Mevlana Şemseddin-i Tebrizi
babamı anlatıyordu ve:
“ Mevlana’nın sırrı İslam’ın
sırrı gibi örtülüdür.
O İslam gibi garip gelmiştir.
Onun sırrının nasıl olduğunu
gör.
İslam garip olarak başlar ve
yine garip olarak geriye döner.
Ne mutlu gariplere “ diyordu.
*
Mevlana Şemsi Tebrizi,
Mevlana’ya:
“ Benim Tebriz’de Ebubekir
adında bir şeyhim vardı.
Sepet örerdi.
Ben ondan birçok vilayetlere
mazhar oldum
Fakat bende bir şey vardı ki,
onu şeyhim göremediği gibi, hiç kimse görememişti.
O şeyi Hüdavendiğarım Mevlana
gördü “ dedi.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
SIR
Ruhun ruhudur.
Ruh gibi insan bedenine
verilen bir tuhaflık, güzellik, yumuşaklık, hoşluk, nazikliktir.Kalb > can > ruh’tan sonra sır gelir.
Kalbin marifetle gelişir. (Bilgiden yararlanarak kendini geliştirmekle)
Ruh muhabbetle gelişir.
(Tanrı ile konuşmakla)
Sır seyretmekle gelişir.
(Tanrı âlemini)
Gizlilik o makama gelince
açık olur.
Her makamda gizli hakikatler
vardır.
Hazreti Mevlana’nın sözleri
sır niteliğindendir.
Eğer söylediği sözleri anlamıyorsan veya o sözler yabancı geliyorsa o makamda olmadığın için anlamazsın.
Ama okuduğun o sözler çok
önce bile olsa o makama gelirsen hatırlar ve sırlar açık olur.
Yani anlamadığın hakikatler
sana açık olur.
Her makamın (geldiğin yer)
ayrı sırrı vardır.
Bir önceki makamda doğru
kabul ettiğinin daha incelikli sırrını öğrenir, seyreder, anlar yoluna devam
edersin.
Örnek: Uzaktan gördüğün bir
ağaçtır. Bu doğrudur.
Yaklaşırsın elma ağacı
dersin. Bu da doğrudur.
Üstünde meyve var-yok dersin.
Bu da doğrudur.
Elmalar olgun-ham dersin. Bu
da doğrudur.
Elmayı yersin ekşi-tatlı
dersin. Bu da doğrudur.
Yediğin elmadan güç kuvvet
alırsın. Bu da doğrudur.
Gücünü iyi-fena işlere
kullanırsın. Bu da doğrudur.
Elmayı dostlarınla
paylaşırsın bu da doğrudur.
Saklar sonra
değerlendirirsin. Bu da doğrudur.
İhtiyaç sahibine verirsin. Bu
da doğrudur.
Yani bir sonraki gerçekliğe
ve doğruluğa ulaşarak aslında gördüğünü, bildiğini yeniden anlayarak keşif
yaparsın.
Yani Allah birdir dersin de
nasıl bir olduğunu sır’a ulaşarak anlarsın.
Kuran kutsal dersin ama o
kutsallığın getirisini görmediysen anlamazsın.
Peygamberimizin her sözü
kutsal dersin de o kutsallığın sana faydasını anlamadıkça yararlanamazsın.
Hak erleri bu gerçeklikleri
ahmakların duyup kendi kafasına göre yanlış kullanmaması için ve fena
insanların saf insanları kandırmaması için çoğu zaman sözler sırlanarak yani
örtülü söylenir.
Bu makamda olanlar açık ve
net anlarlar.
Buna “Remz” de denir.
Hür kişi sırları cahillerden
gizlerler.
Sırrın manasını bilmeyene sır
verilmez.
Sır cahile ve ahmağa zarar
verir, sırra kabiliyeti yoktur.
Cahil ve ahmak kişi sırla
uğraşı yerine orucuyla, namazıyla hayır ve bağışlarıyla iyilik bulur.
Sözü bilen sırrı bilmeyen
kişi, çaresiz yanlış yola düşer.
Ahmak sırrı anladı mı
bilgisizliği artar.
Ahmak bu yoldaki zahmeti
ziyan sayar.
Sır yerinde ve adamına göre
söylenir.
Sırra layık olmayan söylersen
can düşmanın olur.
Her sözün bir sırrı, her
sırrın da başka bir sırrı vardır.
İşin sırrını bilen kişi hisse
alır, faydalanır, dilediği gibi kullanır.
Âlemin sırrını dil yolundan bulamazsın, arasan
da bilemezsin.
Kimde sır bakımından o
yücelik varsa, canda ve gönülde boyuna atasının saltanatını arar.
Tanrı sırrını saklar.
Olacak bir işi önce sır
duyar, sır kalbe aktarılır, kalp inanır ve nefse bildirir ve orada saklanır.
*
RAVLİ