31 Mart 2012 Cumartesi

ULU ARİF ÇELEBİDEN RUBAİLER 21-40

                                  ***
                                   21
Gönül arzusunu o büyük hazretten sabah vaktinde iste.
Kim o vakitte (İsterse)  hiçbir dilek reddedilmez.

O senin aradığın saadet definesi kimseye müyesser (Kolay) olmaz,
Ancak sabah vaktinde olur.
                                    ***
Dua kabulü için önerilen zamanın sabahın seher vakti olduğunu ve duamızın ret edilemeyeceğini, kolaylık sağlanacağını öğrendik.
(Tanrı’nın duamızla istediğimizi çalışmanın içinde verdiğini unutmayalım)
                                     ***
                                       22
Onlar ki bu yolda şeytanlık arkasındadırlar.
Safa ehlinin gözünde şeytandırlar.

Eğer âşıkların yolunda doğru gidecek olursan,
Senin iyilikler sayfana sır ‘Gizlilik’ ayeti yazılır.
                                        ***
Şeytanca işleri peşinde olanların durumunun şeytanla aynı mesafede kabul edildiğini öğrendik.

Tam bir doğrulukla âşıkların yolunda gidenlerin sırlara kavuşabileceğini öğrendik.
                                         ***
                                           23
Dehirde (Dünyada) akıl davası eden o kimse,
Aşkın cilası ile pasları siler.

Sakın bu iki üç günlük güzelliğe gururlanma,
Zira o geçince, sen utanırsın.
                                          ***
Başkasından fazla sahip olduğumuz şeylere güvenmememiz gerektiğini, dünyada her şeyin ömrü olduğunu ve bizim sahip olduklarımızın verildiği gibi de elimizden alınacağını öğrendik.

Aklı parlatanın aşk olduğunu öğrendik.
                                          ***
                                            24
Gönlünü olup olacaklardan kurtaran kimseler,
Mekânsızlık âleminde yer tutarlar.

Senin aradığın şey’e onlar maliktirler,
Senin göremediğin şey’i onlar görmüşlerdir.
                                           ***
Geçmişte olmuşların davasını güden, gelecekten endişe duyanların ruhlar âleminden elde edişleri olmayacağını öğrendik.

Diğer bir anlatımla: Dünyaya ve vücuduna bağlı olanların diğer âlemlerden elde edişleri olmayacağını öğrendik.

Dünya ve vücuda (Şekillenmiş şeylere) önem vermemiş kimselerin, diğer âlemlerle can, kalp, gönül vasıtasıyla görüşlerinin arttığını ve başkalarının göremediklerini gördüklerini öğrendik.
                                            ***
                                              25
Bir kimsenin gönlü senin aşkından aydın olursa,
O kimse kalp şeylerin (Hakiki gibi görünen sahte) etrafında nasıl dolaşır?

Senden başkasından el çekmek büyük iştir.
Böyle bir devlet kime nasip olur.
                                             ***
Tanrı aşkı ile kişi aydınlandığı zaman hakikisine benzetilmiş sahte işlere bulaşmayacağını öğrendik.

Tanrı’dan aydınlık alanın büyük devlete sahip olduğunu öğrendik.
                                               ***
                                                 26
Ey sefa denizi: Gönlüm seni istiyor, hasta düşmüştür, senden deva(İlaç) istiyor.
Sen bu yaralı gönlüme birçok cefalarda (İncittin) bulundun,

Şimdi senden bir zerre vefa (Sözünde durmanı) istiyor.
                                                ***
Tarikat adamı öğrendiklerinden perişan olunca yine Tanrı: ‘ Duanıza cevap veririm, isteyin vereyim’ sözüne dayanarak yine Tanrıdan yaramıza ilaç istememiz gerektiğini öğrendik.

Çünkü sefa denizinin sahibinin Tanrı olduğunu öğrendik.
                                                   ***
                                                     27
Gönlüme bak, senin gamından nasıl inliyor,
Gözümden yaş yerine kan akıyor.

Ey dost, senin diyarından gediyorum,
Fakat senin aşkın beni saçlarımdan yakalamış yine yanına çekiyor.
                                                    ***
Gönlüne Tanrı sevgisini koyanın istese de Tanrı’dan ayrılamayacağını öğrendik.
                                                      ***
                                                        28
Senin sadakatin hazırlığı saf olmazsa,
Fikrinin hazinesi saf incilerle dolmaz.

Sırlar perdesi, seni parçalayıp ortadan kaldırmayınca,
Anlayışın, idrakin, yüce âleme yükselemez.
                                                        ***

Yüce âleme yükselmek için; Tanrı’ya tam bir doğrulukla bağlanarak dost olmak ve her ne başına gelirse gelsin dostluğu devam ettirmek gerekiyor.

Düşünce ve davranışlarında maksat ve niyetinde saflık ve temizlik aranır.
Sadakatimiz kabul edilirse fikrimizde, düşüncemizde, hatırlamamızda, aklımızda, tasavvur edişimizde, şekil değiştirmeyen temel bilgilere (Sırlara) ulaşabileceğimizi öğrendik. 

Yüce âlemin sır perdesini Tanrı kaldırır.
Sorgulama ve zaman –zaman yaptığı imtihanların sonucuna göre bize sır perdesini açar.

Bu duruma istekli olanın bunları bilmesi gerekir ve bu anlayışı kendine kazandırması lazımdır.

Niyetin temiz ve saf olursa velilerimiz Tanrı’nın izniyle yardım ederler.
Bin yılda bu alanda alacağın mesafeyi kısa bir zamanda sana kazandırırlar.
                                                        ***
                                                          29
Aşkın ta canımın içinden baş gösterdiğinden beri,
Ateş baştanbaşa vücudumu sardı.

Gönlüm kuşu aşkın tuzağına düşünce,
Mana göklerinde melekler gibi kanat açıp uçtu.
                                                          ***
İstemek ve sevmenin tesiri nefsimi, aklımı, gönlümü, ruhumu sonra da canımı etkileyip aşk egemen olduktan sonra vücudumun da buna uyduğunu öğrendik.
Böylece vücudun engelliğinden kurtulmuş olduk.

Aşk tamamen bizde hâkim olunca manalara âleminin yüceliğine ulaşabileceğimizi öğrendik.
                                                            ***
                                                              30
Zamaneye kötülük ‘Bozukluk’ düştükten sonra,
Mertler için ün sahibi olmak mümkün değildir.

İnci istiyorsan, denizin dibinde ara,
Denizin kenarına düşen yalnız köpüktür.

Not: Rubaiyat-ı Mevlana 8.107 de aynen mevcuttur. 
Babanın malı evlada geçeceğinden ve malı olacağından aynen yazılmıştır.                                                        
                                                              ***
Bozukların çoğaldığı ve etkin yerleri ele geçirdikleri yerlerde mert insanların mertlikleri konuşulmaz olduğunu öğrendik.

Dünya zamanı da mevsimler gibidir.
Kış mevsimi olarak adlandırılan mertliğin ve yiğitliğin söz edilmediği zamanlar olduğunu öğrendik.

Şekil değiştirmeden değerini koruyan başta, gerdanda ve parmakta süs olarak kullanılan değerli bilgi ve görüşü elde etmek için işin kenarında olmanın yeterli olmadığını, işin dibine kadar inmenin gerekli olduğunu öğrendik.
                                                          ***
                                                            31
Görecek göz olmayınca ay yüzlü varmış neye yarar.
İşitecek kulak olmayınca gönlün istediği çalgı olmuş neye yarar.

Ayak kalmayınca yol varmış neye yarar.
Bunların hepsi bitince, onların arkasından ah etmişsin ne işe yarar.
                                                            ***
Görmemiz gereken güzelliği, doğruluğu görmüyorsak, görmemezlikten geliyorsak fayda elde edemeyiz.
Doğru sözü duyacağımız yerden kaçıyorsak, duyduğumuz halde değerlendirmiyorsak fayda elde edemeyiz.

Zamanında olanaklarımız varken gitmemiz gereken yere gitmemişsek pişman oluruz.
Yerinde ve zamanında elimizdeki olanakları tembellikten veya benlikten dolayı değersiz kılmışsak sonuç olarak ‘AH!’ etmekten başka bir şey yapamayacağımızı öğrendik.
                                                             ***            
                                                               32
Hâşâ! (Olmaz)
Bana senin gibi bir şahtan başkası lazım olsun,
Veyahut benim sığınağım senden başkası olsun.

Ey gönüller padişahı!
Huri, melek, güneş, ay senin hizmetinde tıpkı asker gibidir.
                                                   ***
Tanrı’nın istediklerimizi verdiğini, eminlik yeri olduğunu öğrendik.

Her şeyin Tanrı emrinde olduğunu öğrendik.
                                                   ***
                                                     33
Sine saflık yolunda ikilik nasıl sığar,
Manevi güzelden başkası oraya nasıl sığar.

İsteyicilik yolunda hakkı ile isteyen ve istenilen,
Mademki O’dur, o senlik benlik nasıl sığar.
                                                    ***
İnsanın göğsüne maddi güzelin sığamayacağını, Tanrı’nın kapladığı bu alana başka bir güzelin yer edemeyeceğini öğrendik.
Mana güzelliğinin yerleştiği bir alana maddi hiçbir şeyin yer edemeyeceğini öğrendik.

Tanrı’yı istiyorsak artık kendimizi O’nun içinde yok edip sen-ben düşüncesinden kurtulmamız gerektiğini öğrendik.
                                                      ***
                                                        34
Âlemde ister padişah, ister emir olsun,
Hepsi Allah’ın emrine ve takdirine mahkûmdur.

Sen muhakkak âşık ol, ölümden kurtul!
Zira o âşık olmayanlar ölürler, fakat âşıklar nasıl ölürler?
                                                          ***
Bu âlemde kim ne olursa olsun Allah’ın emrine boyun eğdiğini öğrendik.

Âşık olanların kendini Allah’ta yok ettiklerinden Allah’la beraberlerdir.
Allah yok olmayacağına göre içinde yer alan da ölmez.
                                                           ***
                                                             35
Aşka candan başka bir gıda verilemez.
Gönül hiç kimseye bedava verilmez.

İki cihana (Dünya ve ahrete) vermediğim gönül,
Bazen şuna, bazen buna verilemez.
                                                           ***
Aşkı besleyen, güçlendiren, amacına ulaştıranın candan ve gönülden düşünüş ve davranışlar olduğunu öğrendik.

Karşılıksız elde edişin olmadığını öğrendik.
Gönlümüzü Tanrı’dan başka hiçbir şeye vermememiz gerektiğini öğrendik.
                                                             ***
                                                              36
Dün gece beni harabattan (Meyhanede) harap bir hale getirdiler.
Meyhaneye götürük (Götüren kuvvete sahip) şarap getirdiler.

Dediler ki şarap içilirken kebap lazımdır.
Bunun üzerine gönüllerin hepsini götürerek kebap edip geri getirdiler.
                                                                ***
Meyhane (Tekke) iken Tanrı sözü gelince, sözün güzelliğinden sarhoş gibi perişan olunduğunu ve bu sözün yanına güzelliği artırıcı uygun bir şey koymasını istediklerini öğrendik.

Tanrı katından gelen sözün yanına pişmiş gönül (Olgunlaşmış gönül) uygun gider diye gönlünü de Tanrı katında olgunlaştırıp getirdiklerini öğrendik.
                                                                  ***
                                                                    37
Gece yoktur ki ahım göklere yükselmesin.
Gözyaşlarımın seli Ceyhun nehrine akmasın.

Gönlümde, Şirinin tasasından hâsıl olmuş bir perişanlık var ki,
Hüsrev değil, binlerce mecnun dahi o kadar perişan değil.
                                                          ***
Tanrı ah çekeni, ağlayanı, yalvaranı sevdiğinden bir insanın yapabileceğinden daha fazlasını yapması gerektiğini öğrendik.

Gönlümüzün Tanrı kabul etmeyecek korkusundan çok perişan olması gerektiğini, 
Gönlümüzün tüm kuvvetiyle bu istekte perişan olması gerektiğini öğrendik.
                                                            ***
                                                              38
Âşıklar, yokluk yoluna ayak bastıklarında,
Dostun varlığından başka her şeyden tamamıyla kurtulurlar.

Bu yerinde olmayan yapmacık hayattan fani (Ölümlü) olur,
Baka (Daima kalıcı olan) âlemine ayak atarlar.
                                                              ***

Ölümlü hayattan kurtulup Tanrı varlığıyla ebedi var olabileceğimizi öğrendik.

İstekli ‘La faile illallah’ makamında yani işi yapan Allah’tır diye gözlemler yapar tam inanır, şüphelerden arınır.

Sonra ‘La Mevcude illallah’ makamında yani bütün özellikler, nitelikler, sıfatlar Allah’ındır gözlemlerini yapar, şüphe olmayacak dereceye inanır duruma gelir.

Sonra Tanrıdan başka var olan yoktur makamına (La Mevcude illallah) ulaşanlar, anlayıp kavrayanlar tüm başka varlıklardan kurtularak Tanrı içinde yer alacakları duruma gelirler.

Kişinin bunlar uygunluk için yapacakları çalışmalardır.
Tanrı takdiri beklenir, bu bekleyiş zamanı hemen de olabilir çok sonra da.
İstekli bu kapı açılana kadar bu kapıdan ayrılmamalıdır.
                                                        ***
                                                          39
Eğer avcılar, sahralarda kaplanları, denizlerde timsahları tutarlar.
Aç gözlüler mal ve rütbeyi elde ederlerse,

Âşıklarda güzel renkli sevgililerin yüz örtülerini yakalarlar.
                                                         ***

Kim ne elde etmek istiyorsa onu avlamaya çalıştıklarını öğrendik.

Âşıkların üstü örtülmüş, herkese gösterilmeyen Tanrı güzelliklerini gördüklerini öğrendik.
                                                            ***
                                                             40
Bizim bütün zahmetlerimiz, ham bir tama’dan (Doymazlıktan) gelir.
Nefsin tırlamasından, kötü emeller beslemekten ileri gelir.

Tane ve tuzak gibi birbirinin lazımı olan şeylere hevesli bir kuş,
Dar kafese ve o kafesin dam kenarına asılması felaketine uğrar.
                                                            ***
Nefsin bir şeyi sık-sık düşündürerek hatırlattığından ve isteklerimize sınır koyamadığımızdan bize birçok zahmetler geldiğini öğrendik.

Tuzağa düşenin, aldatılıp kandırılanın doymazlık yapanlar olduğunu öğrendik.

                                    ***
ULU ARİF ÇELEBİNİN RUBAİLERİ
Anadolu Selçukluları Gününde Mevlevi bitikleri 4
Tercüme eden Feridun Nafiz Uzluk
 (Nur içinde yatsın)
                                     ***

Neler öğrendik:
1.    Dilek ve isteklerimize kolay kavuşmak için sabahın seher vaktinde Tanrı’dan istememiz gerektiğini öğrendik.
2.    Yanlış işler yapanın, uyanıklık gösterenin, kafayı kullandım gibi başkasının hakkına girip şeytanlık peşinde olanların Tanrı sırlarına ulaşamayacaklarını öğrendik.
3.    Bizdeki olan akla aşk katarsak parlayan bir değer olacağını öğrendik.
4.    Görünmeyen ancak varlığı haber verilen ve bizim aklımızla kabul ettiklerimiz ile çalışmamız gerektiğini öğrendik.
5.    Tanrı desteğini almamızın iyi sonuçlar verdiğini öğrendik.
6.    Perişanlık Tanrı’dan geldiği gibi sevincin de Tanrı’dan geldiğini ve istememiz gerektiğini öğrendik.
7.    Tanrıya aşk ile bağlananın istese de bu bağdan kurtulamayacağını, Tanrı’nın onu bırakmayacağını öğrendik.
8.    Hiçbir devirde bozulmayan, şekil değiştirmeyen, değerini daima muhafaza eden (İnci) fikirlerle dolmasını istiyorsak ve yüce âleme ulaşmak istiyorsak, velilerin seni paramparça etmesine ben ve ben merkezli düşünceden tamamen temizleyinceye kadar dayanmamız, yeni bir kişilik hediye edene kadar dayanıklı olmamız ve bu yoldan ayrılmamamız gerektiğini öğrendik.
9.    Cem olma dediğimiz insandaki bütün parçaların bir amaçta toplanması sonucunda yükseklere çıkabileceğimizi öğrendik.(Vücut, akıl, nefs, ruh, gönül, can)
10.                      Ünlü, şöhret sahibi olmak için uğraşmamamız gerektiğini, işimizin derinliklerine dalarak değerli olanı bulup vücudumuzda sergilememiz gerektiğini öğrendik. (Şöhret peşinde olmak felaket getirir, şöhret sonradan gelmelidir.)
11.                      Doğru görüşe, doğru söze doğru gitmemiz, geç kalmamamız, bunları içselleştirmemiz gerektiğini öğrendik.
12.                      Muhtaç olduğumuz her şeyi Tanrı verdiğini, bütün kâinatın Tanrı’nın emrinde olduğunu öğrendik. (Tanrı sebeplerle istediğimizi ulaştırdığından çalışmanın içinde verir veya kendisinden istemediğin bir kulu ile gönderir.) (Yani Tanrı sebeplide gönderir, sebepsiz de verir)
13.                      Gerçekten istiyorsak; istediğimizin kendisinde varlığımızdan vaz geçip onunla bir ve birlikte olmamız gerektiğini öğrendik.
14.                       Ölümsüzlük isteyenin Tanrı varlığında var olma yolunu seçmesi yani âşık olması gerektiğini öğrendik.
15.                      Gönlümüzü vereceğimiz, yani isteyeceğimiz, yani arzu duyacağımız, yani önemseyeceğimiz, yani zamanımızı ve sahip olduklarımızı o uğurda harcayacağımız yalnızca Allah olduğunu öğrendik.
16.                      Olgun olan yere uygun hediyeler geldiğini öğrendik.
17.                      Tanrı’yı dille değil de tüm varlığımızı uğrunda perişan ederek istememiz gerektiğini öğrendik.
18.                       Varlığımızı önemsediğimiz müddetçe Tanrı kapısından içeri alınmayacağımızı, ebedi hayata kavuşamayacağımızı öğrendik.
19.                      Tanrı’nın herkese göstermediği güzel yüzünü ve güzelliklerini âşıklara gösterdiğini öğrendik.
20.                      Hilekârların hep doymazları avladıklarını öğrendik.


İşte böyle yaren,

Ulu Arif Çelebi Hazretlerinin 80 rubaisinden 21-40 sunduk.
İnşallah faydasını görürsünüz.
Rubailerin devamını okumalısın.
                                           *
RAVLİ

30 Mart 2012 Cuma

ULU ARİF ÇELEBİDEN RUBAİLERİ 1-20

                                       ***
                                         1
Ey dost!
Senden başkasında benim gözüm yoktur.
Senin huzurundan geçmek kudreti bende yoktur.

Eğer keman kaşlarından bir kirpik oku bana doğru gelecek olursa ona,
Can, gönül göz ’göğüsten’ başka siper edecek bir şeyim yok.
                                ***
Açıklama:
Kendisine tam bir doğrulukla dost olmak isteyeni; candan, gönülden kabul edeceğini, asla ret etmeyeceğini öğrendik.

                                      ***
                                        2
Feryat ki!
Feryadıma yetişecek kimse yoktur.
İki cihanda benim dostum yoktur.

Eğer bir kişi olsaydım bana da bir kişi hemdem (Canciğer arkadaş) olurdu.
Fakat hiçten ibaret olduğum için hiç kimsem yoktur.
                                      ***
Açıklama:
Bu dünyada ve ahrette kendisine dert arkadaşı bulamadığını, bunun sebebinin de kendini hiç’lik makamına ulaştığını öğrendik.
(Vahdet-i vücut konusunu inceleyiniz)
                                     ***
                                        3
O kuş ki onun önü sonu yoktur,
Herkesi avladı da kimse ile sırdaş olmadı.

Şahın elinde tuttuğu doğan, sırlar arkasında dolaşmadı.
Benim gönlümün doğan kuşu ise, gözünü şahtan ayırmadı.
                                        ***
Açıklama:
Tanrı insanları kendisine yakın etti ama sırlarını vermedi.
Ulu Arif Çelebi’nin avcılığının özelliği ise sır elde etmek değil, gönlü ile hep Tanrı’ya bakmak olmuştur amacında olduğunu öğrendik.
                                          ***
                                             4
Senden kime şikâyet edeyim ki!
Başka hâkim yoktur.
Senin kudretinden daha üstün kuvvet yoktur.

Senin hidayet ettiğin kimseler sapıtmazlar,
Senin iyi huylu kılmadıklarını ise kimse hidayet edemez.
                                              ***
Hidayet: Hak yoluna, doğru yola kılavuzlama.
Açıklama:
Tanrı’nın hükmü ile doğru yola girildiğini, Tanrı’nın o kulu veliye yönlendirerek ve ısmarlayarak doğru yolu gösterdiğini öğrendik.

Velinin Tanrı hükmü olmadan kendiliğinden bir şey yapamayacağını öğrendik.
Not: Şiraz’lı Şeyh Sadi’nin Gülistan’ında 8 bölümde yazılı olan bu rubai, Arif Çelebi’nin olamaz.
Fakat sırayı bozmadın. Nafiz.
                                            ***
                                              5
Ey hiçbir şeyden haberi olmayanlar!
Koskoca cisim hiçtir.
Bu çadır gibi feleğin dairesi hiçtir.

Aklını başına al!
Bu kurulup bozulan âlemde senin varlığın bir nefese (Soluğa) bağlıdır.
O nefeste hiçtir.
                                             ***
Açıklama:
Büyük saydığımız, önemsediğimiz dünya ve yıldızların bir hayelden ibaret, yaşam dediğimizin rüya olduğunu öğrendik.

Dünyada güvencemizin olmadığını, nefes alınmadığı zaman ölünecek kadar güvensiz olduğunu öğrendik.
                                             ***
                                               6
Ey efendi!
Ömrün, oruç, namaz, tespih, kuud ‘Oturmada’ atmışı geçti.
Bunu telafi et.

Sakın kendinden gafil olma ki sen henüz tuzakta ki kuş ve ağda ki balık gibisin.
                                             ***
Açıklama:
Tanrı huzuruna çıkmak için kendini hazır hale getirmek için ibadetin yeterli olmadığını öğrendik.
Henüz sofraya konup, yenip, kana karışacak durumda olunmadığı uyarısı olduğunu öğrendik.
İçimize doğru yolculuk yaparak Tanrı’yı tanımamız ve ulaşmamız gerektiğini öğrendik.
                                            ***
                                              7
Bu zavallı damlacık, büyük denize erişti.
Can uzun zaman ayrı kaldıktan sonra canana erişti.

Şahımız Mevlana inayet etti (İyilik).
Gönlümüz derdi yine dermana erişti.
                                           ***
Açıklama:
Hazreti Mevlana’nın iyiliğinden dolayı yardımlarıyla aslımıza kavuşabileceğimizi, bütüne ulaşabileceğimizi öğrendik.
                                           ***
                                             8
Bu lale, böyle kıvırcık üstüne kıvırcık, renkli halde bitmiştir.
Müsk kokan ‘Yok olmuş’ zülüften bitmiştir.

Saçlarının ve yüzünün kan içinde olması,
Süslenmiş gelinlerin toprağından bitmiş olmasından dolayıdır.
                                           ***
Açıklama:
Tanrı’nın şekil verdiğini, renk verdiğini, güzelliklerle donattığını öğrendik.
Tüm güzellikleri bir insanda gösterdiğini öğrendik.
Tanrı’nın kendini o güzel üstünden gösterdiğini öğrendik.
                                           ***
                                              9
Burada artık, eksik söz söylemeğe imkân yoktur.
O büklüm-büklüm zülfün hikâyesinden başkasını söylemeğe imkân yoktur.

Bu kıssanın arasına kıldan başka bir şey sığmaz,
O kıldan dahi kıl ucu kadar kıl-u-kale‘ Dedikoduya’ imkân yoktur.
                                              ***
Açıklama:
Kendini Tanrı’da yok etmiş kişide, yani hiçliğe ulaşmış kişide, Tanrı güzelliklerini görebileceğimizi, başka sözlerin dedikodu mesafesinde olduğunu öğrendik.
                                                 ***
                                                  10
Burada artık, eksik söz söylemeğe imkân yoktur.
Burası âdem ‘Yokluk’ diyarıdır ve yokluktan başka bir şey söylemeğe imkân yoktur.

Aynadaki suretle konuşmak, yalnız göz ile olur,
Tende nefes kaldıkça onunla konuşmağa imkân yoktur.
                                               ***
Açıklama:
Dünya yokluk diyarıdır.
Dünyadaki her şey yok oluyor ve yeniden var oluyor.
Sonra dünyanın kendisi de yok olacak.
Onun için dünyada var olanın yok olacağından yokluk diyarı olduğunu öğrendik.

Nefesle, dille konuşmakla, kulakla duymakla mana tam olarak anlaşılamaz.
Sözün, sesin, kulağın ağzın kullanılmadığı, yalnız bakışla anlaşılan gözle konuşmak gerektiğini öğrendik.

Belirli bir olgunluğa ulaşanlar gözle konuşurlar.
Daha olgunlar için bakış da gerekmez, düşünce ile anlaşır konuşurlar.
Daha da olgunlaşanlar için düşünce de olmaksızın anlarlar anlatırlar.
Bu Aşama ile gelişir.
                                              ***
                                                11
Rüzgâr esti, içki içenlerin başına gül serpti, sevgili geldi.
İçkiyi dostların kadehlerine döktü.

O senin amber saçın, Attar’ın pazarını kesada düşürdü,
O sarhoş gözün, aklı başındakilerinin kanını döktü.
                                               ***
Açıklama:
Seni sarhoş eden, sana her şeye rağmen sevinç veren sevgili olan Tanrı’dır.
Kendinden geçirerek güzelliğini gösteren Tanrı’nın aklı başında olanlara gözükmedi.
Sema sırasında olan coşkunluğun ve olan işlerin açıklamasıdır.
                                              ***
                                               12
Doğru sözü dinle!
Bu senin sorularının cevabıdır.

İsa ‘Peygamber’ senin gönlündür.
İri ve gösterişli vücudun da onun eşeğidir.

Bundan başka Şeyh ve vaazın dahi akıldır.
Yoksa ak saçın, yaşlılığın ve kar gibi sakalın değildir.
                                               ***
Açıklama:
Vücudumuz gönlümüzün isteklerini yaptığını, akıl da yol gören ve gösteren olduğunu öğrendik.
Uzun yaşamanın önemi olmadığını öğrendik.
                                               ***
                                                13
Mekânsızlık göklerinin güneşi gönlümüzdür.
Ebedilik dünyasının keyhüsrevi gönlümüzdür.

Senin aşkın bizim gönlümüzde yer tutalıdan beri,
Gönlümüz, hayat suyunun pınarıdır.
                                               ***
Açıklama:
Tanrı aşkı gönülde yer ettiği zaman bir yere bağlı olmayan hareketi serbest olan göklerin güneşi olunabileceğini öğrendik.
                                               ***
                                                14
Bana yazıklar olsun ki benim seçkin sevgilim gitti.
Yaş yerine gözümden kanlı sular aktı.

O bizim gönlümüzden kaybolup gitmedi,
Belki dedikleri gibi ‘ Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur”
                                                ***
Sevgili (Tanrı) gönülde (İstekte) gözükmediği zaman gitmediğini, kendini gizlediğini öğrendik.
                                                ***
                                                 15
Bizim ruhumuzun gözünde olan bir başka güzeldir.
Bizim başımızda bambaşka bir çalışma ve uğraşma vardır.

Biz aşkın son baharına ‘Hazanına’ nasıl inanırız ki,
Bizim bu hazandan başka bir ilkbaharımız vardır.
                                                ***
Herkesin gördüğü güzel değil, başka bir güzele ruhumuzla bakıp görüyoruz.
Bu bakış baharın başlangıcıdır.
Yani güzelliklerin kendini gösterdiği, ürünlerin olgunlaştığı bakış olunduğunu öğrendik.
                                                ***
                                                16
Sevgilinin mahallesine tepesi üzerine yürüyerek gitmeli ve
Kendi varlığından vazgeçmelidir.

O güzelin huzuruna küstah bir tavırla gitmemeli,
Oraya sarı çehre ile gözler yaşlı olarak gitmelidir.
                                                 ***
Tanrı’ya dertli, gözü yaşlı, yalvarış ahlakında olarak ve baş kaldırmadan, hükmünü sevinçle karşılayarak gidilmesi gerektiğini öğrendik.
                                                  ***
                                                   17
Sevdan bir kuştur ki, gönül onun yemidir.
Yanağın bir çarağdır ki gönül ona pervanedir.

Senin gamından, kanla dolu gönülde bir aşk vardır.
Öyle bir aşk ki bin akıl onun divanesidir.
                                                   ***
Gönülden istenen aşkın, sevgiliyi kendisine çeken ve besleyen olduğunu ve sevgilinin yalnızca aşka geldiğini öğrendik.
Bu duruma tüm akılların dili divane olacağını öğrendik.
                                                   ***
                                                    18
Gönlün nasibi manadır, suret bir görünüşten ibarettir.
Güzel yüzden maksat da, bil ki manadır.

Suretten anlamaya yaraşan manalardır.
Yoksa hakikatte o mecaz (Gerçeğin zıddı) değil, ‘maraz’ (Hastalık) gibi fena bir şeydir.
                                                   ***
Gördüğümüzde daima manayı aramalıyız.
Bilinenden bilinmeyen anlatıldığı ve anlaşılması sağlandığından yüz örneği anlaşılmak içindir.

Yüz örneği gerçeğin zıddı olarak görmek de yanlış gidiştir.
Mana o yüzde kendini gösterdiğini anlamalıyız.

Bu açıklamayı iyi anlamalıyız.
Anlamayanlar hastalıklı bir anlayışa sahip olur, manaya ulaşamazlar.

Gördüğümüze kendimiz isim vererek veya değer vererek kabul edersek yanlışa düşeriz.
Gördüğümüzün gerçek kimliğini, yerini ve değerini kendi görüşümüzü onun üstüne bindirmek suretiyle yapacağımız tanım, hastalıklı görüş olması mümkündür.

Gördüğümüz yüzü olduğu gibi görmek ve tanımlamak için önce manaya ulaşmak sonra da onun ne olduğunu söylemek gerekir.

Her gördüğünün yoluna bir işaret olduğunu kabul edersen ve doğru yolu arayış içinde olursan manaya ulaşırsın.

Yaren,
Görünen bir resimdir, bir şekildir ve yerinden ayrılıp gidecektir ve zamanla da yok olacaktır.
Onun içinde barındırdığı, seni kendine çeken veya kendinden uzaklaştıran bir mana vardır.

Mana yok olmayacağından ve seni hakikatlerle tanıştırıp bağ kuracağından bu Tanrı yolunda olanlar için çok önemsemesi gerekmektedir.

Manasını bilmediğin hiçbir şeye bağlanamazsın, sevemezsin, kendini ona emanet edemezsin.
Manaya ulaşmak için emek vermezsen elde edemezsin.

Tanrı kendini gösterir de ondan sonra inanırız, aklımızın da kabul etmesini sağlar, Tanrı’yı tekrar görmek için gönlümüzü temizleyerek Tanrı’nın evim dediği gönlümüze (Kalbimize) gelmesini tekrar isteriz ve bekleriz.
                                                           ***
                                                            19
Her nereye gidersem, şah benim yoldaşımdır.
Gönlümün sırrına vakıf (Bilen), ağahımdır (Haberli).

Vücudun uzak düşmesinden asla gam yemiyorum.
Zira canım, o kapının bendesidir (Kulu, kölesi, bağlı).
                                                             ***
Açıklama:
Tanrı ile beraber olduğumuzu, gizli sırlarımı bile bildiğini, her nereye gitsem benimle beraber olduğunun farkındayım.

Dünya işleri yüzünden Tanrı’dan ayrı düştüğümüzü düşündüğüm zaman bile üzülmememiz gerektiğini öğrendik.

Çünkü bizim yerimizin hep Tanrı kapısı olduğundan ve hep Tanrı’ya müracaat ettiğimden o kapıdan hiç ayrılmamış olduğumu öğrendim.
                                                             ***
                                                               20
Her hayvan ayağının bastığı toprak,
Bir gelinin saçı yahut bir sevgilinin dudağıdır.

Kalenin, sarayın üstündeki her kerpiç,
Bir vezirin parmağı, bir sultanın başıdır.
                                                            ***
Bu dünyanın toprağında yaşamış ve ölmüş insanların izlerini bulabileceğimizi ve bunu görmemiz gerektiğini öğrendik.

Tanrı sanatı hem yok ettiğini hem de yeniden var ettiğini görmemiz ve anlamamız gerektiğini öğrendik.

                                       ***
ULU ARİF ÇELEBİNİN RUBAİLERİ
Anadolu Selçukluları Gününde Mevlevi bitikleri 4
Tercüme eden Feridun Nafiz Uzluk
 (Nur içinde yatsın)

Neler öğrendik:
1.    Arif Çelebi’nin kendisinden yardım isteyene açık olduğunu öğrendik.
2.    Çelebi Hazretlerini varlıkta bulamayacağımızı, onun yokluk âleminde hiçlik makamında yani Tanrı’da kendini yok ettiğini öğrendik.
3.    Gözümüzü Tanrı’dan ayırmazsak bizi avlayacağını öğrendik.
4.    Doğru yola kılavuzlayanın Tanrı olduğunu, velilerin dostluğu ile bu yolda ilerleneceğini öğrendik.
5.    Dünyada baş gözümüzle gördüğümüzün hepsinin yok olacağını anlamamız ve ebedi olana yönelmemiz gerektiğini öğrendik.
6.    İbadet etmemizle yetinmememiz gerektiğini, Tanrı’ya yakın olmak için uğraşmamız gerektiğini öğrendik.
7.    Mevlana Hazretlerinin iyilik yapıp yol göstermesiyle ayrılıktan kurtulup bütün içine ulaşıp orada yer alacağımızı öğrendik.
8.    Her şeyin yokluk âleminden varlık âlemine geldiğini öğrendik.
9.    Tanrı güzelliği yanında yarattığı başka güzelden söz etmenin dedi kodu hükmünde olduğunu öğrendik.
10.                      Vücut istekleri ile konuşursak başkalarını anlayamadığımı, anlaşamadığımızı, aynaya bakıp kendimizle söz olmadan konuşmamız gerektiğini öğrendik.
11.                      Sebepsiz bir sevinç duyduğumuz vakit Tanrı’nın gönlümüzde olduğunu öğrendik.
12.                      Yönlendirenin akıl, yokluktan varlığa çıkaranın gönül, bu işlerin taşımasını yapanın vücudumuz olduğunu öğrendik.
13.                      Gönlümüzün aydınlık veren ve kuvvet kaynağı olduğunu öğrendik.
14.                      Tanrı’nın bizden uzak olmadığını ancak bizim bakışımız Tanrı’dan başka şeylere baktığında Tanrı’nın bizden gizlendiğini öğrendik.
15.                      Tanrı’yı sevmek, uğraşmak, çalışmak ile yaşamımızın ilkbahara dönüşeceğini öğrendik.
16.                      Tanrı huzuruna nasıl gidileceğini, bunun terbiyesini velilerden öğrenmemiz gerektiğini, alçak gönüllülüğü, bunu kendimize amaç yaparak dertlenmemiz ve ulaşmadıkça ağlamamız gerektiğini öğrendik.
17.                      Gönlümüzde var olan Tanrı aşkını büyütmemiz gerektiğini öğrendik.
18.                      Manaya bir şekilde ulaşmamızın önemli olduğunu öğrendik.
19.                      Tanrı’ya bağlı olanın her durumda ve şartta yardım etmeğe hazır olduğunu, yol arkadaşı olduğunu öğrendik.
20.                      Geçmişin izlerini ararsak her toprak zerresinde bulabileceğimizi öğrendik.

İşte böyle yaren,

İlk 20 rubai sunduk, aklımız erdiğince açıklamaya çalıştık.
Sen, sen ol da gönülden tam bir doğrulukla bağlan da aracısız bu büyüğümüzün ne demek istediğini kendinden öğren.
                                                   *
RAVLİ

Popüler Yayınlar