3 Mart 2012 Cumartesi

ULU ARİF ÇELEBİ VE ALEYHİNDE KONUŞMAK

Ahret hatunu, arz üzerinde Tanrı Veliyyesi Konyalı Arife Hoş lika (Tanrı rahmet etsin) Tokat şehrinde halife ve tarafların uluları onun müridiydi.
Bir gün şöyle anlattı:

Rabbani dost (Allah dostu), fazılların Meliki (Erdemlilerin üstünü), müfessirlerin kidvesi (Açıklayıcıların ustası) ve Urmiyeli olup Konya’da oturan, Sultan Veled mensuplarından olan, Rükneddin oğlu vaiz Nasıreddin bir müddet Tokat’ta benim misafirim olmuştu.

Tezkir ve tahrir (Yazması ve akılda tutması ile etkinleşen anlatış tarzı) güzelliğinden şehrin ahalisi pek sevmişti.

Bir gün Çelebi Arif hakkında bir şey söyledi.
Ben itirazda bulundum, onu çok incittim.

Derhal darılarak kalktı, Tokat’tan Niksar’a gitti.
Daha ilk Cuma’sında yaralanarak yine Tokat’a geldi.

Hastalığının sebebini anlamak ve tedavi etmek için memleketin ileri gelenleri ona geçmiş olsuna gelmişlerdi.
Nasıreddin şöyle buyurdu:

“ Niksar’a vardığım evvelki Cuma gününde vaaz etmek üzere minbere çıkmış, hararetle vaaz’a koyulmuştum.
Ve halk arasından feryat figan yükselmişti.

Bir de baktım ki Çelebi Arif, bir doru ata binmiş ve elinde bir mızrak olduğu halde mescidin kapısından içeri girdi ta minberin önüne kadar gelerek mızrağını benim sol tarafıma vurup ortadan kayboldu.

Ben nefesimi tutarak yaralı bir halde minberden aşağı düşüp kendimden geçtim.
Orada bulunan topluluk beni tutup eve getirdi.

O heybetten ruhum yaralı bir halde hastalandım ve ne olursa olsun deyip kendimi buraya attım.
Bundan sonra hepiniz şahit olun:

Ben biçare, Çelebinin halis ve muhlis müridi olup iman getirdim.
Ümit ederim ki o sultanın inayetiyle imanla giderim ve sadık giderim.

Hem de öyle vasiyet ederim ki Çelebi Hazretleri mübareklik ile Tokat’a geldiklerinde ben biçare garibin secdesini arz edin, belki bir merhamet buyurur.” Dedi.

Üç gün sonra vefat etti.
Kırkıncı günü Çelebi Hazretleri Sivas’tan Tokat’a teşrif ettiğinde:
-         Biçare vaiz Nasıreddin’imiz bu dünyadan göçtü.” Buyurdu.

Hoş Lika dedi ki:
Baş koyup acaba o biçarenin hali nasıldır diye ağladım.” Dedi.

Bunun üzerine Çelebi:
“ Ben onu şüphesinden kurtardım.
Tanrı’ya hamdolsun o, minberin üstünden rahatça Tanrı’nın rahmet deryasına gitti.
Cehennem ateşinden kurtuldu” buyurdu.

Dostlar, baş koyup şükürler ettiler.
Ertesi gün sabahleyin bütün arkadaşlarla birlikte o ulu kişinin mezarına gidip yeniden hadden aşırı inayetlerde bulundu ve şu şiiri okudu:

ŞİİR:
“ Senin inayetlerin cana sığınak olunca ona,
Yol korkusu nasıl elem ve ıstırap verir.

Bundan sonra canı da, gönlü de dostun ulu kapısına bende et,
Bundan sonra, kendi elim, padişahın eteğindedir.”
                                       ***
Dua:
Tanrı kendi sırrı ile onun sırrını kutladığı gibi, onun seven kerimlerin de sırrını kutlasın.
Âmin.
                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                       ***
Tahsin Yazıcı ve Feridun Nafiz Uzluk (Nur içinde yatsınlar) tercümeleriyle)

Neler öğrendik:
1.    Kendimizi ilmimizle büyük sayıp başka büyüklere laf atarsak sonumuzu getireceğini öğrendik.
2.    Tanrı erlerinin kendisi için söylenmiş sözleri bir şekilde duyduklarını ve karşılık verdiklerini öğrendik.
3.    Bir şekilde büyüklere çatıldığında pişman olup af dilendiğinde kabul edildiğini ve yardım edildiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Aklın anlayamayacağı fakat sonuçlara göre öğrenilen sırları peşinen kabul etmemiz gerekiyor.
Sırları ancak ehli olan bilir ve kullanır.

Görünmeyen âlemin normal olaylarını bu âlemi tanımayanlar anlayamaz ve kavrayamazlar (Gayb âlemini).

Büyüklerle ilişki aslanla bir kafeste kalmak gibidir.
O aslan seni öldürse bile yiyerek seni içine, kanına, damarına, özüne alır da onunla birlik olursun.

Bir olma, birlik olma görünüşte kötü veya beğenilmeyen gözükse bile sonunu görenler için güzelliklerin en güzel olayıdır.

Ey yaren,
Öğretilenler birbirinin devamı ve tamamlayıcısı olduğu için bir hikâye ile kanaat sahibi olmaya kalkma.

Acele etme.
Tam inanamazsın, anlayamazsın.

Bu yolda olmaya devam et.
Çok şeyi bir anda anlayacaksın, tereddütlerin giderek inanacaksın.

Görünmeyen, bilinmeyen yer karanlık korkutur.
Bilgilenerek karanlık gibi gözüken bu alan, büyüklerimizin aydınlatmalarıyla aydınlanır ve korkup çekineceğimiz yer kalmaz.

Korku eşiğini atlamak gerekir.
Bu hikâyeler sana çok yardım eder.

Bilinmeyenler bilinen üzerinden anlatılarak anlaması sağlandığından Ulu Arif Çelebi’nin büyüklüğünü kabul ettirmek için bunların anlatıldığını sanma.
(Yani şişme büyük değil)

Tanrı’nın beğendiği, sevdiği, güçlendirdiği böyle bir kişiyi tanıyarak yardımlarına kavuşabileceğimiz ümidini taşımamız gerekir.

İnşallah gönülden bağlanarak çevresinde olmak bize nasip ve kolay olur.
Âmin.
                                                   *
RAVLİ

Popüler Yayınlar