23 Kasım 2012 Cuma

TİRMİZİ VE HALLERİ MÜRİT VE MÜRŞİD

Seyyid Tirmizi, Baha Veledin müridi olduktan sonra bir müddet deli gibi sahraya düşüp tecelli nurlarının ( Hak nurunun tesiriyle kalbinde İlahi sırların açık olması) çokluğundan ve hallerin birbiri arkasından geldiğinden muztarip (rahatsız) olan ve kararsız (ne yapacağına karar veremeyen) oldu.

Onun riyazeti (nefse hâkimiyet için yemede, içmede ve uyuma da azlık) o derecede idi ki, başı ve ayakları çıplak on iki sene ormanlarda ve dağlarda dolaştı.

Arpa unu ile dolu bir dağarcığı (azık torbası) vardı.
On iki günde bir defa buğrak yapar (suyla karıştırır), iftar ederdi.

O derecede nefsini kırmak için açlığa uymuştu ki açlıktan dişleri dökülmüştü.

Bir seher vakti birdenbire gayp âleminden bir hatif (Allah’tan söz getiren Melek)

“Bu günden itibaren riyazeti bırak ve artık zahmet çekme” diye ses verdi.

(Bu sesi kulak bölgende değil de kalp bölgende aynı kulaktan duyuyormuşçasına duyarsın)

Seyyid “Peygamberimiz Muhammed’i her türlü insanlara gönderen Tanrı’ya yemin ederim ki, Tanrı’yı tamamen görmeden bu uğraşıdan elimi çekmem.” Dedi.

                                       *
Yüce Tanrı’dan her ne istediyse müyesser (kolay) oldu.

Veliliğin ve sonsuz keşiflerinin kemalinden (olgunluğundan) sonra gönül huzuru ile aziz ömrünün günleri sona erinceye kadar kendi iç halleri ile meşgul oldu.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***

MÜRİD

Bir şeyhe katılıp henüz yola tam girmemiş olan tarikat (yol) mensubuna denir.

Tasavvuf yolcuları 4 derecededir.

1.   Talip.(istekli)

2.   Mürid.(yola yeni girmiş)

3.   Salik (yolda ilerleyen)

4.   Vasıl (Yolu tamamlayıp Allah’a ulaşan)

 İstekli, kendi iradesini şeyhi vasıtasıyla Cenab-ı Hak’ın iradesine terk etmiş yani iradeden arınmıştır.

Yani kendine ait isteklerden arınmaktır.
Şeyhi talim ve terbiye ederek yola hazırlar.

Yolun gereklerini ve adabını öğretir, eğitir, uygulattırır.
Yolculuğunda yardım eder.

Ta ki Allah tapısına kadar yardım eder.
Derviş, mürşidinin kapısının eşiğini Kâbe bilir.

Derviş kelimesinin de hikmeti buradadır.
Mürşidinin nurunu gönlünde kendini gösterir.

Derviş nereye bakarsa mürşidinin yüzünü görür.
Dervişlik, ulular eteğini tutmakla başlar.

Ulu kişiler, hakiki kılavuzlardır.
Yolcuyu küfür, şirk ve dünya belasından mürşid kurtarır.

Mürşit yardım edecek güce sahip, yetkilidirler.          

                                   *

MÜRŞİD

Manen yol gösteren kılavuz kişidir.
Üstün özellikleriyle gerçek mürşid Hz. Muhammed’dir.

Hz. Muhammed’e varis olan kâmil insanlar, bütün ahlaki ve ilmi konuda doğru yolu göstermek ve uyarmak için yetkilidirler.

 Allah’ın yeryüzündeki halifesi olmakla kulların Hakk’a açılan kapısı gibidir.
Yolda ilerleyenler ancak ve nihayet bu kapıdan Allah’a yol bulabilirler.

Bağlılıkla mensup olmak gereken kişidir.
Mürşid, Muhammedi ruhu ve sırrı taşıyan yetkilidir.

Yüce makamlara yol bulmanın ilk şartı, mürşid de fani olmaktır.
(Kendi bildiklerini, görüşünü, isteklerini yok edip mürşide itaat etmek)

Mutlak varlıkta birbirine benzeyen halde olmak için, mürşidin iç âlemine bakmasıyla denetleme ve kontrol etmesiyle mümkündür.

Şu halde isteklinin ilk yapacağı şey, erenler huzurunda bulunup “muhasebe” ehli olmaktır.

(Muhasebe: Her gün nefsin yaptığı iyilik ve şerri hesaplamak, kendini ve davranışlarını hesaba çekmek demektir.

“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz” hadisi şerifi gereğince, şeriat (din kanunları) terazisini göre (Ölçü ve tartın kendi değerlerin olursa yanlış olur) değerlendirme yapmalısın.

Noksanın varsa noksanını gidermek ve kul hakkı varsa onu da sahibine, yoksa mirasçısına vermek muhasebenin şartıdır.

Mürşid, bir silsile ile Hz. Muhammed’e ulaşan kişidir.
Bu silsile, onun manevi olgunluğun belli olması için gereklidir.

Çünkü mürşid, Muhammedi bir varistir.
Yüksek özelliklere sahip kişidir.

Bilgisiyle hocadır, bakıcıdır, üstattır.
Yüzü, nuruyla bir aydır.

Mumdur, güldür, aynadır.
Konuşması baldır.

Sohbeti tatlıdır.
Ölü gönülleri diriltir.

                                 *

Yaren,

Baha Veled hazretlerinin bir bakışı ile Hak nurlarına kavuşan Seyyid bu hak nurlarını ve sırları taşıyamaz oldu da kendini dağlara vurdu.

Baha Veled Hazretlerinin sunduğu kadeh, daima ilahi aşktır ve bu bakışa kimse dayanamaz.

Bu bakış aşk pençesidir ki, bu pençeyle âşıklar, vücutlarını yokluk denizinde boğulurlar.

Sonra dervişi dünya tuzağından kurtarır, elinden tutar kaldırır, sevinçli bir hale sokar.

Hak nurlarını taşımak kolay değildir, üstelik akış sağlandıktan sonra.

Kendini kontrol altına almadan bu nurlara kavuşunca aklı kavrayamadı, anlayamadı ama gerçekler ve gelecek sırlarına kavuşunca ne yapacağını şaşırdı.

Bir yandan kendini kontrol etmek bir yandan da bu sırları ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmediğinden yanlış bir şey yapmak korkusundan dağlara çekildi.

Ey yaren işte bu işler böyle.

Buğdayın olsa, suyun olsa, mayan olsa, bunları birbiri ile yoğursan ille de ataş görüp pişmesi lazımdır ki nimet olarak sofrada yerini alsın.

                            *

RAVLİ

Popüler Yayınlar