Şeyh Sadreddin Mevlana’yı tam
bir ağırlama ile karşılayıp kendi seccadesinin başköşesine oturttu.
Kendisi de onun karşısında
iki dizi üzerine edeple oturup murakabeye daldılar ve nurla dolu olan huzur
deryasında bir zaman yüzüp geldiler.
Şeyhin hizmetinde bulunan ve
birkaç defa Kâbe’yi ziyaret eden dünyanın dörtte birinde seçilmiş şeyhlerin
sohbetine kavuşmuş olan bir derviş vardı.
Ona Haci-i Kaşi derlerdi.
Mevlana Hazretlerinden “
fakirlik nedir” diye sordu.
Mevlana hiç cevap vermedi.
Derviş sualini üç defa tekrar
etti.
Mevlana yine hiçbir şey
söylemedi ve hemen kalkıp yürüdü.
Şeyh Sadreddin onu dış kapıya
kadar uğurlayıp döndü ve son derece kızarak:
“ Ey kemale ermemiş
‘olgunlaşmamış’ ihtiyar!
Ve ey vakitsiz öten kuş!
O sırada sual sorma ve
konuşmanın yeri miydi ki terbiyesizlik ettin.
Mevlana senin sualine doğru
cevap verdi.
Şimdi sen, habersiz, vaktine
hazır ol, çünkü gayb (görünmez âlem) âleminden darbe yedin “ dedi.
Derviş Kaşi “ Cevabı ne idi?”
dedi.
Şeyh:
“Tanrı’yı bilenin dili
körleşir, yani tam derviş, velilerin huzurunda dille ve kalple hiçbir şey
söylenmez.
Çünkü fakirlik tamamlanınca o
Tanrılaşır”
Nitekim demiştir, şiir:
“Hakikati görenlerin önünde söz söylemek hatadır.
Çünkü bu bizim gaflet ve noksanımızın delilidir.”
“Senin faydan, görenin önünde
susmaktır.
(susunuz) (Ahkaf suresi, 29)
Hitabı bunun için geldi.
Üç gün sonra ayaktakımı onu
bağının yolunda giderken öldürdüler ve nesi var nesi yoksa alıp götürdüler.
Velilerin kahır ve gazabından
Tanrı’ya sığınırız.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
MURAKABEBireysel murakabe:
Kişinin kendi gücünden ve kuvvetinden sıyrılmaktır.
Nitekim ölüm de o yokluğa gitmektir.
Bundan sonra âşık, Allah’ın ilhamlarını ( Allah tarafından insanın gönlüne bir şey doğdurmasını), ihsanlarını (bağışlarını), inamlarını (iyiliklerini) bekler ve dünya varlıklarından sıyrılarak, ilahi aşk ve sevgi denizine gömülür.
Ta ki, Allah’ın rahmetinden kendi nefsine öyle bir nur parlar ve yükselir ki, onunla bir anda bütün yaptıklarının karşılığını bulur ve otuz senelik devamlı tutulan oruçla denetime girmeyen kötü nefsin karanlıklarda yok olur.
*
Karşılıklı
oturarak yapılan murakabe:Karşılıklı terbiyeli bir şekilde oturulur.
Dudak ağız oynamaz, kulak seslere önem vermez.
Göz göze bakarak sorulacak sorulur ve cevap alınır.
Dünyaya ve nefse ait sorular sorulur ve cevap alınır.
Gayb âlemine ait merak edilen varsa o da sorulur sessiz sözsüz cevap alınır.
Buraya kadar olan kalple konuşmadır.
Tanrı huzuruna girmeye ehliyetli olan diğerini Tanrı huzuruna hazır ederek Tanrı huzuruna götürür.
Tanrı onları nurla dolu âlemlerini gezdirir, hediyesini verir.
Murakabeye dalmış kişilere ses çıkartılmaz, dikkatlerini çekecek konuşma yapılmaz.
Ruhu yüksek âlemlerdedir.
Gürültü veya lakırdı edersen henüz Tanrı huzurundayken ve nura doymamış iken ruhu vücuda getirirsin ki buna çok kızarlar.
*
Bir
veya birkaç dervişi uyuklar vaziyette görürsün.Sen onları miskince uyukluyor sanırsın.
Onların bedeni oradadır, ruhları kim bilir nerdedir?
*
Herhangi
bir kişi bunu yapamaz ama daha alt düzeyde olanlar zikir yaparak Tanrı’ya
rabıta yoluyla bağlanabilir, muradına erebilir.Tövbe eder.
Aklına Tanrı’dan başka ne gelirse sonra hallederim diye düşüncesinden uzaklaştırır.
Allah şu an beni görüyor, gönlümden geçenleri biliyor diye düşünür.
Eğer bu düşüncede bekleyiş sıkıntı verirse önce 3 defa sanki uzakta birine hitap eder gibi Allah demelisin sonra gittikçe artan bir coşkuyla AL-LAH diye harfleri birbirine çarptırarak zikretmelidir.
Evliya türbesinde veya camide sakin bir zamanda yapılsa, inşallah muradına erdirilirsin.
*
Neler öğrendik:
1.
Başını eğip önüne
bakmalısın.
2.
Aklını toplayıp
hizmet etmekten başka bütün fikirleri zihninden atmalısın
3.
Sakin ve rahat
olmalısın.
4.
Tam bir sessizlik
içinde bulunmalısın ve susmalısın.
5.
Emirleri yapmakta
azimli olmalısın.
6.
Yasakladıklarından
sakınmalısın.
7.
Hiçbir şeye
itiraz etmemelisin.
8.
Büyüklüğünü
düşünmelisin.
9.
Her şeyden üstün
tutmalısın.
10.
Başkasından
beklentin olmamalı.
11.
Utangaç bir tavır
içinde olmalısın.
12.
Verdiklerine ve
söylediklerine güvenmelisin.
13.
Verdiklerine razı
olmalısın.
Bunları huy haline getirerek
terbiyeli biri olmalısın.
Devamlı bu konularda dikkatli
olmalısın.
Ayrıca:
1.
Ağırbaşlı
olmalısın.
2.
Alçak gönüllü olmalısın.
3.
Soruyu anladıktan
sonra cevap vermelisin.
4.
Doğruları hemen
kabul edip boyun eğmelisin.
5.
Selam verip
ayakta durmalısın.
6.
İzniyle
oturmalısın.
7.
Sorulmadıkça
konuşmamalısın.
8.
Sözlerine
itirazda bulunmamalısın.
9.
Kendini daha
bilgili olduğunu göstermeye çalışmamalısın.
10.
Yanında başka
biriyle fısıldayarak konuşmamalısın.
11.
Ayağa kalktığında
hemen ayağa kalkmalısın.
12.
Arkasından o
istemedikçe gitmemelisin.
Derviş olup da dilsiz sözsüz konuşmasını öğrenemediyse daha bu yolda çok çalışması gerekir.
Dervişlik yolunda olan gönülden konuşmasını öğrenecek.
Kalp ile konuşmasını öğrenecek.
Can ile konuşmasını öğrendiği zaman derviş oldun demektir.
Bu aşamaları tamamlayıncaya kadar senin için hüküm “ SUSMAK” tır.
Bu aşamalardan önce konuşmaya başlarsan terbiyesizlik tanımı yapılır ve hüküm “ Zamanı gelmeden öten horozun başını keserler” hükmüdür.
Yani her söz yerinde ve zamanında söylenmelidir, zamansız ve yersiz söylenen sözler büyük zarara sebep olur.
Vücuttaki bütün organlar diline yalvarırlar sus diye.
Dil dişlerin arasına çekilerek kendini korur ama diğer organlar dayağı yerler.
*
RAVLİ