27 Nisan 2012 Cuma

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE İYİ ADAM

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

ŞİİR:
Bir gün hayalin bana geldi vuslatın şarabıyla mest oldum.
Uzun bir gece boyunca sarılarak yattık, sabahın yüzü parlayınca ayrıldık.

Bütün varlığım senin varlığına feda olmuş, benliğim senin benliğinle dolmuştur.

Tanrı’yı aramaya o zaman koyulursun.
Öyle bir Tanrı ki, içinde aklın, hayalin kaybolduğu şu gönülleri yarattı.

Bir yıldızı bilir anlamak mümkün olmuyor.
Bu konuda, filozoflar, gök bilginleri, tabiat bilginleri ne demiş olursa olsunlar, iş onların dediği gibi değildir.

O, yıldız şimdi öyle bir âlemden var olmuştur ki, bütün bu varlıklar da âlemden gelmiştir.
O, nasıl bir âlemdir?

Gübre içinde kımıldamayan bir böcek bile ister ki Tanrı’yı görsün ve bilsin.
Bu yolda başları dönmüş, ciğerleri parça-parça oluncaya kadar canlarını feda etmiş olanlar, o âlemden aşağı inmişler.

O âlemde, böylece onları seyretmektedir.
Bunlar isterler ki, ölüm çağına erişsinler de Tanrı kendilerine taze bir hayat versin.

Bazılarının da karınlarına kan dolar, Tanrı onları bu âlemde öldürünce mülk, mal, can ve bütün varlıklardan vazgeçer, Rey şehri padişahı İbrahim Ethem gibi başka bir hayata kavuşurlar.

Mevlana, Hak yolunu arıyordu.
Bir kadına veya gence âşık olan kimse, bir gün dükkânını, tezgâhını terk eder, işini gücünü bırakır.

Öyle bir insana:
“ Seni asacaklar” deseler:
“ Zaten ben de onu arıyorum, asın beni” der.

Âşıkta can korkusu yoktur, malın mülkün de değeri yoktur.
O, bekası olmayan fani bir sevgili için ölür, her ikisi birlikte toprağın altına girerler.

Şu halde başlangıcı ve sonu olmayan her türlü eksikliklerden arı, tertemiz ulu Tanrı’nın aşıkı olun, O’nu sevin ki O, ölümsüzdür.

İbrahim Ethem, çok mal feda etti.
Bu ebedi sevgiliye kavuşmak için gördüğü dervişlere can bağışlardı.

Elbisesinin altından sert palaslar giyerdi.
Gündüzleri gizlice oruç tutar, gizli halvetlerde ilahi sohbetler ederdi.

Sonra gönlü daralır, hiçbir gönül alçaklığı gelmiyor diye üzülürdü.
Dervişe halkın somurtkanlığından bir ziyan gelmez, bütün âlemi sular kaplasa, denizler taşsa kazın ne umurunda?

Niçin veliler:
Ey Tanrım, beni besle ve beni başarılı kıl” derler.
Nebiler:
İnandık ve gerçekledik” demekle yetinirler.

Burada ince manalar vardır.
Nebiler, bir dilek dilemediler ancak:
İnandık” dediler.

Ama veliler, Hak’tan bir istekte bulundular.
Beni besle, işlerimde başarı ver” diye yalvardılar.
İşte bunu söylemek, nebilerin işi değildir.

Tanrı erlerinin sözü ancak benzetmeyle bilinir.
Onların bunlardan haberi olsaydı sözleri değişik olmazdı.

Onlar nazım ve kafiye yönünden ve başka yollardan giderler.
“ Nebilerin haline nasıl erişebiliriz, belki velilere ulaşabiliriz?” derler.

Evet, “ Bu, beni besle ve beni başarıya ulaştır!” yolundaki dua insan için ayıptır.
Bazen insanda bir ayıp olur ki bin hünerini örter, hâlbuki bir hüner gerektir ki bin ayıbı örtsün.

Bir insan da vardır ki, hiçbir eksik tarafı yoktur ama kincidir.
Bu hâl bütün hünerlerini örter.
Sonunda:
Sana lanet olsun!” hitabına hak kazanır.

İyi adamın gözü kendi ayıbını görmez.

Şeyhin biri bir leşin yanından geçerken orada toplanan halkın burunlarını tutarak yüzlerini öte tarafa çevirdiklerini, oradan acele ederek geçtiklerini görür.
Şeyh ne burnunu tutar ne yüzünü çevirir, ne de adımlarını sıklaştırır.

Kendine:
“ Ne bakıyorsun?” diye soranlara da:
Ne beyaz, ne güzel dişleri var!” diye onu övmeye başlar.

Leş ona hâl diliyle şöyle söyler:
“ Sizin amel defteriniz değişiktir.
Bu değişiklik de Cebir (Tamir etme) yönündendir, yani alın yazınız böyledir”

Değişik, renk-renk yazılar yazmamaya bak.
Nihayet bu cebriye’yi (Alın yazısını) bu taife iyi bilir.

Eğer sen, bu Cebriye düşüncesiyle görürsen çok şeyler kaybedersin.
Zaman-zaman bir köşeye gider, yatarız, bakalım Tanrı ne buyurur, diye bekleriz.

İyi adam kimseden şikâyetçi olmaz, gözü ayıp ve kusur aramaz.

Şikâyet eden çok kere kötü adamdır.
Boğazını sıktığın zaman kusurun kendinde olduğunu açığa vurur.

O, bir taraftan şikâyet eder, bu öteki taraftan.
Her iki taraf da kendi hesabını başka düşünür.

Kendi tarafına gelince Kaderiye’den (Kendi yaptığı), dostu tarafına gelince Cebriye’den (Kader böyleymiş) olur.

Cebriye inancının iç yüzünü bu taife (Sofiler taifesi) bilir.
Başkaları ne anlar?

Cebriye’de de, bir gerçek Cebriye, bir de taklit cebriye vardır.
Taklit olana ne bakarsın?
Gerçek tarafına niçin bakmazsın?

Sen bize hizmeti artır ki, biz de duayı artıralım.
Nasıl ki iyi ameli ağır basanlar kurtuluşa ermişlerdir.

                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
CEBRİYE (DETERMİNİZİM)
Görüşüne göre kul, hareketinde, işinde mecburdur.
Yaptığı şeyler önceden tespit edilmiş olan bir plana bağlıdır.
Alın yazısıdır, değişmezdir.

KADERİYE
Görüşüne göre kul, yaptığı işin yaratıcısıdır.
Hareketleri hiçbir zorunlulukla kayıtlı değildir.
Serbesttir.

Neler öğrendik:
1.    Gönül içinde aklın ve hayalin kaybolduğunu öğrendik.
2.    Herkesin Tanrıyı bilmek ve görmek istediğini, Tanrı’yı bilmenin, görmenin kolay olmadığını öğrendik.
3.    Bütün varlıklardan vaz geçmeden başka bir hayata kavuşulamayacağını öğrendik.
4.    Aşığın amacı için her şeyi verdiğini öğrendik.
5.    Başarı, kazanç olduğu zaman insanlar ben yaptım diye sahiplendiğini öğrendik.
6.    Başarısızlık, zarar olduğu zaman insanların kader böyleymiş diye Tanrı’ya mal ederek sahiplenmediklerini öğrendik.
7.    Hakikati bilenin bir şekilde problemler karşısında kendini kurtaracağını kurtarabileceğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Biz bir şekilde doğru diye çok şeyler yaparız.
Sonuçlar itibariyle kabul ederiz.

Bu işimizde Tanrı’nın bize bahşettiği imkânları kullanarak seçimler yaparız ve bir yol izleriz.

Pasif olarak beklemek kabul edilemez.
Elimizden gelen çalışmayı önemseyerek yapmalıyız ve sonuca razı olmalıyız.

Besmele çekerek Tanrı yardımı almak iyidir, doğrudur.
Tanrı her şeyi yaratmıştır ve biz bunu arayarak ve bularak faydada kullanmalıyız.

Tanrı’yı bulmak ve görmek isteyen yarenlerin Şems hazretlerinin öncelikle ruhaniyetine ulaşarak yardım istemeliler ve onun yardımıyla Peygamber efendimize ulaşmalılar sonra da Tanrı’ya.

Kişiye Tanrı’dan peşin olarak verilen yoksa hissesine ayrılan örtülmüştür.
O kişinin perdeyi kaldırarak aradığını bulmalıdır.
Ulaşmış olanlara hizmet ederek onların duasını almalı ve bu duanın bereketiyle istediğine kavuşmalıdır.

Sadece istemek yeterli değildir.
Tanrı istediğini çalışmanın içinden sana ulaştırır.

Hele bir yola çık, elbette doğru yolu bulursun.
Sonuçları kabul et, rahatça yoluna devam et.

İnşallah nasip ve kolay olur.
Âmin.
                           *
RAVLİ

Popüler Yayınlar