23 Kasım 2012 Cuma

TİRMİZİ

Tirmizi hazretlerine Horasan’da, Tirmiz’de, Buhara ve diğer ülkelerde bu Seyyid hazretlerine “Seyyid-i Sırdan” (sırların efendisi) diyorlardı ve bu unvanla tanınıyordu.

Daima kalplerde bulunan sırları, bilinmeyen yüce ve aşağılık şeyleri söylerdi.

Baha Veled hazretleri Belh’ten hicret vakit bu Seyyid-i Sırdan da Tirmiz tarafına gitmiş, orada yalnızlığa (inziva) çekilmişti.

Aradan bir müddet geçtikten sonra 628 senesinin Rebi-ül-ahır ayının 13 günü kuşluk vaktinde ilahi bilgileri takrirle (bilgileri sağlamlaştırma) meşgul olurken birden bire müthiş bir feryat edip şiddetle ağlamaya başladı ve

“Yazık, yazık şeyhim, bu toprak âleminden temiz âleme göçtü” diye bağırdı.

Orada bulunan cemaat bu olayın yılını, gününü, saatini tespit ettiler.

Bundan sonra Rum diyarına geldiğinde Baha Veled hazretlerinin kendisinin bildirdiği günde öldüğünü öğrendi.

Kalkıp cenaze namazını kıldı.
Taziyet töreni hazırladı.

O ülkenin bütün büyük adamları kırk gün matem tuttular.
Bu müddet geçtikten sonra Seyyid-i Sırdan

“Benim şeyhimin oğlu Celal Muhammed’im yalnız kalmıştır, beni beklemektedir.

Rum (Roma yani Anadolu) diyarına gitmek, yüzümü onun ayakları toprağına sürmek, onun hizmetinde kalmak ve şeyhimin bıraktığı bu emaneti ona teslim etmek bizzat bana farz olmuştur” dedi.

Tirmiz’in büyük adamları Seyyid hazretlerinin ayrılığından ötürü ağlayıp sızladılar.

Seyyid hazretleri samimi birkaç dostu ile beraber yola koyuldu.
Dereleri tepeleri aştılar.

Konya başkentine ulaştıkları vakit şeyhin ölümünden bir sene geçmişti.

O sırada Hüdavendiğar hazretleri (Mevlana Celaleddin-i Rumi) Larende (Karaman) şehrine gitmişlerdi.

Seyyid hazretleri birkaç ay Sencari mescidinde kendini hapsedip kaldıktan sonra iki dervişle Mevlana hazretlerine hikmetler ihtiva eden bir mektup gönderdi.

Bu mektupta, Mevlana’nın her halde Konya’ya gelmesini ve babasının mezarında bu bağrı yanık garibi bulmasını, Larende şehrinin uzun zaman kalınacak bir yer olmadığını,

Çünkü o dağdan Konya’ya ateşler yağacağını bildirdi.
(bozguncuların fitne çıkaracağını, zarar ve ziyan meydana geleceğini)

Seyidin mektubu Mevlana’nın eline ulaşınca, önce çok üzüldü, fakat sonradan Seyyid’in gelmesine sevindi.

Onun mektubunu gözlerine sürdü ve birçok defalar öptü.

Şiir:
“ Devlet ağacının dalının senin gibi
Bir gül yetiştirmesi için binlerce yılın geçmesi lazımdır.

Her kıran devrinde ve her asırda senin gibi bir insan bulunamaz ve senin gibisi dünyaya gelemez”

Mevlana hemen Konya’ya döndü, şehre ulaşır ulaşmaz kalkıp Seyyid’in ziyaretine gitti.

Seyyid hazretleri Mevlana’yı karşılamak için kendini hapsettiği mescitten dışarı koştu, birbiri ile kucaklaştılar.

Şiir:
“Bu iki deniz birbiri ile tanıştı,
 Bu iki can birbiriyle kaynaştı”
  (Mesnevi şerhi I, 63)

Her ikisi de kendilerinden geçtiler.
Müritlerden feryat figan yükseldi.

Ondan sonra Mevlana, Seyyid-i Sırdan Burhaneddin’in sorduğu ilimlerin hepsine türlü cevaplar verdi.

Bunun üzerine Seyyid-i Sırdan kalkıp Hüdevaendiğar’ın ayağının altını öpmeye başladı ve bir hayli aferinler de bulunup;

“ Din ve yakin ilminde babanı bir hayli geçmişsin, fakat babanın “KAL” ilmi tamamlandı, hem de o, “HAL” ilmini tamamıyla biliyordu.

Bugünden sonra senin “HAL” ilmine süluk etmeni istiyorum.
Bu peygamberler ve veliler ilmidir.
O ilme “LEDÜN İLMİ “ derler.

Kehf suresi 65,
(Kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik)

Ayetindeki işaret eden manayı baban Şeyh Baha Veled hazretlerinden bana ulaşmıştır.

Onu yine benden al ki bütün hallerde Zahir (dış) ve batın (iç) bakımından babanın varisi ve onun aynı olasın.

Her neye işaret etti ise Mevlana ona itaat ederek Seyyid hazretlerini kendi medresesine getirdi ve tam dokuz yıl Seyyid’in hizmetinde kulluk (sevgi ile bağlanarak hizmet etmek) etti.

Bazıları Mevlana’nın o anda, bazıları da Belh’te babası Baha Veled’in zamanında Seyyid’e mürit olduğunu söylerler.

Seyyid lala ve atabek gibi sık-sık Hüdavendiğar hazretlerini omzunda taşır ve dolaştırırdı.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
İLİM:

Bilme, biliş, bir şeyin doğrusunu bilme.
Allah’ın sıfatıdır.

Aşktan sonraki en büyük ismidir.
Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır.

Gizli veya açık, olmuş veya olacak her şeyi layıkıyla bilen odur.    

KAL İLMİ:

Dinin esaslarını öğrenmek ve uygulamaktır.

HAL İLMİ:

Özü sözü bir olarak kalbe dolan mana, cezbe (kendinden geçiş), baygınlık, coşkunluk gibi manevi geçişe denir.

Kulun kastı olmadan meydana gelir.
Allah vergisidir.

Hal sahibinin halinde değişiklik yapar ve onu renkten renge sokar.

 
LEDÜN İLMİ:

Gayb ilmidir.
Gizlenen ve bilinmeyen, aklın eremeyeceği işlerden haberli olma halidir, Allah vergisi olan bir ilimdir.

Okumakla elde edilmez.
Öğretenin bir hediyesidir.

Hızır (A.S.) sahip olduğu ilimdir.

GAYB:

Gözden saklı olan, görülüp bilinmeyen şeyler, haller demektir.                           

Hakk’ı görmeye engel olan şeyler hakkında kullanılan bir tabirdir.
Bilinip görünmemesi sebebiyle kişi sırrına da gayb denir.

Gaybın görünür olması ariflerin kalbine tardım için peş peşe gelir.

Allah’ın “KABZ” isminden (el ile tutma, avuç içine alma) arife dehşete düşme ve korkma gelir.

Allah’ın “Basit” isminden (sade, düz, arızasız, engelsiz) arife ümit ve istek hali gelir.

Gayb âleminden sırlar akar ve keşif ve harikaları meydana getirir.

                             *
Bu hikâyeden neler öğrendik:

1.   Allah dostları birbirinin durumundan haberdar olduklarını öğrendik.

2.   Biri diğerinin evladına yardım etmeyi, acısını paylaşmayı, gidenin boşluğunu doldurmaya çalışır.

3.   Ahrete giden için dua eder, yasını tutar.

4.   Yardım edeceğinin ayağına, bulunduğu yere gider.

5.    Baha Veled hazretlerinden öğrendiği “Ledün ilmini” emanet olarak taşımış ve Hazreti Mevlana’ya vererek emaneti kendine mal etmeden, sağlam tutarak mirasçısına vermeye onca yol gelmiş.

6.   Emaneti usta olana teslim eder.

7.   Öncelikle dinin esaslarını öğrenmelisin ve uygulamalısın.

8.   Allah’a yakınlaş için  “Nefsi” öğrenip Allah’ın sevdiği ve istediği biri olmak için çalışmalısın.

9.   Sonra içe iyiden iyiye yönelerek “ GÖNÜL, KALP, CAN” tanınır.

10.                  Diğer bir anlatımla Yakin (Sağlam bilgi, iyi, kat’i olarak bilme) yolunda yol alınır.

11.                  Ayn-el-Yakin (Bir şeyi kendi gözüyle görüp işin aslını, esasını, içyüzünü bilmek gerekir.)

12.                  Hakk-el yakin ( Gerçekliğine hiç şüphe olamayan biçimde inanma)

13.                  İlm-el-yakın (Kati edinilmiş bilgi)

14.                  Böylece Allah’ın tapısına kadar gidilir, artık hüküm Allah’ındır.

15.                  Gayb ilmi ancak ehli olana Allah tarafından bir aracı ile verilir.

16.                  Mevlevilikte babadan oğla geçen bir saadet gelse de incelersen usta olanlar Şeyh olmuş ve diğerleri onun öğrencileri olmuştur.

 

Ey yaren bu güzel büyüklerimize gönlünü bağla.

Sen bu ağacın filizlerinden kendini aşı yap.

Meyvelerin besleyici ve büyük olsun.

                                    *
RAVLİ

Popüler Yayınlar