Birçok sohbetten sonra Seyyid
(TİRMİZİ) hazretleri Mevlana hazretlerinden Kayseri’ye gitmek için ve orada bir
müddet kalmak için izin istedi.
Mevlana hazretleri Seyyid’in
Konya’dan ayrılmasını istemezdi.
Sık-sık bu düşünce Seyyid’in
kalbinden geçerdi, fakat uzaklaşmak için fırsat bulamazdı.
Bir gün Mevlana hazretlerinin
yakın arkadaşlarından bir gurup Seyyid’i bir katıra bindirerek bağlara gezmeye
götürdüler.
O anda Seyyid’in gönül aynasında
Kayseri şehrinin hayali şekillendi ve bu hayale daldı.
Katır birdenbire sıçradı,
Seyyid’i yere attı.
Mübarek ayağı çizmenin içinde
kırıldı, bir ah çekti ve bayıldı.
Dostlar katırı yakaladılar,
tekrar Seyyid’i bindirerek Humameddin Sipehsalar’ın bağına kadar götürdüler.
Seyyid başından geçen bu
olaydan hiç bahsetmedi.
Çizmeyi çıkardıkları vakit,
mübarek parmaklarının parça-parça olduğunu gördüler.
Mevlana hazretleri ve
müritleri ağladılar, üzüldüler.
Seyyid:” Aferin!
Ne de güzel
mürit, şeyhinin ayağını kırıyor” buyurdu.
Bunun üzerine Mevlana
hazretleri hemen mübarek elini o kırılan yere koydu.
Bir şeyler okuyup üfledi.
Derhal o yara kapanıp iyileşti.
Seyyid onun yüce müsaadesiyle
DAR-ÜL-FETH denilen Kayseri’ye hareket etti.
Çünkü o Kayseri’yi çok seviyordu.
“ALİ” dağına çıkarak gece gündüz Tanrı’ya yalvarışla meşgul oluyordu.
Derler ki: O zamanda ulu vezir Sahip Şemseddin-i İsfihani (Tanrı onun yattığı yeri nur etsin)
Kayseri’nin hâkimi idi.
Seyyid’e gönül isteği ile
türlü hizmetlerde bulundu.
Nihayet ona sevgi ve saygıyla
bağlanarak öğrencisi olup yardım aldı.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Yaren bu hikâyeden neler
öğrendik:2. Gönül bağı gerçekten çok güçlü bir bağ olduğunu öğrendik.
3. Gönlünü bağladığından kendince sebeplerle uzaklaşmak istersen başına, canını yakacak işlerin geleceğini öğrendik.
4. Sevdiğin ister küçük ister büyük olsun ondan izin alman gerektiğini öğrendik.
5. Öğreticinin; öğrettiğim yeter dediği zaman başka yere kaçmaya kalkması uygun görülmediğini öğrendik.
6. Öğrencinin; kabım doldu yeter diye gönlünden razı olmadan öğreticilik bitemeyeceğini öğrendik.
7. Gönül bağının Tanrı’ya, Peygamberimize, velilere, evliyaullah’a, ermişlere bağlamanın yararını öğrendik.
8. Gönül bağı ile sahiplenmenin olacağını öğrendik.
9. Rıza dediğimiz hoşnutluk, memnunluk oluşturmanın önemini ve getirisini öğrendik.
10. Allah rızasını almak, kul hakkına uyarak hoşnutluk kazanacağımızı öğrendik.
11. İki tarafın isteği olunca daha verimli işler olacağını öğrendik.
12. Gönlünü bağladığından o kişinin ayrılmak istenmediğini öğrendik.
Yaren Şeyh Seyyid-i sırdan
(Sırların efendisi)’ın gönlü Allah’a bağlı idi.
Mevlana hazretlerinin de
gönlü Şeyhine bağlı olarak Allah’a bağlanmıştı.
Her ikisinin de gönlü Allah’a
bağlı olduklarından Allah’ta bu iki gönlü birbirine bağlamış idi.
Durum böyle olunca kul rızası
ile Allah rızası iç içe girmiş oldu.
Hazreti Mevlana öğrencilik
ruhunu ön planda tutan biriydi.
Hem öğretmendi hem öğrenci.
Biliyordu ki Allah’ın ilminin
sınırı yok.
Bildiğiyle yetinmeyip
daha-daha diye gönlünden Hak sanatını öğrenmeye çalışıyordu.
İşte yaren bunları azcık
aklımızla anlamaya çalışıyoruz, haddimizi geçerek büyüklerimiz hakkında
konuşuyoruz.
Bizler daha öğreniyoruz,
yanlışa düşüyoruz, terbiye sınırını geçiyoruz.
Ama büyüklerin şanı olan
affetmelerini umut ediyoruz.
Yine biz biliyoruz ki bu yol
aşk yoludur.
Aşkın bağlarının affetmekle
başladığının farkındayız.
Büyüklerimizin affına
sığınarak bu satırları yazıyoruz ve okuyoruz.
Bizi kapılarından pis diye
kovsalar bile yine biz bu kapıda temizleneceğimizi biliyoruz, inanıyoruz,
kalbimizi bağlıyoruz.
Allah bu kapıdan bizleri
uzaklaştırmasın.
Âmin.
*
RAVLİ