Eğer kalırsa, ondan şu ciheti soracaktı:
Sen niçin bize benzemiyorsun?
Her ikimiz de aynı asıldanız
yani sen cisimsin, ben ruhum yahut ben cisim sen de ruhsun demedin!
Başka biri bunu ben söyleyeyim,
dedi. Allah, Peygamberine niçin "De ki, ben tek ve eşsiz Allah'ım"
demedi de, şu hitapta bulundu:
"Ey resulüm söyle ki, O yani görünmeyen Allah, eşsiz ve tek olan Allah’tır."
(ihlâs suresi, 1)
Çünkü dedi ama bu çünkü
kelimesi peltek idi; Samet, içi boş karınsız demektir.
Karnı boş olan, olmayana
delâlet eder ki, o da, Samet ulu Allah’dır. Bu onun eşidir, o da bunun eşidir.
Nasıl ki, kendisi sayıdan
olmayan Ahad'de bu sayıların delilidir.
Yani sayısızlık da sayının
delilidir.
Şimdi tekrar, "Nefsini bilen rabbini de bilir," sözüne gelelim.
Nefiste şüphe vardır, buna
batmıştır
Koca-karıların âdetini
koruyun!
Yani ey
sen, her şey sen! Der.
Mademki her şey diyor koca-karı
da bu her şey kavramına girer.
Şu halde bu sözü söylemek
"Ben Hakkım" demekten daha iyidir.
Hakka ermiş olsan da, Hakkın hakikatine,
iç yüzüne eremezsin, eğer hakkın hakikatinden haberin olsaydı "Ben Hakkım" demezdin.
Yani mürşidimiz (Yol
gösteren, yolu aydınlatan) ve elimizden tutan kılavuzumuz diyor ki:
Koca-karıların âdetini
koruyun sözünü bir koca-karıdan öğren.
Başka bir delil de Allah’ın varlığı hakkında onların sadece "Allah vardır," demeleridir, iyi bir öğütçülük ediyorsun ama ötekinin elinde de uzun bir ney var, iş o tarafta.
Menekşe filizlenmedikçe
kokusu dışarı çıkmaz, ama yine menekşenin işini görürler.
Menekşeler öldükten sonra
ırmak kenarında şarap içmenin ne tadı olur!
Beyit: (M. 320)
Senin güzelliğin
belâ tuzağında bizi avlayan bir danedir.O öyle bir mumdur ki, hep bizim pervanemizi yakar.
Ey sevgili senin zülfünün zincirini şundan dolayı seviyorum ki
O bizim divane
gönlümüzün ayağına yaraşır.
Tozlar yatışınca
altındaki at mıdır, eşek midir göreceksin.
Şeyhin biri dedi ki:
Yüz tane has müridim var ki
açlıktan ölsem hiç biri bana bir ekmek vermez. Hâlbuki bizimkiler böyle değil tamamıyla aksinedir.
Şeyhe dedim ki:
Yüz müridim var diyorsun,
keşke bir tek müridin olaydı ve ilâve ettim: Onunla da kaynaş, beraber ol!
Kadı Bahaeddin'e geldiler,
dediler ki:
Falan derviş senin arkandan
hakaret etti, o miskindir dedi. Kadı öfkelendi.
Naiblerinden biri (Yakın yardımcısı),
hele bir gideyim,' göreyim o dervişi, dedi.
Doğruca yanıma geldi ve
sordu: Kadı Efendimizi niçin yermişsin?
Bunu nasıl düşündün?
Ne söylemişim ki? Dedim.
O miskindir, demişsin! Nihayet o miskinlerin işi ile uğraşır.
Hazreti Mustafa (S.A.) bütün
yüceliği ile Allah'a şöyle yalvarırdı:
Ey Allah’ım beni miskin
olarak yaşat, miskin olarak öldür ve beni miskinler topluluğunda haşr (Topla) et, dedim.
Bir gün bazı Sahabe
(Peygamberimizin dostları) Hazreti Muhammed'in (S.A.) yanına geldiler.
Burada bir kişi var ki,
dediler, ne kâfirlerle uyuşur, ne Müslümanlarla kaynaşır.
Namaz kıldığını görüyoruz.
Oyunla ve gereksiz işlerle
uğraştığını da görmüyoruz.
Onda divanelerin sıfatını da
göremiyoruz, Akıllıların kısmetlerini arama yolundaki çabaları da!
Başka bir toplulukta yine onu
anlatmaya başladı.
Efendimizin içine bir acıma
duygusu geldi. Buyurdu ki:
Şimdi onu görün, selâmımı
söyleyin ve deyin ki:
Efendimiz senin
yüzünü görmeyi çok arzulamaktadır. Onu buraya çağırmayın, fazlaca incitmemeye çalışın!
Adamın yanına geldiler, önce
selâm vermeye cesaret edemediler.
Bir saat sonra onlara cesaret
geldi.
Kendisine iltifat göstererek
Hazreti Peygamber'in (S.A.) selâmını söylediler.
Onun sevgisini, kendisini
görmek hususundaki derin arzusunu açıkladılar. O hep susuyordu.
Hazreti Peygamberin (S.A)
kendisine zahmet vermemeleri hususundaki emirlerine uyarak fazla bir şey
konuşmadılar.
Bir saat sonra da adamın
Hazreti Peygamberi (S.A.) ziyarete geldiğini gördüler.
Bir aralık mecliste sessizce
oturdu. O susuyor, Hazreti Peygamber (S.A.) de susuyordu.
Hazreti Peygamber (S.A.)
yerinden kalktı. (M. 321)
Adama hem gelişinde hem de
gidişinde gönül alçaklığı gösterdi.
Ona "Senin üzerine bir ışık saçıldı, bu sana, büyük bir saçıdır,"
buyurdu.
Bizim medresemiz (Okulumuz) budur.
Bu etten yapılmış dört
duvarın müderrisi büyüktür.
Kim olduğunu söyleyemem.
Onun mabedi
de gönüldür.
Nasıl ki bazı Allah erleri
"Kalbim bana Rabbimden haber verdi"
demişlerdir.
Bayezid-i Bistami (Allah'ın
rahmeti üzerine olsun) daima hacca gidiyordu.
Vardığı bu şehirde önce
oradaki şeyhleri ziyaret etmeyi sonra da başka işlerle uğraşmayı âdet
edinmişti.
Basra'da bir dervişin yanına
uğradı.
Derviş ona sordu:
Ya Ebâyezid?
Nereye gidiyorsun?
Bayezid cevap verdi:
Mekke'ye, Allah evini
ziyarete gidiyorum.
Yanında ne kadar yol harçlığı
var?
İki yüz dirhem.
Öyle ise kalk yedi defa benim
çevremde dolan.
O paraları bana ver!
Bayezid yerinden fırladı para
çıkısını kuşağından çözdü öperek Şeyhin önüne bıraktı, Şeyh tekrar söze
başladı.
Yine sordu:
Ey Bayezid! Nereye gidiyorsun?
Gideceğin yer Allah'ın evidir ama şu benim gönlüm de Allah evidir.
Ulu Allah hem o evin hem de bu evin sahibidir.
O evi yaptırdıktan sonra
orada hiç oturmamıştır.
Ama bu
ev yapıldıktan sonra hiç bir zaman buradan ayrılmamıştır.
Tövbe eden ve hacca gitmeye
karar veren bir adam, ailesine de dua etti.
Hâlbuki onun tövbesi daima
incittiği karısının Allah'a yalvarışının hayırlı bir sonucu olmuştu.
Çünkü kadıncağız erken bir
seher vaktinde öyle bir ah çekti ki nerede ise evin tavanını tutuşturacaktı.
O gece kocası bir düş
görüyordu, hemen yerinden fırladı, ağlamaya başladı, günahlarına tövbe etti.
Karısına, artık ben aile
hayatından vaz geçtim, yüzümü hac yoluna çevireyim, hacca gideyim diye
düşünüyorum ama seni böyle aya bağlı bırakmak da elimden gelmiyor, dedi.
Kadın şu cevabı verdi:
Yabancılık günlerimizde birlikte
yaşıyorduk.
Şimdi tam birbirimizi tanıyıp
anlaştıktan sonra ayrılığın ne yeri var? Ben de hacca giderim. (M. 322)
Çölde erkeğin ayağına bir
Muğaylan dikeni saplandı, yaralandı kafile gitmişti.
O umutsuzluk içinde uzaktan
bir yolcunun geldiğini gördü.
Şu gelen Hızır’ın hürmetine
Yarabbi beni kurtar!
Diye yalvardı.
Karşıdan gelen yolcu ayağına
yapışarak onu kervan kafilesine ulaştırdı.
Adam bu kurtarıcıya sordu:
Eşsiz Allah hakkı için söyle
sen kimsin ki, bütün bu işler senin erdemli davranışının eseridir.
O ses çıkarmadı ve kızardı, sonra şöyle dedi:
Bunu neden merak ediyorsun?
Nihayet belâdan kurtuldun
dileğine kavuştun!
Hac yolcusu:
Allah hakkı için dedi, kim
olduğunu söylemezsen yakanı bırakmam!
Kurtarıcı cevap verdi:
Bana İblis derler.
Çocukların kitaplarında sana
lanet olsun, diye beddua ettikleri iblis.İşte İblise inanç besleyen, ona güvenle bakan kimse muradına erdi.
Allah elçisine
imansızlıkla bakanlar da bu halin aksine
olarak Ebucehil gibi düşkünlük ve perişanlık içinde
yollarını sapıttılar.
Allah'ın sekiz yönlü gözü
vardır ki, hiç kimse, "Ondan gizlenmeye" güç yetiremez.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Su sözdür, asıl
olduğunu öğrendik.
2.
Su tesirle kar,
buz, buhar, kar, dolu olduğunu, tesir eden yok olunca aslına döndüğünü
öğrendik.
3.
Samed kelimesinin anlamı; Hiçbir şeye muhtaç olmayan,
aksine her şey kendisine muhtaç olan demek olduğunu öğrendik.
4.
Samet kelimesinin anlamının İçi boş karınsız anlamına
geldiğini öğrendik.
5.
Ulu Tanrının Samed olduğunu öğrendik.
6.
Ahad kelimesinin
anlamı; bütün sayıların bir’in çoğaltılmış hali olduğunu öğrendik.
7.
Bir varlığın çok
özelliği olması başka varlık haline getirmeyeceğini öğrendik.
8.
Ben, haklıyım, Ben
doğruyum Ben yeterliyim, Ben haklıyım ve bunun gibi Ben ile
başlayan sözlerin yanlışlığa götürdüğünü öğrendik.
9.
Ben demekten
vazgeçip Sen dememizin doğru olacağını öğrendik
10.
Nefsi bilmek için
uğraşıya başlayanların Ben demekten vazgeçerek Sen demeye başlaması gerektiğini öğrendik.
11.
Koca-karı
ilişkisinde Sen bilirsin, Sen haklısın, Sen doğrusun
demekle çatışmanın sona erdiğini öğrendik.
12.
Çokluğun önemi
olmadığını, bir olmanın, onunla kaynaşmış ve beraber olmanın doğru olduğunu
öğrendik.
13.
İki Kâbe
olduğunu, birini Hazreti İbrahim’in yaptığı Mekke’de ki, diğeri de insanın
gönlünün olduğunu öğrendik.
14.
Allah’ın Mümin
kulunun gönlüne baktığını, gönlünde kaldığını öğrendik.
15.
Miskin
kelimesinin anlamının başkalarının işine karışmayan, bütün zamanını Allah’la
geçiren kimselere denildiğini öğrendik.
16.
Peygamber
efendimizin miskinliği övmüştür ve miskinlerle beraber olmayı arzulamışlardır.
17. Kâbe’nin duvarını
ziyarete gidene şeytanın yardım ettiğini, Kâbe’nin sahibini gönül yolundan
ziyarete gidenin hacı olunduğunu öğrendik.
İşte
böyle yaren,
Miskin insanlar dil ile söylemezler, onlar gönülleriyle konuşurlar.
Yani dil kulak olmadan duyarlar, konuşurlar.
Gönlünü çer çöpten temizlemiş kişiler böyle konuşurlar.
Derviş belirli bir seviyeye gelirse kendisinde bu hal oluşur.
Mana âleminde söz söylenmeden bakışla soru da sorulur cevap da alınır.
Rüyada nasıl konuşmadan konuşursun söylenmeden dinler ve sözü anlarsan bunun gibi anlamalısın.
Ama manevi âlemde bu daha başkadır.
Bu miskin seviyesine gelmişlerin işidir.
Yoksul olan yani tek Allah’a muhtaç olanlarda olur.
*
RAVLİ