Ebubekr-i Vasıti, bir aralık
kendisine geldi, gidip tımarhaneyi gezmeye koyuldu.
Bir de baktı ki delilin biri
sarhoş bir halde, Arada bir nara atıp elini eline vurmada.
Neşeden başını eğmede,
oynayıp sıçramadaydı.
Vasıti, a yoldan çıkmış dedi,
adamakıllı iplerle bağlanmış, adeta kahrolmuş gitmişsin.
Şu hapistesin da bu neşe
nedir?
Kul olmuşsun, neden kendini
hür sanırsın.
Deli şeyhin huzurunda dile
gelip dedi ki:
Ayağımda zincir var, ama
Gönlümde bağ yok.
Aslım, hakikatim de gönülden
ibaret.
Hür bir gönlüm olduktan sonra
şu hal, bana buluşmadır.
Bunu iyice bil ki nice
zorluklara uğradım ben.
Ayağımı bağladılar ama hiç
olmazsa gönlümü bağlamadılar ya!
İki âlem nedir?
Bir deniz, adı da gönül.
Sense denizdesin de ayağın
balçığa saplanıp kalmış.
Bir an için olsun gönül
denizine dal da âlemi kendinde kaybolmuş gör.
*Yüz âlem olsa, yüzü de
gönülde gizlenir.
Artık yüzlerce âlem, nasıl
olur da gözüne görünür ki?
*Orada yeri de anlar, göğü de
anlarsın ve bilirsin ki sen hem bu âlemsin, hem o âlem.
Âlem, sende görünüp dururken
bir anlık bir yere insan bakar, iltifat eder mi bilmem?
Dilersen Tanrı kudretiyle,
senin için bir an, içinde bir cihan görünür.
Âlem, senin için ahlât (Kan,
salya, safra, dalak sıvıları ve hava, su, toprak, ateş)âlemidir, sebepler
dünyasıdır.
Yedi iklimi, adeta yedi suyla
yazılmıştır, durağanlığı yoktur.
O âlemdeyse kuş yumurtadan
çıkmaz.
Saray mermerden yapılmaz.
Huriler, hayız kanından
meydana gelmez.
Orada bal, arıdan olmaz.
Ne süt keçiden çıkar, ne
şarap üzümden yapılır.
Ne kebap olmuş kuş, ateşte
pişmiştir, ne çeşit, çeşit yemekler, pişirilerek hazırlanmıştır.
Orada vasıtalar ortadan
kalkar da bütün bunlar, o âleme yokluk âleminden dökülür, gelir.
Her ne çeşit şey istersen
hepsi, senin dileğinden hâsıl olur.
Kendini küçük görme.
İki âlemi de senin ruhundan
ve bedeninden başka bir şey bilme.
Her şey senin.
Ateşten niceye dek korkarsın?
Gönlün dokuzuncu gök, göğsün
Kürsi.( oturacağın makam)
Gönlünü bu âlemde onun
aşkıyla yaktın, parlattınsa nerden cehennem ateşine yanacaksın artık?
İmkân mı var buna.
***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR
M.E. B. YAY. 392
*
Yaren, hikâye üzerinden bu
anlatılanları aklın uydurması sanma. Gerçektir. Kendinde olanların farkına
varman gerek.
Sakinleşip iç âlemimde neler
var demelisin.
*
Ebu Bekr Vasıti, evliyanın
büyüklerindendir. İsmi Muhammed bin Musa, künyesi Ebu Bekr`dir. `İbn-i Fergani` olarak da bilinir.
Cüneyd-i Bağdadi ve
Ebü`l-Hüseyin Nuri hazretlerinin sohbetlerinde yetişti...
Ebu Bekr Vasıti, Mavenür âlimlerindendir.
Aslen Ferganelidir.
Doğum tarihi bilinmemektedir.
Gençliğini Irak`ta geçirdi.
Sonra Horasan beldelerinden
Merv`e yerleşti. 932`de vefat etti.
Merv şehrindeki türbesi
ziyaret edilmektedir.
Evliyanın büyüğü Cüneyd-i
Bağdadi ve Ebü`l-Hüseyin Nuri hazretlerinin sohbetlerinde yetişti.
Birçok veli ile görüştü.
Sözleri çok derin manalar
taşırdı.
İnsanlara rehber oldu...
Ebu Bekr Vasıti, Horasan
beldelerinden Merv`de çok talebe yetiştirdi.
Zamanındaki insanların
rehberi oldu.
Hakikat ve marifete dair
ondan güzel konuşanı görülmedi.
Bu mübarek zat, vakitlerini
ibadetle geçirirdi.
Zaman-zaman kendinden
bahseder:
`Ebu Bekr Vasıti buluğ çağına
erdiğinden beri kimse gündüzleri yediğine ve hiçbir gece de uyku uyuduğuna
şahit olmamıştır.
İbadeti korumak, onu
yapmaktan daha zordur.
O, tıpkı çabuk kırılan cam eşya
gibidir.
Ona, riya, gurur, ucub, kibir
dokunsa ve değse, kırar` buyururdu.
Ebu Bekr Vasıti, insanları
Allahü tealanın emir ve yasaklarını yerine getirmeye teşvik ederdi.
Bu hususta; `Yüzünü nefsine döndüren, sırtını dine döndürmüş olur. Yüzünü dine döndüren sırtını nefsine döndürmüş olur.
Nefsinin istediği işlere
değil, nefse aykırı olan işlere gönül ver` buyurur ve `En
büyük ibadet, vaktini boş yere harcamamaktır` derdi.
`Bize vasiyette bulun!`
Ebu Bekr Vasıti hazretlerine
velinin manevi halinden sordular.
O; `Allahü teala; evliyasını
başlangıç halinde ibadeti, olgunluğunda lütufları ile örterek terbiye eder.
Sonra onu kendisi için takdir
edilen manevi sıfatlara gark eder.
Daha sonra vakitlerini Allahü
teala için geçirmenin zevkini tattırır` buyurdu.
Bir gün de buyurdu ki:
`Yaptığı ibadetine güvenmek,
Allahü tealanın ihsanını unutmaktandır.`
Ebu Bekir el-Vasıti
hazretlerinin son hastalığında, `Bize vasiyette bulun` diyenlere, `Allahü
tealanın sizden istediği hakkına, riayet edin` dedi.
İnternetten alıntı.
*
RAVLİ