİNAME FERÜDİDDİN-İ ATTAR M.E.
B. YAY. 392
*
(Sen sana düşen görevi
yapmaya bak.
Töreni bırak, övgü almak için
uğraşma.
İçinden gelen sesi dinle ve
gereken çalışmayı yap.
Yüce bir buluşma istiyorsan o
yolda söylenenleri gücünü, kuvvetini, zamanını hesap etmeden işe giriş.
Çünkü sana nasip olan ödül çalışmanın,
çabalamanın, gayretin, emeğin içine konmuştur)
*
RAVLİ
Ali ile
karınca
4
Ali hızlı giderken yoldaki
bir karıncayı incitti.
Karınca elini ayağını oynatıp
çırpınmadaydı.
Ali bu hali görünce çok
üzüldü. Yürümesi için uğraştı, ağladı. Geceleyin Mustafa’yı gördü.
Mustafa ona dedi ki; YA ALİ !
YOLDA ACELE ETME. İki gündür bir karınca yüzünden gökler yasa battı, buna sebep
sen oldun. Öyle bir karıncayı incittin ki hakikatten haberdardı. İşi gücü,
Allah’ı zikretmekti.
Ali’nin vücudu titremeye
başladı. Tanrı aslanı bir karınca yüzünden tuzağa düştü.
Peygamber dedi ki: Kasten
yapmadığı için, düşmanlık olmaz. Tanrı katında o karınca şefaatçi olur.
Tam bir bilgisizlikle
yolculuk edersen padişah bile olsan yoksul sayılırsın.
Önce bakmalı da sonra yola
ayak basmalı. Çünkü YOLU GÖRMEDEN YOLCULUK EDİLEMEZ. Görmeden yola ayak
basarsan sonunda baş aşağı gelirsin. Eşekler gibi körü körüne gidersen başka
mahlûkattan akıl bakımından üstün ve seçilmiş sayılmazsın. Yol eriysen ayağını
hesapla bas. Çünkü AYDAN BALIĞA KADAR HER ŞEY HESAPLIDIR.
***
İLAHİNAME FERİDÜDDÜN-İ ATTAR
M.E.B. YAY. 392
*
(Yoluna çıkan insanları fakir,
garip, yoksul, hasta, aciz diye ezmeye, horlamaya kalkma. Allah yolunda olan
adamları incitme. Küçük görme. Bu kişileri sahipsiz sanma, sahibi Allah’tır. Sahibinin
azabından kork)
RAVLİ
*************************************************
İhtiyar bağcı. 5
Padişah Nuşirevan atıyla
dörtnala giderken beli bükülmüş bir ihtiyar gördü. O ihtiyar meyve fidanı
dikiyordu.
Padişah dedi ki: Saçın
sakalın süt gibi ağarmış. Ancak birkaç gün ömrün var. Neden buraya ağaç
dikiyorsun.
İhtiyar, padişaha: Bizim için
birçok kişiler fidan diktiler. Bu yüzden meyvelerini yedik, devşirdik. Bizim de
başkaları için dikmemiz lazım. Elden geldikçe adım atmalı, her adımda düzen
gerek.
İhtiyarın bu sözleri padişaha
hoş geldi. Bir avuç altın verip al dedi.
İhtiyar, kutlu padişahım
dedi, ağacım şimdiden meyve verdi.
Padişah bu sözden memnun
oldu. O yeri de oraya akan suyu da ihtiyara bağışladı.
SANA BU GÜN BİR İŞ BAŞARMAK
GEREK
BİR İŞ BAŞARMADIKÇA MEYVA ELDE ETMEYE İMKÂN
YOK.
Büyüklenmeyi bırak, yolunda
azimle git, aslı esası olmayan işleri bırak, kuvvetini hizmet etmeye yönelt.
KENDİNİ BİR KÖPEKTEN DAHA
YÜCE, DAHA İLERİ
SAYARSAN KÖPEKTEN DE AŞAĞI
SAYILIRSIN.
***
İLAHİNAME FERİDÜDDİN-İ ATTAR
M.E.B. YAY 392
*
(Köpek sahibinin vereceği
yiyeceğe razı olarak sahibine sadakatle hizmet eder.
Yaptığın hizmetin karşılığını hemen bekleme.
Önceki hizmetten yararlanıp
dua ediyorsan, sende ileride dua almak için faydalı işler yap)
RAVLİ