25 Şubat 2012 Cumartesi

ULU ARİF ÇELEBİ VE HASTALANMASI

Çelebi Hazretleri (Tanrı onun zikrini yüceltsin) Alaiye şehrinde (Alanya) son derece hasta olup (Acaba malarya tropika veya tifo mu?) rahatsızlığı uzun sürmüştü.

O kadar ki, dostlar onun hayatından ümit kesmiştiler.
Gece gündüz inleyerek Mevlana Hazretlerinden onun için sağlık rica ediyorlardı.

Bir gün birdenbire bir Türk atlısı Çelebi’nin karşısından süratle geçti.
Arif Çelebi:

“ Ey hastalık!
Artık yeter.
Gitme zamanın gelmiştir.
Haydi, git bu atlının üzerine sarıl” buyurdu.

Derhal atlı, atından aşağı düştü.
Kilime sarıp evine götürdüler.

Üçüncü günden sonra o Müslüman öldü.
Çelebi Hazretleri de tamamıyla sıhhat buldu ve Tanrı’ya hamd ederek tevekkül ederek (Tanrı’nın takdirine kendini bırakarak) Antalya tarafına hareket etti.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Tanrı’nın hastalığı Çelebi Hazretlerinden alıp başka birine verdiğini öğrendik.
2.    Çelebi Hazretlerinin hastalığından dolayı şikâyetçi olmadığını, verilen hastalığa razı olduğunu ve hastalığının kendinden alınmasına hamd ettiğini ve Tanrı’nın hükmünü kabul ettiğini öğrendik.
3.    Tanrı’nın veli kulunun isteğini kendi isteği gibi kabul edip yerine getirdiğini öğrendik.

  TEVEKKÜL

Hakka güvenmek ve işleri ona havale etmektir.
Kanunlara, yasalara uygun davrandıktan ve gereken çalışmayı yaptıktan sonra işin olurunu ve sonunu Tanrı’dan beklemektir.

İnsanların gücünün yetmediği işleri Tanrı’ya havale edip keder ve üzüntüyü bırakmaktır.

Herhangi bir oluşumun olması için sebeplerin gereğini yapmak yeterli değildir.
Yaratıcının dilemediği bir oluşum hiçbir zaman meydana gelmez.

Tanrı’nın dilediği bir şeye de hiçbir kuvvet engel olamaz.

Ne var ki, Tanrı çok oluşumu sebebe bağlamış, bu sebepleri yerine getirdikten sonra o oluşumun olması için araç etmiştir.

Diğer bir anlatımla sana vereceklerini çalışma, uğraşı sebeplerinin içine bırakmıştır.

Tevekkül, bu çalışmalar, araçlar ve sebepleri yerine getirdikten sonra onun meydana gelmesi için Tanrı takdirine bırakmaktır.

Tevekkül, teslim ve dağıtım olarak birbirini tamamlayan ve birinden diğerine geçilen üç derecedir.

1.Tevekkül Tanrı’ya güvenmektir.
2.Tevekkül Nefsini Tanrı’ya teslim etmektir.
3.Tevekkül, işleri ona havale etmektir.

Buna göre işin başı tevekkül, ortada teslim ve sonucu sevinçle karşılayıp kabul etmektir.

Tevekkül: Tanrı’ya güvenme, her durumda sadece Tanrı’ya sığınma, kalbin Tanrı’ya güven duymasıdır.

Tevekkül vesveseden, endişeden, rızık kaygısından kurtaran, insanı huzura, rahata kavuşturan Tanrıya güven halidir.

Sonucun elde edilmesi için gerekli tedbirler alındıktan sonra, gerekli çalışmalar yapıldıktan sonra tevekkül etmek gerektiği Peygamberimizce önerilmiştir.

(Önce deveni sağlam bir kazığa bağla, sonra tevekkül et)
                  *
RAVLİ
                                    ***

Popüler Yayınlar