9 Mart 2012 Cuma

ULU ARİF ÇELEBİ VE EMİNLİK


Bir gün Çelebi Hazretleri, hamama gitti.
Bu toprak olan kuluna (Eflaki’ye)  :
“ Sen evde kal” dedi.

Hamamlandıktan sonra kerem sahibi dostlarla birlikte içmek üzere büyük bir kâse kayısı ıslatmışlardı.
Biçare bende, odayı süpürürken, Çelebinin minderi altındaki bir dirhemi (gümüş para) keseme indirdim.

Gözüm hoşaf kâsesine ilişti.
Ondan bir tane almak için içimde bir istek oluştu.

Yine istiğfar ederek kendimi bu davranıştan alıkoydum.
Kaç defa kötü nefisle mücadele, savaş ettim, mümkün olmadı.

Nihayet nefis (Zorlayan istek), akıl üzerine galip gelip bir tanesini ağzıma koydum.
Derhal gönlümün sefasını kederlenmiş, bulanmış gördüm (Canı sıkılmak).
Pişman da oldum.

Çelebi Hazretleri hamamdan geldikten sonra:
“ Kâseyi getir” diye buyurdu.

Kâseye bakınca:
“ Buradan bir tane alıp yemişler, terbiyesizlik etmişler.
Niçin böyle yaptın?

Cinayet işledin.
Bu cinayet senden kendini gösterdi, kötü nefsin mağlubu oldun.

Bir kimse kâsemize el uzatınca, kesemiz (cebimiz) hakkında neler düşünmez.
Ben emin adamı severim.

Suret padişahları ve mana sultanları, emin adamları hazinedar (Hazine emini) ederler.

Dinimizde mukteda (Uyduğumuz) Muhammed-ül- Emindir.
Onun vahiy getireni Cebrail emin olup bu beyti okumamışsın ki:

“ Ağzını kapa,
Sözünü tutmakla emin ol,
Çünkü padişah hazinesinin anahtarını ancak emin kimseye verir. Buyurdu.

Ben zayıf kul tamamıyla çaresiz kalıp ağlamaya başladım.
İstiğfarda bulundum.

Bunun üzerine Çelebi:
“ Bu günden sonra bir daha yapma.
Bütün hallerde Ahrar’ın (Serbest olan), ebrarın ( Hayır sahiplerinin, iyilerin, dindarların, özü sözü bir olanların), mübarek sırlarının emini olasın” buyurdu.

On gün sonra Çelebi tekrar:
“ Minderim altında bulduğun o bir dirhemi ne yaptın? Dedi.

Ben de kesemden çıkarıp Çelebi Hazretlerinin önüne koydum.
Birkaç tane daha şükrane olarak verdim.
Merhamet buyurarak büyük iyiliklerde bulundu.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                       ***
Tahsin Yazıcı ve Feridun Nafiz Uzluk (Nur içinde yatsınlar) tercümeleriyle)

Neler öğrendik:
1.    Ödemesini yapmadan, müsaade almadan yani bize ait olmadan bir şeyi almamız, kullanmamızın yanlış olduğunu öğrendik.
2.    İzinsiz alınan malın gönlümüzün sevincini bozduğunu öğrendik.
3.    Başkasına ait olan malın kullanılmasının terbiyesizlik olduğunu öğrendik.
4.    Başkasına ait malın kullanılması nefsin galip gelerek gönlü öldürdüğünü, cinayet işlemiş gibi fena bir davranış olduğunu öğrendik.


İşte böyle yaren,

Emin biri olmak çok önemsendiğinden bizim de önemsememiz gerekmektedir.

Peygamberlik şerefinin Peygamberimize eminlik huyu olduğundan verildiğini, Tanrı’nın hazinelerini eminlik dolayısıyla emrine verildiğini anlıyoruz.

Eminlik:

Öncelikle sıkı ağızlı olmak olduğunu anladık.
Verilen sözde durmak olduğunu anladık.

Korkusuzca inanmayla ve güvenmeyle oluşan yetki kullanımıdır.
Korkusuzca güvenmek ve inanmak için tüm koşulların olması gerekir.

Sorumluluk sahibi olana güven duyulur.
Ölçülü davranışlar yapana güvenilir.

Ne yapacağı bilinene güvenilir.
Sözleri doğru, açık, net, anlaşılır olana güvenilir.

Dengeli davranana güvenilir.
Hile ihtimalinin hiç olmaması gerekir.

Güven duymak duygu ile olmalıdır, akıl ile eminlik için oluşan görüş yanıltır.
Yani kişinin kalbine sorması gerekir.

Paraya, güce, gençliğe güvenilmez.
Güven insanadır.

Hilekârlar önce güven sağlayan söz ve davranışlarda bulunarak bizim ona güvenerek inanmamızı sağladığını, sonra fırsat arayarak en beklenmedik zamanda değerlerimizi aldığını veya bizi tuzağa düşürdüğünü biliyoruz.

Emin insan çok az bulunur.
İnsanlar birbirine güvenmez ama işbirliği yaparak güzel işler yapabilirler.

Müminliğin gözlenen özelliği çevresine eminlik vermesiyle belli olur.
Bir insanın göstermelik ibadetlerine ve giyim kuşamlarına bakarak peşinen emin kimse diyemeyiz.

Kişinin sözlerine bakarak eminlik kanaati olmaz, ille de bizimle olmadığı zaman davranışlarını bilmekle doğru kanaatimizi oluşturmalıyız.

Yaren,
Hilekâr o kadar çoktur ki her biri seni inandırmak için senin duymak istediğin her ne varsa söyler ve kendini emin olarak gösterir.

Kafan karışmasın.
Sözlere değil de kişilerin geçmişteki işlerine dostlarına bakarak doğruya yakın bir görüş elde edersin.

İçindeki kalbinden gelen sesi dinlersen ve acele etmezsen tuzağa düşmezsin.
Nefsinden gelen sesi dinlersen acele edersin ve tuzağa düşersin.

Emek verilmeyen, hak ediş olmayan bir şeyi elde etmek istemek nefsin sesini dinlemektir.

Sonuç olarak şunu anlamalıyız ki emin bir kişi olmak için mümin olmalıyız ve uyanık olup başkasının kolayca aldatması için ortam hazırlamamalıyız.

Eğer kendimiz doğru seçme yapamıyorsak Allah’tan korkan birini kendimize önder ve rehber yaparak zararsız yolumuzda ilerlemeliyiz.

Eminliği Allahtan korkandan başkasında bulamazsın.
                                    *
RAVLİ

Popüler Yayınlar