29 Kasım 2012 Perşembe

MEVLANA VE TANRIYA GİTME TANRI’NIN ZİYARETİ

Son derece fakir olan şeyh Sinaneddin-i Akşehri (Tanrının rahmeti onun üzerine olsun) hoş sohbetli, kemal sahibi arkadaşlardan olup yüce yolun yolcusu idi.

Sultan Veled’den şöyle anlattı ki:

Sultan Veled “ Ramazan ayında babam on iki güne yakın bir evde inzivaya çekilerek yüzünü kimseye göstermedi.

Bir gün Konya’nın bilginleri, fakirleri, emirleri ve bütün insanlar medreseye gelip hep birlikte “ Hüdevendiğar’ın ayrılığına dayanamıyoruz” diye kıyamet kopardılar ve ağlayıp sızladılar.

Şiir:

“ Hikâye uzundur.
Sen bunu elbette biliyorsun.
Balığın çırpınmaları susuzluktandır. ”

Buyurdu ve “ Kalktım, babamın halini gözetlemek için hücrenin kapısına gittim.

Yavaş-yavaş yürüdüm, kapı aralığından gizlice baktım.
Babam benden “ Bahaddin dışarıdaki kalabalık nedir?” diye sordu.

Ben de “ Bütün muhipler ve âşıklar Hudavendiğarın ayrılığından yanıp yakılıyorlar “ dedim.

O da hakları var, fakat üç gün daha mühlet versinler” dedi.
Baş koydum ve dönüp arkadaşlara haber verdim.

Arkadaşlar sevinip semaa başladılar.
Üç gün geçtikten sonra sabahleyin geldim, yine kapının aralığından baktım.

Hücrenin her tarafının Mevlana ile dolmuş olduğunu gördüm.

Hatta yarıklara pamuk tıkadıkları dibi kapının aralığı da Mevlana ile tıkanmıştı.

Bu heybetli manzara karşısında bağırarak kendimden geçtim.
İki defa bu manzarayı görerek bayılıp ayıldım.

Son defasında onun cisminin güzellik ve zayıflık itibariyle eski halini aldığını ve mübarek eliyle vücudunu okşadığını gördüm ve sonra “ Aferin, aferin, iyi dayandın.

Tur dağı buna dayanamamış, parça-parça olmuştu.
Sen bunu kaldırabildin.

Senin gibi bir Yar-i Gar’a (çok vefalı arkadaş) aferinler olsun” dediğini işittim.

Şiir:

“ (Tanrı’nın) Kudretinin kemalinden Tanrı erlerinin bedenleri, nasıl olduğu belli olmayan Tanrı nuruna tahammül edebildi.

Tur’un kendisine bir zerre bile takat getiremediği o Tanrı’nın kudreti candan bir yer yaptı “

Ve feryat ederek kapıdan içeri girdim.
Baş koyup yüzümü ayaklarına sürdüm.

Buyurdular ki, “ Bahaddin! Bu bizimle sizin aranızda bir sırdır.
Bazı zamanlar olur ki, biz Tanrı’ya gideriz, bazı da Tanrı’nın feyiz ve tecellisi
(ilim, irfan bolluğuyla ilahi sırların görünür olması) bize gelir.

Biz ona gittiğimiz vakit incelir, zelil (aşağı) oluruz, baştan aşağı niyaz (selam, saygı, dua) kesiliriz.

O aziz olan Tanrı hazretleri, bize teşrif buyurduğu vakit de dünyalara sığmayız, nerde kaldı ki, bu hücreye “

Ben hücreden çıktım, arkadaşlara bunu haber verdim.
Konya şehrinde bir kıyamettir koptu.

Büyük küçük halk bölük-bölük ziyarete geldi.
Mevlana da her birine ayrı-ayrı iltifatlarda bulunup gönüllerini hoş etti.

Ondan sonra hiç durmadan yedi gün yedi gece sema yaptı.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
(Yar-ı gar: ‘ Mağara dostu ’ Hicret esnasında Hz. Muhammed’e mağarada arkadaşlık etmiş olan Hz. Ebubekir.)

Neler öğrendik:

1.   Velinin yüzünü görenin (Tanrı nurunu), veli sözü dinleyenin (İlahi söz) o kişiye sevgiyle bağlanacağını, tutkun olacağını, tiryaki olacağını, ayrılığında yoksulluk belirtisi göstereceğini öğrendik.

2.   Mevlana’nın vücudu o kadar büyük ki odaya sığmıyor ama o özellikler o narin vücutta sıkıştırılmış bir halde olduğunu öğrendik.

3.   Yani kalp gözüyle baktığımız zaman heybetli gördüğümüzü, baş gözü ile baktığımız zaman normal bir insan gibi gördüğümüzü öğrendik.

4.   O kadar ruh büyüklüğüne, Tanrı nurunun tesir etmesine karşı o vücudun dayandığını, Tur dağının bir parçasına bile dayanamadığını öğrendik.

5.   Vücudumuzun ruhumuza vefalı bir arkadaş olduğuna, her hizmeti ruha yaptığını öğrendik.

6.   Tanrı erlerine Tanrı büyüklüğünün olgunluğundan dayanma gücü verdiğini öğrendik.

7.   Yalvarışla Tanrı huzuruna çıkıldığını ve ilahi hediyelerle dönüldüğünü öğrendik.

8.   Bazen de Tanrı’nın kulunu ziyarete gelip nuruyla tecelli edip görünür olarak halvet (baş başa) sohbet ettiğini öğrendik.

9.   Böyle bir şey yaşadığımız zaman şükranımızı göstermek için bir şeyler yapmamız gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Kulum sana şah damarımdan daha yakınım diyen Tanrı ile görüşmenin olduğunu öğrendik.

Bizim böyle bir olanağımız yoksa gören kişiyi görerek biz de nasiplenmeliyiz.

O’ nun sofrasından bize verdiklerini alarak seviniriz.
Sevinç duymalıyız.

                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar