25 Şubat 2012 Cumartesi

ULU ARİF ÇELEBİ VE HALVET

Erzurum’da bulunan ve Gürcü Hatun’un kızı Melike-i Cihan Ayn-Ülhayat, sevenlerden daha sevgili idi.
Bir gün Çelebi Hazretlerini sarayına davet etmişti.

Mevlana Selahaddin Edip ve dostların ileri gelenleri de beraber bulunuyorlardı.

Ayn-Ülhayat Hatun, Çelebi Hazretlerinden Sultan Veled’in ve türbede bulunan dostların ve Mevlana medresesinin dostlarının hal ve hatırından sormaya başladı.
Bir-bir durumlarının anlatmasını istiyordu.

Mevlana Selahaddin atılarak tercümanlık etmek vesilesiyle dostların durumlarının nasıl olduğunu anlatmaya başladı.

Cihanın banusu (Hanım efendisi) Ayn-Ülhayat;
“ Mevlevi hazretlerinin (Yani Selahaddin’in ) buyurduğu öyledir ve o kadardır amma bu delikanlının dili yok mudur ki söz söylemiyor.

Ben bunları onun mübarek ağzından işitmek istiyorum “ dedi.

Çelebi Hazretleri derhal:
“ Arifler sözü halvette söylerler.
Ümit ederim ki söylenir” dedi.

Bunun üzerine Ayn-Ülhayat’ın bu mananın içerisinde hayat pınarları coşup, gönülde Arif’in sevgi ateşi yanmağa başladı.

Ve yüz can ve gönülle havasına kapılmış oldu.
Yıllarca o sevdada oldu.

O sevdanın sırrından baş koyup bu beyti dedi:

“Delinin başında bir sevda olması hoştur,
Fakat bu sevda senin sevdan olmak şartıyla “

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

Neler öğrendik:
1.    Aslında Halvet Hak ile sıran (manen) konuşmak, sohbet etmek olduğunu öğrendik.
2.    Kalpten nefsanî arzuları, batıl inançları sürüp çıkarmak, masivadan (Allahtan başka bütün varlıklardan) ilgiyi kesmek olduğunu öğrendik.
3.    İnsanların ruhunu taze bir hayat ve ölçülemeyecek bir rahmete boğarak, bu suret âleminin ölülerini kendi mana ve aşkınla dirilterek yaşam vermek olduğunu öğrendik.
4.    Yabancıların duymaması gerekenlerin halvette söylendiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Sevmek ve âşık olmak yaşamımızda gerektiğini,
Bu aşkın cinsellikle ilgili olarak düşünce sınırında kaldığını ve cinsellikle az bir yol beraber gidildiğini,
Sonra kişiyi sonsuz Tanrı aşkına götürdüğünü ve
İnsana kontrol edilebilen delilik seviyesinde mutluluk verdiğini öğrendik, anladık.

       ARİF

Ariflerin sözleri daha lezzetli yaşamının tüm dönemlerinde yaşamına ışık tutacak sözlerdir.
Arif olursan gelecekte ne olacağını söylersin.

Allah’ın nuruyla bir olursun.
O nurla yaşarsın.
Onurla görürsün, O nurla söylersin.

Arif odur ki, hiçbir iş ve faaliyet, onu Allah’ı ile meşgul olmaktan alıkoyamaz ve bir an bile Allah’ın huzurunda dikkatsiz davranmaz.

Arif odur ki, kendisi susar ve Hak, onun sırlarından söyler.

Arif odur ki, Allah’tan başka her şeyi bırakarak yalnız Allah’la meşguldür.

Arif odur ki, kendi tedbirini bırakır Hakk’ın tedbirine sarılır, onu bekler ve ona önem verir.

Arif odur ki, hiçbir şeyle üzülmez.
Her ne olsa sevinir, üzüntüsü kalmaz.

Arif odur ki, bu geniş dünya onun başına dar gelir, halktan kaçıp Allah’a varır ve onun huzur ve arkadaşlıkta rahatı bulur.

Arif odur ki, derin ve devamlı düşüncesiyle melekler âlemini aşar.

Arif odur ki; bilmeyi ve anlamayı mutluluğun sermayesi bilir ve onu usta olmayan, anlamayan kimselere söylemekten çekinir.

Arif odur ki, Allah’tan başkasına ısınmaz ve başkasını hatırından bile geçirmez.

Arif odur ki, kendi özelliklerini Allah’ın özelliklerinde yok eder. Ta ki ondan gayrisini bilmeyip, onunla söyleyip ondan işite.

Arif nasıl üzülebilir ki, onun kalbi sevinçle dolu ve canı, huzur içinde bulunmaktan memnundur.

Abidi yaşatan su ve ekmek, Arifi yaşatan ise irfan nurudur ( Kâinatı anlama, bilme sırları).

Arif hakkı Hak ile bilir ve Hakkın nuru ile âleme ayakta durur, onun sırlarını bilir.

Arife huzur veren uygunluk doğruluk, sevinç veren muhabbet (sevgi) tir.

Arifin zevk aldığı şey, tevhit nurunun hakikatidir.
(Birlik gerçekliğine ulaşıp sırları bilmesi)

Arif odur ki, gönül bahçesinde gezer, can havuzunda yüzer ve tanıdığına (Allah’ına) kalbiyle dua ederek yalvarır ve diliyle söyler.

Arif odur ki, Hak’tan başkasını düşünmez, Hak olmayanı konuşmaz ve nefsi için Hak’tan başkasını koruyucu bilmez.

Arif, marifetle sevinci, vahdetle ünsü bulur, şiddet ve felaket anlarında sabır ve sebat onun özelliği olur.
(uygunluk ve doğrulukla sevinci bularak sevinçli olursun.
Birliği bulup birlikte düşüp kalkarak Allah’ı gönlünde görür.
Zor zamanlarda isyan ve şikâyet etmez)

Arifler konuşunca Allah’ı söylerler, işlerini ve ibadetlerini onun için yaparlar.
Dileklerini ondan dilerler, arzuladıklarını ondan isterler.

Özü ve sözü doğru manevi yolda öndedirler.

Arifin dalkavukluğu, Allahtan uzak olanın samimiyetinden Allah’ın yanında daha çok beğenilir ve sevimlidir.

Arif Allah’a saygı göstermede dikkatli, ona hürmet etmede titizdir.

Farzlarını kılmak ve yasaklarından sakınmakla da ona olan derin saygısını gösterir.

Arif odur ki, Allah’ın sırlarını, usta olmayana, anlamayana açıklamaz.

Sevinç ve acısını kimseye söylemez.

Arifin alameti şudur:
Allah ile olduğu zaman öğünür, nefsi ile kalınca kendini aşağı görür.
Manevi zevk ve şenlik içindedir.
İstemekten vazgeçmiş olarak Allah’ın över.
                       
                        
Madde5:
Arifin, kendi vücudundan vazgeçip Allah ile bir olur ve ebediyeti bulduğunu bildirir.

Bir hadisi şerifte denilmiştir ki:
Dünyada muhakkak cennet vardır.
Onu bulan kimsede cennet arzusu kalmaz.
O cennet de marife-tullahtır. (Allah’ı bilme)

Bu dünyada en lezzetli şey de Allah’ı bilmektir ki, bu dünyadaki her nimetten lezzetli ve zevklidir.

Madde-6:
Arifin, korku ve hüzünden emin ve kurtulmuş olarak ve Allah’a ısınarak huzur ve rahat içinde şen ve neşeli yaşadığını bildirir.

Mevlasını bilenin belası kalmaz.
Çünkü onun için bela, bal olur.
Üzülmez,
Arifin Allah’la arası iyi olduğu için halk ile de arası iyidir.

Arif cismini ve canını Mevlasına adamış, her şeyini ona verip aradan çıkmıştır.
Bu suretle Allah’a yakınlık mertebesine ermiş ve rahata kavuşmuştur.

Arifin kalbine marifet nuru indiği için onda dünyaya ait hiçbir arzu ve muradı kalmamıştır.

Madde-7:
Zahit ehliyle irfan ehlinin yani iyi insanlarla Allah’a yakın olanların farklarını bildirir.

Arif:
Bakışı Tanrı’yadır, Tanrı’nın ne yaptığına bakar.
Dileği gayreti rabbinedir.
Sarhoşluğu, Tanrı ululuğuna dalışından olur.
Yer arştadır, ebediliktedir.
Aşk inancı, inanışların dışındadır. Ne inkâr vardır, ne şeriat.

Zahit:
Kendi yaptıklarına bakar.
Dileği gayreti nefsinedir.
İyilik eder, kötülükten kaçınır.
Korku ve ümit arasında yaşar.

Madde-8:
İrfan ehlinin yüksek şanını ve irfanlarının kemalini bildirir.

Arifin gözü, ders alarak bakar, kalbi derinlere dalarak aldığı manevi zevk içinde yaşar.
Arifin kalbi, Allah’a dönüş ve varışta sürati şiddetli rüzgârlardan ve göz kamaştırıcı şimşekten daha hızlıdır.
Arifler, gördüklerini ve bildiklerini garip ve acayip kelimelerle ifade ederler.
Arifin iki marifet hali vardır:
1.    Dehşet.
2.    Hayret.
                                                   *
RAVLİ

Popüler Yayınlar