Sultan Rukneddin Mevlana
hazretlerine mürit olup onu kendisine baba yaptıktan bir zaman sonra eşi
benzeri olmayan bir toplantı yaptırdı.
*
Derler ki o zamanda Şeyh
Babay-ı Merendi denilen ihtiyar bir adam vardı.
Riyazet (oruç) sahibi olmakla
ve zahitlikle (çok ibadet eden) şöhret bulmuştu.
İnsan yüzlü birtakım
şeytanlar bu şeyhin etrafına toplanmışlardı.
Bunlar sultan Rukneddin’in
yanında bu şeyhi o kadar övdüler ki sultan onun sohbetini büyük bir arzu ile
istedi.
Nihayet sarayın sofasında bir sema tertip edilmesini ve tam bir ikramla şeyh Babay-ı Merendi’yi getirmelerini emretti.
Bütün büyükler onu
karşılayarak çok saygı ve ikramla başköşeye oturttular.
Sultan da bir kürsü koyarak
kendi tahtının yanında oturdu.
Tam o sırada Mevlana içeri
girdi, selam verip bir köşeye çekildi.
Kuranı kerim okundu.
Sultan Rukneddin Mevlana
hazretlerine bakarak:
“ Hüdavendigar’ın, ulu şeyh
ve bilginlerin malumu olsun:
Bu halis kul şeyh Baba
hazretlerini baba edindi ve o da beni oğulluğa kabul etti” dedi.
Orada bulunanların hepsi
“Aferin, mübarek olsun” dediler.
Mevlana Hüdavendigar
Hazretleri kıskançlığından “ Sa’d (kutlu-uğurlu olan) çok kıskançtır.
Ben Sa’d den kıskancım, Tanrı
da benden kıskançtır.
Eğer sultan onu baba edindi
ise biz de kendimize bir oğul arayalım” dedi.
Ve nara atarak yalınayak kapı
dışarı fırlayıp gitti.
***
Çelebi Hüsameddin Hazretleri
anlatmıştır ki:
Mevlana Hazretleri dışarı
çıktığı vakit sultan Rukneddin tarafına baktım, sultanın başsız oturduğunu
gördüm.
Derhal darbe yedi.
Bilginler ve şeyhler
Mevlana’nın arkasından koştularsa da o dönmedi.
Daha birkaç gün ancak olmuştu
ki emirler söz birliği ederek Tatarlara karşı koymak için konuşmak üzere sultan
Rukneddin’i Aksaray’a davet ettiler.
Sultan kalkıp Mevlana’ya
geldi, ondan himmet (gayret) alıp hemen hareket etmek istedi.
Mevlana “ Gitmesen iyi olur”
dedi.
Arka arkaya haberler gelince
sultan gitmeye mecbur oldu.
Sultan Aksaray’a ulaşınca onu
tenha bir yere götürdüler, boynuna yayın kirişini geçirip boğdular.
Sultan boğdurulduğu sırada “
Mevlana, Mevlana” diye feryat edip bağırdı.
Mevlana hazretleri de o
sırada mübarek medresesinde sema’a gark olmuştu.
İki elinin şahadet
parmaklarını kulaklarına sokarak zurna ve elbise getirmelerini emretti.
Zurna ve elbiseyi kulaklarına
koydu, naralar attı ve bu gazeli okumaya başladı.
Şiir:
“ Sana, senin bildiğin benim
oraya gitme demedim mi?Bu yokluk serabı içinde hayat çeşmesi benim”
Arkasından da diğer bir
gazeli okudu.
Şiir:
“ Sana oraya gitme, başına
bir bela getirirler demedim mi?Onlar çok eli uzun kimselerdir.
Senin ayaklarını bağlarlar”
Sema sona erince ferecesini
(en dıştaki siyah giysi) mihraba atarak cenaze namazı kılalım, dedi ve tekbir
getirdi.
Bütün dostlar ona uydular.
Namazdan sonra ulu arkadaşlar
Sultan Veled Hazretlerinden, Mevlana’nın bu günkü işaret ve hallerinin neye
delalet ettiğini anlaması için ricada bulundular.
Sultan Veled Hazretleri daha
sormadan Mevlana
“Evet Bahaddin!Biçare Rukneddin’i boğdular.
O boğulurken bizim adımızı
söyledi ve bağırdı.
Tanrı’nın takdiri böyle idi,
böyle oldu.
Onun sesinin kulağıma gelip
beni rahatsız etmesini istemiyordum.
Bu yüzden zurnanın ucunu
kulağıma soktum ki onun sesini işitmeyeyim.
Fakat öteki dünyada
Rukneddin’in durumu iyi olacak” buyurdu.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Ruhaniyet:
Candır.
Sevgi yeridir.
İnsanı insan yapan ruhtur.
Ruhtan meydana gelmiş
melekler topluluğudur.
Beden öldükten sonra da
yaşamaya devam edendir.
Anlama ve düşünme yeridir.
Görmenin olduğu, hakikatin
göründüğü yerdir.
Görünmez ama eser ve
belirtileri görülür.
Odundaki ateş gibidir.
Sütteki yağ gibidir.
Allah tarafından verilir.
Sorumluluk yüklenen yerdir.
Sorumlu olan yerdir.
Koruma kalkanı oluşturur.
Neler öğrendik:
1.
Bir takım
insanların özellikle bir din adamını övgülerde (şişirmekle) bulunuyorsa seni
(gaza getirip) tuzağa düşürmeye çalıştıklarını anlamalısın.
2.
Hak adamı ile
halk adamını birbirinden ayırmamız gerektiğini öğrendik.
3.
Hak erinin
gönlünü kırarsan onun ruhaniyetinden yararlanamazsın adeta başsız kalırsın.
4.
Kutlu, uğurlu
olanın sevdiğine kıskanç olduğunu öğrendik.
5.
Mevlana’nın
sevdiğine çok kıskanç olduğunu öğrendik.
6.
Tanrı’nın
sevdiğine daha da kıskanç olduğunu öğrendik.
7.
Ok yaydan çıktı
mı durduramayacağımızı öğrendik.
8.
Yani lafın
ağzında çıktı mı yerini ve hedefini bulur, yara oluşturur.
9.
Tanrı ile bağ
kuran senin kafan olur.
10.
Erenler sana bir
şey derse doğru bil ve kesinlikle uygula.
11.
Erenler detaylı
anlatmazlar ama anlayacağın kadar açık ve net uyarıda bulunurlar.
12.
Tanrı hükmü
geçer. Ancak Mevlana gibi Hak dostuna gönül bağladın, sözünü tuttun ise Tanrı
esirgeyen ve bağışlayan olduğundan hükmünü sevdiği kulun hatırına
değiştirebilir.
13.
Seviyor, iltifat
ediyor, hizmet ediyor ama söz dinlemiyor ise Tanrı hükmü gerçekleşir.
Ey yaren:
Mevlana hazretleri ve
oğulları müritlerinin başka bir öndere gitmesini kıskançlıkları yüzünden
istemezler.
Kıskançlıkla müridini
sevmiştir, benimsemiştir, kollamıştır, gözlemiştir.
Müridinin başka birini
kendisinden üstün tutarsan seni koruma kalkanından çıkartır.
Diğer bir değişle seni kendi
haline bırakır.
Emayene değişle ihtiyar
eşeklere yapılan gibi yularını keser, kaderine salar.
Ey yaren,
Dans ettiğin kişinin ayağına
sakın basmayasın ki ok yaydan sana doğru gelmesin.
Ey yaren,
Senin ne paran, ne pulun, ne
makamın, ne statünün değeri vardır, senin canın tamamıyla istenir.
Senden bir şeyler ütmek için
ne Allah adı kullanılır, ne peygamber işe karıştırılır.
Ey yaren,
Mevleviler sadaka almazlar,
zekât almazlar sadece hediye kabul ederler ve bu hediyenin Allah tarafından
gönderildiğini bilirler, getiren iyi ele teşekkür, Allah’a da şükrederler.
Asla menfaatleri için dilini
oynatmazlar.
Dilencilik kınanır.
Ey yaren,
Diğerler mezheplerden,
cemaatlerden ayrılığını iyi anlamalısın.
*
RAVLİ