15 Aralık 2012 Cumartesi

KÜÇÜK SIKINTIDAN KAÇARSAN DAHA BÜYÜĞÜNE HAZIRLAN

Behlül’e ait bir hikâye 92

Gönlü perişan Behlül, Bağdat’ta çocukların elinden bunalmıştı.
Boyuna ona taş atıyorlar, her yandan üstüne saldırıyorlardı.

Aciz kalınca yerden bir küçük taş alıp onlara verdi, yalvardı.
Dedi ki:

Bu büyüklükte taş atın bari.
Büyük taşlarla beni topal etmeyin.

Taştan ayağım yaralanırsa oturarak namaz kılmaya mecbur olurum.
Nihayet bir taş, onu adamakıllı yaraladı.

Canı yandı, gönlü alt üst oldu.

O taş yüzünden daralmış gönlünden öyle bir kan aktı ki taşın gönlü bile onun derdinden kan kesildi.

Onlardan kurtulmak için perişan bir halde topallayarak Basra’ya gitti.
Sözü uzatmayalım, geceleyin Basra’ya ulaştı.

Uyumak için bir yana gitti,
Bir bucağa girdi.

Meğerse orada birisi öldürülmüş, kanlara, topraklara bulanmış, yatmadaymış.

Bunu bilemedi, yanına yattı, uyudu.
Uykuda bütün elbisesi kanlara battı.

Ertesi gün halk, gelip öldürülüp yere yıkılmış adamı,
Yanında da elbisesi kanlara bulanmış Behlül’ün ayakta durduğunu görerek,

Bu işi Behlül’ün yaptığına hükmettiler.
Ona a köpek dediler, nerelisin sen, nerden geldin sen?

Seni tanımıyoruz dediler.
Behlül, Bağdat’ıyım, oradan kalktım, buraya geldim.

Bu öldürülmüş adamın yanında yattım, dinlendim.
Bu adamın öldürülmüş olduğunu ancak tanyeri atıp dünya aydınlanınca gördüm dedi.

Behlül’e, geceleyin Bağdat’tan kalktın, kan dökmek için ta Basra’ya geldin ha dediler.

Ellerini kuvvetlice bağlayıp onu merhametsiz zindancıya teslim ettiler.
Ciğeri yanık Behlül, içinden ey gönül diyordu, hadi bakalım, bu gün ne yapacaksın?

Çocukların taşından kaçtın ama burada kendi kanına girdin.
Bağdat’ta o taşlara razı olsaydın Basra’da can korkusuna tutulur muydun hiç?

Nihayet padişaha haber verdiler.
Öldürülmesi için emir geldi.

Onu tutup darağacına götürdüler.
Zalim cellât, merdiveni dayadı, Behlül’ü çıkardı.

Boynuna ip geçirmek isterken Behlül, başını Tanrıya kaldırdı.
Dudakları oynamaya başladı, gizlice bir şeyler söylüyordu.

Tam bu sırada bir yandan temiz birisi fırladı.
O suçsuzdur, adamı ben öldürdüm.

Benim öldürülmem gerek.
Bu kadar yükü taşıyamayacağım.

Bir tek boynuma iki kanı alamayacağım diye bağırdı.
Her ikisini de padişahın huzuruna götürdüler.

Padişahın veziri de ordaydı.
Basra padişahı, uzun zamandır Behlül’ü görmek istiyordu.

Onu görmeyi çok istiyordu ama bir kere bile yüzünü görmemişti.
Vezir, Behlül’ü görünce tanıdı.

Çünkü önce de görmüş konuşmuştu.
Dile gelip dedi ki:

Padişahım, kutlu olsun.
Behlül’ü arıyordun ya, işte Behlül.

Padişah neşesinden yerinden sıçradı.
Onu yanına aldı.

Başını yüzünü öptü.
Yüzlerce saygı göstererek ve ikramlar ederek yanına oturttu.

Katille ölenin durumunu, sonra da Behlül’ün hikâyesini söylediler.
Basra padişahı, derhal bu gencin kanını dökün dedi.

Behlül padişaha ey gazi padişah dedi, gönlümün yanışına hürmetin varsa,
Sakın onun kanını dökme.

Kanını dökersen bir fayda elde edemezsin, hayır olmaz sana.
Doğrulukla kalktı, benim için kendisini adeta feda etti o.

Benim için canıyla oynadı.
Nasıl olur da bu gencin kanı dökülür?

Bunun üzerine padişah, öldürülen adamın yakınlarını çağırdı.
Onlara: Diyet istemeniz gerek,

Dilerseniz onu öldürebilirsiniz ama iyi olmaz.
Bu işi, farz edin ki o yapmadı, ben yaptım.

Asidir ama itaat edendir.
Ona Behlül aracı olmada. Dedi.

Nihayet onları altınla razı ediverdiler.
Bütün düşmanlarını hoşnut ettiler.

Padişah, o gence ‘’Nasıl oldu da halk arasından kalktın?
Ne oldu sana canından geçti, korkmadan yaptığını söyleyiverdin?’’ diye sordu.

Genç dedi ki:
Bir ejderha gördüm ki benzerini hiçbir yerde görmemiştim.

Ağzını açmış, ateş püskürmedeydi.
Mermer kaya bile korkusundan yarı canlı bir hale gelmişti.

Bana, kalk, Doğruyu söyle.
Yoksa işin bitiktir.

Şimdicik kanını emer, ebedi olarak içine girer, yerleşirim.
Ebedi bir azap içinde kalırsın.

Âlemde hiçbir kimsecik de feryadına erişemez dedi.
Onun korkusundan yerimden fırlayıp yaptığımı söyledim, kurtuldum.

Padişah, bunun üzerine Behlül’e ya sen dedi, darağacına çekileceğin vakit ne dedin?

Behlül dedi ki:
Candan elimi yudum.

Yok, olmak üzere olduğumu anladım.
Başımı kaldırıp Yarabbi dedim, bu gönülsüz yoksuldan ne istersin?

Bunları başıma üşüştüren sensin.
Beni şu anda ağlatıp sızlatarak öldürülürse,

Kan diyetimi onlardan değil, senden isterim.
Bir avuç dağınık kişiden ne alabilirim ki?

Seni tanırım, düştüğüm hal, ancak senin hükmünle olmada.
Ben bu söz üzerine beni darağacından alıp indirdiler.

Sözüme cevap olarak perde ardından bu iş kendini gösterdi işte.
Ulu tanrıdan uğradığım sıkıntı, beni önce perişan bir hale soktu.

Beni önce kanlı katil yaptı ama sonunda bana yüzlerce can vererek lütuflarda bulundu.

Önümde muradıma erişmemek, mahrumiyete uğramak olsa bile bu yolda yüzlerce can vererek ona gitmek gerek.

Fakat sen başkasını gördükçe bütün hayatı, şerri başkasından geliyor sanırsın.

                                            ***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E.B. YAY. 392

                                           *
Yaren.

Behlül Musa huyluydu.
Yani Allah ile aracısız konuşan biri idi.

Hayat öyküleri yokluk âlemine ulaşmak için son adımda olanlar seviyesindeki Hak âşıklarına ders veren öykülerdir.

Hak âşıklarının çok sevdiği büyüğümüzdür.

                                          *  
Allah taşıyacağın kadar yük verir.

Sen benliğine uyarak bu sıkıntıdan kurtulacağım diye kaçarsan daha büyük sıkıntılara hazır ol.

Yani kaçma yerine kabul et, daha sevinçli yaşama yollarının arayışı içinde ol.

                                            *
Doğrunun Allah yardımcısıdır.

                                             *
Vicdan: 
Bulma, bir şeyi bir halde görme, duygu ve kalp ile hissetme.

İnsanın kalbinden gelen gizli bir his olup iyilik yapmaktan hoşlanan, kötülük etmekten huzursuz olan, iyiyi kötüden ayıran ve seçici bir yapıya sahip olan duygudur.

Yüce Allah insanın yaradılışına, iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini ve yararlı ile zararlıyı birbirinden ayıracak bir meleke (Tekrarlaya, tekrarlaya meydana gelen alışıklık, yatkınlık, çeviklik, çabukluk ) vermiştir.( Şems 91/8 )

İşte insandaki bu seçici ve ayırt etme melekesine vicdan denir.
İnsanın fiilleri ve davranışlarının olumlu ya da olumsuz olmasında rolü vardır.

Vicdan kişinin içe ve dışa dönük işlerinde bir ‘’oto kontrol’’ görevini yapar.

Bununla birlikte İslam bilginlerine göre vicdan yalnız başına bir delil olamayacağı gibi, hakkı bulmada da yeterli değildir.

Çünkü herkesin vicdanı kendi anlayışına ve iradesine bağlı olduğundan, çıkacak sonuç ve değerlendirmeler de farklı olacaktır.
 
Dolayısıyla hüküm ve sonuç bakımından bağlayıcı olamaz.
DİYANET iŞLERİ bAŞKANLIĞI DİNİ KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜNDEN ALINTI.
                                          *

Yaren, her şey Allah’tan gelir.
İnsanlarla uğraşmaktan vazgeç.

Sen yanlış yere bakma.

Yanlış yere bakarsan doğruyu göremezsin. 
Bütün hayatı, can sıkıcı işleri şahıslardan geliyor sanma.

Hele bir sakin düşün.

                                           *
 RAVLİ

Popüler Yayınlar