Bana demişlerdi ki:
Yetmiş yaşındaki bir kâfir
eline bir desti su verir, kendini kurtarır.
Hazreti Muhammed'i (S.A.)'ı
Ebu talib besledi, yüce sıfatlarını o terbiye etti, o imanı, bizzat onda buldu.
Biri o mümin değildir dedi:
Münafıkların başkanı o idi. Gönlünde öyle bir şey vardı ki açıklayamadı, onun aksini meydana koydu ve ilâve etti, "Araştırmak dindir."
Ben, hayır, dedim, bu bir
yanıltma (Safsatadır) dedim.
Bu konuda ne dersin diye
sorarlarsa, "Araştırma Müslümanlık değildir,
Müslümanlığı örtmektir," derim.
Allah'a ant içerim ki, o
bengi suyu içen (Ebedi hayat olduğuna inanıp kabul eden), Allah'ı bilen
kimsedir.
Yoksa üstünde lütuf deryasını
(Nasıl dalgalandırılırdı?)
Rastladığı herkesi Allah
kulları ile birlikte düşünen, "Allah’ım kavmini
doğru yola yönelt!" diyen Peygamberin yalvarması ancak Allah'a
uymaktır.
Bana Allah elçisi hazreti
Muhammed'in (S.A.) kitabı fayda vermez, bana önce Allah'ın (M. 326) kendi
kitabı (kalp) gerektir.
Yoksa bin kitap da okusam
yine karanlıkta kalırım.
Allah velilerinin sırlarını
bilenler, onların kitaplarını okurlar.
Herkes bir hayal karıştırarak
o sözlerin sahibini suçlar.
Ama hiç kimse kendini
suçlamaz.
Demezler ki, bu küfür söz ve
yanlış anlayış, o sözde yoktur.
O belki bizim
bilgisizliğimizden ve hayal kurmamızdan dır.
Ben Levhi Mahfuz'a (Gizli
levhaya) kadar levhasına baktım gördüm ki, bir kalabalık toplandı.
Orada gördüm ki, falan münkir
(İnkâr eden, kabul etmeyen) olmuş, birbirlerine Pehlevî dilinden (İran ve
İsfahan ile o bölge halkının dili) manzum sözler yazıyorlar.
Nasıl hoşa gider mi bu
manzara?
Bilsek ki hoşluk denilen şey dostlar derneğin dedir.
Birbirlerinin yanlarında
salınıp gezerler, yüzlerini gösterirler, o zaman birer-birer aralarında bir
sevgi belirmeye başlar.
Aşk gelince onların
parlaklığı kalmaz.
Bir şeyi bal içinde saklarsan
taze ve hoş kalır.
Hava bal ile bu cisim arasına
girmek için yol bulamaz ki onu boza-bilsin.
Şam'da Heratlı Şahabeddin
riyazetten (Açlıkla nefsi terbiye etme) o kadar yanıp tutuşmuştu ki, sanki
bütün Peygamberlere göz kırpardı.
Derler ki:
Melekler kıskançlıklarından
onun yüzünü halka çevirir, halk ile oyalamak isterlerdi.
Bu Şahabeddin ile hiç kimse
halvete girmenin yolunu bulamazdı. Cebrail bile, bana zahmettir, derdi.
Bir gün de, benim varlığım
bile bana zahmettir demişti.
Bütün bu yaslı hali ile bana,
sen gel dedi, çünkü sen gönlümün huzurusun!
Ben de, mademki beni böyle
vasıflandırıyor ona bir soru sorayım dedim ve şunu söyledim:
Bu söz
bana ikilik getiriyor.
Bir saat başını önüne eğdi, o
zaman içeriden iki yüz yerden yüz bin söz kapısının açıldığını tekrar
kapandığını anlatmaya başladı.
Bu sözün açıklanmasında
sonuna kadar konuştu ve dedi ki:
Böylece kendilerine ikilik gelen
bir zümre vardır ki kuvvetli olurlar
Ama bunlar pek az
kimselerdir.
Ben de kendi kendime dedim
ki:
Sana o sayıları pek az
olanlardan sorayım da buradan başla.
Bana cihanı dolaştırsan o
tarafı hiç istemem, sormam. (M. 327)
Nihayet benim soruma geldik,
bu yönden de söyleyecek sözü yoktu.
Bana Kuran-ı tefsir et,
dediler.
Bizim tefsirimiz bildiğiniz
gibidir dedim.
Ne Muhammed'den, ne de
Allah’tan söz açarız.
Burada ben de kendimi inkâr
ediyorum.
Ona diyorum ki:
Münkirlerdensin!(İnkâr eden,
kabul etmeyen)
Git kendini kurtar, bize
niçin baş ağrısı veriyorsun?
Hayır diyor, gitmem.
Böylece kalacağım.
Bunu inkâr eden benim
nefsimdir, nasıl olur da sözümü anlamaz?
Bir yazı üstadı, üç türlü
yazı yazardı.
Birini yalnız kendisi okur başkası okuyamaz, ötekini hem kendisi okur, hem de başkaları.
Üçüncü çeşit yazıyı da ne kendisi okur, ne de başkaları.
Söz söyleyen benim, ama bunu
ne ben bilirim, ne de başkaları bilir!
Bazı ayetleri tefsir
etmiyorlar.
Yani gerekli görmüyorlar.
Asıl gerekli olan
şey, senin kendini kurtarmandır.
Niçin kurtarıyorsun?
Yani bu kolaydır, ama asıl
işin çetin tarafı da odur.
Katır deveye dedi ki:
Sen pek az başa geçiyorsun,
yani önde yürüyorsun, bu nasıl oluyor?
Deve cevap verdi:
Evvelâ benim üzerimde fazla
bir yük var.
Bu ağırlık bırakmaz ki önde
gideyim, sonra bedenimin iriliği, boyumun yüceliği, gözümün keskinliği
sayesinde yokuşun başından bakar inişin sonuna kadar alçak, yüksek her tarafı
görebilirim, nihayet ben helâl süt emmişim.
Sen haramzadesin, yani, pîçsin!
(Karma karışık, çok dolaşık, kıvrımlı, büklümlü)
Katır pîçliğini benimsedi,
haramzadeliği kalmadı.
Onun pîçliği, inkârında (Yaptığını saklayan, gizleyen, yapmadım diyen, reddeden,
doğruyu hakkı tanımayan) idi.
Çünkü haramzadelik, ayrılmaz
bir sıfat değildir.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Bengi
suyu (İçene ebedi hayat veren): Ruhun bedenden
ayrıldıktan sonra da yaşamaya devam ettiğini bilen ve inananlar için kullanılan
bir söz olduğunu öğrendik.
2.
Bengi
suyu içenin Hazreti Hızır ve İlyas
olduğunu öğrendik.
3.
Tevhid inancı ile
kendini yok edip Allah ile var olanların Bengi suyu içtiğini öğrendik.
4.
Peygamber
efendimizin “ Ölmeden önce ölünüz” sırrını anlayanların Bengi suyunu içtiklerini öğrendik.
5.
Bengi
suyunun su olarak düşünüldüğünde ki
anlayış; Hakikati bilen, geleceği gören, doğru görüş sahibi olan ve Allah
kaynaklı bilgilerden beslenen kişiler olduğunu öğrendik.
6.
Allah’ın kendi
kitabı olan Kalbi bilmemiz ve yaşamamız
gerektiğini öğrendik.
7.
Kitaplardan
okuyup öğrenirken kendi hayallerimizin karıştığını asıl gerçeğe ulaşmakta
güçlük çektiğimizi öğrendik.
8.
Aynı yazıyı
değişik zamanlarda okuduğumuz zaman değişik anlarız, bunun sebebinin de bilgisizliğimizden
ve hayal karıştırmamız dan meydana geleceğini öğrendik.
9.
Güzel sözleri
şiirsel anlatımla söyleyen kişinin Allah inancı yoksa bu sözlerin kalıcı
olmadığını öğrendik.
10.
Hoşluk dostlar
arasında olmakla oluştuğunu, sevgi kendini göstermeye başlayınca kişiye aşk etken
olmaya başlar ve aşk gelince de dostların parlaklığının kalmadığını öğrendik.
11.
Kişi arasında sevgi fazlalaşıp aşk gelince
seven ve sevilenin arasını bozmak için yol bulanamayacağını öğrendik.
12.
Söylenen her
sözün ikilik getirdiğini çünkü anlatacağımızdan ayrılıp onu şekillendirerek
tarif ile anlattığımızdan ikiliğe neden olduğumuzu, böylece birlikten ayrı
düşüldüğünü öğrendik.
13.
Önemli olanın
kendimizi kurtarmak olduğunu, kendimizi kurtarmanın kolay olduğunu ancak bu
kolaylığın elde edilmesi, istenilen yola getirilmesi, çözümlenmesi, işlenmesi
güç ve engeli çok olan bir yol olduğunu öğrendik.
14.
Başkasını
eleştirmenin, suçlamanın, aşağılamanın kolay olduğunu çünkü ikilikle bu işi
yaptığımızı öğrendik.
15.
Kendini olduğu
gibi kabul edenlerin değişip gelişebileceğini, olgunluğa ulaşabileceğini
öğrendik.
İşte böyle yaren,
Kişi ne kadar kendini bilsek
de yine yanlışlarına kılıf geçirerek saklar, doğru davranışlarını sergiler,
kendimizi böyle kabul ederiz.
Aslında kendimizin gizli açık
her şeyimizi biliriz ve örnek kişileri ölçü kabul ederek kendimizi tartıya
koymaktan kaçınırız.
Kendimizi sevmek ve beğenmek
hayata tutunmak için vazgeçilmez bir duygudur ki kimse bu duygudan vazgeçemez.
Önerilen davranışlar
yerleşmiş duygulara zor tesir edemeyeceğinden, yeni tercihle kolayca değişemeyeceğin den
kendimize zaman tanımamız gerekmektedir.
Yetersiz, değersiz, kalitesiz
bilgilerden oluşan duygu ve his yapısı ve bunlara severek bağlanmamız bizi
hareketsiz bırakabileceği gibi karışık birçok duygusal bulanıklığa ve aklımızın
rahat çalışmasına engel olduğunu görmekteyiz.
Size sunduğum büyüklerimizin
söz ve öyküleri ile gönlümüzü ne kadar çok doldurursak yersiz, değersiz,
kalitesiz bilgilerin gönlümüzden temizleneceğini veya en az tesir eden duruma
geleceğini göreceğiz.
Bu yoldan ayrılma, büyüklerin
sohbetinden uzaklaşma önerisini de bu öyküleri ve öğütleri böylece yerine
getirmiş oluruz.
Çer-çöpü gönlümüzden böylece
temizleriz.
Bu zamanda yüz yüze gelme
imkânı kısıtlı olduğu için okuyarak maksadımıza ulaşabiliyoruz.
*
Bengi suyu içinler yani Allah
ile birlikte yaşayanlara ne mutlu.Bunlar Allah ile yaşadıklarından ölümsüzdürler.
Nasıl ki Şems Hazretleri,
Mevlana Hazretleri ve dostları her an bizle birlikteler ve bize yardım
etmekteler.
Ölmüş olsalardı adı ve
sözleri kalmazdı.
Bu gün büyük bir iştahla
sözlerini ve yaşayışlarını öğreniyoruz ve bu öğrendiklerimiz yolumuzu
belirliyor ve aydınlatıyor.
Allah’ın izniyle ruh gücünden
bize yardım etmekteler, koruyup kollamaktalar.
Bunu sevgiyle bağlananlar
gözle görmüş gibi anlarlar ve kabul ederler.
Merakını gidermek için
öğrenenler için ruhaniyetten çok az faydalanırlar.
*
RAVLİ