16 Şubat 2012 Perşembe

ULU ARİF ÇELEBİ VE DEĞERLİ OLAN İNSANDIR

Kavele kalesi muhafızı merhum Emir Necmettin (Tanrı rahmet etsin) rivayet etti ki:

Bir gün Çelebi Hazretleri, Hâkim Eflatun manastırına gelmişti.
Bize haber ettiler.

Biz de 46 kişi ile kaleden aşağı indik.
Arif Çelebi üç gün, üç gece oranın keşişleri ile işretle meşgul oldu.

Benim içimden:
“ Bu kutsal günlerde Zilhiccenin onudur.
 (yani Arabî aylarının sonu ve Kurban Bayramı bu ayın onuncu günü olur)    

Bu aziz günlerde bu derece meşgul olmak, rahiplerin sohbetinde bulunmak çok tuhaf şeydir” diye geçti.

Çelebi derhal bana bağırdı ve dedi ki:

Rubai:
“ Tanrı yolunda tasarruf bakımından (İnsanları idare etmek) ortaklık etmeğe kalkma.
İnsanların kusurunda iki gözünü de açıp bakma.

Her kulun gönlündeki sırrı Allah bilir,
Sen kendine bak, fodulluk (Kibirli, üstünlük taslayan) etmeğe kalkışma.”

Mübarek elinden hiddetle cam kadehi mermer döşeme üstüne öyle vurdu ki o heybetten hepimiz aklımızı yitirdik.

O kadeh, dolu olduğu halde dönerek Çelebi Hazretlerinin önünde durdu ve hiç kırılıp dökülmedi.

Bunun üzerine Arif Çelebi:
“ Eğer bu kadeh kırılsaydı ve içindeki dökülseydi içmeğe son verirdik.
Necmeddin’imizin hatırı için bu aziz günleri muazzez (değerli) tutardık.

Fakat hakikati bilmek gerekir ki Yüce Tanrı mübarek azizlerin vücudu için bu aziz günleri kutsal eylemiştir.

Eğer azizlerin vücudu olmasaydı, dünya ve ahrette ne parlaklık olur ve ne de mescit ve Kâbe’ye kıymet olurdu.

Nitekim buyurdu:

“ Şerefi her vakit artan Kâbe’nin yüceliği,
İbrahim’in (Peygamber) ihlâslarındandı (Samimiyetinden).” 

Sonra şu rubaiyi söyledi:

“ Candan da tenden de hariç olan derviştir.
Yerden de gökten de yüce olan derviştir.

Tanrı’nın bu cihanı yaratmaktan maksadı başka değildir,
Tanrı’nın cihandan maksadı derviştir.”

Bunun üzerine samimiyetle istiğfar edip kul oldum.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Tanrı adına neyin iyi, neyin kötü olduğuna karışarak hüküm vermek suretiyle ortaklık etmeğe kalkmamamız gerektiğini öğrendik.
2.    İnsanların kusurlarına yoğunlaşmanın yanlış olduğunu öğrendik.
3.    Kendi kusurlarımızı önemseyerek ve yönelerek büyüklenme hastalığından uzaklaşmamız gerektiğini öğrendik.
4.    Eşya değerini ve kutsallığını o insanın azizliğinden aldığını öğrendik.
5.    Samimi olmak ve davranmanın şerefi artırdığını öğrendik.
6.    Tanrı’nın bu âlemi yaratmaktan maksadının; kendisine muhtaç olan, ihtiyaç duyan, alçak gönüllülüğü kabul eden, samimi kulları olan dervişler için tarattığını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Allah’ın işine karışmamamız gerekiyor.
Bir de başka bir kul ile Allah arasında olan işlere karışmamamız gerekiyor.

Kaza kader hükmünü yürütürken araya girmemizin yanlış olacağını öğrendik.

Hiç mi karışmayalım?
Senden yardım istenene kadar, sana sorulana kadar beklemelisin.

İstendiği zaman elinden gelen iyiliği samimiyetle yapmalısın.

Yaren bu konuyu iyi anlamaya çalışmalısın.
Değerli olan insandır ve insanın düşünce ve davranışlarıyla her şey değer kazanır veya kaybeder.

İnsanı yok veya değersiz kılar da maddeyi değerli görürsen şaşı bakıyorsun demektir.
Günümüzde bu hataya çok düşülmektedir.
                                     *
RAVLİ

Popüler Yayınlar