30 Kasım 2012 Cuma

MEVLANA VE SUSMAK

Bir gün Mevlana Hazretleri şeyhlerin şeyhi ve zamanın az yetiştirdiği insanlardan olan muhaddislerin sultanı şeyh Sadreddin-i (Tanrı ona rahmet etsin) görmeye gelmişti.

Şeyh Sadreddin Mevlana’yı tam bir ağırlama ile karşılayıp kendi seccadesinin başköşesine oturttu.

Kendisi de onun karşısında iki dizi üzerine edeple oturup murakabeye daldılar ve nurla dolu olan huzur deryasında bir zaman yüzüp geldiler.

Şeyhin hizmetinde bulunan ve birkaç defa Kâbe’yi ziyaret eden dünyanın dörtte birinde seçilmiş şeyhlerin sohbetine kavuşmuş olan bir derviş vardı.

Ona Haci-i Kaşi derlerdi.

Mevlana Hazretlerinden “ fakirlik nedir” diye sordu.
Mevlana hiç cevap vermedi.

Derviş sualini üç defa tekrar etti.
Mevlana yine hiçbir şey söylemedi ve hemen kalkıp yürüdü.

Şeyh Sadreddin onu dış kapıya kadar uğurlayıp döndü ve son derece kızarak:

“ Ey kemale ermemiş ‘olgunlaşmamış’ ihtiyar!
Ve ey vakitsiz öten kuş!

O sırada sual sorma ve konuşmanın yeri miydi ki terbiyesizlik ettin.
Mevlana senin sualine doğru cevap verdi.

Şimdi sen, habersiz, vaktine hazır ol, çünkü gayb (görünmez âlem) âleminden darbe yedin “ dedi.

Derviş Kaşi “ Cevabı ne idi?” dedi.

Şeyh:

“Tanrı’yı bilenin dili körleşir, yani tam derviş, velilerin huzurunda dille ve kalple hiçbir şey söylenmez.

Çünkü fakirlik tamamlanınca o Tanrılaşır”

 

Nitekim demiştir, şiir:

“Hakikati görenlerin önünde söz söylemek hatadır.
Çünkü bu bizim gaflet ve noksanımızın delilidir.”

“Senin faydan, görenin önünde susmaktır.
(susunuz) (Ahkaf suresi, 29)

Hitabı bunun için geldi.

Üç gün sonra ayaktakımı onu bağının yolunda giderken öldürdüler ve nesi var nesi yoksa alıp götürdüler.

Velilerin kahır ve gazabından Tanrı’ya sığınırız.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
MURAKABE


Bireysel murakabe:
Kişinin kendi gücünden ve kuvvetinden sıyrılmaktır.

Nitekim ölüm de o yokluğa gitmektir.

Bundan sonra âşık, Allah’ın ilhamlarını ( Allah tarafından insanın gönlüne bir şey doğdurmasını), ihsanlarını (bağışlarını), inamlarını (iyiliklerini) bekler ve dünya varlıklarından sıyrılarak, ilahi aşk ve sevgi denizine gömülür.

Ta ki, Allah’ın rahmetinden kendi nefsine öyle bir nur parlar ve yükselir ki, onunla bir anda bütün yaptıklarının karşılığını bulur ve otuz senelik devamlı tutulan oruçla denetime girmeyen kötü nefsin karanlıklarda yok olur.

                                     *
Karşılıklı oturarak yapılan murakabe:
Karşılıklı terbiyeli bir şekilde oturulur.

Dudak ağız oynamaz, kulak seslere önem vermez.
Göz göze bakarak sorulacak sorulur ve cevap alınır.

Dünyaya ve nefse ait sorular sorulur ve cevap alınır.
Gayb âlemine ait merak edilen varsa o da sorulur sessiz sözsüz cevap alınır.

Buraya kadar olan kalple konuşmadır.

Tanrı huzuruna girmeye ehliyetli olan diğerini Tanrı huzuruna hazır ederek Tanrı huzuruna götürür.

Tanrı onları nurla dolu âlemlerini gezdirir, hediyesini verir.

Murakabeye dalmış kişilere ses çıkartılmaz, dikkatlerini çekecek konuşma yapılmaz.
Ruhu yüksek âlemlerdedir.

Gürültü veya lakırdı edersen henüz Tanrı huzurundayken ve nura doymamış iken ruhu vücuda getirirsin ki buna çok kızarlar.

                                 *
Bir veya birkaç dervişi uyuklar vaziyette görürsün.
Sen onları miskince uyukluyor sanırsın.

Onların bedeni oradadır, ruhları kim bilir nerdedir?

                                *
Herhangi bir kişi bunu yapamaz ama daha alt düzeyde olanlar zikir yaparak Tanrı’ya rabıta yoluyla bağlanabilir, muradına erebilir.

 
Kişi “Hak bütün hal ve hareketlerimi biliyor” diye dikkatini Tanrı’ya yoğunlaştırır.
Tövbe eder.

Aklına Tanrı’dan başka ne gelirse sonra hallederim diye düşüncesinden uzaklaştırır.

Allah şu an beni görüyor, gönlümden geçenleri biliyor diye düşünür.

Eğer bu düşüncede bekleyiş sıkıntı verirse önce 3 defa sanki uzakta birine hitap eder gibi Allah demelisin sonra gittikçe artan bir coşkuyla AL-LAH diye harfleri birbirine çarptırarak zikretmelidir.

Evliya türbesinde veya camide sakin bir zamanda yapılsa, inşallah muradına erdirilirsin.

                                 *
Neler öğrendik:

1.   Başını eğip önüne bakmalısın.

2.   Aklını toplayıp hizmet etmekten başka bütün fikirleri zihninden atmalısın

3.   Sakin ve rahat olmalısın.

4.   Tam bir sessizlik içinde bulunmalısın ve susmalısın.

5.   Emirleri yapmakta azimli olmalısın.

6.   Yasakladıklarından sakınmalısın.

7.   Hiçbir şeye itiraz etmemelisin.

8.   Büyüklüğünü düşünmelisin.

9.   Her şeyden üstün tutmalısın.

10.                  Başkasından beklentin olmamalı.

11.                  Utangaç bir tavır içinde olmalısın.

12.                  Verdiklerine ve söylediklerine güvenmelisin.

13.                  Verdiklerine razı olmalısın.

Bunları huy haline getirerek terbiyeli biri olmalısın.
Devamlı bu konularda dikkatli olmalısın.

Ayrıca:

1.   Ağırbaşlı olmalısın.

2.   Alçak gönüllü olmalısın.

3.   Soruyu anladıktan sonra cevap vermelisin.

4.   Doğruları hemen kabul edip boyun eğmelisin.

5.   Selam verip ayakta durmalısın.

6.   İzniyle oturmalısın.

7.   Sorulmadıkça konuşmamalısın.

8.   Sözlerine itirazda bulunmamalısın.

9.   Kendini daha bilgili olduğunu göstermeye çalışmamalısın.

10.                  Yanında başka biriyle fısıldayarak konuşmamalısın.

11.                  Ayağa kalktığında hemen ayağa kalkmalısın.

12.                  Arkasından o istemedikçe gitmemelisin.

 
Sorunuza cevap vermeyeninde susmasının bir cevap olduğunu anlamamız gerekir.

Derviş olup da dilsiz sözsüz konuşmasını öğrenemediyse daha bu yolda çok çalışması gerekir.

Dervişlik yolunda olan gönülden konuşmasını öğrenecek.
Kalp ile konuşmasını öğrenecek.

Can ile konuşmasını öğrendiği zaman derviş oldun demektir.
Bu aşamaları tamamlayıncaya kadar senin için hüküm “ SUSMAK” tır.

Bu aşamalardan önce konuşmaya başlarsan terbiyesizlik tanımı yapılır ve hüküm “ Zamanı gelmeden öten horozun başını keserler” hükmüdür.

Yani her söz yerinde ve zamanında söylenmelidir, zamansız ve yersiz söylenen sözler büyük zarara sebep olur.

Vücuttaki bütün organlar diline yalvarırlar sus diye.
Dil dişlerin arasına çekilerek kendini korur ama diğer organlar dayağı yerler.

                    *
RAVLİ

 

Popüler Yayınlar