18 Nisan 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE PEYGAMBERLER HALKIN KAFASI

Bütün Peygamberler biri birini tanımışlardır.

İsa diyor ki:
“ Ey Nasranîler (Hıristiyanlar) Musa’yı tanımıyorsunuz!
Gelin beni görün ki onları iyi tanıyabilesiniz, anlayabilesiniz!”

Hazret-i Muhammed de (S.a) buyuruyordu:
“ Ey Hıristiyanlar!
Ey Yahudiler!
Musa ile İsa’yı iyi tanımıyorsunuz, gelin beni görün ki onları iyi tanıyabilesiniz!”

Peygamberler, hep biri birini tanıyan, tanıtan, gerçekleyen kimselerdir.
Onların sözleri de bir birini tamamlayan, açıklayan sözlerdir.

Bundan sonra dostlar dediler ki:
“ Ey Tanrı elçisi, her peygamberin kendinden önce geleni tanıttığına ve senin de sonuncu peygamber olduğuna göre seni kim tanıtacak?”

Buyurdular ki:
Nefsini bilen şüphe yok ki Tanrı’sını da bilir
Şu hale göre, benim nefsimi bilen benim Rabbimi de bilir.

Bu konuda her kim daha erdemli ise dileğinden o kadar uzaklaşmıştır.
Her ne kadar fikri daha ince ve olgun olsa da, o daha uzaktadır.

Bu gönül işidir kafa işi değil

Bu mesele tıpkı bir define planı bulan kimsenin hikâyesini andırır.
Planda şöyle yazılı idi:
Falan kapıdan çıkacaksın, bir kubbe ardır, arkanı o kubbeye, yüzünü kıbleye çevireceksin, bir ok atacaksın, okun düştüğü yerde hazine saklıdır.

(Hikâye şöyledir:
Adamın biri zahmetsiz rahmet ister ve Tanrı’ya defalarca yalvarır.
Rüyasında falan kitapçıya git, falan kitabı al, o kitabın falan sayfasındaki plana göre bul diye rüya yollu haber alır.

O kitapçıya gider, kitabı bulur, o sayfayı alır.
Sonra kendine ok ve yay alarak denilen yere gider.

Oku yay ile atar kazar bir şey bulamaz.
Defalarca yapar ama bir şey bulamaz.

Bunu duyan o yörenin padişahı da adamlarını verir, her biri ok atar, okun düştüğü yer kazılır fakat bir şey bulamazlar.

Zavallı adam Tanrı’ya yalvararak bu gariple niçin alay ettin diye sitem eder.
O gece rüya yolu ile sana ok at dedik, oku yayla at mı dedik?

Denilince hemen aynı yere gider.
Oku eline alıp atar ve kazdığı zaman hazineyi bulur.)

Vaiz öğüt verir, aranılan sevgilinin nişanını bildirir, onu aramanın yolunu gösterir.
Bu yolda yürüyenlerin niteliklerinden söz açar.

Bunu anlatma ve nişanını gösterme bakımından henüz olgunlaşmamış olan şeyh ile şair de şiirler söyle.
Ama bunlar bilgin bir insanın karşısında kepaze olurlar.

Nasıl ki, biri balıktan bahsederken başka biri “ Sen sus” dedi.
“ Balıktan ne anlarsın, bilmediğin konuda nasıl konuşabilirsin?”

Adam:” Ben mi balığı bilmem?” dedi.
Öteki: “ Evet, bilmezsin sen, biliyorsan balığın nişanını anlat!” dedi.

Adam: “ Balığın şöyle iki bacağı vardır, deveye benzer”
Öteki alaylı bir kahkaha ile: “ Ben senin yalnız balığı bilmediğini sanmıştım.
Hâlbuki şimdi sen öküz ile deveyi de birbirinden ayıramıyorsun” dedi.

ŞİİR:
“ Lale eğer şaşkınca gülmeseydi,
İçindeki karanlığı kim görürdü?

O her ne kadar kendi kanına bulanmıştır ama
Bu da kara kalpli olmasının cezasıdır”

Evet, bütün bu sözler oraya dayanır.
Halk ile konuşurken onların anlayışlarına göre konuşunuz” buyurmadı mı?

Demek ki onların bu eksik anlayışları onlar için bin belâdır.

ŞİİR:
Akıl, kişilerin bağıdır, aşk bu bağları çözer
Akıl der ki, taşkınlık etme!
Aşk da teklifsiz davran. Der!

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Peygamberi iyi tanıdıktan sonra sözlerini anlayamayacağımızı öğrendik.
2.    Peygamberlerin sözlerinin biri birini tamamlayan, açıklayan sözler olduğunu öğrendik.
3.    Kendini bilmeyenin Tanrı’yı bilemeyeceğini öğrendik.
4.    İlim sahibi olanların kendini bilmedikleri takdirde olgunlaşsalar da Tanrı’dan uzaklaştıklarını öğrendik.
5.    Peygamber sözlerine inanmanın gönül vermekle olduğunu öğrendik.
6.    Tanrı ve peygamber sözlerine kafamıza göre ilaveler, yorumlar yaparsak yanlışa yönlendireceğimizi öğrendik.
7.    Farklılıkları bilen kişinin bilen e bilmeyeni bilebileceğini öğrendik.
8.    Tanrı’yı ve onun peygamberlerini anlamak ve bilmek yolunda gönüllü olmak ve gönülle gitmek gerektiğini öğrendik.
9.    Nefsimizi bilmemiz gerektiğini öğrendik.
10.                      Peygamberimizden sonra onların vekili Tanrı erleridir.

Google den RAVLİ NEFS yaz ve oku.

Kafa işi değil ne demek?

Akılcı davranarak sorunları çözmek doğru ve ilk kaynaktan bilgi birikimi olacağından buna ulaşamayanlar bocalarlar.

Düşünce ve kanaati çok zor değiştiğinden herkes doğru olduğuna inansa bile kolaylıkla değiştiremez.

Sağlıklı şekilde herkes düşünemez.

 Akıllıca davranmak için bağımsız ve tarafsız düşünebilme hazırlığı yapmış olmak gerekir.

Doğru ve iyi düşünmek için kendini bu konuda yetiştirmiş olmak gerekir.

Her düşünce insanın aklına uygun gelmez.

Problemli bir ortamda yaşayanların sorunlarla sürekli uğraşmak zorunda olanların akıl ve düşüncesi karışık olur.


Aklı ve zekâ yerinde olsak bile konu üzerinde iyi düşünebilir olmak için sakin bir yer ve zaman bulmak gerekir.

Tasa veya zihni yoran sorunlardan kendini uzaklaştırmak söylendiği kadar kolay değildir.

Önceki düşüncelerimiz ve söylediğimiz söz bizi bağlayacağından serbest hareket edemeyiz ve aklımız karışır.

Çok laf edilen ortamın verdiği tedirginlikten kurtulmak kolay değildir.

Konuları ayırarak düşünebilen, sonra da bunları bütün içinde değerlendirip karar aşamasına getiren azdır.

Genelde bir konu üzerinde inceleme yapmadan rastgele konuşan, uyduran, yalan söyleyen çok olduğundan doğru, geçerli, yararlı olanı seçmek zordur.

Her insan verilen mesajı zihin yorgunluğu sebebiyle anlayamaz, kavrayamaz.

 Çok şeyi delil ve şahit olmadan olabileceğine inanarak yanlış kanaat oluştururuz.

 Öfkeli ve kızgın halimizde söylenen hiçbir şeyi anlamayız.

Ani gelişen bir olay karşısında aklımız karışır, anlayamaz, kavrayamaz duruma geliriz.

Problemleri çözüm yoluna sokmadan ertelediğimiz zaman zihninde çeşitli konular birikeceğinden yeni bir algıya karşı kör ve sağır durumuna düşeriz.

Doğru kişiyi bulup, sorup öğrenme yerine kendim çözeceğim diyenler zihin yorgunluğundan düşünemez duruma gelirler.

Önceki bilgiyi doğru kabul edenler yeni bir düşünce karşısında ve aklı altüst olur, aptallaşırlar.

 Uzmanlık ve altyapı gerektiren düşüncelerde anlamamak, aklı ermemek önceleri zordur.

Gereği gibi düşünecek durumda olmak için ortam çok güç bulunur.

Sadece kendi düşünce ve isteklerine göre davranan, isteği dışındakini peşinen kabul etmez.

Kararını önceden vermiş olanların, kendini önceden şartlanmak suretiyle bağlayanların, yeni bir şey yapmaya kesin karar vermeleri için çok zaman beklemek durumunda kalırlar.

Çok aptal veya inatçı olan, başka şeyleri önemseyenler yeni bir konu ve duruma girmezler.

Unutkan olanlar, aklında tutmayanlar dinleseler de, anlamış gözükseler de kısa bir süre sonra hiç söylenmemiş, uyarılmamış, öğretilmemiş gibi eski davranışını yaparlar.

Yoğun bir çalışma içinde olanlar dolu oldukları için değişik bir şeye ilgi duymazlar.

Aklını ve düşüncesini bir şeye yoğunlaştıranlar kendilerini kapatmış durumdadırlar.

Kendi düşünce ve görüşünün en iyi olduğuna inanan kimsenin öğüdü, uyarısını kimse dinlememek istemez.

Zaaflarından yararlanarak kandırmak, oyuna getirmek huyu olanlar sanki seninle aynı duygu ve düşüncede imiş gibi davranırlar.

Konu ne kadar önemli olursa olsun o kişinin kendi önceliklerinde yer almıyorsa konuşma boşunadır.

Aşırı bedensel yorgunlar, yorgunluktan bunalıma düşmemek için uzak dururlar.
İstekler vücuda aman vermeden oradan oraya koşturur, zavallı akıl istekleri yerine getirmek için uğraşır durur.


Sonuç olarak herkesin başka öncelikleri, istekleri, yapması gereken işleri, anlama ve kavrama yeteneği ile ruhsal problemi olduğundan berrak bir kafa bulamayız.

Önem derecesini gönüle vermek suretiyle ve ısrar etmek suretiyle olgunlaşma için engel teşkil eden yanlış düşüncenin ilk sıradan alınıp aşağı sıraya atılması gerekir.

Aklın gönüle hizmet etmesi gerekir.
Düşünceler akla hizmet etmeye başladığı zaman kargaşa ve duyarsızlıklar egemen olur.

Gönül Tanrı aşkıyla ilk sıraya konduğu vakit tüm problemlerin kolaylıkla ve doğru biçimde halledileceğini göreceksin ve yaşayacaksın.

Gönül Tanrı yolunda aşkla gittiğini hatırlayarak aşkın sırrını Şems-i Tebrizi ve Mevlana Hazretlerinden de dem almayı öğrenmemiz ve yaşamamız gerekir.

İnşallah bu satırları okuyana nasip ve kolay olur.
Âmin.
                                 *
RAVLİ

Popüler Yayınlar