30 Mart 2012 Cuma

ULU ARİF ÇELEBİDEN RUBAİLERİ 1-20

                                       ***
                                         1
Ey dost!
Senden başkasında benim gözüm yoktur.
Senin huzurundan geçmek kudreti bende yoktur.

Eğer keman kaşlarından bir kirpik oku bana doğru gelecek olursa ona,
Can, gönül göz ’göğüsten’ başka siper edecek bir şeyim yok.
                                ***
Açıklama:
Kendisine tam bir doğrulukla dost olmak isteyeni; candan, gönülden kabul edeceğini, asla ret etmeyeceğini öğrendik.

                                      ***
                                        2
Feryat ki!
Feryadıma yetişecek kimse yoktur.
İki cihanda benim dostum yoktur.

Eğer bir kişi olsaydım bana da bir kişi hemdem (Canciğer arkadaş) olurdu.
Fakat hiçten ibaret olduğum için hiç kimsem yoktur.
                                      ***
Açıklama:
Bu dünyada ve ahrette kendisine dert arkadaşı bulamadığını, bunun sebebinin de kendini hiç’lik makamına ulaştığını öğrendik.
(Vahdet-i vücut konusunu inceleyiniz)
                                     ***
                                        3
O kuş ki onun önü sonu yoktur,
Herkesi avladı da kimse ile sırdaş olmadı.

Şahın elinde tuttuğu doğan, sırlar arkasında dolaşmadı.
Benim gönlümün doğan kuşu ise, gözünü şahtan ayırmadı.
                                        ***
Açıklama:
Tanrı insanları kendisine yakın etti ama sırlarını vermedi.
Ulu Arif Çelebi’nin avcılığının özelliği ise sır elde etmek değil, gönlü ile hep Tanrı’ya bakmak olmuştur amacında olduğunu öğrendik.
                                          ***
                                             4
Senden kime şikâyet edeyim ki!
Başka hâkim yoktur.
Senin kudretinden daha üstün kuvvet yoktur.

Senin hidayet ettiğin kimseler sapıtmazlar,
Senin iyi huylu kılmadıklarını ise kimse hidayet edemez.
                                              ***
Hidayet: Hak yoluna, doğru yola kılavuzlama.
Açıklama:
Tanrı’nın hükmü ile doğru yola girildiğini, Tanrı’nın o kulu veliye yönlendirerek ve ısmarlayarak doğru yolu gösterdiğini öğrendik.

Velinin Tanrı hükmü olmadan kendiliğinden bir şey yapamayacağını öğrendik.
Not: Şiraz’lı Şeyh Sadi’nin Gülistan’ında 8 bölümde yazılı olan bu rubai, Arif Çelebi’nin olamaz.
Fakat sırayı bozmadın. Nafiz.
                                            ***
                                              5
Ey hiçbir şeyden haberi olmayanlar!
Koskoca cisim hiçtir.
Bu çadır gibi feleğin dairesi hiçtir.

Aklını başına al!
Bu kurulup bozulan âlemde senin varlığın bir nefese (Soluğa) bağlıdır.
O nefeste hiçtir.
                                             ***
Açıklama:
Büyük saydığımız, önemsediğimiz dünya ve yıldızların bir hayelden ibaret, yaşam dediğimizin rüya olduğunu öğrendik.

Dünyada güvencemizin olmadığını, nefes alınmadığı zaman ölünecek kadar güvensiz olduğunu öğrendik.
                                             ***
                                               6
Ey efendi!
Ömrün, oruç, namaz, tespih, kuud ‘Oturmada’ atmışı geçti.
Bunu telafi et.

Sakın kendinden gafil olma ki sen henüz tuzakta ki kuş ve ağda ki balık gibisin.
                                             ***
Açıklama:
Tanrı huzuruna çıkmak için kendini hazır hale getirmek için ibadetin yeterli olmadığını öğrendik.
Henüz sofraya konup, yenip, kana karışacak durumda olunmadığı uyarısı olduğunu öğrendik.
İçimize doğru yolculuk yaparak Tanrı’yı tanımamız ve ulaşmamız gerektiğini öğrendik.
                                            ***
                                              7
Bu zavallı damlacık, büyük denize erişti.
Can uzun zaman ayrı kaldıktan sonra canana erişti.

Şahımız Mevlana inayet etti (İyilik).
Gönlümüz derdi yine dermana erişti.
                                           ***
Açıklama:
Hazreti Mevlana’nın iyiliğinden dolayı yardımlarıyla aslımıza kavuşabileceğimizi, bütüne ulaşabileceğimizi öğrendik.
                                           ***
                                             8
Bu lale, böyle kıvırcık üstüne kıvırcık, renkli halde bitmiştir.
Müsk kokan ‘Yok olmuş’ zülüften bitmiştir.

Saçlarının ve yüzünün kan içinde olması,
Süslenmiş gelinlerin toprağından bitmiş olmasından dolayıdır.
                                           ***
Açıklama:
Tanrı’nın şekil verdiğini, renk verdiğini, güzelliklerle donattığını öğrendik.
Tüm güzellikleri bir insanda gösterdiğini öğrendik.
Tanrı’nın kendini o güzel üstünden gösterdiğini öğrendik.
                                           ***
                                              9
Burada artık, eksik söz söylemeğe imkân yoktur.
O büklüm-büklüm zülfün hikâyesinden başkasını söylemeğe imkân yoktur.

Bu kıssanın arasına kıldan başka bir şey sığmaz,
O kıldan dahi kıl ucu kadar kıl-u-kale‘ Dedikoduya’ imkân yoktur.
                                              ***
Açıklama:
Kendini Tanrı’da yok etmiş kişide, yani hiçliğe ulaşmış kişide, Tanrı güzelliklerini görebileceğimizi, başka sözlerin dedikodu mesafesinde olduğunu öğrendik.
                                                 ***
                                                  10
Burada artık, eksik söz söylemeğe imkân yoktur.
Burası âdem ‘Yokluk’ diyarıdır ve yokluktan başka bir şey söylemeğe imkân yoktur.

Aynadaki suretle konuşmak, yalnız göz ile olur,
Tende nefes kaldıkça onunla konuşmağa imkân yoktur.
                                               ***
Açıklama:
Dünya yokluk diyarıdır.
Dünyadaki her şey yok oluyor ve yeniden var oluyor.
Sonra dünyanın kendisi de yok olacak.
Onun için dünyada var olanın yok olacağından yokluk diyarı olduğunu öğrendik.

Nefesle, dille konuşmakla, kulakla duymakla mana tam olarak anlaşılamaz.
Sözün, sesin, kulağın ağzın kullanılmadığı, yalnız bakışla anlaşılan gözle konuşmak gerektiğini öğrendik.

Belirli bir olgunluğa ulaşanlar gözle konuşurlar.
Daha olgunlar için bakış da gerekmez, düşünce ile anlaşır konuşurlar.
Daha da olgunlaşanlar için düşünce de olmaksızın anlarlar anlatırlar.
Bu Aşama ile gelişir.
                                              ***
                                                11
Rüzgâr esti, içki içenlerin başına gül serpti, sevgili geldi.
İçkiyi dostların kadehlerine döktü.

O senin amber saçın, Attar’ın pazarını kesada düşürdü,
O sarhoş gözün, aklı başındakilerinin kanını döktü.
                                               ***
Açıklama:
Seni sarhoş eden, sana her şeye rağmen sevinç veren sevgili olan Tanrı’dır.
Kendinden geçirerek güzelliğini gösteren Tanrı’nın aklı başında olanlara gözükmedi.
Sema sırasında olan coşkunluğun ve olan işlerin açıklamasıdır.
                                              ***
                                               12
Doğru sözü dinle!
Bu senin sorularının cevabıdır.

İsa ‘Peygamber’ senin gönlündür.
İri ve gösterişli vücudun da onun eşeğidir.

Bundan başka Şeyh ve vaazın dahi akıldır.
Yoksa ak saçın, yaşlılığın ve kar gibi sakalın değildir.
                                               ***
Açıklama:
Vücudumuz gönlümüzün isteklerini yaptığını, akıl da yol gören ve gösteren olduğunu öğrendik.
Uzun yaşamanın önemi olmadığını öğrendik.
                                               ***
                                                13
Mekânsızlık göklerinin güneşi gönlümüzdür.
Ebedilik dünyasının keyhüsrevi gönlümüzdür.

Senin aşkın bizim gönlümüzde yer tutalıdan beri,
Gönlümüz, hayat suyunun pınarıdır.
                                               ***
Açıklama:
Tanrı aşkı gönülde yer ettiği zaman bir yere bağlı olmayan hareketi serbest olan göklerin güneşi olunabileceğini öğrendik.
                                               ***
                                                14
Bana yazıklar olsun ki benim seçkin sevgilim gitti.
Yaş yerine gözümden kanlı sular aktı.

O bizim gönlümüzden kaybolup gitmedi,
Belki dedikleri gibi ‘ Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur”
                                                ***
Sevgili (Tanrı) gönülde (İstekte) gözükmediği zaman gitmediğini, kendini gizlediğini öğrendik.
                                                ***
                                                 15
Bizim ruhumuzun gözünde olan bir başka güzeldir.
Bizim başımızda bambaşka bir çalışma ve uğraşma vardır.

Biz aşkın son baharına ‘Hazanına’ nasıl inanırız ki,
Bizim bu hazandan başka bir ilkbaharımız vardır.
                                                ***
Herkesin gördüğü güzel değil, başka bir güzele ruhumuzla bakıp görüyoruz.
Bu bakış baharın başlangıcıdır.
Yani güzelliklerin kendini gösterdiği, ürünlerin olgunlaştığı bakış olunduğunu öğrendik.
                                                ***
                                                16
Sevgilinin mahallesine tepesi üzerine yürüyerek gitmeli ve
Kendi varlığından vazgeçmelidir.

O güzelin huzuruna küstah bir tavırla gitmemeli,
Oraya sarı çehre ile gözler yaşlı olarak gitmelidir.
                                                 ***
Tanrı’ya dertli, gözü yaşlı, yalvarış ahlakında olarak ve baş kaldırmadan, hükmünü sevinçle karşılayarak gidilmesi gerektiğini öğrendik.
                                                  ***
                                                   17
Sevdan bir kuştur ki, gönül onun yemidir.
Yanağın bir çarağdır ki gönül ona pervanedir.

Senin gamından, kanla dolu gönülde bir aşk vardır.
Öyle bir aşk ki bin akıl onun divanesidir.
                                                   ***
Gönülden istenen aşkın, sevgiliyi kendisine çeken ve besleyen olduğunu ve sevgilinin yalnızca aşka geldiğini öğrendik.
Bu duruma tüm akılların dili divane olacağını öğrendik.
                                                   ***
                                                    18
Gönlün nasibi manadır, suret bir görünüşten ibarettir.
Güzel yüzden maksat da, bil ki manadır.

Suretten anlamaya yaraşan manalardır.
Yoksa hakikatte o mecaz (Gerçeğin zıddı) değil, ‘maraz’ (Hastalık) gibi fena bir şeydir.
                                                   ***
Gördüğümüzde daima manayı aramalıyız.
Bilinenden bilinmeyen anlatıldığı ve anlaşılması sağlandığından yüz örneği anlaşılmak içindir.

Yüz örneği gerçeğin zıddı olarak görmek de yanlış gidiştir.
Mana o yüzde kendini gösterdiğini anlamalıyız.

Bu açıklamayı iyi anlamalıyız.
Anlamayanlar hastalıklı bir anlayışa sahip olur, manaya ulaşamazlar.

Gördüğümüze kendimiz isim vererek veya değer vererek kabul edersek yanlışa düşeriz.
Gördüğümüzün gerçek kimliğini, yerini ve değerini kendi görüşümüzü onun üstüne bindirmek suretiyle yapacağımız tanım, hastalıklı görüş olması mümkündür.

Gördüğümüz yüzü olduğu gibi görmek ve tanımlamak için önce manaya ulaşmak sonra da onun ne olduğunu söylemek gerekir.

Her gördüğünün yoluna bir işaret olduğunu kabul edersen ve doğru yolu arayış içinde olursan manaya ulaşırsın.

Yaren,
Görünen bir resimdir, bir şekildir ve yerinden ayrılıp gidecektir ve zamanla da yok olacaktır.
Onun içinde barındırdığı, seni kendine çeken veya kendinden uzaklaştıran bir mana vardır.

Mana yok olmayacağından ve seni hakikatlerle tanıştırıp bağ kuracağından bu Tanrı yolunda olanlar için çok önemsemesi gerekmektedir.

Manasını bilmediğin hiçbir şeye bağlanamazsın, sevemezsin, kendini ona emanet edemezsin.
Manaya ulaşmak için emek vermezsen elde edemezsin.

Tanrı kendini gösterir de ondan sonra inanırız, aklımızın da kabul etmesini sağlar, Tanrı’yı tekrar görmek için gönlümüzü temizleyerek Tanrı’nın evim dediği gönlümüze (Kalbimize) gelmesini tekrar isteriz ve bekleriz.
                                                           ***
                                                            19
Her nereye gidersem, şah benim yoldaşımdır.
Gönlümün sırrına vakıf (Bilen), ağahımdır (Haberli).

Vücudun uzak düşmesinden asla gam yemiyorum.
Zira canım, o kapının bendesidir (Kulu, kölesi, bağlı).
                                                             ***
Açıklama:
Tanrı ile beraber olduğumuzu, gizli sırlarımı bile bildiğini, her nereye gitsem benimle beraber olduğunun farkındayım.

Dünya işleri yüzünden Tanrı’dan ayrı düştüğümüzü düşündüğüm zaman bile üzülmememiz gerektiğini öğrendik.

Çünkü bizim yerimizin hep Tanrı kapısı olduğundan ve hep Tanrı’ya müracaat ettiğimden o kapıdan hiç ayrılmamış olduğumu öğrendim.
                                                             ***
                                                               20
Her hayvan ayağının bastığı toprak,
Bir gelinin saçı yahut bir sevgilinin dudağıdır.

Kalenin, sarayın üstündeki her kerpiç,
Bir vezirin parmağı, bir sultanın başıdır.
                                                            ***
Bu dünyanın toprağında yaşamış ve ölmüş insanların izlerini bulabileceğimizi ve bunu görmemiz gerektiğini öğrendik.

Tanrı sanatı hem yok ettiğini hem de yeniden var ettiğini görmemiz ve anlamamız gerektiğini öğrendik.

                                       ***
ULU ARİF ÇELEBİNİN RUBAİLERİ
Anadolu Selçukluları Gününde Mevlevi bitikleri 4
Tercüme eden Feridun Nafiz Uzluk
 (Nur içinde yatsın)

Neler öğrendik:
1.    Arif Çelebi’nin kendisinden yardım isteyene açık olduğunu öğrendik.
2.    Çelebi Hazretlerini varlıkta bulamayacağımızı, onun yokluk âleminde hiçlik makamında yani Tanrı’da kendini yok ettiğini öğrendik.
3.    Gözümüzü Tanrı’dan ayırmazsak bizi avlayacağını öğrendik.
4.    Doğru yola kılavuzlayanın Tanrı olduğunu, velilerin dostluğu ile bu yolda ilerleneceğini öğrendik.
5.    Dünyada baş gözümüzle gördüğümüzün hepsinin yok olacağını anlamamız ve ebedi olana yönelmemiz gerektiğini öğrendik.
6.    İbadet etmemizle yetinmememiz gerektiğini, Tanrı’ya yakın olmak için uğraşmamız gerektiğini öğrendik.
7.    Mevlana Hazretlerinin iyilik yapıp yol göstermesiyle ayrılıktan kurtulup bütün içine ulaşıp orada yer alacağımızı öğrendik.
8.    Her şeyin yokluk âleminden varlık âlemine geldiğini öğrendik.
9.    Tanrı güzelliği yanında yarattığı başka güzelden söz etmenin dedi kodu hükmünde olduğunu öğrendik.
10.                      Vücut istekleri ile konuşursak başkalarını anlayamadığımı, anlaşamadığımızı, aynaya bakıp kendimizle söz olmadan konuşmamız gerektiğini öğrendik.
11.                      Sebepsiz bir sevinç duyduğumuz vakit Tanrı’nın gönlümüzde olduğunu öğrendik.
12.                      Yönlendirenin akıl, yokluktan varlığa çıkaranın gönül, bu işlerin taşımasını yapanın vücudumuz olduğunu öğrendik.
13.                      Gönlümüzün aydınlık veren ve kuvvet kaynağı olduğunu öğrendik.
14.                      Tanrı’nın bizden uzak olmadığını ancak bizim bakışımız Tanrı’dan başka şeylere baktığında Tanrı’nın bizden gizlendiğini öğrendik.
15.                      Tanrı’yı sevmek, uğraşmak, çalışmak ile yaşamımızın ilkbahara dönüşeceğini öğrendik.
16.                      Tanrı huzuruna nasıl gidileceğini, bunun terbiyesini velilerden öğrenmemiz gerektiğini, alçak gönüllülüğü, bunu kendimize amaç yaparak dertlenmemiz ve ulaşmadıkça ağlamamız gerektiğini öğrendik.
17.                      Gönlümüzde var olan Tanrı aşkını büyütmemiz gerektiğini öğrendik.
18.                      Manaya bir şekilde ulaşmamızın önemli olduğunu öğrendik.
19.                      Tanrı’ya bağlı olanın her durumda ve şartta yardım etmeğe hazır olduğunu, yol arkadaşı olduğunu öğrendik.
20.                      Geçmişin izlerini ararsak her toprak zerresinde bulabileceğimizi öğrendik.

İşte böyle yaren,

İlk 20 rubai sunduk, aklımız erdiğince açıklamaya çalıştık.
Sen, sen ol da gönülden tam bir doğrulukla bağlan da aracısız bu büyüğümüzün ne demek istediğini kendinden öğren.
                                                   *
RAVLİ

Popüler Yayınlar