1 Şubat 2012 Çarşamba

ULU ARİF ÇELEBİ VE DOST YARDIM EDER

Bu menkıbeleri derleyen haki kul Ahmed (Tanrı onun akıbetini iyi etsin) riayet etmiştir ki:

Ulu arkadaşlarla, insanların sultanının (Yani Arif Çelebi’nin) refakatinde Arif Çelebini derin padişahı Olcaytu Han’a nasihat ermesi ve onu Şiilerin ve Rafızîlerin mezhebinden menetmesi için Sultaniye^ye (İran Azerbaycan’ının da) gitmek nasip oldu.

Bir gün, ulu türbe’nin pirlerine ve bundan daha önce de Sultan Veled Hazretlerine (Tanrı onun aziz olan sırrını kutlasın) şöyle bir haber ermişlerdi:

“ Şiiler Sultan Herbende’yi öyle kandırdılar ki Rafızî oldu, ulu sahabeye ( Küfrediyor.
Hatta (Medine’ye) de bir cemaat göndermiş.
Bu cemaatin maksadı fırsat bulunca bir delik açıp mezardan Sıddık-ı Ekber’in (Ebubekir)temiz cesedini en büyük dostunun (Muhammed’in) yanından çıkarıp peygamberi ( Tanrı’nın selat ve selamı üzerine oldun) yalnız bırakmaktır.

Nihayet “ Eğer seninle gömülü iki arkadaşın olmasaydı seni ziyaret ederdik” diyen bir taife onunla müşerref olacaklar ve ayrıca bunların Rum ülkelerinin hatiplerini minberlerinde bu sahabenin (Ebubekir, Ömer, Osman) adını anmaktan men ettiklerini söylediler.

Sultan Veled Hazretleri, bunu duyunca gayrete geldi ve buna çok sıkıldı, heyecanlar gösterdi, nihayet bütün dostlar ağladılar ve şehir halkından feryatlar yükseldi.

Sultan Veled:
“ Bizim Arif’i çağırı “ diye emretti.
Çelebi Hazretleri ileri gelip baş koyduktan sonra Sultan Veled ona:

Acz içinde bulunan bir dosta yardım,
Yine arkadaşlarından gelir” şiirini okudu ve:

Haydi, birkaç arkadaş al, çabucak hanın karargâhına git ve o zavallı (miskin) Kharbende’yi bul onu, hakikati gören kulun parlayan nurunun kulu yap da onu cehennem ateşinden kurtar, acele etmen lazımdır” dedi.

ŞİİR:
İktidarın oldukça kudretini göster,
Sen bunu kuvvetsiz de yapabilen kimsesin”

Çelebi Hazretleri bu vazifeyi üzerine alıp sefer hazırlığında bulunmak istedi.
Takdirleri manileri tedbiri değiştirdi.

Veled Hazretleri birdenbire ebediyete âlemine göçtü ve Tanrı’nın civarına ulaştı.
Fakat göçeceği anda:
“ Arif, Herbende Han’ı ihmal etme” diye nasihat etti

Böylece Arif Çelebi 715 Hicri tarihinde ikbal sahibi dostlarla hanın yanına gitmek üzere hareket etti.
Bayburt şehrine ulaşınca birkaç gün halifelerin örneği Bayburt’lu Ahi Ahmed Bayburdi(Tanrı rahmet etsin) makamında konakladı.
Ramazanda orada idiler.

Birdenbire Bayburt, Erzurum vilayeti ve mülhakatının hâkimi olan, Hoca Yakut kapıdan içeri girdi Çelebi Hazretlerinin elini öptükten sonra onu kendi köyüne davet etti.

Çelebi bu davete icabet etti.
Bütün arkadaşlarla birlikte hareket ettik ve çok yüksek bir saraya indik.
O günü büyük bir toplantı ve sema oldu.

Ertesi gün yani 716 yılı Ramazan bayramının arifesinde semanın en hareketli anında Hoca Yakut’u bir kenara çekerek:

“ Gafil olma, sizin padişahınız Olcaytu Han ölmüştür.
Fakat bizim padişahımız hayy (Diri) ve kayyumdur (Ebedi ve ezelidir).

Onun saltanatına zeval yoktur.
Şimdi senin için yapılacak şey, Tanrı’nın derğahının etrafında dolaşmak yaratığın hizmetlerinden yaratanın hizmetine geçmek beka mülkünü ve baki olan padişahı istemektir” dedi ve şu rubaiyi okudu:

“ Dünyada, padişahların emirlerin hepsinin Tanrı’nın takdir ipleriyle ellerini ayaklarını bağlıdır.

Sen âşık ol, ölümden kurtul.
İnsanlar ölürler, fakat âşıklar nasıl ölür “

Bunun üzerine Hoca Yakut, bu haberin dehşetinden sersemlemişti.
Baş koyup bu hali sordu.

Çelebi:
“ Ben bilmiyorum.
Gayb âleminden bize böyle gösterdiler” dedi.

Hoca Yakut, baş koyup o kadar hizmetlerde bulundular ki anlatılamaz.
Hemen bu vaktin tarihini yazdı.

Zilhicce’nin başında Ahlât şehrine geldiği vakit, aynı gecede Sultan Herbende’nin ölüm haberi geldi
Herkes taziyetle meşgul oldu.

Tanrı’nın fazl ve inayetiyle Sultaniyye’ye geldiğimizi şeyh Burak’ın halifelerinden ve Sinop şehrinin kadısının oğlu olan ilahi dost Hayran Emirci, o ülkenin bütün vezirlerine büyüklerine, bilginlerine ve şeyhlerine haber verdi.

Bunların hepsi Çelebi’yi karşılamaya çıktılar, büyük izaz ve ikramla kendi makamlarına götürdüler.

Arif Çelebi hemen Sema’ya başladı.
Nekkareler çaldılar ve bizim guyendeler güzel sesleriyle herkesi sihirlediler.

Sultaniye’nin ileri gelenleri daha matem elbiselerinde idiler.
Hiç Sema etmemiş ve nakkare çalmamıştılar.

Hoca Reşiddedin, Hoca Ali şah gibi vezirler, nakkare ve sema edenlerin seslerini işitince durumu tahkik etmesi için padişahın camadarı Hoca Sa’di’i gönderdiler ve:

“ Vakitsiz ve büyüklerin icazeti olmaksızın bu cüreti nasıl ve niçin gösterdiler.
Ebu Sa’id gelmeden ve Çoban hazır olmadan bu matem ortasında sevinmek kimseye yakışmaz” dediler.

Hoca Sa’id zaviyenin kapısından içeri girince Çelebi Hazretlerini büyük bir heyecan içinde gördü.
Gözleri yaşlarla doldu, başını onun ayaklarına koyup kendinden geçti.

Böylece Çelebi Hazretleri onu kucakladı ve:
“ Aziz büyüklerine de ki: Sizin padişahlarınız öldüyse, bizimki bakidir.

Siz bunun için matemde iseniz, itaatli kullarda sevinç içindedir” dedi ve şu beyti buyurdu:

“ Berrak sudan daha temiz bir aşkım var.
Bu aşk oyunu bana helaldir.

Başkalarının aşkı değişir, benim aşkıma ve benim maşukuma zeval (Sevdiğim ayrılıp gitmez) yoktur”

Hoca Said’in akıbeti mesut oldu.,Sarhoş gibi dışarı çıktı.

O kadar hizmetlerde bulundu ki tarif olunamaz.

Bütün büyükler pek çok hizmetlerde bulundular.
Bu hadise Zilhiccenin sekizinci günü oldu.

Sultanın ölümünden kır sekiz gün geçmişti.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***

Neler öğrendik:
1.    Yahudi Abdullah İbn-i Seba’nın yükselen İslam’ı ve birlik ruhunu, nurunu kırmak için Ehli beyte sevgiyi kullanan bir fırka kurduğunu öğrendik
2.    Abdullah İbn-i Seba Müslümanlığı kabul edip tekrar Yahudiliğe döndüğünü öğrendik.
3.    Dışı ehli beyt-e muhabbet, iç yüzü ise Mecusilik ve Yahudilik olan Rafızîlik kuruldu ve birçok kollara ayrıldığını öğrendik.
4.    Türkler arasında Bektaşi veya Kızılbaş olarak bilindiğini öğrendik.
5.     Bu fırkadan en meşhur olan Hasan Sabah’tır.
6.    Bu fırkanın sözlerini felsefe ve tasavvufla süsleyerek herkesin mizacına göre söz söyleyenler olduğunu öğrendik.

İşte böyle yaren,

Sende ve ailende nur varsa bunu etkisiz, değersiz, işe yaramaz hale getirmek isteyen kıskançlar dost gibi görünerek yaklaşırlar.

Aynı ben de senin gibi inanıyorum, senin gibi düşünüyorum diyerek söz ve davranışlarını gözetlerler ve çelişkileri abartarak ayrılıklar oluşturmaya çalışırlar.

Bu hareket tarzı iblisin hareket tarzıdır.

Tanrı emirlerine ve Peygamberimizin sevgisine başka anlamlar yükleyerek ve saptırarak farklı bir inanca sahip olmanı sağlamaya çalışırlar.

Eğer bir dostun bu tuzağa çekildiyse ve çekilmeye çalışıldığını görürsen derhal onu yeniden kazanmak için çalışmalısın, uğraşmalısın, savaş vermelisin.

Sakın ha!
Dostunu bu bozguncuların elinde bırakma.
Mesut bir yaşantıdan onu mahrum etmeğe izin verme.

Tanrı aşkına sahipsen ihtiyacın olan her şeyin bu aşk içinde sana sunulduğunu görürsün.
Aşk dışında bu işi halledeyim dersen belki halledersin.
                                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar