Sultan Veled’den şöyle
anlattı ki:
Sultan Veled “ Ramazan ayında
babam on iki güne yakın bir evde inzivaya çekilerek yüzünü kimseye göstermedi.
Bir gün Konya’nın bilginleri,
fakirleri, emirleri ve bütün insanlar medreseye gelip hep birlikte “
Hüdevendiğar’ın ayrılığına dayanamıyoruz” diye kıyamet kopardılar ve ağlayıp
sızladılar.
Şiir:
“ Hikâye uzundur.
Sen bunu elbette biliyorsun.Balığın çırpınmaları susuzluktandır. ”
Buyurdu ve “ Kalktım, babamın
halini gözetlemek için hücrenin kapısına gittim.
Yavaş-yavaş yürüdüm, kapı
aralığından gizlice baktım.
Babam benden “ Bahaddin
dışarıdaki kalabalık nedir?” diye sordu.
Ben de “ Bütün muhipler ve
âşıklar Hudavendiğarın ayrılığından yanıp yakılıyorlar “ dedim.
O da hakları var, fakat üç
gün daha mühlet versinler” dedi.
Baş koydum ve dönüp
arkadaşlara haber verdim.
Arkadaşlar sevinip semaa
başladılar.
Üç gün geçtikten sonra
sabahleyin geldim, yine kapının aralığından baktım.
Hücrenin her tarafının
Mevlana ile dolmuş olduğunu gördüm.
Hatta yarıklara pamuk
tıkadıkları dibi kapının aralığı da Mevlana ile tıkanmıştı.
Bu heybetli manzara
karşısında bağırarak kendimden geçtim.
İki defa bu manzarayı görerek
bayılıp ayıldım.
Son defasında onun cisminin
güzellik ve zayıflık itibariyle eski halini aldığını ve mübarek eliyle vücudunu
okşadığını gördüm ve sonra “ Aferin, aferin, iyi dayandın.
Tur dağı buna dayanamamış,
parça-parça olmuştu.
Sen bunu kaldırabildin.
Senin gibi bir Yar-i Gar’a
(çok vefalı arkadaş) aferinler olsun” dediğini işittim.
Şiir:
“ (Tanrı’nın) Kudretinin
kemalinden Tanrı erlerinin bedenleri, nasıl olduğu belli olmayan Tanrı nuruna
tahammül edebildi.
Tur’un kendisine bir zerre
bile takat getiremediği o Tanrı’nın kudreti candan bir yer yaptı “
Ve feryat ederek kapıdan içeri girdim.
Baş koyup yüzümü ayaklarına sürdüm.
Buyurdular ki, “ Bahaddin! Bu
bizimle sizin aranızda bir sırdır.
Bazı zamanlar olur ki, biz
Tanrı’ya gideriz, bazı da Tanrı’nın feyiz ve tecellisi (ilim, irfan bolluğuyla ilahi sırların görünür olması) bize gelir.
Biz ona gittiğimiz vakit
incelir, zelil (aşağı) oluruz, baştan aşağı niyaz (selam, saygı, dua) kesiliriz.
O aziz olan Tanrı hazretleri,
bize teşrif buyurduğu vakit de dünyalara sığmayız, nerde kaldı ki, bu hücreye “
Ben hücreden çıktım,
arkadaşlara bunu haber verdim.
Konya şehrinde bir kıyamettir
koptu.
Büyük küçük halk bölük-bölük
ziyarete geldi.
Mevlana da her birine
ayrı-ayrı iltifatlarda bulunup gönüllerini hoş etti.
Ondan sonra hiç durmadan yedi
gün yedi gece sema yaptı.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
(Yar-ı gar: ‘ Mağara dostu ’
Hicret esnasında Hz. Muhammed’e mağarada arkadaşlık etmiş olan Hz. Ebubekir.)
Neler öğrendik:
1.
Velinin yüzünü
görenin (Tanrı nurunu), veli sözü dinleyenin (İlahi söz) o kişiye sevgiyle
bağlanacağını, tutkun olacağını, tiryaki olacağını, ayrılığında yoksulluk
belirtisi göstereceğini öğrendik.
2.
Mevlana’nın
vücudu o kadar büyük ki odaya sığmıyor ama o özellikler o narin vücutta
sıkıştırılmış bir halde olduğunu öğrendik.
3.
Yani kalp gözüyle
baktığımız zaman heybetli gördüğümüzü, baş gözü ile baktığımız zaman normal bir
insan gibi gördüğümüzü öğrendik.
4.
O kadar ruh
büyüklüğüne, Tanrı nurunun tesir etmesine karşı o vücudun dayandığını, Tur
dağının bir parçasına bile dayanamadığını öğrendik.
5.
Vücudumuzun
ruhumuza vefalı bir arkadaş olduğuna, her hizmeti ruha yaptığını öğrendik.
6.
Tanrı erlerine
Tanrı büyüklüğünün olgunluğundan dayanma gücü verdiğini öğrendik.
7.
Yalvarışla Tanrı
huzuruna çıkıldığını ve ilahi hediyelerle dönüldüğünü öğrendik.
8.
Bazen de
Tanrı’nın kulunu ziyarete gelip nuruyla tecelli edip görünür olarak halvet (baş
başa) sohbet ettiğini öğrendik.
9.
Böyle bir şey
yaşadığımız zaman şükranımızı göstermek için bir şeyler yapmamız gerektiğini
öğrendik.
İşte böyle yaren,
Kulum sana şah damarımdan
daha yakınım diyen Tanrı ile görüşmenin olduğunu öğrendik.
Bizim böyle bir olanağımız
yoksa gören kişiyi görerek biz de nasiplenmeliyiz.
O’ nun sofrasından bize
verdiklerini alarak seviniriz.
Sevinç duymalıyız.
*
RAVLİ