19 Mart 2012 Pazartesi

ULU ARİF ÇELEBİ VE EDEP

Semerkand’lı Nureddin adında büyük bir bilgin Çelebinin yeni müridi olmuştu.
Bir müddet Çelebiye hizmet etti.

Bir müddet devam ederek parça işlerini tamamlanmaya çalışırdı.
Fakat nefsi fodul (kibirlenen, üstünlük taslayan) ve küstah (Hayâsız, arsız, edepsiz, saygısız) gidişli bir adamdı.

Gururundan ve kötülüğünden dolayı sık-sık arkadaşların canını sıkıyordu.
Bir gün Çelebi ona:

“ Birkaç mektup al.
Eşref oğlunun yanına git.

Dervişler için buğday, yağ ve diğer dervişlerin muhtaç oldukları şeyleri tedarik et ve çabukça gel” dedi.

Derhal eğerli bir at üstüne binmek istedi.
Eğerin kolanı kopup baş aşağı düştü.

Bunun üzerine giderken, Çelebi:
“ Bu er başsız gidiyor, tuhaftır, öldürülmeseydi” diye buyurdu.

Türbenin önünde duran bütün dostlar, o dervişin başsız gittiğini görüyorlardı.
(Başsız: Kendinden başka büyük tanımadan hareket etmek)

Dördüncü gün, Semerkand’lı Nureddin’i Eşref oğlu öldürtmüş diye haber geldi.
Eşref oğlu Mehmet beyin katında şair ve fazıl biri vardı ki ona meşhur Tirazi derlerdi.

Bu şahsın eskiden beri onunla görüşüp konuşması olup beraberce seyahatler etmişlerdi.
Bu biçare şair onu konuk etmişti.

Aralarında bir konu tartışma olunca, Semerkand’lı nefsinin fodulluğundan onu öldürdü.
Eşref oğluna haber verdiklerinde, bu durumdan kızarak şehrin müftülerini katilin katline fetva verip onu da öldürüp ikisini, bir yere defin etmişler (gömmüşlerdir).

Bunun üstüne Çelebi buyurdu ki:
“ Yaran için (dostlar) kurban ettik.
Şundan ötürüdür ki, o yaranın (dostlarımızın) aleyhinde bulunan nefsi kudurmuş bir köpekti” dedi.

Bunun üzerine bütün dostlar hepsi baş koyup, ders alıp, Çelebinin gayretinden hayret artırdılar.
Eşref oğlu da, bundan dolayı birçok hizmetlerde bulunup Çelebiden özürler diledi.

Çelebi de Eşref Oğluna:
“ Siz o işte, Ulu Tanrı’nın aleti hükmündesiniz.
Hakkın iradesi öyle idi, öyle oldu.
O belanın inmesi, velilerin hatırının incinmesindendir” diyerek şu beyti yazdı.

ŞİİR:
“ Benim hareketime karşı eğri harekette bulunan,
Simurg (Anka) da olsa perişan eder öldürürüm.
(Mesnevi 4.Cilt 1063)

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                       ***
Tahsin Yazıcı ve Feridun Nafiz Uzluk (Nur içinde yatsınlar) tercümeleriyle)
                                          *
ANKA KUŞU (SİMURG)

İsmi bilinen, cismi bilinmeyen efsanevi bir kuştur.
Uzun boyunlu olduğu için kendisine uzun boyunlu manasına gelen Anka denilmiştir.

Efsaneye göre, bu kuş son derece uzun boyunlu, çok renkli kanatlı, insan yüzlü, iri cüsseli bir yaratıkmış.
Çaylağın fare yutması gibi, o da fil yutarmış.

Bunun üzerine halk o dönemde, Peygamber olan Hanzele’ye şikâyette bulunmuşlar.

Anka dağlar büyüklüğünde yumurta yumurtlarmış.
(Demiri, Hayatü’l-hayvan, 2. S. 186)

Neler öğrendik:
1.    Kibirlenen, üstünlük taslayan, utanması olmayan, arsızlık edenin, edepsizlik yapanın, saygısız davranan birinin başına her an bir felaket gelebileceğini öğrendik.
2.    Beğenilmeyen bir yapıda olan birinin Tanrı erlerinin yanında ve hizmetinde olsa bile yine başına felaket gelebileceğini öğrendik.
3.    Edebi olmayanın belaya doğru gittiğini öğrendik.
4.    Veliler incindiği zaman gökten bela indiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Her nerede olursan ol, ne öğrenirsen öğren, ne yaparsan yap ilk ve öncelikle öğrenmemiz, anlamamız, kavramamız, yapmamız gereken edeptir.

Çocuklarımıza ve çevremize edebimizle örnek olmalıyız.

EDEP

Akıllılık, usluluk, davranışların ve nefsin iyiliği, terbiyeli davranmak manasına gelir.

Hatanın her çeşidinden korunmaya sebep olan şeyi bilmek ve yapmamaktır.

Şeriat edebi:
Dinin usulünü bilip yapmaktır.
Peygamberimizin özel ve genel sözlü ve uyguladığı davranışları sağlam ve doğru olarak bilmek ve yapmak, tembihlerini, tekrar etmiş davranışlarını bütünlük içinde uygulamaktır.


Hizmet edebi:
Küçük bir şeyi büyük olarak görüp hizmet etmektir.
Tarikat edebidir.
Şeyhin gösterdiği yolda ve şeyhe yapılması gerekenleri zevkle ve sevinçle yapmak ve hizmet etmektir.


Hak edebi:
Kul olarak lazım olan ve Hak için gereken bilmektir.
Marifet edebidir.

Allahtan imanın şartı olarak korkmaktır.
Allah’tan bilgilerin arttıkça ve tanıdıkça oluşan korkudur.
Allah’tan gördüklerinin dehşetini anladıkça korkmaktır.

İşinin gerçekleşmesi için kalbin dileyip olmasını isteyip Allah’a bağlanmasıdır.

Hakikat edebi:
Allah’a yönünü çevirip dünya ile ilgile şeylere iltifat etmemektir.
(Tasavvufun hepsi edepten ibarettir)
Her vaktin, her bulunduğun yerin kendine özgü edebi vardır.

Edebi olmayan kimse Cenab-ı Hakkın lütuflarından mahrum olur.

Edebi olmayan kişi kendisini de yakar, çevresini de yakar.

Edebi olmayanın dini de yoktur. (Hadisi şerif)

Dünya ile uğraşanların edebi:

Sözü açık, net anlaşılır söylemektir.
İyi, güzel, pürüzsüz söz söylemektir.

Sözün düzgün kusursuz, yerinde ve adamına göre söylemesini bilmek ve uygulamaktır.

Karışıklık çıkarmamak, söylenenleri ve olayları fenaya ve kötüye yorucu olmamak, arabozuculuk yapmamaktır.

Din yolunda olanın edebi:

İsteklerini kontrol eden, vücudunu haramlardan uzak tutan, din sınırları içinde kalmaya çalışan, aşırı isteklerden kaçınandır.

Müminlerin edebi:

Kalplerini dünyalık isteklerden temizlemek, sırları saklamak, dünyayı sevenlere iltifat etmemektir.

Edep ile hakka yaklaşanlara “ Kalp muhabbeti “ verilir.
Edep insanda iyi ahlakın toplanmasından çıkan bir üründür.
                         *
RAVLİ

Popüler Yayınlar