Bir ihtiyarın ay gibi bir oğlu vardı.
Huyu güzel ahlakı hoştu.
Hünerli, marifetli bir çocuktu.
Babası, onu bir hayli yaşayacak, hatta hiç ölmeyecek sanmıştı.
Nihayet öldü, babasının canını yaktı.
Ciğerini yaktı yandırdı desem de söz mü?
Yüzlerce ciğer, onun
derdinden yandı yakıldı.
Babası, kendinden geçmiş,
şaşkın bir halde tabutun arkasından gitmekte.
Başına topraklar saçmakta,
feryat etmekteydi.
Dertli bir gönülle başını
gökyüzüne kaldırdı da dedi ki:
Senin hiçbir şeyle alakan yok ki.
Oğlun yok mazursun
(Mazeretli)
Perde ardında her şeyden
münezzehsin (Ayrı) de o yüzden benim derdime aldırış bile etmiyorsun.
Sonsuz tövbe ve istiğfarı
duymadıysan bile külbe-i ahzana (Üzüntü evine)
girmiş.
O da senin gibi alakasız
olsaydı şüphe yok ki eşsiz, örneksiz bir hale gelirdi.
Oğul babasıyla kırk yıl bir
arada yaşadı da neden babasının çalışması, bir an bile fayda vermedi?
Öyle yazılmışsa bu yazı, mutlaka yanlış bir yazı,
Böyle söylenmişse bu söz de yerinde bir söz değil!
*
İşte böyle yaren,
Allah sevgi yönünden
kıskançtır.
Kendisinden daha fazla yaratıp
sana verdiği nimeti seversen, geri alır.
Sende acısı kalır.
Bu sözlere çok dikkat et
unutma.
Fazla açıklama yapılmaz.
*
RAVLİ