15 Aralık 2012 Cumartesi

MALIN ÇOK OLUNCA NE OLUR

Sultan Sencer’le Abbasa-i Tusi   87

Günlerden bir gün yüce padişah Sencer, tenha bir yerde Abbasa’nin yanına gitti.
Uzlaşamadılar, padişah, bir müddet Abbasa’nin yanında oturdu, sonra kalkıp gitti.

Birisi, Abbase’ye, neden sustun?
Ne bir şey söyledin, ne de bir söz dinledin, dedi.

Abbase şöyle cevap verdi:
Gözüm padişaha ilişince

Bir de baktım ki sert dallarla, budaklarla dolu bir âlem; elimde de kör bir orakçık var.

O orakla o dalları, budakları budamama, kesmeme imkân yok, susmaktan başka bir çare bulamadım.

*Sen dünyadaki mevkile neşeliysen ahret makamından mahrum kalırsın.

*Mal ve mevki senin çevrene toplandı mı malın yılan olur, mevkiin kuyu kesilir sana.

***Gönlün nedir?
Musa, nefsin de Firavun.

Dünya ise yüzlerce çeşitte, yüzlerce renkte ateşten bir tastır.
Cebrail buyurursa Musa’nın ateşe el atması hoştur.

Fakat emreden Firavun olursa o ateş yüzünden çekeceğin azap da yüz renk, yüz çeşit olur.

İbadet bile etsen günah etmiş sayılırsın.
Her uzvun, aleyhinde tanıklıkta bulunur.

*Orada senin için ne küfür vardır, ne iman.
Buradan ne götürdüysen sana mal olan, odur.

*Burada ne ekersen orada ancak onu biçersin.
Burada ne dokursan orada ancak onu giyersin.

*Orada elde edeceğin kar ve ziyan, ancak burada kazandığın kar ve ziyandır.

*A yoksul!
Orada bir neşe bulamazsın, sevineceksin.
Buradan bir sevinç, bir neşe götürdüysen o başka.

İster zehirlenerek öl, ister tatlılıkla can ver; Orada ancak kendi yükünü omzuna alır, yüklenirsin.

Âlemin bütün parçaları, birer, birer utanmadır.
Buna göre bir parçaya bile sahip olsan hesabını vereceksin demektir.

Ayağını yere koymuşsun ama pergel gibi başın dönüp durmada. Tembellik etme, yavaş olma.

At yükünü, hafif ol, hepsinden vazgeç gitsin.

                                      ***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E. B. YAY. 392

                                           *
Yaren, aklında bir istek oluştuğu zaman, ya gönlündendir ya nefsindendir.

Gönlünden gelen istek, bil ki Allah katından sözcü meleğin söylemesi ile gönlüne düşmüştür.

Gönül aynan bulanık ise peygamberlerin sözleri ve hikâyeleri yoluyla aklına hatırlatılarak sende istek haline getirilir.

İstek nefsinden gelmişse elindeki imkânı kullanarak düşünmeden hoşlandığın şeyi yapmak için istek haline gelir.

Nefiste binlerce kurt, domuz, temiz, pis, güzel ve çirkin huylar vardır.
Nefsine acıma, eline imkân geçmediği için donmuş gibi durur.

Onu yen de etkisi altına girme.
Nefis acımaya layık değildir, hiç merhamet etme.(Mesnevi 3.cilt 1064,1258 beyit)

Akıl sonucu düşünür.
Aklın nefse boyun eğerse nefis olur.(Mesnevi 2.cilt 1564 beyit)

Yani içinde ikibir birine hasım vardır.

Birincisi Musa gibi Allah’la konuşan, emirlerini yaptırmaya çalışan, ikincisi Firavun gibi nefsi emirleri yaptırmaya çalışan.(Mesnevi 3.cilt 1258 beyit)

Yaren sen hangisin dediklerini yapıyorsun kendini geriye dönük sorgula da farkına var.

Asla kendini suçlama.
Farkına varmak, gittiğin yolun doğru olup olmadığını kontrol etmek adına yapmalısın.

                                           *
Yaptığı işten memnun ve kar ettiğini sanana nasihat tesir etmez.

                                              *
İmkânların çoğaldıkça, yani aslan av avladığı zaman çevresinde toplanan sırtlan, çakal, tilki, akbaba olur.

                                                *
Bedenin emaneten bir zaman sonra geldiği yere dönünce yani ölünce, ruhun dünyada elde edişleri ile diğer âleme gidecek.

Diğer âlemde dünyadan götürdüklerinle karşılanıp ağırlanacaksın veya cezalandırılacaksın.

Aklını başına geri getir.
Aklın heveslerle kim bilir nerelerde.

Hayaller nereye götürmüştür de sen kendini kendimdeyim sanırsın. Hormonların tesiri vardır ama sen niye kontrolünü kendi haline bıraktın.

                                                 *
Bu dünyayı cehenneme çevirip ahrette nasıl cennet istersin.
Bu dünyada cennetini kendin yapacaksın ki orada sana versinler.

                                                  *
 RAVLİ

Sultan Sencer

Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın oğlu olan Sencer 1086'da Sincar'da doğdu.

Küçük yaştan itibaren devlet tecrübesi kazanan Sencer, ağabeyleri Berkyaruk ve Muhammed Tapar zamanında devlet hizmetinde bulunarak doğuda çıkan isyanları bastırdı.

Buradaki başarıları üzerine Horasan Melikliği'ne atanan Sencer, 1102'de Selçuklu Devleti'ne saldıran Karahanlı Hükümdarı Kadir Han'ı bertaraf etti.

Ayrıca Gaznelileri Selçuklu'ya tabi kıldı.

Babası Melikşah'ın siyasetini takip eden Sencer, Horasan'dan itibaren devletin doğusunda Selçuklu düzenini yeniden kurdu.

Berkyaruk'tan sonra tahta geçen Muhammed Tapar'ın ölümü üzerine 18 Nisan 1118'de küçük yaştaki oğlu Mahmut, Büyük Selçuklu Devleti tahtına çıkarılırken, Sencer de 14 Haziran 1118'de Horasan'da bağımsızlığını ilan etti.

14 Ağustos 1119'daki savaşta yeğenine galip gelen Sencer, Büyük Selçuklu Sultanı oldu.

Devletin merkezini de Irak-ı Acem'den Horasan'a nakletti. Bundan sonra büyük savaşlara girişen Sultanü'l-azam unvanını kazandı. 1132'de Karahanlıların, 1136'da Gaznelilerin, 1141'de Karahitaylıların ve 1147'de Harezmlilerin isyanını bastıran sultan Sencer, 1152'de Gurluları mağlup etti.

Fakat 1153'te Oğuz Yabgu ile Belh'te yaptığı savaşı kaybedince esir düştü.

Sencer esaret altında bir sultan olmak istemediğinden sultanlığı terk edip Merv Hankahı'na kapandı.

Buradaki üç yıllık esaretten sonra Nisan 1156'da kurtarıldı.

Ancak 29 Nisan 1157'de 91 yaşında iken Merv'de vefat ederek kendi yaptırdığı türbeye defnedildi.

Bilim adamalarına sahip çıkan ve bilimi teşvik eden Sultan Sencer'in döneminde Horasan bütün İslam dünyasına ve Anadolu'ya din ve bilim adamı sevk eden bir merkez oldu.
                                          *

                                      TUSİ

1201 ile 1271 yıllarında yaşamış Fars bilgin İslam filozofu.

Söz konusu dönem, Moğol istilası sebebiyle Bağdad'da, bir yandan karanlık bir dönem bir yandan da önemli düşünce okullarının kurulduğu ve İslam bilim kurumlarının açıldığı bir dönem oldu.

 

Nasîrüddin Tûsî'de bu dönemde yetişmiş Şiî dünyasının tanınmış bir bilgesi olmuştur.

Nasîrüddin Tûsî, babasının ve dayısının etkisiyle erken yaşlardan itibaren kelâm, felsefe ve matematik ile ilgilenmeye başladı.

Felsefi gelişmesinin belirli bir evresinde İbn-i Sina'nın İşârât'ını okudu ve uzun yıllar bu metinle uğraştı.

Bu uğraşmaların ardından en önemli eserlerinden biri sayılan Şerh-i İşârât´ı kaleme aldı.

Kemalûddin Hâsip'ten matematiği ve Burhaneddin Hamedanî'den hadisleri öğrendi.

Pek çok bilgi dalıyla ilgilendi ve derinleşmeye çalıştı; tanınmış bilginler yetiştirdi (Allâme Hillî, Kutbüddin Şirvanî gibi).

İsmaili mezhebinden ve edebiyat, tasavvuf ve felsefe ilgilisi Nasîrüddin Ebu'l-Feth b.Mansûr'nin meclisinde yer aldı.

Abbasi halifesi El-Mûtasım'ı öven bir kaside yazdıktan sonra araları açıldı ve sürgüne gönderildi.

Hassan Sabah'ın yedinci halefi Khudavend Alaüddin aracılığıyla Alamut kalesinde saklandı.

Daha sonra, 1247'ye kadar, yarı tutuklu olarak Meymûn Daye kalesinde tutuldu.

Moğolların kaleleri ele geçirmesiyle serbest kaldı.

Moğol hükümdarı Hülâgu'nun müşaviri olarak görev aldı ve bütün bilimsel ve felsefi çalışmalarında ondan destek aldı.

Ünlü Marâgâ Rasathanesini bu sırada kurdu ve bu kurum en büyük İslam bilim kurumlarından biri olarak yer aldı.

Rasathanenin yanında büyük bir kütüphane kurulması da gerçekleştirildi, burada dört yüz bin kitabın toplandığı sanılmaktadır.

Hûlagü han bir yandan bağdadı yakıp yıkan bir yandan da orada yeniden bilim kurumlarının kurulmasını destekleyen kişi oldu.

Daha sonraki hükümdar Abaka Han tarafından da destek gördü ve yaşlılığında bu destek sayesinde önemli eserlerini üretti.

Felsefesi
Nasîrüddin Tûsî, İslam felsefesinde yeni bir felsefe ekolü ortaya koymamıştır, ancak yine de felsefi çalışmaları derinlik ve kapsamıyla etkili olmuş bir bilge olarak yer edinmiştir.

Daha çok meşşai filozoflarının yolundan gitmiş olduğu söylenebilir, onların felsefi tezlerini Şiiliğin prensiplerine uyarlamaya çalıştı.

İslam dünyasında ilk defa bir sistematik etik kitabını yazan kişi oldu.

Sisteminde Aristoteles'in ahlak ilkeleriyle Gazali’nin mistik ve tasavvufi ahlak düşünceleriyle bir arada değerlendirmeye çalıştı.

Bir tür sentez arayışında oldu.
Bu ahlak felsefesinin bir bölümünü de eğitim konusundaki düşünceleri oluşturmaktadır.

*Ona göre çocuğun doğumundan itibaren ona uygun bir ad verilmeli (çünkü adlar kader üzerinde etki yapar), iyi bir sütanneye sahip olmalı ve yetişme döneminde çocuk kötü huy edineceği ortamlardan korunmalıdır.

 *Bu süreçte ona aklını kullanmasını ve akıl yoluyla elde edilen erdemleri sevmesini öğretmek gerekir.

*Arzularına hâkim olmanın ve kendini tutmanın bir erdem olarak öğretilmesi gerekir.

*Bundan sonra ise çocuk hangi sanata ya da ilgiye yetenekli ise ona yönlendirilmeli ve özendirilmelidir.

Kitapları

Şerh'i İşârat (temel felsefe kitabı, 20 yılda hazırlanmış)
Zic-i İlhânî (astronomi hakkında)

Tecrid-ül-akâid (kelam kitabı)
Tezker-i hayat

Tahrir-i Öklides
Tahrir-ül-Macestî

Esas-ül-iktibas (Mantık kitabı)
Esraf-ül-eşraf

Ahlak-ı Nâsırî
Fusul

El-Mesail El-Hayriyat
Bahnâme (Tıp bilimi)

kaynak: Baktabul Msn messenger ifadeleri, Avatar, gif, smiley, Resimli Siirler, izle, indir, Komik Resimler, programlar, Resimleri, Haberler http://www.baktabulum.com/biyografi/23735-sultan-sencer-kimdir-sultan-sencer-hayati-biyografisi.html

 

Popüler Yayınlar