8 Mart 2012 Perşembe

ULU ARİF ÇELEBİ VE YOLDA KİRLENENLER.


Çelebi Hazretleri ikinci defa Lazik (Şimdiki Denizli) şehrine vardığında şehrin uluları ve ayanı (Zenginleri)hizmetlerde bulundular, gece gündüz yanından ayrılmadılar.

Yalnız halifelerin halifesi Kadı Necmeddin Kausre, muhalefet etti.
Kendini bir cemaatin başı ve başbuğu yaparak, insanların başı olan Arif Çelebi’den baş çevirdi.

Kendi reisliği ile mağrur olup bu hakiki reisten uzak kaldı.
Arkadaşlar ikiye ayrıldı ve aralarında bir soğukluk hâsıl oldu.

Arkadaşların bir kısmı onun tarafını tutuyor, şehrin bazı itibarlı kişileri ile talihli dostlar ise Çelebi Hazretlerinin taraftarlığını yapıyorlardı.

Çelebi Hazretleri işin sırrına vakıf olduğu için halifelerin sultanı olan Mevlana Kemaleddin, Mevlana Muhyiddin ve Mesnevi han Taceddin’i önüne çağırıp halifeliğe tayin edip icazet (Belge ile yetki verilmesi)verdi.

Şehrin bütün uluları onlara uyarak kul ve mürit oldular ve yeni bir zaviye (Tekke) yapıp bilinen mukabele ve Sema’a başladılar.

Böyle olduğu halde, biçare Kadı Necmeddin, arkasında dostları ile birlikte Çelebi Hazretlerine gelip baş açtılar, tövbe ve istiğfarda bulundular, hadden aşırı tevazular gösterip, ağlayıp, inlediler.

Kadı Necmeddin’in ağlaması içten değildi.
Yusuf peygamberin kardeşlerinin babalarına ağlaması gibi hile karışıktı.

Dışarı çıktıkları vakit, Çelebi parmaklarıyla işaret edip:
“ Ben onun bütün bağırsaklarını dışarı dökmek istiyorum, bakalım müritleri ne yapacaklar ve onun yardımına nasıl koşacaklar” buyurdu.

Bunun üzerine o yatağa düşüp inledi, Çelebi Hazretlerinden yardım isterdi, ah edip ağlardı.
Onun bütün bağırsaklarını ve iç organlarını dışarı çekip kestiler.

Çelebi Hazretleri Eğrudur (Eğridir) şehrine ulaştığı gece:
“ Zavallı Necmeddin Kovsara, bu dünyadan göçtü” diye buyurdu.

Bir saat murakabede (Dünyadan ilişkisini kesip iç âlemine dalmak) oturdu, son derece üzüldü ve dedi:

ŞİİR:

“ Ey af etmeği sandığına almış, kendine mal edinmiş zat!
Sen lütufta en ileri gidensin.
Bütün lütuf edenler ardındadır.

Aflar, senin affını överler.
Ey insanlar!
Ona benzer, ona eşit yoktur,
Sakınmalısın.
(NİSA suresi 1.)

Ten’e ( bedene)  tapan kullarını af
Af denizinin af edişi, yerinde bir iştir.

Lütuf et, yolda kirlenenleri, tezce Fırat nehrinde, yıkanacak kaynakta yıka, arıt (Temizle),
Kirli olan mücrimlere (suçlulara) acele yol ver, af ve kerem Fırat’ına ve yıkanılan pınara.
Mesnevi 5 s. 262-266/ 411-4192)

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                       ***
Tahsin Yazıcı ve Feridun Nafiz Uzluk (Nur içinde yatsınlar) tercümeleriyle)

Neler öğrendik:
1.    Doğru yolda, Tanrı yolunda ilerlemiş kimselerden bazılarının kendi elde ettiklerini yolun sonu sayarak olgunlaştığına kendisinin karar vermesi durumunda aldanan ve böylece büyüklük karmaşasına girerek ruhsal yönden hastalıklı davrandıklarını öğrendik.
2.     Arifin iki yüzlülük olmaması için çok dikkatli davranması gerektiğini öğrendik.
3.    Samimiyetin faydası fazla kendisini göstermemesine rağmen büyüklerce beğenilen ve istenilen davranış olduğunu öğrendik.
4.    Tanrı yolunda olana yanlışa düşse bile bir şekilde sahip çıkıldığını, kirlerinden arındırıldığını temiz kullar arasına alındığını öğrendik.
5.    Af etmek tanrı’nın şanından olduğundan af edilme ümidimizi hiç kaybetmememiz gerektiğini öğrendik.
6.    Tanrı nası olsa affeder, ileride tövbe ederim düşüncesine bağlı olarak yanlış yapmaktan eşi ve benzeri olmayan Tanrıdan sakınmamız gerektiğini öğrendik.
7.    Tanrı korkusunu aklımızdan hiç çıkarmamamız, kararlarımızda ve davranışlarımıza yansıtmamız gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Doğru yolu bulabiliriz, doğru kaynaklara ulaşabiliriz, doğru yolu gösterenlerle beraber olabiliriz.
Bu durumda bizi doğru yolumuzdan ayıracak ben ve ben merkezli düşünceye sapmakla yolumuzu kaybederiz.

Tanrı sanatı sonsuz olduğundan ne kadar öğrensek, bilsek azdır ve öğreneceğimiz daha çok şeyler vardır.

Tanrı’ya ulaşmakla yol bitmediğini, Tanrı ile beraber yolun devam ettiğini büyüklerimiz hep hatırlatır.

Sorumluluk duymak, sahiplenmek güzeldir.
Ancak benim dediğimiz zaman sınırı aşmış oluruz ve faydadan zarara döneriz.

El elden üstündür atasözünü hiç unutmadan daima öğrenci davranışları göstermeliyiz.
Öğretmen davranışları için kendi kendimize yetki vermemiz doğru değildir.

Her kişinin kendini yeterli ve üstün görerek kendini beğendiğini biliyoruz.
Ancak bu evdeki hesaptır, çarşının hesabı başkadır.

Tanrı yolunda çok önemsenen bir davranış da samimi olman ve ikiyüzlü davranışlardan uzak durmak için dikkatli olmandır.

Şüphesiz isminin anılmasını, herkes tarafından bilinmek istemeni, herkesin sana saygı duymasını ve iltifat etmesini, sözlerini dinleyip uygulamalarını istersin.
Ama bu yolda seni takdir edecek olanın Tanrı olduğunu, halk olmadığını unutursan fena bir yola girmiş olursun, istemediğin sonuçlarla karşılaşırsın.

Eğer bulunduğun yerde senden daha üstün biri olduğunu görüp de ona itaat etmeyip karşı duruş yaparsan kötü sonuçlara kendini hazırlamalısın.
(Aslanla kurdun pençeleşmesi sonucunun belli olması)

Tanrı yolunda olup da böyle bir ruhsal hastalığa düşersen, ümidini yitirme, Tanrı erlerinin dualarıyla harekete geçen Tanrı iyiliğinin çokluğundan seni inşallah af eder de, bedene verdiğin önemi yıkayarak temizler ve temiz kulları arasına kor.
Âmin.
                                            *
RAVLİ 

Popüler Yayınlar