15 Aralık 2012 Cumartesi

RUHLAR FARKLI MIDIR

Bedenler yaratılmadan ruhların hali 89

Böyle naklettiler:
Ruhlar, bedenlerden önce yaratılmıştır.
Hem de üç dört yıl önce.

Fakat o âlemde bir yıl, bu âlemde bin yıl karşılığıdır.
Böyle hikâye edilmiştir ki yüce canlar, bu kadar müddet içinde bedene girmemişlerdi.

Sonra hepsini birbirine kattılar, bir saf düzdüler.
Derken canların ardından birdenbire apaçık olarak dünya göründü.

Ruhların bir kısmı dünyayı gördü; canla, gönülle dünyanın bulunduğu yere doğru koşuştular.

Yerlerinde kalanlar da sağ taraftan cennet görünüverdi.
Bunlar da cenneti, görünce, ne şaşılacak şey, canlar vererek cehennemden kaçtılar, cennete ulaştılar.

Ruhların az bir kısmı yerlerinde kaldı.
Onlar hiçbir yandan, hiçbir şeye aldırış etmediler.

Ne dünyayı seçtiler, ne cenneti.
Ne de bir kıl ucu kadar olsun, cehennemden ürküp kaçtılar.

Tanrıdan hitap geldi:
A deli canlar!
Burada ne durursunuz, ne istersiniz şimdi?

Dünyadan da hürsünüz, cennetten de.
Cehennemden bir sıkıntı yok size.

Size yolumuzda ne lazım?
Size ancak bizim kapımız gerek.

Ruhlar bu hitabı duyunca coştular, Yarabbi dediler, sen bize hitap ettin, ömrümüze doyduk, canımız feda sana!

Ey yüce yerlerin sahibi Tanrı!
Sen daha iyi bilirsin, bize ne soruyorsun?

Biz ancak seni isteriz.
Başka bir şeycikler istemeyiz.

Hakkalyakn (gerçekliğine şüphe olmayan) Tanrı sensin.
Başka ne varsa hiç!

Tanrıdan şöyle hitap geldi:
Mademki beni istiyorsunuz, çeşit, çeşit belalar istiyorsunuz demektir.
Üstünüze mahlûkatın kılları, çöllerin kumları,

Yağmurların damlaları, ağaçların yaprakları sayısınca,
Hatta ondan daha fazla sıkıntı ve bela yağdıracağım ben.

Ateşten dikenler yaratacağım da her an yaralı göğüslerinize koyacağım.
Ruhlar, Tanrının bu hitabını duyunca o neşeyle coştular, köpürdüler, bağırdılar:

Canlarımız feda olsun o belaya.
Bize ne dilersen ver, kabulümüz.

Senin verdiğin belayı canla başla kabul eder, ömrümüz bedeli bile olsa o belaya katlanırız.

                                             *
Onunla ( Allah’la) her can arasında bir sır var.
Her can, kendince bu sırra sahibim der.

Onca, bu kapıda yalnız sır sahibi odur, ondan başka marifet sırrını (Anlama ustalığını) bilen yoktur.

Ruhların bildikleri doğrudur, iyidir.
Fakat bütün ruhlar arasında o, asıl bir ruhu sever.

Öbür ruhlar, o ruhun perdesidir.
Hepsi de o bir ruh için yaralanmıştır.

Onlar, on sekiz bin âlemi aşalar yine bir arpa boyu yol gidebilirler.
*Bütün ruhlar aynıdır ama maksat Allah’ı anlayan ruhlardır.

                                          ***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E.B. YAY. 392

                                           *
Üç çeşit insan anlatılıyor:
Dünyayı seven ve dünya için çalışanlar.

Cehennemden kaçıp cennet için çalışanlar.
Allah’ın kapısı için çalışanlar.

Allahtan gelen her şeye canla başla kabul edenler.
Allah kendini anlayan ruhları sever ve beğenir.

Başına bir bela geldiği zaman öfkelenip kontrolünü kaybetme. Çevrendekileri suçlayarak saldırma.

Sebepler üzerinden neden olduğunu, neden başına geldiğini anlamaya çalışma.

Sen dikkatini yaptırana ver.
Her şey Allah’tan gelmiştir.

Canla başla kabul et.
Sakinleş.

Fena diye yırtındığın şeyin aslında senin hayrına olduğunu kendine zaman tanırsan görürsün.

Hazreti Mevlana bela için dışı acı verir ama içi ödüllerle doludur der. Yani Allah özel kullarına güzel bir hediye vereceği zaman kıskançlıktan korumak için belanın içinde verir.

Başka insanlar senin üstüne gelen belayı konuşurken o özel kul saadet içindedir.

Bazı şeyler göründüğü gibi değildir.
İşin hakikati herkese açıklanmamıştır.

                                           *
RAVLİ

Popüler Yayınlar