Sevgili için ilk azığı
hazırlayıp saklayan ilk davranan demektir.
Geç kalsa bile yine önceden
davranmış sayılır.
Parmağında yüzüğünü
çevirirken Peygambere şöyle hitap olundu. "Bizim
sizi boş yere yarattığımızı mı sanıyorsunuz?" (K. 23/115)
Bana, bir yabancı yüz kere de
vursa, hiç bir şey demem, ama o biricik sevgiliden bir kıl ucu yakalayayım o
rahmet ve şefkattir.
Nasıl ki Hallacı Mansur
vaka’sında başkaları gökten buz yağdığından bahsetmişlerdir.
Hal ehli olan bir kişiden
nakledilen bu hikâye ise daha hoştur.
Derler ki:
Hallacı astıkları zaman
şeriat ulularının fermanı şöyle idi: Hallaç darağacına çekilince Bağdat halkından her biri ona bir taş atacaktır.
Herkes bir kaç mancınık taşı
atmakla beraber (M. 310) dostlarını da bu işe zorladı.
Çaresiz herkes buna katıldı.
Arada taş yerine bir gül
demeti de atılmıştı.
Hallaç derin bir inilti
çıkardı feryada geldi.
Bu hali seyredenlerden biri hayretle
ondan sordu:
Niçin o taş yağmurundan hiç
bir ses çıkarmadın da bir gül demeti atılınca inledin?
Bilmiyor musunuz ki, dedi,
sevgilinin cefası çok çetindir.
Adamın biri yıllardan beri kendine bir mürşit (Öğretecek, yol gösterecek öğretmen) arıyordu.
Her kimi işitse koşardı ama
hiç bir kapı açılmıyordu.
Bir gün başını bir tuğla
üstüne koyarak uyudu.
Aradığını düşünde görmüştü.
Uyanınca hemen tuğlayı öpmeğe
başladı; koltuğuna kıstırarak her nereye gitse asla yanından ayırmaz, o olmadan
namaz kılmaz, misafirliğe onsuz gitmez, baş sağlığına, düğüne hatta uyumaya hep
tuğla ile beraber giderdi.
Hastalıkta bile dışarı
çıkarken tuğlasız durmazdı.
Biri gelse de kendisini övmek
istese derdi ki:
Bunu önce benim şu tuğlama,
şu cevherime söyle!
Yanına bir ziyaretçi gelse de
el sıkmak istese, önce elini şu tuğlaya sür, derdi.
Bu nedir?
Diyenlere, bulunmaz bir
şeydir, ancak iyi kişilerde bulunur, fena kişilerde bulunmaz; otuz sene idi ki
bir şeyi kaybetmiştim, dün gece başımı bu tuğlanın üzerine koyunca onu tekrar
elde ettim, derdi.
Şiir:
Ey sevgili! Ey can!
Gönlüm buna nasıl inanır ki, Sana kavuşmayı asla ummazdım!
Gamdan uzaktım,
felek bu halimi beğenmedi, hâlbuki
Bana seninle
geçmeyen zaman daha hoştu.
Ne kadar uzak, ne kadar uzak!
Sana sonsuz ömür mü
versinler?
Ben görüyorum ki ölüm
yabancılıkla dolu bir âlemdir.
Bütün dostlarıma sonsuz
ömürler diliyorum:
Ondan başka dua etmiyorum.
Hele sana ki, bizim hem
dışımızı hem içimizi besledin, yetiştirdin; senden bize binlerce faydalar ulaştı.
Ama benim bu haberimden
hayret ettinse ben hakkın sıfatıyım, benim sıfatım da onun sıfatı demektir. (M,
311)
Benim bilgim onun bilgisi ve
onun sıfatıdır.
Derler ki; Allah'ın yumuşak
huyluluğu ve sabrı vardır.
Her sabrı yüz yıl, bin yıl
sürer.
R ü b a î:
Ey ay parçası,
doğdun ve parladın,Kendi feleğinin çevresinde salınarak gezdin!
Bilirsin ki, can
ile beraberdin,
Ansızın battın ve
görünmez oldun.
Arapça beyit:
Vaki’e (Koruyan,
saklayan Allah’a) beni korumamasından şikâyet ettim,O da günahları terk edeyim diye beni uyardı.
Herkesin kendine göre bir
günahı vardır.
Birinin günahı sarhoşluk,
yaramazlıktır, onun haline uygun düşer.
Ötekinin günahı da Allah’tan
uzak kalmaktır.
Bir öfke vardır ki, zaman-zaman
ayaklanır, bazen da gizlenir.
Onun işi gizli kalmaktır.
Ama canlı olan bir mahlûk suç
işlemekten nasıl kendini korur?
Çünkü burası onun yeri
olduğunu bilmektedir.
Mısra:
Nihayet kedi delik
başlarından ayrılmaz.
Bir genç Kuran öğrenmek
istiyordu.
Çok zahmet çekmiş, Kuran'ı
ezberlemişti.
Ama hâlâ arzusu vardı.
En iyi Kuran okuyan öğretmen
kimdir?
Diye soruyor ve Allah'a
yalvararak Kuran uzmanı ve Allah adamı has kullardan bir öğretmenle
tanıştırmasını diliyordu.
Ansızın Bağdat'ta bir
öğretmen haber aldı ve derhal yanına gitti. Ezberindeki her ayeti ona tekrar
ediyor o da şöyle oku böyle oku diye düzeltiyordu.
Kuran öğrencisi baktı ki
ömrünü boşuna harcamış, işe yeniden başlamak gerekli.
Ne olursa olsun dedi,
öğrenci, öğretmene karşı şu şartı ileri sürdü: benim babamın âdeti her sahife
için bir altın vermektir.
Öğretmen, peki, dedi.
Genç öğrenciye Kuran'ın
sırlarını öğretiyor, o da, altınları gönül hoşluğu ile veriyordu.
Ama bir gün geldi ki verecek
altını kalmadı.
Baba üzülüyordu.
O sırada bir ihtiyara
rastladı, üzüntüsünün sebebini sordu, ahvali anlatınca ihtiyar güldü.
Onu evine götürdü, misafir
etti.
Baba (M. 312) canının
sıkıntısından yemek yemiyordu.
İhtiyar sizin o öğretmeniniz
benim oğlumdur dedi, senin verdiğin altınlar da şu halının altındadır.
Oğlumun altına ihtiyacı
yoktur.
Hazret!
Peygamber, "Kuran'ı güzel ses ve ahenk ile okumayan bizden değildir,"
buyurmuştur.
Bizim altınımız Kuran'dır,
mülkümüz, kuvvetimiz ve varlığımız Kuran'dır.
Biz Kuran'ı böyle öğrenmedik
ki ondan başka bir şeye muhtaç olalım. Bu ancak seni sınamak içindir, işte bak
bütün paraların buradadır al dedi ve oradan ayrıldı.
Eğer o hatırayı kendinden
uzaklaştırmamış olsaydın öğüde muhtaç olmazdın ve zahirde senden köprü geçmez
bir merkep sıpası istememize bile lüzum kalmazdı.
Onu sürersin, gölgeden kaçar,
köprü üzerinde ayakları titrer, dünyayı canına bağlar, gerektir ki biraz yük
taşısın.
Onu burada sınayın.
Eğer köprü geçerse ne iyi,
yoksa hemen geri göndermeli.
Çünkü o bir aralık seni yol
ortasına kadar götürür, ama arkadaşları köprüyü geçtikleri halde o geçmez.
Geri dönmeye imkân yok, ileri
gitmeye imkân yok.
İşte onu burada tecrübe et ki
anlayasın.
Nasıl ki Kuran'da "Her şeyi bilici olan Allah onların imanlarını sınar,"
(K.60/10) buyrulmuştur.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Sevgili için hazırlık yapmamız gerektiğini öğrendik.
2. Sevgilinin yaptıkları, verdiği zahmetlerin zor
gelmeyeceğini, memnuniyetle kabul edileceğini öğrendik.
3. Sevgilinin verdiği eziyetin çok çetin olduğunu
öğrendik.
4. Sevgiliyi bulduran, gösteren her ne ise o uğurludur,
kutludur.
5. Allah’ın sabrı olduğunu, kulun kendisine gelmesini
beklediğini öğrendik.
6. Belalardan korunmak ve saklanmak istiyorsak günahları
terk etmemiz gerektiğini öğrendik.
7. Canını cananına verenin gözlere görünmez olacağını
öğrendik.
8. Allah’tan uzak durmanın da günah olduğunu öğrendik.
9. Dünyanın suç yeri olduğunu öğrendik.
10.
Kuranı güzel ve
ahenkli okumak yerine manasını anlayıp yaşama geçirmenin beğenilen bir davranış
olduğunu öğrendik.
İşte
böyle yaren,
Sevgili
ile aşk oyunu oynamak için onun huyunu bilmek ve ondan gelecek sıkıntılara
gönül hoşluğuyla katlanmak gerekiyor.
Hoşa
giden göstermelik davranışlar yerine özü anlayıp kavrayıp yaşamımıza bir düzen
vermek ve gideceğimiz yolu bilerek ve isteyerek gitmek gerekir.
Bir
şey istiyorsak ve bekliyorsak bunu elde etmemiz için o konuda istenilen
çalışmayı yapmamız gerekmektedir.
Sadece
dua ederek büyük beklenti içinde olmamızın yetersiz bir davranış olduğunu, bu
beklentimiz için uğraşıya girmemiz gerektiğini öğrendik.
*
RAVLİ