5 Nisan 2012 Perşembe

ÇELEBİ ŞEMSEDDİN EMİR ABİD HAZRETLERİ VE KENDİMİZLE ARKADAŞ OLMAK

Toprağa mensup olan bu kul (Eflaki) hikâye ediyor:

Çelebi Âbid Hazretleri mübarek Mevlevi tahtına oturduğu, Veled makamını Arif’in nuru ile süslediği ve şeyhlikle meşgul olduğu vakit ihsan kapılarını açtı, dünyayı terk etmede, Sıddıka (Ebubekir) yaraşır cömertlikte Yed-i Beyza (Olağan üstü kuvvet) gösterdi.

Kendisi kalender mizaçlı (Hoş görülü, sakin yaşamı tercih eden),
Dünyanın kayıtlarından kurtulmuş (Dünya işlerini önemsemeyen) bir adam,

Ahrar’ın özü (Hür düşünen ve davranan),
Ebrâr’ın (Hayır sahibi, dindar, iyilerin, özü sözü doğru olanlar) örneği idi.

Şöyle ki:
ŞİİR:

Ey ben ve benim gibi yüz binlercesi,
Kendinden bir arkadaş yapanın kölesi olası…”

(Mesnevi Cilt 5 S. 75/1192-1193)

O daima kendi ruhunu kendine candan bir arkadaş edinmişti.
Aradığı hakikati kendi zatında müşahede (Görürdü) ederdi.

Ve daima kendi halinin etrafında dönerek basiret sahiplerine (Eşyanın hakikatini görmeğe yarayan kuvvet, ön seziş, öngörüş) uymaktan zevk aldığı için taklitçilerin arkasından gitmekle meşgul olamazdı.

Rintliği sayesinde padişahlara yaraşır bir hayat sürüyor, acizlik göstermiyor ve şu beyti söylüyordu:

“ Bu rıza mahallesinde köpeklerin havlamasının sebebini,
Bilir misin?

Bunun manası: muhannesleri (Korkak, alçak, kadın tabiatlı, kalleş) ondan ürkütmek içindir.

Fakat bu yolun aşıkı olan atlı kahramanın kalbini mahallenin köpeğinin sesi
Hiç korkutmaz.”

Tesadüfen o zamanda olan Nuyin zade Tmirtaş b. Çoban (Tanrı her ikisine de rahmet etsin) 720 Hicri yılında Konya’yı feth edip Karaman oğullarını buradan çıkardı.
Konya’ya yakın ve katılmış olan yerleri istila etti.

Mağrurları ve zorbaları itaat altına almaya çalıştı.
Ve:
“ Ben sahipkıran bir hükümdarım. Hatta zamanın Mehdi’si yim” diye iddia etti.

Ona buna bol-bol mal vermekte dengi yoktur.
Adalette de ikinci Anuşirevan (Hüsrev, adaleti ile ünlü hükümdar) idi.

Gerçekten dindar ve temiz bir gençti.
Rum ulularının hepsi, bilginler, şeyhler, emirler, ileri gelenler ve kumandanlar ve daha başkaları ona itaat edip biat etmiş, ona boyun eğmeği vacip (Mecbur) görmüşler ve bu hususta söz vermişlerdi.

Mevlana Necmeddin-i Taş’i, şeyhzade Tokatî, Kayserili merhum Zahireddin Hatib, Şeyh Nasîr-i SofÎ, Mevlana Emir Hasan Tabib, Niğdeli Kadı Şihâb, Kadı Asker Yeğani ve Vaiz Hüsam-i Bârcinligi, her şehirden birçok kadılar ve bilginlerden bir cemaat ona boyun eğdi, fedakârlıklarda bulundu.

Menfaatlerini temin etmek için o başbuğ hakkında mübalâğalı metihler yaptılar.
Ve başkalarını da ona uymaya ve katılmaya teşvik ettiler.

Timurtaş hazretleri, tam bir aşkla Çelebi Âbid Hazretlerinin ve hanedanının bütün çocuklarının mutlaka bu cemaatin yoluna girmelerini, iyi ve kötü zamanlarında, hazarda ve seferde kendi hizmetinde bulunmalarını istiyordu.

Fakat onlar, gönül ehlinin feragatinden ve vecde dalmalarından habersizdiler.
(Gönül ehlinin kendilerini Tanrı’ya feda ettiklerini ve Tanrıda kendilerini yok ettiklerini, yani; Tanrı ile birlikte olduklarından habersizdiler)

ŞİİR:

Evet, ey put!
Senin gönlünde bir dert olmadığı için,
Başkalarının gönlündeki derdi oyuncak sanıyorsun.”

Kötü söyleyen kıskançlar ve inatçı kinciler, gönül ehlini serkeşlik (Dik başlı, başkaldıran, inatçı, itaatsiz) ettiklerini, onlarla bir olmadıklarını ve onu istemedikleri şeklinde gösteriyorlardı.

Çelebi Âbid Hazretleri de, bunlara uzaktan sevgi gösteriyor, fakat onların toplantılarına seyrek gidip geliyordu.
Bunun için Timurtaş inciniyor ve kızıyordu.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                       ***
Neler öğrendik:
1.    Kendimizden kendimize bir arkadaş yapmamız ve yaptığımız o arkadaşın kölesi olmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Tanrı rızasını arayanlarla aramayanlar birbiriyle kaynaşamayacaklarını öğrendik.
3.     Mevlana hanedan’ının çıkarları için hükümdara boyun eğmediğini ancak düşmanca tavır almaya da girmediğini öğrendik.


İşte böyle yaren,

Toplum içinde aklımız başımıza gelene kadar bize işte o sensin diye bir ‘BEN’ oluşturur.
Oluşan bu ben ile Tanrı emirleri ve Peygamber efendimizin tavsiyeleri ile kıyasladığımız da bambaşka bir ‘BEN’ e sahip olduğumuzu görür ve anlarız.

Tanrı böyle ister, yaşadığın toplum farklı bazen de zıddını ister.
Toplumun dediklerini yapmazsan bir sürü haklarından mahrum kalmak mecburiyetinde kalırsın ama Tanrı da benim istediğim gibi davranmazsan ceza vereceğim der.

Hadi işin içinden çık.

Çok kişi de kendiliğinden ikiyüzlü davranmayı tercih etmiş ve hem menfaatini korumuş, hem de Tanrı’yı kızdırmamış olarak davranış tercihi yapmıştır.

Bunu halk ve Hak arasında kalmış kişiler yapar ve sonuçta elde edişleri çok az olur.

İşte doğru tercihi sağlıklı yapabilmemiz için önce kendimizden Tanrı’nın beğeneceği bir ‘BEN’ oluşturmalıyız ve bu ‘BEN’ ile arkadaş olarak buna tüm kuvvetimizle sevip, sahip çıkıp adeta onun hizmetinde olmalıyız.

Tanrı’nın sevdiği, beğendiği kişiyi halk da beğenir saygı gösterir.
Tanrı yolunda gidişte kayıp yoktur.

                                              *
Yaren,
Din-Dünya işlerini, Din-Ahret işlerini, Din-Tanrı işlerini sırayla düzene koymalısın.
Tanrı’nın sana bahşettiği ruh ile işleri düzene koymak için arkadaş olmalısın.

Arkadaş olman içinde kendi varoluş gerçeğini bilmen gerekir.
Kendimizle bilgisiz ve akılsız bir beraberlik devam edemez.
                                                 *
Kendimizle arkadaş olamazsak, başka biriyle arkadaş olamayız.
Kendimize söz geçiremiyorsak, başka birine söz geçiremeyiz.
                                                 *
Her şey kendimizde başlıyor ve aradığımız her şeye öncelikle kendi içimizde aramalıyız.

Kendimizi sevmeliyiz,
Kendimizi bilmeliyiz,
Kendi derinliklerimize inmeliyiz.
                                                  *
Kendimizle nasıl arkadaş olabiliriz?
1.    Kendimizi ve başkaların bizi nasıl tanıdığını birbirine katarak aynı olanlar üzerinden bir tanım yapmalıyız.(Biz kendimizi doğru ve iyi görürüz fakat başkaları nasıl görür?)
2.    Beğendiğimiz, istediğimiz ile yaptığımızın aynılığını ve farklılığını görmeliyiz.
3.    Farkındalık sağlanıp kişiliğini olduğu gibi bilmesi zor olmasına rağmen yapılmalıdır.
4.    Tanım yaptıktan sonra önce ret etme olsa da kabullenme olur ve bundan sonra ne yapmak gerektiği ortaya çıkar.
5.    İç ve dış duyguların, hislerin yoğunluğundan ve iç içe girmesi dolayısıyla hemen olmaz, acele etmemek gerekir.
6.    Yanlış olan, beğenilmeyen, sınırları aşan her ne varsa bilinçli bir şekilde yontulmaya başlanmalıdır.
7.    Her değişiklik yaptığımızda dengeyi korumaya çalışmalıyız.
8.    Güçlü yönlerimizi öne çıkararak birleştirici denge durumunda kalmak sağlanmalıdır.
9.    Gerçekler üzerinden değerlendirmeler yapılmalıdır.
10.                      Değişime direncin kırılması gerekir.
11.                      Gerçek olanın benimsenmesi ve değer verilmesi gerekir.
12.                      İstek ve dileklerinde ulaşabilir olması gerekir.
13.                      Başkalarından farklı olabileceğimizi kabul etmemiz gerekir.
14.                      Kendimizi sevmek, beğenmek, doğru ve başarılı yaptıklarımızla iç benliğimizi kuvvetlendirmeliyiz.
15.                      Sahip olduğumuz benlik hasta ise iyileştirilmesi gerekir.
16.                      Benliğimiz tek bir bütün olmadığını, parçalardan bir araya geldiğini, hastalıklı olanın ayıklanması gerektiğini, iyi olanın alınıp kazanılması ve böylece bütünlüğün korunması sağlanmalıdır.
17.                      İlkel tepkilerimizi denetim altında tutmalıyız.
18.                      Üst benlik dediğimiz istediğimiz kişi olmak için kendimize fırsat vermemiz gerekir.
19.                      Doğru örnekleri, sağlıklı ve dengeli olanları seçmemiz gerekir ve ona karşı gereken sevgi, saygı ve bağlılığı göstermemiz gerekir.
20.                      Beğenilene benzeme, örnek olanı kutsama taklitçilik olduğunu ve istenilen faydayı getirmediğini bilmeliyiz.
21.                      Bir zaman kendi iç dünyamıza çekilmemiz gerekir, bu kendi gereksinme ve çıkarlarımızı düşünmek, başkalarına karşı duygusuz kalmak anlamına gelmez.
22.                      Kendimizde olanlarla kendi dışımızdaki olanları ayırmamız ve ayrı olarak değerlendirmemiz gerekir.
23.                      Kendi benliğimizin inancıyla karşıdaki kişinin anlayışının aynı olmayacağını kabul etmeliyiz.
24.                      Ruhun gerçekler dünyası ile düşünülmesi ve karar verilmesi gerekir.
25.                      Bedene ait haz duygusuyla kişi ve olayları tanımlayıp, anlamaya ve davranış biçimi oluşturmaya çalışırsak karışıklık olur ve çoğu zaman hüsrana uğranır.
26.                      Gerçeklere göre anlayış sınırı çizmemişler net görüş ve isteğe sahip olamazlar.

İşte böyle yaren,

Küçük yaşlarda başlayıp olgunlaşma sağlamak için büyük zaman ve emek gerekir.

Hazreti Mevlana ve hanedanı bu konuda bize yardımcı olmakta kaybettiğimiz zamanı kazandırdığı gibi, aklımızla binlerce yıl çalışmamızla elde edebileceklerimizi sunmaktadır.

Aşk yolundan seni kılavuzlayarak gidebileceğin son hedefe kadar sana yardım ederler.

Yukarıdaki maddelerin üstüne ask örtüsünü örterek sana doğru bir yolu hem gösterirler hem de yolunu aydınlatırlar.

Beyin kimyan değişmeden yeni bir benliğe ulaşamayacağın için her hücrenin tek-tek kimyasının değişmesi gerekir.

Bunun için her yaşanmış hikâye edilerek seni o olayın içine alarak düzeltirler.
Bu işlemin bazen farkında olursun bazen de olmazsın ama tesiri garantilidir. 

Yaren Tanrı yolunda aşk ile gidersen çok kazanımın olur.
Uykunda bile seni eğitir disipline ederler.

Tanrı erleri ölmez, kuvvetleri asla azalmaz.

Allah nasip etti de bu satırları okuduysan, bu yoldan ne olursa olsun asla ayrılma.
Kafan karışsa da, anlamasan da bu yolda olana Allah’tan sebepsiz anlama yeteneği verilir.

Bu yolun köpeği, aslanlardan üstün olduğunu bilmelisin ve kabul etmelisin.

İnşallah GEL davetini önemsersin kendine bu yolda KAL dersin.

Lafı uzattık, kusura bakmayın.
                                        *
RAVLİ

Popüler Yayınlar