Hızır (Tanrı’nın selamı onun
üzerine olsun) daima Mevlana ile görüşüp konuşur ve ondan gayb âleminin hakikat
hazinelerinin sırlarını sorardı ve güzel cevaplar alırdı.
Bir gün Sultan Veled Hazretleri sarığını sarıyordu;
Fakat sarığın ucu bir türlü doğru gelmiyordu.
Bunun için tekrar bozuyor ve
yeniden sarığın ucunu doğru getirmeye çalışıyordu.
Mevlana “ Bahaeddin bunu
böyle boyuna sarıp bozma, kendini külfet ve zahmete sokma.
Ben gençliğimde bir defa
sarığımı düzgün sarmak için uğraşıyordum.
Kardeşim Hızır benimle daima
görüşüp konuşurken bu yüzden benimle ilgisini kesti ve ben bir müddet onun
sohbetinden mahrum kaldım.” Buyurdular.
Sultan Veled de o günden
sonra sarığını hiç kendisi sarmadı.
Sarığı müritler sarardı, o da
mübarek başına koyardı.
*
Hızır 2
Mevlana gençliğinde Şam’da
Mukaddemiye medresesinde (Buna Berraniye medresesi de derler) ilim tahsili ile
meşguldü.
Basiret sahibi (Doğruyu
olduğu gibi görenler) kimseler Hızır’ın çok kere o hücreye gelip gittiğini
gördüler.
Bu hücre ahrarın (Hür
kimselerin içine girdiği hücre) mezarı idi.
Birçok arif ve kâmiller o
hazretin sırlarını bilmekten gafildiler (Habersiz).
Çünkü Tanrı’nın gizli
erlerini herkes göremez ve onları bilemez.
*
Hızır 3Şeyh Ebubekr-i Kettani, Kâbe’yi ziyaretle şereflenmiş, oluğun altında oturmuştu.
Beni Şeybe (Temizlikçilerin kullandığı
kapı) kapısından yaşlı bir adamın içeri girdiğini gördü.
Bu adam büyük bir vakar ve
temkinle şeyhin yanına gelip selam verdi ve
“ Neden burada oturuyorsun da Makam-ı
İbrahim’e (Kâbe’de saklı bulunan taş) gidip oturmuyorsun.
Orada bir cemaat oturmuş,
Peygamberin hadislerini dinliyorlar.
Sen de oraya git, sen
dinleyip faydalan.
Zira oraya, rivayeti doğru ve
güvenilir isnatları olan bir ihtiyar gelmiştir.” Dedi.
Ebubekr-i Kettani “ Ey
efendim, onun isnatları (anlatımı) uzundur.
Onun orada isnat ile rivayet (Hikâye
edilerek anlatım) ettiği hadisleri ben burada isnatsız (Anlatılmadan) olarak
doğrudan doğruya üstattan dinliyorum “ dedi.
İhtiyar” Sen kimden
işitiyorsun” diye sordu.
Ebubekr “ Benim kalbim
Tanrı’dan rivayet etti” dedi.
O zat “ Hangi delille
söylüyorsun?” diye sordu.
Ebubekr “ O delille ki sen
Hızır’sın” dedi.
Bunu üzerine Hızır “ Tanrı’yı
her türlü eksik sıfatlardan tenzih ederim (Suphanallah), ben şimdiye kadar
Tanrı’nın velilerini bildiğimi ve onların benden gizli kalmadığını zannediyordum.
Şimdi gerçek olarak bildim ki
Tanrı’nın gizli velileri benim gözümden de gizli kalmışlardır, ben onları
tanımıyorum.
“ Her ilim sahibinin üstünde
daha bilici bir âlim vardır” buyurduğu veçhile onlar beni biliyorlar “ dedi.
Şiir:
“ Ey delikanlı, her şeyin
müntehası (Yolun sonu) olan Tanrı’ya kadar el elden üstündür.”
*
Hızır 4Mevlana hazretleri buyuruyordu ki:
Bizim Mevlana Şemseddin-i Tebrizi’miz Hızır’ın (Selam üzerine olsun) sevgilisidir.
Mevlana medresenin hücresinin
kapısı üzerine mübarek eli ile “ Makam-ı Maşuk-i Hızır Aleyh-is-selam Hızır
sevgilisinin makamı” diye yazmıştı.
Mevlana Hazretleri bizzat o
gizli ve nazlı velilerden idi ki, Hızır’dan da Şemsi Tebrizi’den de saklıydı.
Tanrı’nın has hücresinde
gizliydi.
Şiir:
“ Defalarca zamanede olan
sırları açığa vurmak istemiştim.
Fakat ne yapayım,
Fena gözlerden, eza, cefa
korkusundan dilimin üzerine bir çivi vurulmuştur.”
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Hızır (A.S.)‘ın kendi
makamına ve yüceliğine ait uğraşı yapan, başkasının hizmetinden bir an bile ayrılanın
yanına gelmediğini öğrendik.
Hızır (A.S)’ın hür kimselerle
görüştüğünü, kendini bir şekilde dünyaya bağlayanlarla konuşmadığını öğrendik.
Hızır’(A.S)’ın hem genç hem
ihtiyar olarak göründüğünü öğrendik.
Hızır(A.S)’ın her veliyi
tanımadığını öğrendik.
Hızır’(A.S)’ın tanıyan
veliler olduğunu öğrendik.
Hızır (A.S)’ ın Şems-i
Tebrizi’yi çok sevdiğini öğrendik.
Tanrıya kadar gidilen yolda
herkes birbirinden ileridedir, ama Tanrıya ulaştı mı üstünlük kalmaz.
Tanrı’nı velileri birbirini tanımalarına
rağmen Tanrı’nın gizli hükmünden bazıları bazılarını tanımadığını öğrendik.
Her ilim sahibinin üstünde
daha bilici bir âlim olduğunu, kiminin açık kiminin gizli olduğunu anladık
inandık.
*
RAVLİ