28 Nisan 2012 Cumartesi

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE TANRI YOLU

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:
ŞİİR:
Senden ayrıldığımdan beri gözlerim karardı.
Gözlerimin bulutlarından yağmurlar gibi yaşlar aktı.

Âşıkların sohbetinde şu yönden bir heybet vardır ki, insan:
“ Acaba bendeki, kendi kendini ayıplayan nefsimin hakikatine kanmış bir hale gelmesi için gösterdiği gelişme arttı mı?
Belirmeye başladı mı? Diye düşünür.

Gerçek aşk için söylüyorum, yine gerçek araştırmadan bahsediyorum.
O anma ve araştırma ki, bir dilekten ibarettir.

Senden, Hakkı aramak hususunda yükselmiş bir ses değildir.
Yani, “ Keşke olsaydı yahut nerededir o?” gibi sadece bir anmadan ibaret olur.

Gerçek bir aşıkın eski pabuçlarının tozunu, bu zamane şeyhlerinin, âşıklarının başına değişmem.
Gece oyuncuları gibi perde arkasında hayeller gösterenler, o sahtecilerden daha iyidir.

Çünkü onların hepsi, hokkabazlık yaptıklarını söylerler, oyunlarının bir hayel olduğunu gizlemezler.

Ekmeklerini kazanmak için, yoksulluktan ötürü bu işi yaptıklarını açıkça söylerler.
Bu yönden, bu oyuncular, ötekilerden üstündürler.

Ona bir yol ile bir söz söyledim ki, bunu başkasına söylesem incinirlerdi.
O diler ki, hevâ ve heves kendisini yukarıdan ve aşağıdan, her taraftan sarsın; İşte o zaman ondaki parlaklık ve sözlerindeki güzellik hevâdan gelmiştir.  

Ondan ayrılan her hevâ dalgacığı yine kendisine döner.
Bu söz ona erişince hoşlanır.      

O, hevâ tekrar alçalınca onu da alçaltır.
O, bu sözden de hoşlanır, işine gider, kendi sözü kendisine senet olur.

Gerektir ki, ona medreseden bir nasip olsun da sevgisi ve muradı yerine gelsin.
O, artık herkesle şakalaşır, üstü başı yenilenir, bazı ululara ve yabancılara                                                              karşı fenalık düşünür, Dervişlere karşı saygı göstermez, onları gözetmez olur.     

Benden daha akıllı kim vardır?
Ben Sirâceddin’den bilgi öğrendim, bana kim akıl öğretebilir?

Tanrı’yı arama yükünü başında taşıyabilecek benden daha yetkili kim olabilir? Diye kuruntulara kapılır.

Başta gelen şeyhlerden bize varıncaya kadar gelip geçenler, bir takım sınıflara ayrılırlar.
İşte baştan başlamak gerek.

Hevâ ve heves bahsinde kalmıştık.
Buna, çeşitlidir denilemez.

Senâi başka, Seyyid başka, o başka demek imkânsız.
Hatta daha kötü bir divane bile bundan bahsetmez.

Nihayet, bir yıl bu huyunu terk et, yalvarmalar ve niyazlarla (Yalvarıp yakararak) sırtına bir hırka götür,
Seni genç bir Ermeni kölesi gibi satarlar.

O havadan geçinmeyi bırak.
Sen hevâ ve heves için yaratılmadın.

Açıklama:
(Tanrı’ya kulluk etmek için yaratıldın, başka insanlara hava atmak, üstün olmak için değil.
Derviş olmaya çalışmalısın.
Derviş gibi birlik alçak gönüllü olmaya çalış)

Bu öğüdü canında sakla. 
Olmaya ki, bunu kırık dökük sözlerle halka söyleyesin, de onları incitesin!

Sevgilisine kavuşan âşık naz eder.
Ama sevgiliye kavuşmadan önceki naz hoşa gitmez.

Yukarıda sözü geçen vezir, “ Bu mücevheri nasıl kırayım?” dedi.
“ Nasıl kırabilirsin?” Gözüne bir buse kondurdu.

Şimdi bu hareketiyle, yani vezirin gözünü öpmekle, aradığı gafil adamı bulduğunu gösteriyordu.
Hâlbuki yaptığı denemede akıllı bir adam arıyordu.

Biri mecliste çok hareketli olan bir adama iltifatlar göstererek sordu:
“ Kendi kendinize hep alıp veriyorsunuz. Bu hâl icabı mı olsa gerek?”

Dedim ki:
“ Hareket iki türlüdür.
Biri işkence edilen bir adamın çırpınması, sopadan kıvranması gibidir.

Öteki de Lâle bahçelerinde, reyhanlar, yabani güller arasında gösterilen canlı hareketlerdir.
Sen de her hareketin arkasından koşma!”

ŞİİR:

Muma koşan pervane de bu sevdadan gitti,
O nura koştu ama ateşe düştü.

Şimdi mademki o bir ateştir, onun çırpınması da ateşten ileri gelmektedir.
Tanrı erleri hakkında da böyle düşünmek gerekir.

ŞİİR:

Nergis gözlerime kötü bakışlarla bakıyordu,
Onu kendi varlığının çemberinden görüyordu.

Bilmiyorlar ki bu iş tersinedir.
Ateşe gider ama nura düşer.
Kendini andığın dosta o nazarla bakma:

RÜBAİ:

Bırakmıyorum ki, gönülde düşünce olasın,
İstemiyorum ki, gözlerde değersiz kalasın;
Seni canımda saklıyorum, gözümde gönlümde değil
Ta ki son nefesime kadar bana yâr olasın!

Kahır (Zorla iş gördüren), kendi gözüyle lütfe ( Hoşluk, güzellik, iyilik yönünden yaklaşım) bakarsa hep kahır görür.

Bir Tanrı kulu bir kâfire dedi ki:
“ Sen de Allah’ın kulusun ben de.
Fakat sen onun kahır sıfatından, ben ise lütuf sıfatından yaratılmışız.

Lütuf sıfatı, kahır sıfatından üstün gelir.
Kahırdan vazgeç de lütfe bağlan onun tadı daha hoştur.

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***

Neler öğrendik:
1.    Tanrı aşığın şeyhten üstün olduğunu öğrendik.
2.    Geçimini sağladığını söyleyen sihirbazın, geçimini sağladığını söylemeden din adamlığı yapandan üstün olduğunu öğrendik.
3.    Kendi kendine öz eleştiri yapılmasını, kendi kendine yaptığı yanlıştan dolayı kişinin kedini kınaması gerektiğini öğrendik.
4.    Tanrı’yı anma ve istemenin bir dilek olduğunu, bu dileği gerçekleştirmek için uğraşının farklı olduğunu öğrendik.
5.    Oyun yaparak boş övgü kazananlar kendilerine övgü gelince yükseldiklerini, gelmeyince gelmediği zaman alçaldıklarını; delilinde şahidinde kendinde başladığını, kendinde bittiğini öğrendik.
6.    Bilgi öğrenmenin kolay olduğunu, akıl öğrenmenin zor olduğunu öğrendik.
7.    Okul bilgisinin ve diplomasının gurur verdiğini, kendini en yetkili olarak gördüğünü, hakikati bilen diğer kişilere değer vermediğini ve gerekli saygıyı göstermediklerini, fenalığa yöneldiklerini öğrendik.
8.     Tanrı’yı arama yolunda olanlara o başkadır, bu başkadır dememenin yanlış olduğunu bunların hepsinin bir yolda olduğu için ayrı ve farklı görmenin yanlış olduğunu öğrendik.
9.     Halka hava atmak için yaratılmadığımızı, Hakk’a kulluk için yaratıldığımızı unutmamamız gerektiğini öğrendik.
10.                      Alçak gönüllü olarak birlik yolunda yol almamız gerektiğini öğrendik.
11.                      Her estirilen havanın ve şişirilerek büyütülmüş kişinin peşinden koşmamamız gerektiğini öğrendik.
12.                      Tanrı erleri Tanrı’yı istemekten ona yaklaşıp Tanrı ateşiyle yanmış olduklarından bu yanmanın çırpınışını böyle tanımlamak gerektiğini, kişisel bir yanlış yapmadıklarını, bilerek tercih ettiklerini anlamamız gerektiğini öğrendik.
13.                      Kendi görüşüne göre Tanrı erinin ateşe gittiğini, yandığını sanırsın ama işin hakikati öyle değildir, onun aslında nura kavuşmuş olduğunu öğrendik.

 İşte böyle yaren,

Şems Hazretlerini sadece düşünce olarak görmememiz gerektiğini,
Bizi değerli hale getireceğini,
Hazretin bizi canında sakladığını,
Var olduğu sürece de bize sevgili olacağını öğrendik, anladık.

Hoşluk, güzellik, iyilik yönünden yaklaşım içinde olmamızı, zorla iş gördüren olmanın yanlış olduğunu öğrendik, anladık.

                                          *
RAVLİ

Popüler Yayınlar